Ruşen Çakır yorumluyor: Erdoğan’ın ve Türkiye’nin yeni bir “yumuşama/normalleşme” sürecine ihtiyacı var

Ruşen Çakır, “Erdoğan’ın ve Türkiye’nin yeni bir “yumuşama/normalleşme” sürecine ihtiyacı var olarak” başlıklı yayınında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden bir “yumuşama” sürecine girmesi gerektiğini söyledi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra bir süreliğine başvurduğu normalleşme söylemini hatırlatan Çakır, bu adımların kamuoyunu oyalamaktan öteye geçmediğini vurguladı. Ancak gelinen noktada, Erdoğan’ın yeniden “gaza basmasının” artık işe yaramayacağını ve siyasi kaybını hızlandırabileceğini belirtti.

“Yeni bir normalleşme ancak somut adımlarla mümkün”

Çakır’a göre bir yıl önceki gibi yalnızca “CHP’li gölge bakanların” hükümet yetkilileriyle görüşmesi, Erdoğan’ın CHP Genel Merkezi’ni ziyareti gibi jestlerle yürüyen bir süreç artık inandırıcılığını yitirmiş durumda.

Erdoğan'ın ve Türkiye'nin yeni bir "yumuşama/normalleşme" sürecine ihtiyacı var.
Erdoğan’ın ve Türkiye’nin yeni bir “yumuşama/normalleşme” sürecine ihtiyacı var.

Çakır, bu kez bir normalleşme ya da yumuşama sürecinin gerçek olabilmesi için somut adımların atılması gerektiğini savunarak, özellikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tahliyesi ile İmamoğlu’nun diplomasının iadesi gibi adımların kaçınılmaz olduğunu dile getirdi.

“Boykot bile bu tabloyu gösteriyor”

Çakır, toplumsal tepkilerin geldiği boyuta işaret ederek, market boykotlarının siyasi iktidarın tedirginliğini gözler önüne serdiğini söyledi. “Hiç alışveriş yaparken görmediğimiz bakanların, aynı gün market gezmesi yapması bunun göstergesidir” diyen Çakır, iktidarın köşeye sıkıştığı bir dönemde yeniden otoriter adımlar atmasının yalnızca krizi derinleştireceğini belirtti.

“Türkiye er-geç seçime gidecek”

Çakır, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in geçtiğimiz günlerde yaptığı “Sandığı getir, kazanırsan seni cumhurbaşkanı olarak kabul ederim” açıklamasına da dikkat çekerek, bir erken seçimin, hem Erdoğan için bir çıkış yolu hem de Türkiye için bir nefes alma imkânı olabileceğini söyledi. İmamoğlu’nun adaylığının engellenmesi halinde muhalefetin nasıl bir yol izleyeceği ise hâlâ belirsizliğini koruyor.

