Medyascope eğitim dosyasını açıyor (5): Tarikat ve cemaatler

Yeni eğitim-öğretim yılı sorunlarla başladı. Eğitim dosyasının beşinci bölümünde Milli Eğitim Bakanlığı’nın “değerler eğitimi” üzerinden yürüttüğü vizyonu ve projeleri ele aldık. “Eğitimde tarikat ve cemaat” gerçeğini araştırdık.

Tarikat ve cemaatler eğitimin neresinde?
Tarikat ve cemaatler eğitimin neresinde?

“Cami ve mescit dışındaki”, tekke, zaviye ve türbeler 30 Kasım 1925’te kabul edilen 677 sayılı kanunla kapatıldı. Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, halifelik, üfürükçülük gibi unvanlar kalktı. Bakanlar Kurulu’nun 2 Eylül 1925’teki talimatıyla 773 tekke ve 905 türbe kapandı. Daha sonra eğitim kurumu olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) devredildi. Ancak yasağa rağmen, çok köklü geleneklere sahip olan tarikatlar ve dini cemaatler, yeraltına çekildi ve varlıklarını sürdürdü.

Uzmanlara göre Türkiye’de tarikat ve cemaatler günümüzde sadece dini açıdan değil, siyasi, ekonomik ve sosyal açılardan da önemli rol oynuyor. Özellikle AKP’nin iktidara geldiği 2002’den beri devlette bu yapılar ve bu yapılara mensup kişilere alan açıldı.

Tarikat ve cemaatlerle bağlantısı olan dernek ve vakıfların “kamu yararına çalıştığı” gerekçesiyle resmi kurumlarla projeler yürütmesi eleştiriliyor. Bu oluşumlarla protokol yapan ve projeler yürüten devlet kurumlarından biri MEB.

Özellikle 2017’de Karaman’daki çocuklara yönelik cinsel istismar davasında adı geçen Ensar Vakfı ile 5 yıl süreli imzalanan protokol gözleri MEB’e çevirdi. O dönemde protokol krizi yargıya gitti. Bakanlık daha sonra “sivil toplum örgütü” olarak nitelendirdiği başka yapılarla işbirliği yapmaya devam etti. Bu kapsamda bu dernek ve vakıfların sanatsal, sportif, sosyal, kültürel gelişimi desteklemeye yönelik etkinlikleri düzenleyebilmesinin önü açıldı. Eğitim, seminer, proje, gezi, kitap okuma, yarışma, kamp, yaz okulu gibi gibi faaliyetler onaylandı. Açılan kurslarda vakıf personeli olan eğiticilere görev verilmesi sağlandı.

“Değer eğitimi” adı altında işbirliği

İşbirliklerinin merkezini “Değerler eğitimi” oluşturdu. Bu konudaki çalışmaların başlangıcı 2010’da yayımlanan “ilk ders” başlıklı genelgeye dayanıyor. O dönem 18. Milli Eğitim Şurası’na ait kararlarda değerler eğitiminin, her kademede tüm dersler ve okul kültürü içerisinde yer verilmesi gereken bir konu olduğu belirtildi. Öğretmen, yönetici, öğrenci, aile ve çevrenin işbirliğinin sağlanması tavsiye edildi. Uygulamaya geçen bu değerler ise sevgi, sorumluluk, yardımlaşma, dayanışma, aile birliğine önem verme gibi kavramlarla gerçekleşti.

Nur Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Hizmet Vakfı ve Hayrat Vakfı’yla 2014’te imzalanan işbirliği protokolleriyle değerler eğitimi uygulamalarında vakıf ve dernekler aktif rol aldı. Bu işbirliği “yetişen neslin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen bireyler olması” hedefiyle hayata geçti. Bu amaçla seminerler için hazırlanan kitapçıklarda “Peygamber sevgisi”, “Ramazan bayramı ve oruç” gibi içerler yer aldı. MEB’in yaptığı bu protokoller sonraki yıllarda yenilendi.

2014’teki 19. Milli Eğitim Şurası’nda, ilkokul dördüncü sınıftan itibaren okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin, ilkokul birinci, ikinci ve üçüncü sınıf ders programına eklenmesi önerildi.

