Yanıbaşımızda ülkeler birbirleriyle, biz ülke olarak birbirimizle savaşıyoruz | Ruşen Çakır yorumluyor

Ruşen Çakır, İran-İsrail savaşının büyüme ihtimaline karşı Türkiye’nin normalleşmesi gerektiğini söyledi. Çakır, Fatih Altaylı’nın tutuklanmasını gazetecilere gözdağı olarak niteledi.

Ruşen Çakır, yanı başındaki savaş nedeniyle Türkiye’nin normalleşmesi gerektiğini vurguladı. Çakır, ülkenin tüm enerjisini güvenlik meselesine yöneltmesi gerektiğini belirtti.

Çakır, Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’in yanında savaşa katılmasıyla Ortadoğu’daki dengelerin alt üst olduğunu söyledi, “Trump bir iki hafta bekleyeceğim dedi ama sonra hiç de beklemeden savaşa katıldı. İran’ın üç nükleer tesisini Amerikan uçakları bombaladı” dedi.

“Savaşın Türkiye’ye etkisi büyük olacak”

Savaşın süreceğini ve bölgenin birçok dengesini etkileyeceğini belirten Çakır, ekonomide ciddi sorunlar beklendiğini söyledi, petrol fiyatlarının artacağını ve güvenlik meselesinin herkesin derdi olacağını vurguladı.

İran’ın ABD’yi misilleme ihtimali nedeniyle Körfez ülkelerinin diken üstünde olduğunu belirten Çakır, Türkiye’de de ABD üsleri bulunduğunu hatırlattı. Irak’ta da üsler bulunduğunu ve İran’ın bağlı güçlerini sürece dahil edip etmeyeceğinin önemli olduğunu söyledi.

Çakır, olayın Kürt meselesi boyutu da bulunduğunu belirtti. İran’da ciddi bir Kürt nüfusu ve örgütlü yapı olduğunu söyledi.

Yanıbaşımızdakiler birbirleriyle, biz birbirimizle savaşıyoruz
Yanıbaşımızdakiler birbirleriyle, biz birbirimizle savaşıyoruz

“Çözüm süreci böyle günler için tasarlandı”

Devlet Bahçeli’nin dile getirdiği yeni çözüm sürecinin bu günler için tasarlandığının ortaya çıktığını belirten Çakır, normalleşmenin şart olduğunu vurguladı, “Yanı başımızda ülkeler birbiriyle savaşırken Türkiye’nin bütün enerjisini buraya yöneltmesi gerekir” dedi.

Gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanmasını değerlendiren Çakır, bunun uyduruk bir nedenle yapıldığını söyledi. İnsanların iktidara yönelik seslerinin çıkarılması istenmediğini belirtti.

“Fatih Altaylı gibi çok izlenen bir ismin 19 Mart sürecinde iktidarın yanında tutum almaması rahatsız ediyor” diyen Çakır, bunun bir örnek olduğunu söyledi.

Trump’a güven sorunu

Donald Trump’ın gelişinden Erdoğan’ın memnun olduğunu belirten Çakır, Trump’ın İsrail’in yanında savaşa girmesinin Erdoğan’a güvenebileceği ortak olmadığını gösterdiğini söyledi, “Trump’ın ne yapacağı belli olmaz. Bunu hepimiz gördük” dedi.

Yanıbaşımızdakiler birbirleriyle, biz birbirimizle savaşıyoruz
Yanıbaşımızdakiler birbirleriyle, biz birbirimizle savaşıyoruz

Türkiye normalleşmeli

Böyle bir coğrafyada Türkiye’nin güçlü olabilmesi için Kürt sorunu ve adalet meselelerini çözmesi gerektiğini belirten Çakır, insanların birbirine güvenmesi gerektiğini vurguladı.

İran’ın en büyük sorunlarından birinin toplumun rejimden nefret etmesi olduğunu hatırlatan Çakır, Türkiye’nin kutuplaşmayı sonlandırması gerektiğini söyledi, “Biz birbirimizle savaşmaya devam ettiğimiz müddetçe dış düşmana ihtiyacımız olmuyor” dedi.


Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Çok zor bir haftaya giriyoruz. Tabii hemen, ‘‘her zaman böyleyiz’’ dediğinizi biliyorum ama bu sefer gerçekten çok zor bir haftaya giriyoruz çünkü olay sadece Türkiye’den ibaret değil.

Yanıbaşımızda çok büyük bir savaş var ve giderek daha da büyüme ihtimali var. Zaten İsrail’in İran’a saldırısıyla Ortadoğu’da bütün dengeler altüst olmuştu. Bekleniyordu ama çok sert başladı bu savaş ve en çok merak edilen husus, ABD’nin İsrail’in yanında savaşa dahil olup olmayacağıydı. Trump, ‘‘1-2 hafta bekleyeceğim’’ dedi ama sonra hiç de beklemeden savaşa dahil oldu. İran’ın 3 nükleer tesisini Amerikan uçakları bombaladı. Trump yaptığı açıklamada “Şimdi barış zamanı.” dedi ama barışın gelmesine çok olduğu kesin ve savaş sürecek ve bu sürecek olan savaş bölgenin ve dünyanın birçok dengesini ciddi olarak etkileyecek.

