Murat Aksoy: “CHP, uzun yıllar sonra ilk defa toplumla beraber siyasete yön veriyor”

Gazeteci Murat Aksoy, CHP’nin 100 günlük performansını takdirle karşıladığını ancak hükümet programı konusunda eksiklik yaşandığını belirtti. Aksoy, Özgür Özel’in Kemal Kılıçdaroğlu’yu ziyaret etmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Aksoy, Fatih Keleş ve Murat Ongun üzerinde “etkin pişmanlık” baskısı olduğunu öne sürdü.

Gazeteci Murat Aksoy, CHP’nin Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasından sonraki 100 günlük performansını değerlendirdi. Aksoy, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu geride kalan 100 günde gösterdiği performansı takdirle karşılıyorum” dedi.

“Cumhuriyet Halk Partisi, 20 Mart’tan itibaren toplumla konuşarak siyaset yapıyor ve belki de uzun yıllar sonra ilk defa toplumla birlikte siyasete yön veriyor” diyen Aksoy, bu durumu çok önemli bulduğunu belirtti.

“Hükümet programında eksiklik var”

Aksoy, CHP’nin başarılı performansına rağmen önemli bir eksikliğe dikkat çekti: “Bu geride kalan 100 günde Cumhuriyet Halk Partisi’nin, ülkenin temel sorunlarına dair daha kapsamlı önerileri kamuoyuyla paylaşmasını beklerdim” dedi.

“Bugün Türkiye’nin en önemli sorunu ne? Örneğin ekonomi, dış politikadaki belirsizlik ya da eğitimdeki durum” diyen Aksoy, CHP’nin iktidara geldiğinde nasıl bir hükümet programı izleyeceğinin belirsiz olduğunu söyledi.

Aksoy, “Dört başı mamur bir hükümet programı olmasa bile, temel göstergelerin ve temel söylemlerin yer aldığı bir hükümet programı ya da söylem geliştirebilseydi, bu 100 günü daha etkili kullanmış olurlardı” değerlendirmesinde bulundu.

Kılıçdaroğlu ile Özel arasındaki sorun sürüyor

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’deki durumu hakkında konuşan Aksoy, “Bu defterin kapandığını düşünmüyorum” dedi. “Liderler hiç unutmuyor. Kemal Bey için bu defter hâlâ kapanmış değil” diyen Aksoy, sorunun çözüm yolunu da açıkladı.

“Bu defterin kapanmasının tek bir yolu var. O da şu anki CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, çat kapı ziyaretiyle ya da ‘Başkanım, sizin çayınızı içmeye geliyorum’ demesiyle mümkün olabilir. İki lider arasında kurulacak bir diyalogla ancak çözülebilir” diyen Aksoy, bu sorunun parti için zararlı olduğunu vurguladı.

Murat Aksoy CHP'nin 100 günlük performansını değerlendirdi
Murat Aksoy CHP’nin 100 günlük performansını değerlendirdi

“İki operasyon daha hazırlanıyordu”

Yargı operasyonları konusunda önemli açıklamalarda bulunan Aksoy, “Bizim medya çevrelerinden bildiğimiz kadarıyla, belki İsrail-İran gerilimi olmasaydı birbirinden bağımsız iki operasyon daha konuşuluyordu. Ancak şu anda bu ikisi de ertelenmiş durumda” dedi.

“Benim bildiğim kadarıyla iki operasyon daha yapılacak. Ama bütün bu gelişmelerden bir sonuç çıkmadığı için, somut bir delil ortaya konmuş değil” diyen Aksoy, yargının etkin pişmanlık üzerinden iddianame hazırladığını söyledi.

“Etkin pişmanlık baskısı sürüyor”

Aksoy, bazı isimlerin etkin pişmanlık için baskı altında olduğunu öne sürdü: “İki isim üzerinde ciddi bir baskı olduğu ifade ediliyor. Bir tanesi Fatih Keleş, diğeri ise Murat Ongun” dedi.

“Hukukun bu kadar ezdirilmesinin, bu kadar keyfi kullanılmasının uzun vadede sadece muhalefete değil, iktidar blokunun kendisine de yarar getireceğini düşünmüyorum” diyen Aksoy, toplumsal algıya dikkat çekti.

Erdoğan bir dönem daha kalabilir

Aksoy, iktidar çevrelerindeki güncel tartışmaları da değerlendirdi: “Son bir haftadır Erdoğan’la ya da ona yakın gazetecilerle konuştuğumda şunu söylemeye başladılar: ‘Bir dönem daha Erdoğan'” dedi.

