Tour de France: Dengeyi Yakalamak

Fransa Turu’nun 111. edisyonu sona erdi. Tadej Pogacar, Marco Pantani’nin ardından Giro d’Italia ve Tour de France dublesi yapan tarihteki sekizinci bisikletçi oldu. Medyascope Spor’dan Ceyda Akbulut, geride bıraktığımız turdan izleme deneyimlerini anlattı.

Dengeyi yakalamak

Üç haftadır her gün şafağı Fransa’da bisiklet süren 176 sporcuyu düşünerek karşılıyorum. Güneşi zihnimde biriktirdiğim kilometrelerle selamlıyorum. Gücü seyre koyulduğum günlerin yorucu görkemini son bir gayretle satırlara döküp burada gerçekten neyi sevip sevmediğimi anlamlandırmaya çalışıyorum, bir denge arıyorum.

İzleme şansı yakaladığım en sevimli şampiyonun yarışlardaki canavarca içgüdüsü mü hayran kaldığım şey yoksa tüm samimiyeti ve kendine alaycı tavırlarıyla tweet’ler atıp bu sporun her bir duygusunu bünyesine katmış “sıradan” bir Letonyalı pedalın sıcacık özverisi mi? Korkunç düşüşlerden akıl almaz bir seviyeyle geri dönen büyük şampiyonlar mı ilgimi çeken yoksa onların nasıl ve ne pahasına döndüğü mü? Rekora dokunmasını beklediğimiz hız canavarı mı daha önemli yoksa yeni çağlara kapıları açan tarihi bir başarı mı? Yükseklerdeki konumu için önündekiyle tartışanın mı davası daha mühim yoksa emeği ve çabasına rağmen daha fazla mecali kalmayanın mı? Üç hafta boyunca kaldığı otelleri inceleyip puanlayan mı asıl takip etmem gereken yoksa zihninde aylardır büyük bir oda ayırdığı zafer anı için tam dokuz hafta herkesten uzakta bacaklarına kıvılcım depolayan bir bisiklet delisi mi?

Peki bunları neden karşılaştırıyorum? Yoksa karşılaştırmıyor muyum? Kafamda hepsini depolayıp dengelemeye çalışıyor olabilir miyim? Evet evet, bence öyle yapıyorum. Çünkü bunların herhangi birinin apaçık ve pürüzsüz gerçekliğine neden çomak sokmak isteyeyim ki? Ben iki pedal arasında her lezzeti tatmak istiyorum. İster fazla şekerli olsun ve şerbetinden bunaltsın, ister damağa değdiği an yüzümüzü ekşitsin ama sonra bizi kendisine hayran bıraksın, isterse de çok üzsün, gözyaşlarına ortak olmamıza neden olsun hatta arkamızdan bıçaklasın… Bu izlencenin tadı böyle çıkıyor; acı, tatlı ve ekşinin sınırlarında dolaşmak istiyorum. Çünkü aradığım dengeyi burada buluyorum.

Neyse, biraz da heyecan verici yarış kilometreleri hakkında konuşmalıyım sanırım. 

Yazıya dengeyle giriş yaptım ve Fransa Turu’nun son edisyonlarındaki büyük mücadeleyi de bu kelime üzerinden kurgulamak istiyorum. Bir bakıma bisikletin iki zıt kutbu bu seneyle birlikte beş yıldır herkesin hayalindeki o parlak sarı mayoyu aralarında paylaşıyor. Tadej Pogacar ve Jonas Vingegaard Hansen birbirine hiç benzemiyor ama inanılmaz bir rekabet içindeler. Yin ile yang gibiler. Aralarında iyi ve kötü yok, güçlü ve güçsüz diye ayrılmıyorlar. Şu ve bu’lar. Dışa dönük ve içe kapanık olan… Çılgın ve ağırbaşlı, modern ve muhafazakâr, patates kızartması seven ve dönere gönül bağlayan…

Sadece yakın geçmişe bakarak bir dominasyon olduğunu da düşünmüyorum bu ikili arasında. Tadej bu yıl harikuladeydi, arşınladığı her kilometre geride kalanlar için hayranlık ve imrenişin bacaklarına sirayet ettiği birer acı olmuştu. Ters kutuptaki rakibi Jonas karşılaşmaya fiziksel olarak bütün gibi gelmişti ama günler geçtikçe içinde hem zihinsel hem de fiziksel olarak çatlaklar olduğunu anlamıştık. 