İktidara yakın vakıflarla protokoller

Bakanlık 2015’te de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) ile üç yıllık protokol imzaladı. Bu işbirliği ile TÜRGEV yurtlarında kurslar açıldı. İktidara yakın Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ile 2016’da ve 2020 yılında sosyal, kültürel, sportif faaliyetlerin yapılmasına yönelik protokol yapıldı. 2017’de İlim Yayma Cemiyeti ile benzer biçimde Nur Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Siverek Öğrenci Derneği ile işbirlikleri için imzalar atıldı. Nakşibendi tarikatı İskenderpaşa Cemaati’ne yakın Server Yaşam Vakfı 2022’de Türkiye’deki tüm okullara düzenlenen ödüllü “Ufka Yolculuk Bilgi ve Kültür Yarışması”nın organizasyonu üstlendi.

Bu anlaşmaların birçoğu daha sonraki yıllarda il milli eğitim müdürlükleriyle yapılarak da devam etti. Örneğin İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, yönetiminde Bilal Erdoğan’ın olduğu Okçular Vakfı ile protokol imzaladı. Konya’da müftülük ve il milli eğitim müdürlüğü Cihannüma Derneği ile işbirliği yaptı. Bu kapsamında “Kudüs Bilinci” konulu panel ve “Ecdat Yadigarı Kudüs” konulu seminer düzenlendi. Anadolu Gençlik Derneği (AGD), Eskişehir’de “Siyer-i Nebi” yarışması gerçekleştirdi. Türkiye’nin farklı kentlerinde il milli eğitim müdürlükleri Önder İmam Hatipliler Derneği ile protokollere imza attı.

Öte yandan bazı protokol ve işbirliklerin iptali için eğitim sendikaları dava açtı. Ancak yargı kararlarına rağmen Bakanlık bu kurumlarla ortaklık yapmaya devam etti.

Eğitim Vizyon Belgesi’nde “ahlaki değer” yer aldı

Bakanlığın özellikle 2018 yılında itibaren öğretim programlarının temel vurgusu “milli ve manevi değerleri kazandırmak” oldu. MEB’in 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde “Milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi çocukların yaşantılarında inşa etmelerini sağlamayı bu yaklaşımımızın özü olarak değerlendiriyoruz” denildi. “Yeni bir okul” anlayışını sivil toplum örgütü (STK) gibi kurumlarla ortaya konmasının öncelikli olacağı belirtildi. Bu dönemde öğretmenlik alanlarına ilişkin değişikliğe giden MEB, ilahiyat mezunlarının ortaokul ve liselerde değerler eğitimi derslerine girmesinin önünü açtı.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile 2019’da protokol imzaladı. İşbirliği ile Diyanet’e bağlı personelin Bakanlığın yurtlarında, kamplarda, gençlik merkezlerinde Diyanet personelince manevi danışmanlık verilmesi sağlandı. Öğrencilerin din hizmeti, Kuran-ı Kerim, din ve değerler eğitimi almaları için kurs gibi etkinlikler düzenlendi.

ÇEDES ile imamlar okullara girdi

Tarikat ve cemaatlere yakın, iktidarla ilişkisi olan vakıf ve derneklerin eğitim alanındaki faaliyetleri sürerken üç kurum bir araya geldi. Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi 2021 yılında pilot uygulamayla 48 il ve 181 okulda hayata geçti.

Projenin amacı “milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleriyle yaşantısını inşa etmiş bireyler yetiştirmek”, “aklı-selim, kalbi-selim, zevki-selim” insan yetiştirmek olarak belirlendi. ÇEDES 2022’de 81 ilde 703 okulda, 2023’te ise tüm okullarda uygulandı. Hazırlık sürecinde bütün devlet okullarında değerler kulübü kuruldu, müftülük, milli eğitim müdürlükleri tanıtım yaptı. Ortak faaliyet planı oluşturuldu. İmzalanan ek protokolde proje, erken yaştaki ilkokul öğrencileri dahil tüm öğrencileri kapsayacak şekilde genişletildi.