Cezaevinden deneyimlerini paylaştı

Kendi tutuklu kaldığı günleri anlatan Aksoy, içerideki psikolojiyi çarpıcı sözlerle tarif etti: “İçeride olanların duygusu şu: Günleri ileri doğru sayıyorsunuz. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün…”

“Yüzden sonra saymayı bıraktım. Bu benim için şu anlama geldi: Artık burada kalıcıyım” diyen Aksoy, bu durumun etkilerini anlattı.

“Ne kadar erken uyursam o gün bitmiş olurdu benim için. Ertesi sabah sekizde yeni bir gün başlardı” diye konuştu.


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Evet, Murat Aksoy’la devam ediyoruz. Murat merhaba. Sesin kapalı yalnız. Sesini açman lazım.

Murat Aksoy: Şu anda sesimi açtım.

Ruşen Çakır: Evet. Ne diyorsun Murat, 100 gün, CHP bu 100 günde nasıl bir sınav verdi? Seninle aralarda konuştuk ama İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasının üzerinden 100 gün geçti, gözaltının değil ama tutuklanmanın üzerinden. Ne diyorsun? Ben ‘‘mucizevi’’ dedim. Kimileri ‘‘abartıyorsun’’ diyor. Sen de mi öyle diyorsun?

Murat Aksoy: Vallahi ben açıkçası Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu geride kalan 100 gününde gösterdiği performansı bir kere takdirle karşılıyorum, parti içi tartışmalardan bağımsız olarak. Ama bir tarafta ben bu 100 gün özellikle meydanlarda, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 20’sinden itibaren, hani 19’unda başladı ama hep biz sizinle de konuşmuştuk, Cumhuriyet Halk Partisi ve Özgür Özel ayın 20’sinden itibaren toplumla konuşarak toplumla bir anlamda siyaset yapıyor ve belki de uzun yıllar sonra ilk defa toplumla birlikte siyasette yol alıyor. Bence bu çok önemli ama bir tarafta bu süreçte eksik olan bir şey var. Tabii ki Ekrem Bey ve arkadaşları konusunda siyaseten gösterilen bu hassasiyet bence çok önemli, çok değerli. Ama bence Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir o kadar da özellikle, biraz önce Mesut’u dinlerken Mesut dedi ya, bu yaz boyunca hem hükümet programı hem parti programı hem de cumhurbaşkanlığı adaylık ofisinin hazırlayacağı bir program var. Bu yaz sonuna kadar, muhtemelen Eylül’e kadar hazırlanacak. Ben açıkçası bu geride kalınan 100 günde de Cumhuriyet Halk Partisi’nin biraz daha siyasi alanda da ülkenin temel sorunlarına dair daha kapsamlı önerilerini kamuoyuyla paylaşmasını beklerdim. Yani bugün Türkiye’nin en önemli sorunu ne? Örneğin ekonomi. Örneğin dış politikadaki, tırnak içindeki, belirsizlik ya da eğitimdeki durum. Yani böyle temel konularda Cumhuriyet Halk Partisi gerçekten iktidara geldiği zaman ne gibi bir hükümet politikası izleyecek ya da ne gibi önerileri var, alternatifi var? Bunları da açıkçası ben sunabilmesini, yani dört başı mamur bir hükümet programı olmasa bile temel göstergelerin, temel söylemlerin olduğu bir hükümet programı ya da bir söylem geliştirebilseydi bence bu 100 günü, tırnak içinde, daha etkili kullanabilmiş olurdu. Nitekim, belki birazdan konuşuruz, hani bu Özgür Özel’le Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki bu yaşanan gerilimde biliyorsunuz Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi? ‘‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin ya da genel başkanın bütün önceliğinin Ekrem İmamoğlu ya da Silivri olması, tırnak içinde, bir anlamda sorunlu’’ dedi. Ben açıkçası bunu sorun olarak görmüyorum ama bir eksiklik olarak ifade edebilirim. Bu Silivri konusunda gösterilen hassasiyet kadar Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili biraz daha siyaseten önemli cümleler ya da büyük cümleler kurabilseydi bence çok daha iyi olabilirdi. Ama ben buna rağmen gerçekten Özgür Özel’in ayın 20’sinden itibaren yani 20 Mart’tan itibaren siyaseten gösterdiği hem kişisel performansı hem de parti performansını açıkçası çok başarılı buluyorum. Onu ifade edeyim.

