Göksel Göksu yazdı: 9. Yargı Paketi ve kadınların soyadı

Yazın kavurucu sıcağı -sıcak severler memnun olsa da- bir yandan, siyasi gündemin boğucu atmosferi -kriz severler hoşnut olsa da- diğer yandan toplumca soluk alamaz haldeyiz. Günlerdir sokak hayvanlarını hedef alan ve ilgili maddeden “ötanazi” sözcüğünü çıkararak, sorumluluğu “hepsini toplayıp, gerekirse siz öldüreceksiniz” dercesine belediyelere yıkan düzenlemeyi konuşuyor, muhalif belediyelerin önüne konulan SGK borcu bariyerini tartışıyoruz.

İkisi de toplumun ortak vicdanını harekete geçiren başlıklardı, iki başlık da daha çok tartışılacak ve bumerang etkisi gösterecek gibi görünüyor olsa da gölgede kalan bir başlık daha var ve haftaya bunun da listeye eklenmesi ihtimal dahilinde. O da 9. Yargı Paketi’ne konulan ve kadınları doğrudan ilgilendiren soyadı düzenlemesi. 

Soyadı düzenlemesi dediğimde kimsenin aklına erkeklerin soyadının düzenlenmesi gelmedi, değil mi? Neden peki?

Ya da şöyle soralım, erkeklerin soyadını düzenlemek kimsenin aklına bile gelmez hatta bu soru absürt bulunurken, kadının soyadının düzenlenmesi meselesini neden doğallıkla kabul ediyoruz toplumca?

Bakın ne anlatacağım…

Şeker gibi bir komşusu vardı annemin ben çocukken, şimdi komşusu da eşi Burhanettin de hayatta değil. 

Sevimli ve babacan duruşuyla bilirdik Burhanettin Fırat’ı, ağırbaşlıydı.

Uzun yıllar sonra öğrendik Fırat soyadının ona sonradan verildiğini.

Ailenin yanında ‘azap’ olarak çalışırmış meğer önceleri.

Adı üstünde eziyet çekermiş azaplar, Anadolu’da çok yaygınmış eskiden. 

Çocuk yaşta yörenin zenginlerinin yanına verilir, evin her işine azaplar koşarmış; bağ bahçe, tarla tapan ne varsa. 

Gün gelmiş yanlarında çalışan azap ile büyük kızını evlendirmeye karar vermişler ne olmuşsa.

Rivayete bakılırsa öz oğlu kadar sevmiş, hatta o kadar sevmiş ki malvarlığının üçte birini de onun üzerine yapmış kızıyla evlendirirken; olur da başına bir hal gelirse kendi çocukları onu ortada bırakmasın; yaşamının sonuna dek güvende hissetsin ve gözü gibi sevdiği kızı da bir eli yağda bir eli balda bir hayat sürsün.

O zaman almış Fırat soyadını, Burhanettin Fırat olmuş bir günde.

Bu hikâye oldukça hazin gelmiştir çocukluğumdan bu yana. 

Daha önce hiç yaşamamış da, o aileninkanatları arasına girdiğinde başlamış gibiydi yaşamı. Hep merak ettim; kimdi gerçekte, geçmişini özlemiş miydi, kendi kimliğiyle varolmak ister miydi?

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Büyüdükçe öğrendim ki, Burhanettin’in başına gelen, tüm kadınlar için vaka-i adiyedenmiş. Meğer evlenince, geçmişini yaşadığı yerde bırakıp karşı tarafın soyuna azap misali rücu edermiş kadınlar. Bu cümleler değil elbette ama tam olarak şu anlama gelecek cümleler uçuşmuştu kafamda: “Kadınların o güne dek içselleştirdiği, sahiplendiği ne varsa sil baştan yeniden yazılmış ve yok hükmündelermiş gittikleri yerde.”