Geçen sene 300 bin kişiye ulaşıldı

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2023 Faaliyet Raporu’na göre bu tarihte ÇEDES ile 300 bin kişiye ulaşıldı. Proje kapsamında “manevi danışman” olarak görevlendirilen imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu hocaları, okullarda öğrencilere “değerler eğitimi” veriyor, seminerler gerçekleştiriyor.

Türkiye’nin dört bir yanında ÇEDES kapsamında öğrenciler hem okullarda hem de okul dışı etkinliklerde din görevlileriyle bir araya geliyor. Camilere, il-ilçe müftülüklerine veya çeşitli derneklere ziyaretler düzenleniyor.

İmam anaokulunda derse girdi

ÇEDES’in gönüllülük esasına göre olduğu belirtilse de tüm okullardaki öğrencilere ulaşılıyor. Proje kapsamında yapılan faaliyetler de tartışmalara neden oluyor. ÇEDES adı altında gerçekleşen bazı etkinlikler şöyle:

Kocaeli bir anaokulunda derse cami imamı girdi. İmam, öğrencilere yardımseverlik ve merhametle ilgili hikâyeler anlattı.

Kars’taki bir okulda öğrencilere “sabır” konusunu anlatmak için mezar maketi kuruldu. Çocuklar yaşamını yitiren anneleri için ağıt yaktı.

İstanbul’da bir imam hatip lisesinde “Filistin’e destek” temasıyla tiyatro gösterisi düzenlendi. Beş öğrenci yere yatırılarak üzerleri beyaz kefenle örtüldü. Küçük kız çocuklarının başları kapatıldı, erkek öğrenciler asker kıyafeti giydi.

Isparta’da bir ortaokulda “kurban ibadetini” anlatmak hayvanın nasıl kesildiği gösterildi. Öğrencilere kurban pazarlığı yaptırıldı. Ardından maketten yapılan küçükbaş hayvanların kesilmesi gösterildi. Bu sırada eline gerçek bıçak verilen bir öğrenci hayvanı kesiyormuş gibi yaptı. Diğer öğrenciler dua okudu.

Yozgat’taki bir imam hatip ortaokulunda yapılan etkinlikte boyunlarına Filistin ve Türk bayraklı atkılar takan öğrenciler, elleri kelepçeli gibi yaparak kameraya bakıp bu konuda yaşanan bir olayı canlandırdı.

Diyanet ilkokul öğrencilerine değerler eğitimi verecek

ÇEDES tartışılırken, Diyanet İşleri Başkanlığı ocak ayında ilkokul üç ve dördüncü sınıf öğrencilerine yönelik, “Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor Projesi”ni başlattı. Proje kapsamında Diyanet, ilkokul öğrencilerine camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri eşliğinde değerler eğitimi verecek. Ayrıca lise ve üniversite öğrencileri arasından seçilecek “Diyanet Genç Gönüllüleri” ilkokul öğrencilerine rehberlik edecek.

İçerikler pedagojik ölçütlere uygun değil

Eğitimde tarikat ve cemaat bağlantılı yapılarla gerçekleştirilen ortak projelerle öğrencilerin “dini sohbete” davet edildikleri de gündeme geldi. Çocukların ders saatinde camilere götürülmesi gibi uygulamalar eleştirilere neden oldu. Bazı öğretmenler okulda yapılan “okuma grubu” çalışmasında dini içerikli sohbetlere yer verildiğini belirtiyor. Etkinliklere katılımda gönüllülük esasının uygulamada geçerli olmadığını ifade ediyorlar. Eğitimcilere göre yapılan etkinliklerde içeriklerin birçoğu pedagojik ölçütlere uygun olmayan söylemler içeriyor.

MEB 2 bin 709 protokole imza attı

Eğitimde yaşananlara yönelik tepkilere rağmen Bakanlık kurumlarla yapılan tüm protokolleri açıklamıyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin 17 Aralık 2023’te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 yılı itibarıyla 2 bin 709 protokolü olduğunu söyledi.