Ruşen Çakır: Peki şunu bir sorayım. 5 tane, 5 buçuk aslında operasyon oldu, dalga oldu. Bir de en son İzmir’de eski belediye başkanı Tunç Soyer’e ve belediye bürokratlarına yönelik dalgalar oldu. Bunlar devam edecek mi? Ne diyorsun? Çünkü sudan sebeplerle insanlar içeri alınıyor. Geçen Fatih Keleş’in oğlu ve yeğeni tutuklandı mesela. Yani ne alaka olduğunu anlayamadık ama bir ihtimal Fatih Keleş’i etkin pişmanlığa zorlamak için. CHP çevrelerinde yeni dalga beklentileri var mı?

Murat Aksoy: Vallahi CHP çevrelerinde çok var mı bilmiyorum ama bizim medya çevrelerinde bildiğimiz, belki bu İsrail İran gerilimi de olmasaydı bir iki operasyon birbirinden, bağımsız iki operasyon daha konuşuluyordu. Fakat bu ikisi de şu anda ertelenmiş durumda. Benim bildiğim kadarıyla iki operasyon daha yapılacak ama belki artık bütün bu gelişmelerden itibaren bu operasyonlardan bir sonuç çıkmadığı için, sonuçtan kastım bir somut delil. Yani hukukta biz neye bakıyoruz? Biraz önce söylediğin gibi, insanlar etkin pişmanlıktan yararlanıyor ama ortaya bir somut delil konabilmiş değil. Hukukta da, burada biraz insan hakları hukuku uzmanı şeyiyle konuşursam yani burada evet, insanların — tırnak içinde, artık bunlar iftira kapsamında — etkin pişmanlıktan yararlanıp bazı ifadeler vermesi anlamlı ama bu ifadelerin hukuki anlamı olmasının temeli de ancak somut olgulara, somut delillere dayanmasıyla ilgili. Çünkü içtihat da bunu söylüyor. Şu anda zaten iktidar bloku da ya da iktidar bloku demeyelim de yargı da bizim anladığımız kadarıyla bütün hikayesini bu uzun tutukluluk süresiyle bir anlamda etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen insanların söyleyecekleri üzerinden bir iddianame hazırlanma ya da böyle bir şey yoluna gidiyor. Ve biraz önce sen bir tane isim söyledin. Şu anda yine yargı kulislerinde konuşulan iki isim üzerinde ciddi bir, tırnak içinde, baskı olduğu ifade ediliyor, etkin pişmanlıktan yararlanmaları için. Bir tanesi, işte adını söyledik Fatih Keleş, diğerinin de Murat Ongun olduğu ifade ediliyor. Hatta bunlarla ilgili söylentiler de çıktı. Etkin pişmanlıktan yararlandılar, itirafçı oldular şeklinde. Fakat ben açıkçası bunların sadece söylenti olduğunu düşünüyorum ve insanların bunu zorlamaya çalıştıklarını izliyoruz medyadan. Ama ben açıkçası hukukun bu kadar esnetilmesinin, bu kadar keyfi bir biçimde kullanılmasının ben açıkçası uzun vadede sadece muhaliflere değil iktidar blokunun kendisi için de yararlı olacağını düşünmüyorum. Çünkü toplumdaki algı da şu: Somut bir delil ortaya konmadığı sürece toplumun bu dosyalara, bu soruşturmalara, bu iddialara olan hem güveni olmuyor hem de inancı olmuyor.

Ruşen Çakır: Peki, Kılıçdaroğlu defteri kapandı mı? 8 Eylül’e ertelen dava ile birlikte bu tabii ki CHP’ye yine gelecek. CHP bunu çok konuşmak istemiyor. Hatta mahkemeye de gitmediler biliyorsun. Ama olay ortada. Bir de tabii ki en önemlisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkça talip olması. Yani mahkemenin kendisini genel başkanlığa götürmesini büyük bir heyecanla bekliyor gibi. Yanılıyor muyum?