Oysa Türkiye’de yasa gereği Burhanettinler de Fatmalar, Handeler, Saliha ya da Gülizarlar da kendilerini var eden kimliklerini sürdürebilir, soy-adının ne olacağına kendisi karar verebilir. Çünkü bu Anayasa’yla güvence altına alınmış bir hak. Çünkü Türkiye, BM Ayrımcılığa Karşı Sözleşme’nin (CEDAW) tarafı ve Anayasa’nın 90. maddesi gereği CEDAW’ın aile içi eşitliği düzenleyen 16’ncı maddesi yürürlükte. CEDAW sözleşmesinin “g” bendinde “Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için, eşit kişisel haklar” deniliyor.

Yani yasada “Erkek isterse evlilik öncesi soyadını kullanabilir” diye bir madde olması kulağı ne kadar tırmalıyorsa, “Kadın isterse evlilik öncesi soyadını kullanabilir” ya da “Kadın isterse eşinin soyadıyla birlikte evlilik öncesi soyadını kullanabilir” diye bir madde olması da aynı ölçüde kulağı tırmalıyor. Çünkü bu cümleler ayrımcılık içeriyor ve ayrımcılık yapmak da altına imza atılan CEDAW’a aykırı.

Kaldı ki bu hak Anayasa Mahkemesi (AYM) kararıyla da güvence altına alındı. Mahkeme, Türk Medeni Kanunu’nun, evlenen kadının kocasının soyadını alacağını öngören hükmünü “eşitlik ilkesini ihlal ettiği” gerekçesiyle iptal etti ve TBMM’ye yeni düzenleme için dokuz aylık süre verdi. Bu sürenin 28 Ocak 2024’te dolmasıyla karar  yürürlüğe girdi. Böylelikle evli kadının kocasının soyadını alma zorunluluğu fiilen ortadan kaldırıldı. 

Buna göre evli kadınlar dava açmalarına gerek kalmaksızın diledikleri takdirde evlilik öncesi (kendi) soyadlarını kullanabiliyor. Yani mevcut koşullarda isteyen kendi soyadını, isteyen evlendiği kişinin soyadını isteyen de ikisini birden kullanabilir.

İktidar kanadı ise AYM’nin eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal ettiği hükmün yasal boşluk doğurduğunu savunarak, verilen sürede yapmadığı düzenlemeyi, TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçen 9. Yargı Paketi’ne koyduğu hükümle, aylar sonra yeniden gündeme getirdi. Pakete Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır, isterse kızlık soyadını da bununla beraber kullanabilir” hükmü yerleştirdi. 

Ancak Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un açıklamasına bakılırsa ilgili hüküm ilgili komisyondan geçerken, AYM’nin iptal gerekçelerine atıf yapılarak yeniden  düzenlendi. 

İşte o düzenlemenin ne olduğu tam bir muamma.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın 25 Temmuz tarihli haberine göre AKP, 9. Yargı Paketi’nde yer alan “kadının soyadı” düzenlemesini yeniden değerlendirme kararı aldı. Bu çerçevede, “kadının bekarlık soyadını ancak kocasının soyadıyla birlikte kullanabilmesini” öngören maddenin, 9. Yargı Paketi’nden çıkarılarak, yeni yasama yılına bırakılması gündemde.

Çünkü Tunç’un sözünü ettiği düzenlenmenin kadının soyadını yine ancak eşinin soyadıyla birlikte kullanabileceği hükmü, AYM’nin iptal gerekçesinin dikkate alınmadığı anlamına geliyor. 

Konunun en yakın takipçisi EŞİK’in (Eşitlik için Kadın Platformu) başını çektiği kadın hareketi. TBMM’de çalmadık kapı bırakmayan EŞİK üyeleri, teklif yeni yasama yılına bırakılacak olsa da son şeklini alana kadar buldukları her zeminde kadınların elde ettikleri kazanımın gerisine düşmemek için var gücüyle çabalıyor.

Düzenlemenin AYM’nin iptal gerekçesinin dikkate alınarak yapılması ve dileyen kadının evlilik öncesi soyadını tek başına kullanmasını sağlamasını isteyenler kadınlar ve mecliste grubu bulunan muhalefet partileri düzenlemenin paketten çıkarılarak yeni yasama dönemine bırakılmasının sorunun ötelenmesinden başka bir anlam taşımadığı görüşünde.