Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Efsane santrafor Henrik Larsson: “İsveç Milli Takım forması ile 106 kez kaptan olarak çıktığım maç var, ama kendimi yabancı olarak görüyorum”

Celtic, Barcelona ve İsveç Milli Takımı ile harikalar yaratan Henrik Larrsonn, The Guardian‘a konuştu. Medyascope Spor’dan Uğurcan Kanca, efsane santraforun röportajını sizler için çevirdi.

Efsane santrafor Henrik Larsson: “İsveç Milli Takım forması ile 106 kez kaptan olarak çıktığım maç var, ama kendimi yabancı olarak görüyorum”

Henrik Larsson topa vurmayı ilk öğrendiği çim alanın önünde duruyor. Arkasında çocukluğunu geçirdiği apartman bloğu, annesinin onu akşam yemeği için çağırdığı balkon. Önünde ise içinden atladığı salıncaklar ve kışın üzerinde buz hokeyi oynadığı göletler var.

Närlunda, İsveç’in en güney ucuna yakın sakin bir şehir olan Helsingborg’un eteklerinde bir yer. Närlunda karmaşık bir yer, İngiliz standartlarına göre pastoral ve yeşil bir yüksek katlı mülk ama aynı zamanda 2021’de yakındaki bir alt geçitte bir adamın vurularak öldürüldüğü vahşi bir cinayete sahne oldu. Ancak Larsson, ülkesine bağlı ama aynı zamanda kimliğinden emin olmayan karmaşık bir kişi.

“Kendimi yabancı olarak görüyorum. Dürüst olmak gerekirse ne olduğumu bilmiyorum. İsveç için 106 kez kaptanlık yaptığımı biliyorum. İsveçli olduğumu biliyorum, evet. Ama kendimi hiçbir zaman %100 İsveçli hissetmedim. Babamın (Cape Verde) mirasına saygı duymak zorundayım, belki de bu yüzden ama futbol sahasında başarılı olana kadar kendimi İsveçli hissettiğimi sanmıyorum. Hiçbir şey değilseniz, önemli değilsinizdir. Bir şey olduğunuzda, bu toplumun bir parçası olursunuz. O zaman insanlar nereden geldiğinizi, ırkınızın ne olduğunu unutuyor.”

Zlatan Ibrahimovic’in de yakınlardaki Malmö’de yetişmesiyle ilgili olarak değindiği bu ötekilik hissi… Helsingborg, 2011 yılında kentin sahil şeridine bir heykelini dikerek en ünlü oğlunu kutlamasına rağmen Larsson içsel yolculuk devam ediyor.

“Burada yaşayan yabancılar vardı, Yugoslavya’dan, Yunanistan’dan, Finlandiya’dan geliyorlardı. Ama burada, bu sitede esmer tenli olan tek kişi bendim. Burada birkaç kez kavga ettim. Eğer size (N-word) ya da başka bir şey derlerse, onlara vururdum. Sanırım bu zihniyet evden geliyor. Kendinizi savunmak zorundasınız. Kolay bir süreç değildi. Ama iki seçeneğiniz var: yatıp ağlarsınız ya da devam edersiniz. Ben ikinci seçeneği seçtim.”

Röportajın başında Larsson’un konuşması yakınlarda yaşayan babasıyla ilgili bir telefonla kesiliyor (“92 yaşında ve demans hastası. Üzücü bir durum”). Larsson ayrıldıktan sonra arabadan telefon ederek kahve için teşekkür ediyor. Sakin ama kendinden emin, kırılgan ve açık sözlü, nazik ama kibar. Şaşırtıcı bir birleşim.

Larsson olmasaydı Barcelona, Arsenal’e karşı iki asist yaptığı 2006 Şampiyonlar Ligi finalini kesinlikle kazanamazdı. Feyenoord ve Manchester United taraftarları, kulüpleri onu kariyerinin başında ya da sonunda değil de en parlak döneminde transfer etseydi neler olabileceğini merak edebilirler.

Ancak Larsson’un kariyerini en çok Celtic tanımladı; o onlar için “Kralların Kralı”. Glasgow’da geçirdiği yedi muhteşem sezonda Larsson 315 maçta 242 gol attı ve 58 Avrupa maçında 35 gol kaydetti. İskoçya’da oynayıp da dünya çapında kabul edilen son oyuncu olan Larsson, 53 gollü bir sezonun ardından 2001 Avrupa Altın Ayakkabı ödülünü Hernán Crespo’yu geçerek aldı. Bazıları onu kulübün en iyi oyuncusu olarak görüyor.