Murat Aksoy: Evet. Yani açıklamalarından sizin de okuduğunuz gibi durum oydu. Açıkçası ben bu defterin kapandığını düşünmüyorum. Şimdi sen de ben de, sen yaşın itibarıyla ve tecrübe itibarıyla pek çok siyasi lideri yakından tanıdın, izledin. Pek çok söyleşiler yaptın. Ben de kendi tarafımdan şunu söyleyebiliyorum ki liderler — biraz tırnak içinde söyleyeyim bunu — kindar insanlar ve gerçekten hiç unutmuyorlar. Benim özellikle Sayın Kılıçdaroğlu’nda da gördüğüm şu; açıkçası bu defter bence CHP için belki kapanmış olabilir ama Kemal Bey için bu defter hala kapatılabilmiş değil. Bu defterin kapatılmasının tek bir yolu var. O da şu anda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’in, buna isterseniz çatkapı ziyareti deyin ya da arayıp ‘‘Başkanım sizin çayınızı içmeye geliyorum’’ deyin, yani ikisi arasında kurulacak bir diyalogla ancak çözülebilir. Ben bu 30 Haziran’dan önce de yazmıştım. Buradaki en kritik mesele üç lider arasında samimi, kapsamlı bir ilişkinin geliştirilmesi, yani İmamoğlu, Özel ve Kılıçdaroğlu arasında. Bu görüşmelerden bir tanesi gerçekleşti, bir tanesi gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyen ziyaret de Özel ile Kılıçdaroğlu görüşmesi. Ve burada da bence siyaseten çünkü bu konuştuğumuz mesele bütün bu 100 günü, belki 8 Eylül’e kadar olan galiba 175 ya da 176. güne denk gelecek o geride kalan şeyler içinde de gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi’nde bu yargı operasyonlarına karşı direnmesinin büyük koşulu Cumhuriyet Halk Partisi’nin parti içindeki bütün bu gerilimleri en aza indirmiş bir parti olarak hareket etmesi, sonucundan bağımsız olarak. Çünkü iktidarı ikna edebilecek ya da iktidarın karşısında durabilecek şey, bütün bu baskıya direnen güçlü bir CHP’nin varlığı. Ama şu anda iktidarın zaten bu davayı bu kadar ertelemesi de bence üç ay boyunca daha bunu, atıyorum, iktidar medyasının kanallarında tartışmak ya da muhalefete yakın medyanın kanallarında tartışmak ve bir anlamda aslında bunu hala gündemde tutmak olabilir, ki Kılıçdaroğlu ve ona yakın isimler tarafından bu meselenin hala, özellikle Eylül’e kadar bu işin biraz daha onlar tarafından heyecanla konuşulmak istendiğini biliyorum. İşte kaldı ki televizyon kanallarında özellikle bununla ilgili haftada iki üç gün özel program yapılıyor. Bu gerçekten sürecek ve bunların sürmesi de özellikle iktidarı izleyen seçmen kitlesi açısından, CHP’deki işte kavga eden parti, ‘‘kavgalı eve kız verilmez’’ durumu açısından da bence bu çok metaforik bir önem taşıyor. Bence dediğim gibi bu tartışmayı iktidar tarafı da Kemal Bey tarafı da, Kemal Bey tarafı özel bir şey yapmıyor ama, iktidar medyası bunu konuşacak. Ama bunu bitirmenin yolu bence Özgür Özel’in bir biçimde o siyaseten de Kemal Bey’e olan artık saygısı mı diyeyim birlikte geçirdikleri yıllar mı diyeyim, ona şey yaparak bir çatkapı ziyaretiyle artık bir özel ziyareti olurdu. Bu meseleyi bir şekilde nihayete erdirmek gerekiyor. Aksi Cumhuriyet Halk Partisi’ne de siyasete de zarar vermeye devam edecektir diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Murat, şunu sormak istiyorum. Bu 100 güne baktığında muhalefet, muhalefetin diğer partileri, diğer aktörleri sence bu süreçte CHP’ye destek oldular mı ya da hangi dozda oldular? Yeterince oldular mı? Ne diyorsun?