Geçtiğimiz yıl da aynı acıyı Jonas tattırmıştı Tadej’e. Takım radyosuyla yeni yeni tanıştığımız o günler, bisiklet sporu tarihinin en ikonik anlarından birine kapı açmıştı. Tadej artık pes edip radyoya ölüp bittiğini söylerken hepimiz âna kilitlenmiştik. Önceki sene inanılmaz takım çalışmasıyla bir ekibin yine ondan geçmiş acılarının intikamını alışını izlemiştik. Primoz Roglic, genç vatandaşı Tadej’e trajik bir şekilde kaptırdığı şampiyonluğun intikamını, kendisi için değil de sessiz, alçakgönüllü ama yarıştığı anlarda neredeyse seri katil içgüdüsüyle hareket eden takım arkadaşı için çalışarak almıştı. Yin yang ikilimizin rekabeti de tam olarak burada başlamıştı işte.

Jonas, bir nevi yeni Merckx olarak tanıtılan sevimli canavarın da yenilebilir olduğunu kanıtlamıştı. Artık emin olduğumuz tek şey bu iki zıt kutbun akıl almaz mücadelesini seneler boyunca izleyebileceğimiz olmuştu. Tabii aralarına yeni süper yetenekler girip çıkabilirse ne âlâ!

Bu sene de öyle sezonlardan birindeydik aslında. Primoz Roglic çok istediği ve türlü şanssızlıklarla defalarca elinden kaçırdığı sarı mayo için son derece hazırlıklıydı. Arkasında sadece ona hizmet etmesi gereken yeni bir takımı vardı ve pelotonun kaos dolu açılış aylarını mucizevi bir şekilde sorunsuz tamamlamıştı. Tadej ve Jonas rekabetinin arasına girmemesi için hiçbir sebep yok gibi gözüküyordu. Ama bu sene de istediği gibi geçmedi ve yine ardında birkaç gözyaşıyla turu bıraktı.

Gözler kürsünün zirvesine oynayabilecek başka bir isme çevrildi bu sefer. Genç yaşına rağmen 10 yıllık kariyerlere bile sığmayan olaylar yaşamış birine… Remco Evenepoel büyük hedeflerle gelmediğini söylediği ilk Fransa Turu deneyiminde süper ikiliye başkaldıran başka bir süper yetenek oldu. Ne kadar çabalarsa çabalasın bu ikiliye istediği kadar yaklaşamadı ancak bir gün bunu yapabileceğinin umudunu elinden bırakmadı. Saf gücün açığa çıktığı bir günde ilk etap galibiyetini aldı. Bazı röportajlarında boyunu aşan açıklamalar da yaptı, her şey bittiğinde iki büyüğü samimice kutladıktan sonra bir köşede tek başına ağladığı dakikalar da oldu. Yarınlar için umutlu, nihai hedefe ulaşabileceğini düşündüğü için hırslı ve çoğu şeyden ders çıkarmış bir bisikletçi izlenimi verdi bana. Gerçi eminim Remco’yu bir süredir takip eden herkes benzer düşüncelere dalmıştır.

Her şeyin sonunda kürsüde bisikletin yeni çağının yıldızlarını gördük. Tadej Pogacar şu anda dünyanın en büyük bisikletçisi. Seneler sonra Giro d’Italia ve Tour de France dublesini yapan o kişi. Aynı sene içinde görkemli performanslarla Strade Bianche ve Liege-Bastogne-Liege kazanan ve korkutucu şekilde daha nicesini hayal ettiğini söyleyen o pedal. Belki kendisini birkaç gün sonra olimpiyat altınıyla göreceğiz ya da seneyi gökkuşağı renkleriyle kapatacak. Hatta belki de seneye de inanılmaz bir Fransa serüveni geçirecek. Ama biliyorum ki bunların hiçbirini kendi kendine yarışarak yapmayacak. Rakipleri tıpkı iki sene önce gördüğümüz gibi intikam yeminleri etmeyi seviyor. Hazır ol Pogi! Zıt kutuptan gelen bir ateş topun var! Gerçi yüksek ihtimalle sen de bunun farkındasın…

Yazan: Ceyda Akbulut

Editör: Yahya Kemal Doğan

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.