Ekonomide çok ciddi sorunlar bekleniyor. Petrol fiyatlarının artması ve buna bağlı birçok şey; ama sadece onunla ilgili değil, güvenlik meselesi artık tüm herkesin derdi olacak. İran’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne misilleme ihtimali nedeniyle bu ülkeye üs vermiş olan Körfez ülkeleri diken üstünde. Türkiye’de de üsler var ama Türkiye en son telaffuz edilen yerlerden birisi. Irak’ta da var ve İran’ın birtakım kendisine bağlı güçleri bu olayın içerisine dahil edip etmeyeceği meselesi var. Ve olayın bir Kürt meselesi boyutu da var; çünkü İran’da ciddi bir Kürt nüfusu var ve epey de örgütlü bir nüfus. Beluçlar var. Kimilerine göre Azerbaycan Türklerinden de bir ayrışma ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile birleşme ihtimalleri olduğu söyleniyor. Bütün bunların hepsi bizi çok yakından ilgilendiren hususlar. Kimileri buradan Türkiye’nin hayrına bir şeyler çıkacağını umabilir ama bence hiç böyle bir şey olmayacak. Sonuç olarak bu yaşanan çatışmalar, savaşlar bizi çok ciddi bir şekilde ve büyük ölçüde olumsuz bir şekilde etkileyecek.

Zaten Devlet Bahçeli’nin dile getirdiği, ilk dillendirdiği yeni çözüm sürecinin de işte bugünler için tasarlandığı iyice ortaya çıkıyor. Ve bu arada tabii ki bütün bunlar olurken, hele iktidar ortakları İran’dan sonra sıranın Türkiye’de olduğunu samimi bir şekilde inanarak bize anlatırken ne istiyorlar: İç cepheyi tahkim edelim. Tamam, iç cepheyi tahkim edelim. Nasıl yapacağız? Bunun için Türkiye’de insanların birbirlerine karşı hasmane tutumlarından vazgeçmesi, kutuplaşmanın azalması ve belli bir normalleşmenin olması şart. Yani yanıbaşımızda ülkeler birbiriyle savaşırken Türkiye’nin bütün yoğunluğunu, enerjisini, ilgisini buraya yöneltmesi gerekir; ama yanıbaşımızda bu savaş varken bizim içimizde de çok ciddi savaşlar var, biteceğe de benzemiyor. Dün yaşadığımız olay: Fatih Altaylı tutuklandı. Uyduruk bir nedenle tutuklandı Fatih Altaylı. Bunun niye yapıldığını hepimiz biliyoruz. İnsanların iktidara yönelik seslerinin çıkarılması istenmiyor. Fatih Altaylı gibi çok izlenen, çok takip edilen bir ismin mesela 19 Mart sürecinde iktidarın yanında bir tutum almaması, hatta eleştirel tutum alması belli ki rahatsız ediyor. Bu bir örnek, ama esas örnek 19 Mart örneği. 19 Mart süreci bitmek bilmiyor.

Yeni yeni isimler, yeni yeni dalgalar bekleniyor. Ekrem İmamoğlu’nun babası, oğlu mercek altına alınıyor. Birtakım isimlerin itirafçı ya da etkin pişman olması için çok ciddi bir şekilde üzerlerinde baskı uygulanıyor, aileleri üzerinden, aileleri aracılığıyla. Avukatlar tutuklanıyor. Yani Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan tutuklandı ve yeni dalgalar bekleniyor. Yeni belki CHP’li başka ilçe belediye başkanları, belki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden — artık geride kim kaldıysa — birtakım bürokratlar ve bütün bunların hepsinin de birtakım üstünkörü ifadelerle yapıldığını biliyoruz. Sonuçta bir gerginlik var Türkiye’de. Bu gerginliği başlatan iktidar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Erdoğan bu süreçte siyaset yapmıyor; yargı üzerinden muhalefeti dizayn etmeye çalışıyor, belli bir yerde, belli bir sınırda tutmaya çalışıyor ve bunu yaparken de yeni tutuklamalar, yeni dalgalar ve toplum sürekli bir gerginlik içerisinde. Öte yandan Cumhuriyet Halk Partisi de buna elinden geldiğince cevap vermeye çalışıyor.