Tarikat ve cemaat bağlantılı kurumlarla protokol yapmaya devam edeceklerini söyleyen Tekin, “Sizin ‘tarikat’, ‘cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ (sivil toplum kuruluşu) dediğimiz yapılarla toplasanız 10 protokolümüz vardır. Ben, bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz” dedi.

Bu açıklama toplumda tepkiye neden oldu. Eğitim sendikaları, uzmanlar, bazı sivil toplum örgütleri Bakan Tekin’in sözlerini eleştirdi. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) , “Cemaat ve tarikatlara eğitim sisteminde yer olmaması gerekir” açıklamasını yaptı.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), İstanbul ve İzmir Barosu, Eğitim-İş “Anayasa ve laik devlet ilkesinin ihlali” gerekçesiyle Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak geri adım atılmadı.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Türbanlıyım tarikatların okulda işi yok”

Yeni eğitim dönemi başlarken protokoller uygulanmaya devam edecek. Veliler ise tepkili. Bursa biri ilkokula diğeri lisede iki çocuk sahibi olan ve adının açıklanmasını istemeyen bir veli dini yapıların okullarda faaliyete göstermesine karşı çıktı. Din eğitiminin evde aileler tarafından veya ders olarak isteyen öğrencilere öğretmenler tarafından verilmesi gerektiğini söyledi. 20 sene önce eğitimin bu durumda olmadığını vurgulayan veli şöyle konuştu:

“Ben türban takan biriyim. Çocuklarıma kendim din eğitimi veriyorum. İsteyen veli de yazın kursa gönderebilir, kendi verebilir. Okulda yabancı dil iptal edilip din dersi veriyorlar. Bu yanlış. Çocuğum imam hatibe değil, Anadolu lisesine gidiyor.”

Tarikat ve cemaatlerine mensup kişilerin okullara girebildiği ve eğitim verdiği yönündeki bilgilerden dolayı endişeli olan veli, “Eğitim öğretmenin işi, tarikat ve cemaatlerin çocukla işi yok, Yetişkinler dışarıda istediğini yapsın. Bu yüzden karşıyım” dedi.

“Okul öncesinde MEB’in yetersizliğini tarikatlar dolduruyor”

Eğitimde tarikatların etkisi üzerine araştırmalarıyla bilinen Prof. Dr. Esergül Balcı, kendilerine STK görüntüsü veren tarikat ve cemaatlerin okullarda cirit attığını dile getirdi. Prof. Balcı, “Sözü edilen cemaatler, eğitimin içinde yer alarak eğitim politikalarını da etkileme yoluna giriyor, kendi istedikleri nitelikte, kendilerine bağlı insan yetiştirilmesi için çaba gösteriyor” diye konuştu. MEB’in okul öncesi eğitim konusundaki yetersizliğini tarikatların doldurduğunu savundu. Protokollerle laik eğitimden uzaklaşıldığını anlatan Prof. Balcı, ‘‘dindar ve kindar nesil yetiştirme’’ söylemine adım adım yaklaşıldığını söyledi. Anayasa ve yasalara aykırı hareket edildiğini, suç işlendiğini vurguladı.

ÇEDES’e değinen Prof. Balcı şöyle konuştu:

“Bu proje, özellikle AKP’nin zayıf olduğu İzmir, Eskişehir gibi illerden başlatıldı. Hedef ‘çocuk yaşken eğilir’ atasözünden yola çıkılarak, çocukları ve onlarla birlikte ailelerini etkileyip kendi taraflarına çekmek. Bu proje kapsamında, sınıflara din görevlileri giriyor, istedikleri gibi hareket ediyorlar. Hatta öğretmeni sınıfından çıkarmaya çalışıyorlar. Öğretmenin sınıf özgürlüğü ve özerkliği kalmadı.”

“Aileler fişleniyor”

Etkinliklere katılmayan çocukların ailelerinin fişlendiğini dile getiren Prof. Dr. Balcı, Bakanlığın yaptığı her program değişikliğinde, laik eğitimden parça parça uzaklaştığını belirtti. Prof. Dr. Balcı, “Bu programlarda dini referanslar kullanılmış, pek çok dini siyasi telkinleri içeren bölümler, fotoğraflar, subliminal dini öğeleri içeren değişiklikler yer aldı. Küreselleşmeye yönelme, millilikten uzaklaşma dikkati çekiyor” dedi.