Murat Aksoy: Vallahi açıkçası burada özellikle benim için değerli ve üzerinde konuşulması gereken, DEM Parti’nin durumunun ne olduğu. Şu anda DEM Parti çok özel bir şeyde. Bir tarafta gerçekten bu çözüm süreci üzerinden belki biraz daha CHP’den ayrıştırılmak isteniyor. Ama bence DEM Parti’nin şu anda özellikle yönetici kadroları da yani yakın çevredeki siyasetçiler de akademisyenler de meselenin farkındalar. Yani bu mesele sadece çözüm sürecinin ya da terörsüz Türkiye sürecinin, dün Sayın Özgür Özel’in çok güzel ifade ettiği gibi, yani hem terörsüz hem demokratik Türkiye. Çünkü bu demokratikleşme meselesi çok çok değerli. Barış sağlansa bile bunun sürmesinin koşulu demokratikleşmenin derinleştirilmesi ya da alanının genişletilmesi. Şu anda bizim sorunumuz da zaten siyasetin alanıyla birlikte demokratik kazanımların en aza indirilmesi. Dolayısıyla da bunu önlemek için DEM Parti heyeti sadece siyasi anlamda değil özellikle cezaevi ziyaretlerinde de bu insanlara giderek bence yeterli siyasi duyarlılıklarını gösteriyorlar. Her ne kadar bu meseleyi biz liderler düzeyinde okuyor olsak da özellikle milletvekillerinin tutuklu insanları Silivri’de ziyaret etmesi de bence çok çok değerli. Bunu da sadece DEM Parti için değil İYİ Parti için de söylüyorum. Diğer partilerin milletvekilleri için de söylüyorum. Bence muhalefet kanadında bunu çok böyle yüzde olarak ölçmek mümkün değil ama siyasi olarak bence özellikle Ekrem Bey ve arkadaşları sahiplenme açısından ben iyi bir sınav verdiklerini düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum. Yakın gelecekte ne bekliyorsun CHP bağlamında ve 19 Mart süreci bağlamında? Yani böyle devam mı edecek, belli bir tempoda arada sırada yeni dalgalar vesaire ya da birtakım kritik kırılmalar olabilir mi?

Murat Aksoy: Ben açıkçası kırılma değil tam tersine olumlu bir gelişme bekliyorum. Bu olumlu gelişmeyi de geçtiğimiz günlerde 30 Haziran’dan sonra, dava ertelendikten sonra Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerinin televizyona yaptığı açıklamalar, benim bu CHP’ye yakın isimlerden öğrendiğim, biraz önce Mesut’un da söylediği özellikle bu cumhurbaşkanlığı adaylık ofisinden bu aydan itibaren diyelim artık, Temmuz’un ortasından itibaren en başta söylediğim o tırnak içindeki eksiklik yani somut politikalar konusunda artık parça parça açıklamalar gelecek. Nitekim Sayın İmamoğlu’nun da son iki ya da üç haftadır verdiği o videolu siyasi mesajlarında da artık bunun ipuçlarını görüyoruz. Yani daha fazla kreş, daha fazla anne kart, daha fazla Halk Süt vesaire gibi bu meseleyi İstanbul’dan çıkıp Türkiye’ye havale eden daha büyük bir projenin çıktılarını ya da önermelerini paylaşmaya başladılar. Bu bence çok çok önemli bir şey. Eğer bu süreçte yaz döneminde bütün bunlar böyle artarak devam ederse Cumhuriyet Halk Partisi’ni bu süreci sadece muhalefet etme, meydanda olma değil gerçekten somut politika üretme açısından da bence çok önemli bir noktaya taşıyacaktır diye düşünüyorum. Bir de şu var tabii ki, şu anda ben son bir haftadır Erdoğan’a ya da onun çevresine yakın olan insanlarla konuştuğumda, gazetecilerle konuştuğumda şunu söylemeye başladılar: ‘‘Bir dönem daha Erdoğan.’’ Peki neden? İşte dış politikada yaşanan gerilim, belirsizlik. Yani artık onlar da Erdoğan’ın bir dönem daha kalmasını, bu hukuki tartışmaları falan bir tarafa bırakıyorum, daha iyi bir Türkiye, ekonomik sorunları çözmüş bir Türkiye falan değil. Sadece dış tehdit ya da bu güvenlik meseleleri bahane edilerek bir dönem daha adaylık… Yani burada şunu söylemek istiyorum; iktidar bloku da Erdoğan’ın bir dönem daha cumhurbaşkanlığını onun uluslararası politikalardaki iyi ilişkilerine vesaireye bağlamış durumda. Şimdi bu kadar siyasetsizliğe hapsedilmiş bir ortamda iktidarın alternatif bir siyaset üretme imkanı yok. Dolayısıyla burada bütün mesele gerçekten muhalefetin bu demokrasi, özgürlük ve adalet ortak keseninde birlikte hareket edebilip edemeyeceğine bağlı. Bence bu mesele sadece CHP’nin meselesi değil. Son olarak, uzattıysam özür diliyorum ama, bu 100 gün meselesinde ben içeridekiler için aslında bir şey söylemek istiyorum. Çünkü ben de içeride olduğum günlerden biliyorum, içeride olanların duygusu şu, tabii bu herkes için aynı şey değil; ama günleri ileri doğru sayıyorsunuz. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün… Böyle filmlerdeki gibi duvarlara bir şeyler falan çizmiyorsunuz ama defterinize yazıyorsunuz vesaire. Ve ben 100’den sonra artık ya da 101, 102’den sonra ileri doğru saymayı bıraktım. Bu ileri doğru saymayı bırakmak benim için şu anlama geldi: Artık ben burada kalıcıyım, yani cezaevinde kalıcıyım ve burada artık biraz daha düzenimi kurup okumaksa okuma, yazmaksa yazma, onlara dönmeliyim. Çünkü ben şunu hatırlıyorum; ben ilk 100 gün ya da 110 günde saat 19.00’da FOX‘taki Fatih Portakal’ı izleyip 19.30’da yatağa geçiyordum. Sayım için 20.00’de aşağı iniyordum. 20.00’den sonra yukarı yatağımda kitap okuyup uyuyordum. Çünkü uyumak şu demekti: Ne kadar erken uyursam o gün bitmiş olurdu benim için. Ertesi sabah 8.00’de yeni bir gün başlardı. O yüzden ben bu açıdan bakıyorum ve biraz da tabii ki içim acıyarak da bunları söylüyorum, paylaşıyorum. Umarım hepsi en kısa sürede tutuksuz yargılanır ve gerçekten somut hukuki delillerle suçları varsa cezalandırılır, yoksa beraat edip siyaset yapmak isteyen siyasete döner, istemeyen hayatına devam eder. Çünkü gerçekten hapishanede olma, Sayın İmamoğlu’nun dediği gibi başlı başına bir cezalandırma. Hiç şey değil ve bu çok acı. Hepsi için. Yani bu sadece İmamoğlu için değil; Osman Kavala için özellikle bu böyle, Selahattin Demirtaş için bu böyle, Can Atalay için bu böyle, Resul Emrah Şahan için böyle, Yavuz Saltık için böyle, Mehmet Murat Çalık için. Yani biliyorsunuz, bir hafta içinde dört kere operasyon yapıldı. Yani bunu insanlıkla falan da açıklayamayız. Bırakın, o bir suçlu bile olsa bu kadar ağır bir tedavi süreci, biyopsi yapılıyor falan, bunu anlamak mümkün değil gerçekten. Burada gerçekten AK Parti seçmenini, MHP seçmenini falan da şey yapmak lazım. Bu insani de değil, vicdani de değil, dini de değil, milli de değil. Ben son olarak bunu söyleyeyim. Çünkü gerçekten çok üzücü bunlar yani, çok üzücü.