Dün Tekirdağ’daydılar mesela. Bu çarşamba günü yine İstanbul’un bir ilçesinde miting yapmaları bekleniyor. Sürekli bir tansiyon var ülkede. Bu tansiyonun olduğu ülkede bir diğer yandan çözüm sürecinin olacağı, olduğu, adımlar atılacağı söyleniyor ama şu ana kadar gözle görülür çok fazla bir şey görmedik. Bu ne kadar sürdürülebilir bir şey? Sonuçta olay, savaş, gerçekten çok kritik. Kamuoyu çok fazla ilgilenmiyor olabilir. Kamuoyu birtakım tali konuları, Türkiye’deki üniversite sınavını ya da işte sınava girmesi engellenen kadınların kılık kıyafetini tartışmayı, şunu bunu tercih ediyor olabilir ama bütün bu savaşın faturasını hep birlikte ödüyoruz, ödeyeceğiz ve fatura giderek kabaracak. Bu anlamda gerçekten Türkiye’nin insanlarının birbirlerine ihtiyacı var. Bugün çok net gözükmüyor olabilir ama savaşın tırmanması halinde, umarım tırmanmaz ama tırmanması ve bölgeye yayılması halinde, yani Irak’ı da, Suriye’yi de kapsaması halinde, bir şekilde Kürtleri de içermesi halinde biz burada çok fazla artık “Bu bizi ilgilendirmiyor.” diyemeyeceğiz. Bir diğer husus da tabii şöyle, önemli bir parantez; Trump’ın gelmesinden sonra siyasi iktidar, Erdoğan çok memnun oldu, Trump’la işlerini göreceğini düşündü. Birtakım gelişmeler de oldu Erdoğan’ı memnun eden; ama son İsrail’in yanında Trump’ın savaşa girmiş olması da gerçekten Erdoğan’ın dışarıda çok da fazla güvenebileceği ortak, müttefik, dost sahibi olmadığını da bence gösteriyor. Trump’ın ne yapacağı belli olmaz, bunu hepimiz gördük.

Trump’ın lafına inanılmaz, bunu da özellikle İranlılar gördü ve bir tercih noktasında Trump Ortadoğu’nun hegemon gücü olarak İsrail’i tercih eder, ki etti. Böyle bir coğrafyada, böyle bir yeniden şekillenen Ortadoğu’da Türkiye’nin güçlü olabilmesi için hem Kürt sorununu çözmesi hem adalet, hukuk devleti meselesini çözmesi, insanlarının kendine güvenmesi, devletine güvenmesi, birbirine güvenmesi gerekiyor. İran’ın şu anki en büyük sorunlarından birisi, toplumun önemli bir kesiminin rejimden nefret ediyor olması.

Bu nedenle İsrail’le iş birliği yapmıyorlar, tamam, ama rejim için, özellikle İsrail’in hedef aldığı birtakım kilit isimler için çok da fazla üzülmüyorlar. Türkiye’nin bir şekilde, hızlı bir şekilde elini çabuk tutarak bunu halletmesi ve kutuplaşmayı, birbiriyle savaşmayı bir an önce sonlandırması ya da savaşın şiddetini azaltması, Türkiye’nin normalleşmesi gerekiyor. Gidilecek çok fazla bir yer yok. Yok, ‘‘30 Haziran’da mahkeme karar verecek, Kemal Kılıçdaroğlu geri gelecek’’ gibi birtakım hesaplar yapılıyorsa bu Türkiye’deki gerginliği çok daha fazla tırmandıracaktır. Neyse, çok uzatmaya gerek yok. Biz birbirimizle savaşmaya devam ettiğimiz müddetçe dış düşmana maalesef ihtiyacımız olmuyor; ama bizim ihtiyacımızın olmaması dışarıda Türkiye’nin kötülüğünü isteyenlerin olmadığı anlamına da gelmiyor.

Bu yayını Fatih Altaylı’ya ithaf etmek istiyorum. Dün yaptığım yayında da bahsettim. Fatih’i yıllardır tanırım. Aynı okulda okuduk. Benden bir dönem küçüktü ama sonra ben kalınca onlarla aynı dönemde ve sınıfta da okuduk. Neredeyse benzer tarihlerde gazeteciliğe başladık. O benden birkaç sene erken olabilir ama herkesin de bildiği gibi iki ayrı insanız birçok açıdan; hem gazetecilik yapışımız, ele aldığımız konular hem de siyasi duruşumuz açısından. Ama bütün bunlara rağmen burada Fatih Altaylı’ya yapılanın tabii ki onun başarılı bir gazeteci olmasından kaynaklandığını özellikle söylemek isterim. Ve onun da ötesinde tüm gazetecilere ve aslında tüm topluma bir gözdağı amacı taşıdığını dün söylemiştim, bugün tekrar söylüyorum. Herhalde Fatih bu tür ihtimallere hazırlıklıydı diye tahmin ediyorum, çünkü bir süredir değişik yerlerden kendisi hedef gösteriliyordu. Hatta bir ara ifade verdi, çıktı, galiba bir ara yurt dışı yasağı da konmuştu. Eminim çok güçlü bir şekilde kendini savunacak ve en kısa sürede yasal şeylere göre tahliye olacak diye tahmin ediyorum. Ama hepimiz de biliyoruz ki burada esas olarak hukuk işlemiyor, siyaset işliyor. Umarım bir şekilde Türkiye’nin normalleşmesi kapsamında Fatih Altaylı dahil olmak üzere görüşleri nedeniyle cezaevlerinde olan her türlü gazeteci, aydın, sendikacı, avukat ve siyasetçi tabii ki, belediye başkanı hepsi bir an önce özgürlüklerine kavuşur. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.