Dinselleştirme projesinin daha çok “değerler eğitimi” adı altında verildiğini savunan Prof. Dr. Balcı sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye’de 58 proje ve 118 program okulu ile toplam 177 imam hatip okulundaki eğitimlerinin sonucunda 18 binden fazla öğrencinin eğitim gördüğü imam hatip okullarında, hafız sayısı 10 bini aşmış durumda.”

“Türkiye bu eğitimle uçurumun eşiğinde”

Prof. Dr. Balcı, 4+4+4 şeklinde 12 yıla çıkarılan kesintili eğitim ile 4. sınıfı bitiren çocukların eğitimlerine bir yıl ara verip ortaokuldan önce “hafızlık eğitimi” aldığını hatırlattı. Prof. Dr. Balcı şu uyarıda bulundu:

“Kapalı dini yapılara sağlanan eğitim imtiyazları, yakın gelecekte milli güvenliğimizi tehdit edecek faaliyetler olarak karşımıza çıkacak. Artık Tevhid-i Tedrisat yani eğitimde birlik yerine dini eğitim yolu açıldı. Türkiye bu eğitimle uçurumun eşiğinde.”

“Öğrenci dışarı çıkarılıyor eğitici okula giriyor”

ÇEDES’e yönelik eleştirileri nedeniyle görev yeri değişen Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Serkan Bebek de tepkili.

Bebek, tarikat ve cemaatlerin resmi olarak tanınmadığı için bu yapıların yuvalandığı vakıf derneklerle protokol ve işbirliği yapıldığını anlattı. Bu durumu “Hülle yöntemi” olarak niteledi. Bebek, bu ortaklıkla yardımlaşma, sevgi, hoşgörü gibi evrensel kavramların dini değerler üzerinden öğrencilere aktarılmaya çalışıldığını savundu. Bakanlığın eskiden yaptığı protokol ve işbirliklerini başlangıç ve bitiş tarihi belli olacak şekilde yaptığını dile getirdi. Ancak bu durumun günümüzde değiştiğini söyledi. Eğitimci, son dönemde yapılan anlaşmalarla öğrencilerin “sosyal faaliyet” adı altında okul dışına çıkarıldığını, eğiticilerin, vakıf ve dernek personelinin de okula girebildiğini vurguladı.

ÇEDES ile din adamlarının, vaizlerin okullarda görevlendirildiğini anlatan Bebek, bunun “milli kültür”, “milli ahlak” adı altında yapıldığı belirtti. Bu kapsamda projelerde Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın faal olmadığını ama Diyanet’in aktif çalışmalar yaptığını ifade etti.

“Diyanet üzerinden çocukları camiye, mezarlığa götürüyorlar. Etkinlikleri kız ve erkek olarak ayrı şekilde düzenliyorlar” diyen Bebek, çocuklar için pedagojik ve psikolojik açıdan zararlı olacak etkinlikler yapıldığını savundu.

“İktidar çocukları istismar ediyor”

İktidarı eleştiren Bebek, “Kendi siyasal, ideolojik görüşleri üzerinden çocuklar istismar ediliyor. Örneğin Filistin olayı” diye konuştu. Protokol ve işbirliği yapılan vakıf ve derneklerinin büyük bölümünün iktidara yakın olduğunun altını çizdi. Bebek, Atatürk Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kurumlarla protokol yapılmadığını dile getirdi.

Bebek, ÇEDES ile TÜGVA tarafından düzenlenen ödüllü yarışma düzenlendiği söyledi. Yarışma broşürlerinin okullar üzerinden tüm öğrencilere dağıldığını, bu şekilde çocuklara ve ailelere ulaştıklarını anlattı. Bebek, “Bu yolla gönüllü katılımını kırıyorlar” dedi.