Larsson, “Martin O’Neill’in getirdiği oyuncular, olduğum oyuncu olmama yardımcı oldu. Chris Sutton, Alan Thompson, John Hartson. Mükemmel bir takımdık. Blackburn ve Liverpool’u yenerek 2003’te UEFA Kupası finaline çıktık ve takımımızda 16 ya da 17 uluslararası oyuncu vardı. Şimdikinden daha güçlü bir Celtic takımı ve daha güçlü bir Rangers takımıydı.”

“Rangers’a karşı oynadığımızda birbirimizden nefret ediyorduk. Ama maç bittiğinde arkadaştık. Çoğunlukla Rangers taraftarları sorun çıkarmazdı. Bir keresinde yeni bir Porsche almış olan Giovanni van Bronckhorst (arkadaşı ve Rangers’ın defans oyuncusu) ile birlikteydim. Uddingston’daydık çünkü paket servis yiyecek alıyorduk. Maçtan sonra sık sık Çin yemeği, Pekin ördeği sipariş ederdik. Sarhoş bir Rangers taraftarı vardı, beni ve yeni arabamı görünce hiç mutlu olmadı. Giovanni onu uzaklaştırana kadar arabaya doğru yürüyordu. Rekabeti seviyordum. Alışmak biraz zaman aldı. Şimdi yaşananların neden olduğunu anlayabiliyorum ama başlangıçta bunu yapamıyordum.”

Larsson, Feyenoord’da geçirdiği çalkantılı dönemin ardından Celtic’e 1997’de imza attı. İsveç’in 1994 Dünya Kupası’nda üçüncü olmasına yardım etmişti ama Feyenoord onun yeteneğinden en iyi şekilde yararlanamadı. Onu orta sahada oynattı ve bazen de hiç oynatmadı. Feyenoord efsanesi Wim Jansen Celtic’in menajerliğine atandığında, Larsson’u 650.000 £ karşılığında ilk transferi yaptı. “Ruud Gullit ve Bob Marley’den” esinlenen rastalı İsveçli, 1998’de Rangers’ın üst üste 10. şampiyonluğunu engellemek için 16 gol attı.

Celtic’te sonun başlangıcı, Larsson’un kulüp için belki de en iyi maçı olan ve iki kez ağları havalandırdığı UEFA Kupası finaliydi. Celtic, ertesi sezon Şampiyonlar Ligi’ni kazanan José Mourinho’nun Porto’suna uzatmalarda 3–2 mağlup oldu. Larsson, “O maçı hâlâ unutamadım. Keşke daha fazlasını yapsaydım çünkü bunun Celtic taraftarları için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Sevilla’da 50.000’den fazla taraftar vardı.”

Larsson kısa bir süre sonra kulübe bir sonraki sezonun son sezonu olacağını bildirdi. Tıklım tıklım dolu Celtic Park’ın önünden gözyaşları içinde ayrılışı ve O’Neill ile yaptığı son röportaj efsanevi bir olaydır.

“Pek göstermem ama duygusal bir insanım. Celtic’te yedi yıl geçirdim ve eğer hiç gözyaşı dökmeden ayrılmış olsaydım, yanlış bir şeyler olurdu. Ağlamayı planlamamıştım ama kalbim bana bunu söyledi. Başka türlü çok fazla duygu göstermedim, bu yüzden sanırım insanlar biraz şok oldu.”

“Celtic’ten ayrılacağımı açıkladıktan sonra İspanya, İtalya, Almanya, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden olmak üzere yaklaşık 30 teklif aldım. Eşim Magdalena’dan Barcelona’nın ilgilendiğini söyleyen bir telefon aldım. İsveç ile 2004 Avrupa Şampiyonası’nda kamptaydım. Hazırlıklarımı aksatmak istemediğim için ‘Onlara beklemeleri gerektiğini söyle’ dedim. Güldü ve ‘Bekleyeceklerini sanmıyorum’ dedi. Böylece menajerimle birlikte doğruca İspanya’ya gitti ve görüşmeleri kendisi yürüttü.

“Açıkçası Celtic’ten çok farklı bir soyunma odasıydı. Barcelona’ya geldiğimde Ronaldinho vardı, benimle aynı zamanda Deco, Giuly ve Samuel Eto’o ile de sözleşme imzaladılar. Artık esas adam olmamak hoşuma gidiyordu. Ronaldinho’nun üzerinde baskı vardı. Ve o bununla tamamen farklı bir şekilde başa çıktı.”

Larsson Barcelona’da golleri ve çalışkanlığıya sevildi ama 2006 Şampiyonlar Ligi finali kadrosuna neredeyse giremiyordu. O ve Lionel Messi final öncesi dizlerinden sakatlanmışlardı. “Messi ile aramızda gidip geliyordu. Ama o tribünde oturdu ve ben yedek kulübesine gittim. Messi o zamanki Messi değildi. Gerçekten çok iyiydi ama bir ya da iki yıl sonra olduğu gibi bir oyuncu değildi. Ama aynı zamanda bir İngiliz takımında oynadığım için Frank Rijkaard fiziksel oyuna alışkın olduğumu biliyordu.”