Erdoğan ve iktidarın sertleşen diliyle birlikte gelen baskının, Türkiye’yi daha derin bir kaosa sürükleyebileceğini belirten Çakır, “Er ya da geç Türkiye seçim yapmak zorunda kalacak. Aksi halde Cumhuriyet tarihinin en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya kalabiliriz” dedi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Perşembe günü bir yayın yaptım, biliyorsunuz, sabah yayınlandı, izleyenler biliyor. ‘‘Erdoğan gaza mı basacak, frene mi?’’ diye Erdoğan’ın önündeki seçenekleri tartışmaya çalıştım ve büyük ihtimalle gaza basacağını söyledim, ki genel beklenti de bu yönde. Erdoğan gaza basacak, yine heybelerden turplar çıkaracak, yine insanlar gözaltına alınacak, yine tutuklamalar olacak, protestocular tutlanacak, boykot kırıcı siyasetçiler ortalıkta dolaşacak, vesaire vesaire. Böyle gidecek bir şey… Ama bunun Erdoğan’a bir fayda sağlayacağını, siyasi iktidara bir fayda sağlayacağını açıkçası çok düşünmüyorum. Bence Erdoğan’ın ihtiyacı olan, tam da yıl dönümünde neredeyse, işte birkaç gün arayla, 31 Mart’tan sonra, yani 31 Mart 2024’ten sonra yaptığı gibi bir yumuşama. O ‘‘yumuşama’’ diyordu, Özgür Özel ‘‘normalleşme’’ diyordu. Benzer bir şeyi yapması gerekiyor Erdoğan’ın. Orada nasıl yenildi? Çok net bir şekilde yenilmişti ve kendine gelmek için bir normalleşmeye ihtiyacı vardı ve Özgür Özel de bunu kabul etti. Bunu kabul ettiği için de çok ciddi eleştirildi, muhalefet çevrelerinde bu ‘‘oyuna gelmek’’ olarak yorumlandı. Nitekim Erdoğan’ın daha sonra yaptıklarına bakıldığında bunu gerçekten vakit kazanmak, düştüğü yerden kalkmak için kullandığı anlaşıldı. Şimdi bir yıl sonra aynı oyun tekrarlanır mı? Aynı oyun tekrarlanamaz. Artık Erdoğan’ın yeni bir normalleşme ya da yumuşama çağrısını, bir yıl önceki gibi yapmasının çok bir anlamı yok. Çünkü o tarihte yumuşamanın, normalleşmenin belli bir somut talebi yoktu. Ne oldu? CHP’li gölge bakanlar bakanlarla görüştü, muhabbetler edildi, kurumlar ziyaret edildi, Erdoğan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’ne geldi, ‘‘Asla yapmaz’’ denilen şeyi yaptı, CHP Genel Merkezi’ne geldi; ama ortada grup toplantılarında birbirlerini kırmamak dışında hiç somut bir şey olmadı. Bir ilerleme, demokraside, başka alanlarda bir ilerleme olmadı. Muhalefetin söylediklerini ciddiye alan bir siyasi iktidar görmedik, sadece muhalefetle kavgayı dondurmuş bir iktidar gördük. Şimdi eğer bir normalleşme, yumuşama söz konusu olacaksa çok somut birtakım adımlar var. Öncelikle Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tahliyesi, ardından Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iadesi. Bütün bunlar nasıl yargı yoluyla — iddia o ya, yargı yaptı — yapıldıysa, yine yargı yoluyla telafi edilecek şeyler. Diplomayı idare mahkemesi geri verir, diğer şeylerde tutukluluğa itiraz dilekçelerini mahkeme olumlu karşılar, pekala bu olabilecek bir şey. Burada Erdoğan’ın böyle bir normalleşmeye girmek isteyeceğini tabii ki düşünmüyoruz, bu yapmak istemeyeceği bir şeydir. Ama bence bugün için, bugün itibarıyla baktığımızda Erdoğan için bir yıl önceki yerel seçimden daha vahim bir sonuç var. Şu anda Türkiye’nin önemli bir kesimini, Türkiye’nin çoğunluğunu hatta, kendisine karşı bir tür birleştirmiş durumda. Boykot meselesi bunun başlı başına bir göstergesi. Diyeceksiniz ki, nasıl ölçüyorsun boykotu? Boykotu, hep diyorum, iktidara bakarak ölçüyorum. Siz hiç gördünüz mü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bakanlarının aynı gün birtakım yerlerde aynı içerikte faaliyet yaptığını? Ne yaptılar? Markete gidip alışveriş yaptılar. Niçin yaptılar? Hayatta onları alışveriş yaparken görmüş insanlar değiliz, göstere göstere yaptılar. Hatta güldürücü sahneler de oldu, çünkü köşeye sıkıştı iktidar boykottan dolayı. Böyle bir andayız. Erdoğan’ın bu iyice zor duruma düştüğü bir yerde tekrar gaza basması, onun kaybını hızlandıracak bir şey. Ama bir normalleşmeye gitmesi, bir yumuşama arayışına gitmesi ona belli ölçülerde ve tabii ki Türkiye’ye belli ölçülerde nefes aldırabilir. Perşembe günü, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, parti genel merkezinde yaptığı basın toplantısında Erdoğan’a dedi ki: ‘‘O bir cumhurbaşkanı değil, cunta lideri’’ dedi. Çok sert bir söz, daha önce de demişti ama daha vurgulu bir şekilde söyledi. Ama bir yerde dedi ki: ‘‘Eğer sandığı getireceksen getir, istediğin tarihte getir, o zaman ben seni cumhurbaşkanı olarak muhatap alırım ve o sandıkta yine kazanırsan benim de cumhurbaşkanım olarak kabul ederim’’ dedi ve sandık şartını getirdi. Dolayısıyla şu anda Türkiye bir normalleşmeye, yumuşamaya gidecekse, bu erken seçimle olabilecek bir şey. Öncelikle Ekrem İmamoğlu’nun bu seçime aday olarak katılabilmesiyle olabilecek bir şey. Şöyle bir seçeneği Erdoğan yapmak isteyebilir: İmamoğlu yasaklı ama Türkiye erken seçime gidiyor. Böyle bir formülde muhalefet herhalde biraz zorlanacaktır ama muhtemelen bunu çalışmış olsalar gerek, Ekrem İmamoğlu da böyle bir formülde ne yapılması gerektiği konusunda Özgür Özel’le birtakım mutabakatlara varmış olsa gerek, onu bilemiyoruz. İmamoğlu olmadan CHP bir aday çıkarır mı erken bir seçimde, çıkarırsa kimi çıkarır? Bunların hepsi şu anda bilinmez hususlar. Ama şöyle bir şey var; Erdoğan’ın ve Türkiye’nin önünde normalleşme, yumuşama ve bir an önce erken seçime gitme, cumhurbaşkanını ve meclisi yeniden seçme dışında bir çıkış yolu olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Tabii ki ilk günden itibaren dile getirilen ‘‘Rusya olacağız, şu olacağız, bu olacağız, otoriterlik iyice katmerlenecek, bir daha Türkiye’ye sandık gelmeyecek, sandıktan çıkanı da kabul etmeyecek’’ gibi önermeler havada uçuşuyor. Ben olacağını düşünmüyorum, ama olacağını düşünenleri de dinliyorum. Böyle bir ihtimalin yine var olduğunu kabul edelim ama Türkiye’nin er geç, çok gecikmeden bir erken seçime gitmesi elzem. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en vahim kaoslarından birisine doğru sürüklenme ihtimalimiz çok ciddi bir şekilde var. Ve anladığım kadarıyla MHP lideri Devlet Bahçeli bu konuda bayağı endişeli ve kaygılı. Bakalım ne olacak, diyelim ve burada noktayı koyalım.

Sizlerden desteklerinizi sürdürmenizi, eğer yoksa destek vermenizi rica edelim. YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da Patreon‘dan Medyascope‘a destek olursanız çok makbule geçer, bunu özellikle vurgulamak istiyorum, özgür ve bağımsız gazeteciliğin bütün şartlara rağmen bu ülkede varlığını sürdürebilmesi için. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.