“Baba ve oğulları” adı altında yapılan etkinlikler aracılığı ile velilere ulaşıldığını dile getiren Bebek, “Fethullah Gülen olayında olduğu gibi bir durum var. Velilerin numaraları istiyorlar. Aynı zamanda ev ziyaretleri var. Burada da aslında bir fişleme var. Kime namaz kılıyor? Hangi kanalı izliyor?” diye konuştu.

Eğitimci, 15 Temmuz’dan sonra halkın bu yapılara karşı tavrında olumsuzluk olduğu ancak bu yolla ve projeyle FETÖ’nün yerini tarikat ve cemaatlerin doldurmaya çalıştığını iddia etti. Diyanet’in yer almasıyla çocukların bu yapılara daha kolay götürüldüğünü söyledi. Bebek, “Örneğin bir öğretmen sınıfta anlattığından sorumlu. Ama orada ne anlatıyorlar, nasıl bir denetim var? Defter varsa ne yazıyor? Şimdi sınıf defteri yok. Ne yazdı anlatılıyor. Orada da kontrolsüz bir durum var” dedi.

Anayasada yer alan laiklik ilkesi gereği yapılan protokollerin iptal edilmesi gerçeğini savunan Bebek, “Kamusal, bilimsel, demokratik, laik eğitim üzerinden bir eğitim programı yapılmalı” diye devam etti.

Erken yaşta uzman olmayan kişilerce verilen eğitim yanlış

Çocuk gelişimi alanında çalışan Klinik psikolog, pedagog Dr. Özlem Özden Tunca’ya göre de bazı eğitim ve etkinler öğrencileri olumsuz etkiliyor.

Dr. Tunca, erken yaşta pedagojik eğitimi olmayan kişiler tarafından verilen cezaların ve din eğitiminin çocuklarda anksiyete, korku, takıntı, disleksiye yol açabildiğini belirtti.

Dr. Tunca, değerler eğitiminde çocuklara sevap işlemenin, günahtan kaçınmanın, dini kurallara uymanın yer aldığını belirtti. Bu yaklaşımın, çocuklarda suçluluk duygusu ve kaygı yaratabileceğini ifade etti. Bu eğitim verenler arasında pedagojik formasyonu olmayan ve çocuğa hangi yaşta neyin nasıl öğretileceğini bilmeyen kişiler bulunduğunu söyledi.

“Çocuk anaokulu, ilkokul çağında kavramı anlamaz”

Dr. Tunca, değerler eğitiminin farklı dersler arasında serpiştirildiğini belirtti. Bu konuda pedagojik bilimler, eğitimde program geliştirme gibi alanlardan yeterli düzeyde bilimsel destek alınmadığını vurguladı. Ayrıca, pilot uygulama yapılmadan hayata geçirilecek yeni müfredatın öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini ifade etti. Dr. Tunca, çocuklarda muhakeme ve soyut zekâ gerektiren kavramların, iyi-kötü, doğru-yanlış, günah-sevap, ahlaklı-ahlaksız, erdemli-erdemsiz gibi içeriklerin en erken 12-13 yaşlarında anlaşılabileceğini belirtti. Bu yaş grubunun öncesinde, okul öncesi, ilkokul ve ortaokul çağındaki çocuklara soyut kavramları içeren din bilgileri verilmesinin başarısızlığa yol açacağını savundu. Dr. Özden şöyle konuştu:

“Başarısızlık bir yana, çocuğun kafası karışır ve bu karışıklık beraberinde bazı korkular, kaygılar ve sosyal becerilerin gelişiminde engeller ortaya çıkar. Psikopedagojik ve psikiyatrik açıdan bakıldığında, son yıllarda özellikle ilkokul ve ortaokul çocuklarında sıkça karşılaştığımız sorunlar arasında anksiyete bozuklukları, fobiler, obsesif kompulsif bozukluklar ve gece korkuları, alt ıslatma, yeme ve uyku bozuklukları gibi problemler bulunmakta.”

Din eğitimi verilmesi isteniyorsa, Dr. Tunca’ya göre çocukların imam hatip liselerinde veya ilahiyat fakültelerinde eğitim almaları sağlanabilir.