Maçtan sonra sahaya çıkan Arsenal’li Thierry Henry finali kimin kazandırdığından hiç şüphe duymuyordu. “Farkı yaratan insanlar hakkında konuşmak istersiniz. İki asist yapan Henrik Larsson’du. Ronaldinho ya da Eto’o’yu görmedim.”

Larsson, Dünya Kupası’nda Sven-Göran Eriksson’un İngiltere’sine gol attığı o yaz Barcelona’dan ayrıldı. Larsson, “O şimdiye kadar sahip olduğumuz en iyi menajerdi. Sven’e yakın hiçbir şey yok. Maalesef hasta… Mma aramızda her zaman bir bağ vardı. Helsingborg 1989’da gelecek vaat eden ‘beni’ (Eriksson’un teknik direktörlük yaptığı) Benfica’ya antrenmanlara gidebilmesi için bir anlaşma yaptı. Orada bir hafta kaldım ve oldukça iyi geçti. Sven bana eğer üç yabancı oyuncu kısıtlaması olmasaydı benimle sözleşme imzalayacağını söyledi.”

2006 Dünya Kupası’ndan sonra, 34 yaşında hala oyununun zirvesinde olan Larsson, Helsingborg’a şok bir dönüş yaptı ama son bir değişiklik daha olacaktı: Manchester United. Old Trafford’da sadece üç ay kaldı ama takım arkadaşlarının ve Sir Alex Ferguson’un gözlerini kamaştırdı.

“Manchester United’a katıldığımda kardeşim Kim’in çocuklarından biri için vaftiz töreni vardı. Sir Alex’e bunun mümkün olup olmadığını sordum. Bir maçtan sonra eve dönmem için özel bir jet ayarladı. Orada sadece 10 hafta kaldım ama bana kendimi çok iyi hissettirdi. Lowry’de (otelde) kalıyordum. Louis Saha ve Patrice Evra beni yemeğe götürüyordu, Wayne Rooney de. Şöyle düşündüm: ‘Oh, gerçekten önemsiyorlar. Bu yüzden onlar için iyi şeyler yapmak istiyorsunuz. Manchester United’ı temsil etmek bir onurdu.”

Yeni dede olan Larsson, kendi giyim markası ve İskoçya’da edindiği golf tutkusuyla meşgul olmaya devam ediyor. Oğlu Jordan (adını Michael Jordan’dan alıyor), Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden hemen önce Spartak Moskova’dan ayrıldıktan sonra profesyonel olarak FC Kopenhag’da oynuyor. “Jordan’ın şimdiki eşinden yeni doğmuş bir çocuğu vardı. Pek çok şeyi geride bırakmak zorunda kaldılar. Rusya’dan kalkan son özel jetlerden birine bindi. Tek derdi oradan kaçmaktı.”

Larsson son olarak Barcelona’da Ronald Koeman’ın altında antrenör olarak çalıştı ancak futbola olan sevgisini kaybetti.

“Bu oyundan çok yoruldum. Barcelona’da antrenörlük yaparken de bunu hissediyordum ama bildiklerimi bir kez daha kontrol etmek istedim. Talepler çok yüksek. Koeman’ın kovulma şekli, bizim kovulma şeklimiz korkunçtu. Bu oyundan yoruldum çünkü artık her zamankinden daha fazla para söz konusu. Kariyerimden iyi para kazandığımı anlıyorum. Beni bir fabrika işçisiyle kıyaslayamazsınız. Ama profesyonel bir oyuncu olarak benim için para hiçbir zaman önemli olmadı. Önemli olan futbol oynamak, oyunu sevmekti.”

“1990’larda Celtic’ten Manchester United’a gitme fırsatım vardı. Daha fazla kazanabilirdim, belki haftada 10.000 ya da 15.000 Sterlin daha fazla. Ama Feyenoord’da inişli çıkışlı geçen üç buçuk yılın ardından yeni gelmiştim. Celtic’te ayaklarımı yeni yeni yere basmaya başlamıştım ve bu şekilde devam etmek istiyordum. UEFA Kupası’nda oynamıştık, İsveç için oynamıştım, başka bir yere gitmem gerektiğini düşünmedim. Barcelona’da bir süper yıldız olmadım, Celtic’te bir süper yıldız oldum.”

Kaynak: The Guardian

Çeviren: Uğurcan Kanca

Editör: Doğa Üründül

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.