Ruşen Çakır: Evet, umarım en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşurlar. Mahkeme de olacak. Tutuksuz yargılanırlar. Sonra senin de dediğin gibi suçlu bulunurlarsa, yatmaları gerekiyorsa yatarlar. Ama bu kamuoyunda bilinen, edilen isimlerin böyle tutuklanması baştan bir cezalandırma. Sen bunu yaşamış birisi olarak biliyorsun. Ben de yıllar önce yaşamış birisi olarak biliyorum. Ama Türkiye maalesef böyle bir ülke haline geldi. En son Fatih Altaylı örneği de bunun zaten bir kanıtıdır.

Murat Aksoy: Ben burada hemen Fatih Altaylı için özel bir parantez açmak istiyorum. Gerçekten şu anda şartlarından dolayı çok iyi bir iş yapıyor. Umarım bu Silivri günlükleri olabildiği ölçüde devam eder ve o yazılarda da sadece içeriğiyle değil Fatih Altaylı’nın bugüne kadar belki çok az insanın bildiği, işte bugünkü yazısında olduğu gibi 19.43 meselesinin nasıl yapılacağı gibi, hani bu bilgileri de böyle küçük küçük öğrenmek ya da oradaki kuşlarla kurdukları diyalogları falan, insani şeyleri paylaşmaları da bence çok çok güzel. Bu açıdan da umarım o da en kısa zamanda aramıza kavuşur, bir meslek büyüğü olarak. Gerçekten onun da iyi bir iş yaptığını içeride bile olsa, onun da hakkını böyle buradan teslim etmiş olayım.

Ruşen Çakır: Evet, Murat Aksoy’a çok teşekkür ediyoruz.