Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu ve akabinde İsrail’in verdiği yanıt ile büyüyen İsrail’in Gazze’yi işgalinden sonraki süreçte önemli eşiklerden biri aşıldı. İran, sözünde durdu ve ilk kez İsrail’i doğrudan hedef aldı. Şimdiyse gözler İsrail’de. İsrail, Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) gelen tüm “Yapma” uyarılarına rağmen İran’a misilleme saldırısı düzenler mi? Düzenlerse neler yapabilir? Bu saldırı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun geleceğini nasıl etkiledi? Ortadoğu’daki bu gerilimde Türkiye ne tarafta durmalı? Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Soli Özel ile konuştuk.
Editör: Aliye Altınışık
- İzlediğimiz danışıklı dövüş müydü?
Danışıklı dövüş gibi gözükmesine yol açacak bir durum var fakat danışıklı dövüş yerine savaşın yayılmasını istemeyen bütün aktörlerin el birliği ile olayı hem İran’ın kendi gururunu kurtaracak hem de İsrail’in çok ağır bir cevap vermemesine yol açacak şekilde bitmesini sağlamak üzere yapılmış çalışmalar var.
Geliyoruz, vallahi geleceğiz diyerek, daha gönderilen İHA’lar ya da füzeler İsrail sınırlarına gelmeden Birleşmiş Milletler (BM) Temsilciliği üzerinden İran “Tamam biz işimizi bitirdik” diyor, o bakımdan olayın kontrollü bir şekilde götürülmüş olması olayın danışıklı dövüş olduğu izlenimini getiriyor.
Fakat bilgiler geldikçe bu operasyonun risksiz olmadığını da görüyoruz. İran’ın çok dikkatli davranmış. Sadece askeri hedefleri gözetmiş, bunlardan birisi genelde Suriye’ye yapılan hava saldırılarında kullanılan bir üstü. Oraya da 2 füze düştü. Bir füze yanlış yere düşse iş çığırından çıkabilirdi. Riskli ama çok da kontrollü bir eylem yapıldı.
“Genel kanı Netanyahu’nun sert cevap vermek için elinin kaşındığı fakat ben, böyle bir şey olmayacak diyenlerden yanayım.“
Şimdiki soru İsrail’in buna nasıl cevap vereceği. ABD Başkanı Joe Biden net bir şekilde, “Cevap verirseniz arkanızda beni bulamazsınız” dedi. Genel kanı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun sert cevap vermek için elinin kaşındığı fakat ben, böyle bir şey olmayacak diyenlerden yanayım.
Bunca Arap ülkesinin, çok da kırılgan olan Ürdün de dahil, bu İran saldırısının engellenmesi için İsrail ile işbirliği yapmalarını hafife alamıyorum. İki boyutu olabilir:
1) İran’a bölgeyi karıştırmaya çalışırsan biz hepimiz beraber hareket edebiliriz mesajı veriyor olabilir.
2) ABD’den İsrail’in de Gazze’de elinin daha fazla tutulacağına dair söz almış olabilirler. İki devletli ciddi bir barış planının ateşkesten sonra ortaya konulması konusunda söz almış olabilirler.
“Hamaney hasta, belki yakındır ölümü. İran’ın içinde iktidar kavgası var.”
- İran neden böyle bir saldırıya ihtiyaç duymuş olabilir?
Ben Netanyahu’nun güç kazandığını düşünenlerden değilim. Benim gördüğüm şu: Hamaney hasta, belki yakındır ölümü. İran’ın içinde iktidar kavgası var. Devrim Muhafızları muhtemelen iktidarı ele geçirecekler, onların içinde de daha radikal unsurların çok daha fazla güç elde ederek, elinin kaşındığını Uluslararası Kriz Grubu’nun İran uzmanı Ali Vaez’in yazısında gördüm. Benim de düşüncelerim bu yönde.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
İran’ın Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da beslediği devlet dışı aktörlerin güvenini tazeleyebilmek ve kendi halkına ‘Biz duruma hakimiz’ mesajı vermek için böyle bir misilleme saldırısı yapması muhtemeldi.
Bir eşik geçildi evet ama İran açısından rasyonel bir şey yapılmadı. Önceden haber vermeler, ABD’lilerle arkadan konuşmalar, Türkiye ve Çin’le telefonlaşmalar, radikal bir adım atılırken bir türlü elden bırakılmayan ihtiyatlılığın bir parçası olduğunu da düşünüyorum.
“Türkiye ile İran arasında hem Kafkaslarda hem de Suriye ve Irak’ta ciddi bir çekişme de var. Belki de bu yüzden Türkiye sessiz kaldı.”
- Türkiye’nin sessizliğini neye yormak lazım?
Dışişleri çok uzun süre sessiz kaldı, sonunda yayımlanan bildiri de sade suya tirit. Türkiye’nin burada yapabileceği pek de bir şey yoktu. Ancak İran’ın başarısız görünen saldırısında elindeki tüm imkanları da kullanmadığını göz önünde bulunduracak olursanız, Türkiye’de güvenliği düşünenlerin de bu olup bitenler hakkında biraz daha ciddiyetle kapasite meselesine eğilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Benim gördüğüm istikrarı zorlayan iki devlet var: İran ve İsrail. Gazze işi selametle bitecek olsa İran’ın bölgedeki konumu konusunda bir şeyler yapılması gerekliliği ortaya çıkacak. Benim tahminim, bölge çapında bir hamle yapılacaksa Türkiye’nin buna dahil olacağı çünkü biz fazla konuşmasak bile Türkiye ile İran arasında hem Kafkaslarda hem de Suriye ve Irak’ta ciddi bir çekişme de var. Belki de bu yüzden Türkiye sessiz kaldı, durumu anlamadan bir şey söylemek istemedi.
- Gelecekte daha karanlık günler mi göreceğiz?
Bu biraz fıtratınıza bağlı. İyimserseniz, bugünkü karanlığı güneşin doğmasından önceki karanlık olarak görebilirsiniz. Yok daha kötümserseniz, burası bu karanlıktan çıkamayacak diyebilirsiniz.
Ben şu yaşananların ciddi travmalar yarattığı kanaatindeyim. Hâlâ bu yoldan dönme ihtimalinin olduğunu düşünüyorum, ne kadar zayıf olsa da. Beğenin ya da beğenmeyin, ABD’lilerin olmadığı bir ortamda bölge iyiden iyiye beter bir hale gelecek. Ne Çinlilerin ne de Rusların esamesi okunuyor. Rusların işine gelen tek şey, Ortadoğu’ya ilgi kaydıkça Ukrayna’da istediklerini daha rahatça yapıyor olmaları. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda iyimserseniz, felaketlerin ardından belki ortalığı düzeltecek bir adım atılması mümkün olabilir. Umarım da bu şekilde gelişir olaylar.
Ben Netanyahu’nun da pek kalıcı olmayacağını artık düşünüyorum mu, tahmin mi ediyorum, temenni mi ediyorum diyeyim; onu size bırakayım.