Uzmanlar anlatıyor: Peygamberi çizmek yasak mı? Leman dergisine saldırı bize ne anlatıyor?

Leman dergisis

Mizah dergisi Leman hakkında, dergide yayımlanan bir karikatür nedeniyle “dini değerleri alenen aşağılama” suçundan soruşturma başlatıldı. Karikatürde Hz. Muhammed ve Hz. Musa’nın tasvir edildiği iddiasıyla linç kampanyası başlatılan ve bir grup, taş ve sopalarla Leman dergisine saldırdı. Peki peygamberi çizmek yasak mı? Medyascope‘tan Petek Uğur, konuyu ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk ve iletişim akademisyeni Dr. Özen Baş’a sordu.

26 Haziran’da yayımlanan bir karikatürün ardından Leman dergisinin İstanbul-Beyoğlu’ndaki ofisine saldırı düzenlendi. Büyük Doğu Akıncıları Derneği’nin çağrısıyla toplanan bir grup, karikatürde Hz. Muhammed’in tasvir edildiği iddiasıyla binaya saldırdı. Olayın ardından derginin çizeri, grafikeri, yazı işleri müdürü ve müessese müdürü gözaltına alındı. Karikatürün yer aldığı dergi sayısının toplatılmasına karar verildi.

‘‘Kesinlikle bir peygamber tasviri yansıtılmıyor’’

İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Leman’daki çizimin bir peygamberi tasvir etmediğini söyledi. Karikatürde bir peygamber tasvirinin kesinlikle olmadığını, bu anlamı çıkarmak için derin derin anlamlar çıkarıp bağlantılar kurmaya çalışılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Öztürk’e göre karikatür, bir Müslüman ile bir Yahudi’nin çatışma sırasında, öbür dünyada karşılaşmalarını tasvir ediyor.

Peki peygamberi çizmek yasal mı? Prof. Dr. Mustafa Öztürk, karikatürlerde bir peygamberin tasvir edilip edilemeyeceği sorusuna da şu yanıtı verdi:

‘’Yani “tasvir edilmemeli” denir. Allah’ın tasviri nasıl yasaksa, Peygamber Efendimiz için de böyle söylenir. Ancak ben bununla ilgili doğrudan bir ayet ya da sahih hadis bilmiyorum. Zaten her hadis de doğru kabul edilmez. O yüzden bilmediğim bir konuda net konuşamam.’’

Prof. Dr. Mustafa Öztürk
Prof. Dr. Mustafa Öztürk.

‘‘Bu bir düşman hukuku yaratma pratiği’’

Bilkent Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışan iletişim akademisyeni Dr. Özen Baş, karikatürün getirdiği linç kampanyasının benzerlerinin daha önce de görüldüğünü söyledi ve şöyle anlattı:

‘‘Bu tür linç girişimleri maalesef Türkiye’ye özel değil ve Türkiye’de de ilk değil. Daha önce de bazı toplumsal dini hassasiyetler gerekçe gösterilerek kolayca örgütlenebilen ve harekete geçebilen gruplar hoşlarına gitmeyen görüşleri ifade eden kişi ya da grupları hedef alarak fiziksel şiddet dahil çeşitli eylemlerde bulunduğuna şahit olduk. Hukukun zayıfladığı, siyasetin kimlikler üzerinden yürütüldüğü ortamlarda şiddetin dozu artıyor. Yargı mekanizmalarının caydırıcılıktan uzaklaştığı, siyasetin kimlikler üzerinden yürütüldüğü ortamlarda linç girişimleri yalnızca mümkün hale gelmiyor, aynı zamanda teşvik de edilmiş oluyor.”

Özen Baş.
Özen Baş.

Baş, Büyük Doğu Akıncıları Derneği İstanbul İl Başkanı Alper Kaan Aykut’un, “Ya biz gideceğiz, ya onlar” sözleriyle ilgili olarak şunları söyledi:

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Bu açık bir ‘biz’ ve ‘onlar’ tanımlamasıdır. Leman ve temsil ettiği düşünce, açıkça kriminalize ediliyor. Dergi bir iç düşman olarak konumlandırılıyor. Bu, hukuk önünde eşit yurttaşlar olarak değil, düşman olarak görülme halidir. Fiziksel şiddet tehdidi içerdiği için bu sözler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez.”

‘‘Şiddet görmezden geliniyor’’

Baş, mizahın ifade özgürlüğü bağlamında sınırlarının tartışılmasının sadece Türkiye’ye özgü olmadığını, Avrupa’da da dini semboller söz konusu olduğunda bu sınırların çokça sorgulandığını söyledi:

‘‘Elbette mizahın sınırları üzerine tartışmalar yalnızca Türkiye’ye özgü değil. Avrupa’da da özellikle dini semboller söz konusu olduğunda bu sorular sıkça gündeme gelir. Ancak Türkiye’de bu tartışmalar, ifade özgürlüğünün zaten sistematik olarak sınırlandığı, hukuki güvencelerin zayıfladığı bir bağlamda yapılıyor. Böyle bir ortamda, mizah yayınlarına yönelik hassasiyet gerekçesiyle yaptırım çağrıları meşru görülürken, organize nefret söylemleri ve fiziksel saldırılar görmezden geliniyor. Oysa fiziksel şiddet çağrısı içermeyen ifadeler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.’’

Dergiye yönelik soruşturma ve saldırı, Türkiye’de ifade özgürlüğü, dinî hassasiyet ve siyasal kutuplaşma arasındaki gerilimi bir kez daha görünür kıldı.