Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor | Ruşen Çakır yorumluyor

Ruşen Çakır, iktidarın CHP’yi düşmanlaştırarak çözüm sürecini tehlikeye attığını savunuyor. Çakır’a göre Kürt sorununu çözmeye çalışırken CHP’yi karşısına alan Erdoğan, her iki cephede birden kaybedebilir.

Ruşen Çakır, Türkiye’nin Kürt sorunu çözüm sürecinin kritik bir aşamaya geldiğini belirterek iktidarın CHP’yi düşmanlaştırma politikasını eleştirdi. Çakır, bu yaklaşımın çözüm sürecini tehlikeye atacağını savundu.

Çakır, önümüzdeki cuma günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Süleymaniye şehrinde sembolik bir silah bırakma töreninin yapılacağını aktardı. Bu törene Türkiye’den gazeteciler ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin götürüleceğini belirten Çakır, artık çözüm sürecinin başlayacağını söyledi.

“Erdoğan’ın ‘ben yaptım oldu’ söylemi işlemiyor”

Çakır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ben yaptım oldu” söyleminin artık geçerli olmadığını vurguladı. 19 Mart’ı örnek gösteren Çakır, iktidarın ciddi tepkiyle karşılaştığını hatırlattı, “Erdoğan ben yaptım oldu demesiyle olmuyor. Çok ciddi bir tepkiyle karşılaştı” dedi.

PKK ile İmralı’da yapılan görüşmeleri de bu duruma örnek gösteren Çakır, şunları kaydetti: “Süleyman Soylu ‘ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz’ dedi. ‘İstediğimiz zaman enselerindeyiz’ dediler. Ama sonunda PKK’yla İmralı’yla bir mutabakata varmak zorunda kaldılar.”

Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor | Ruşen Çakır yorumluyor
Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor | Ruşen Çakır yorumluyor

“CHP’yi düşmanlaştırmak çözüm getirmez”

Çakır, iktidarın CHP’yi düşmanlaştırarak Kürt sorununu çözmeye çalışmasının yanlış olduğunu vurguladı. CHP’nin ülkenin batısında güçlü olduğunu hatırlatan Çakır, “İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Ankara, Aydın, Denizli, Manisa, Balıkesir, Bursa bunların hepsi CHP’de” dedi.

Cezaevi çelişkisi nasıl açıklanacak?

Çözüm süreci çerçevesinde cezaevlerinin boşalması gerekeceğini belirten Çakır, bu durumun yaratacağı çelişkiye dikkat çekti. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer HDP’li isimlerin çıkması gerekirken, aynı zamanda gazetecilerin ve belediye başkanlarının cezaevlerine doldurulmasının nasıl izah edileceğini sorguladı.

Çakır, özellikle Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere CHP’nin popüler belediye başkanlarının tutuklanması durumunda bu çelişkinin daha da derinleşeceğini ifade etti.

Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor | Ruşen Çakır yorumluyor
Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor | Ruşen Çakır yorumluyor

“Kürtler Erdoğan’ı güvenilir görmeyebilir”

Bazı analistlerin “Erdoğan Kürtleri yanına alıp CHP’yi karşısına alacak” tezini eleştiren Çakır, bu yaklaşımın karikatürümsü olduğunu söyledi. Çakır “Kürtler öyle ‘AKP yeter ki bize ağzımıza bir parmak bal çalınsın. Biz CHP’yi de karşımıza alırız. Erdoğan’la kol kola gireriz’ diyecek bir topluluk değil” dedi.

Kürt halkının geçmişten ders çıkaracağını ve Erdoğan’ı güvenilir, CHP’yi güvenilmez partner olarak göreceği varsayımının eksik olduğunu belirten Çakır, bu süreçte Kürtlerin biraz mesafeli durmasının bile hassas süreci zor durumda bırakabileceğini kaydetti.

“İktidar inattan vazgeçmeli”

Çakır, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “teslim olmayacağını” açıkladığını hatırlatarak iktidarın inattan vazgeçmesi gerektiğini vurguladı, “Eğer o inattan vazgeçmezse öteki gelişmeyi de ateşe atmış oluyor” dedi.

Çözümün iktidarın CHP ile savaşı bırakıp CHP’yi sürece aktif şekilde katması olduğunu belirten Çakır, “CHP’nin katılmasının önündeki engelleri kaldırması gerekir” diye konuştu. İktidarın her iki cephede birden kaybetme ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyen Çakır, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilirsiniz” uyarısında bulundu.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor | Ruşen Çakır yorumluyor

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Dün sabah yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacaklarımız… 19 Mart süreci bitmiyor, bitmek bilmiyor. Çünkü CHP teslim olmuyor, pes etmiyor. Ekrem İmamoğlu’nu iktidara teslim etmiyor. Hal böyle olunca da iktidar olayı alabildiğine sürdürmeye çalışıyor. Yargı eliyle yeni operasyonlar oluyor, ki operasyon yapmak çok kolay. Zaten itirafçılar var, onlar bir cümle söylüyorlar ve bir bakıyorsunuz bir büyükşehirin belediye başkanı içeri alınıyor, bir cümleyle içeri alınıyor. Bu çok kolay ve kimse de bir şey yapamıyor. Çünkü ne diyorlar? “Bağımsız, tarafsız yargı” diyorlar ama ne bağımsız ne tarafsız bir yargı var, biliyoruz. Tamamen siyasallaşmış bir olay. Şimdi bunu konuştuk, dün de sıcağı sıcağına konuştuk, yine konuşacağız. Yarın özellikle, pazartesi günü Kadri’yle ‘‘Hafta Başı’’nda bunu konuşacağız, başka şeyleri de konuşacağız. Ama bugün bir noktaya özellikle vurgu yapmak istiyorum, o da; çözüm sürecinde çok önemli bir aşamaya gelindi. Önümüzdeki hafta, bir iddiaya göre cuma günü, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Süleymaniye şehrinde ya da yakınında bir yerlerde bir silah bırakma olacak. Türkiye’den de insanlar götürülüyor; gazeteciler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, kanaat önderleri buna tanık olmak için götürülüyor. Bu bir tür sembolik bir şey olacak belli ki ama artık bir şeyin startı verilmiş olacak ve Türkiye’de yılların sorununun çözümünde çok önemli bir safha da başlamış olacak.

Peki, sonra nasıl devam edecek, böyle bir şekilde nasıl devam edecek? Dün Özgür Özel’i izlediyseniz saat 15.00’te yaptığı basın toplantısında — çok önemli bir basın toplantısıydı — orada özellikle ülkede birliğin Erdoğan eliyle lağvedildiğini, birlik ve beraberliğin lağvedildiğini vurguladı ki hiç haksız değil. Böyle bir durumda Türkiye yaklaşık 50 yıllık bir sorunu nasıl çözecek? Toplumun bir kesimini karşınıza alarak, dışarı çıkartarak bunu nasıl çözeceksiniz? Şu anda Erdoğan diyor ki; “CHP kesinlikle birinci parti değil, biziz birinci parti” diyor. Diyelim ki kendisi birinci parti ama CHP’nin de en az %30 civarında oy aldığı muhakkak, güçlü bir parti ve bu CHP aynı zamanda ülkenin batı bölümünde neredeyse tüm belediyeleri, il belediyelerini almış bir parti. Batı ülkenin kalbi aslında, ülkenin batısı. İstanbul’u, İzmir’i, Adana’sı, Antalya’sı, Ankara’sı, birçok yer, Aydın, Denizli, Manisa, Balıkesir, Bursa bunların hepsi CHP’de. CHP birinci parti oldu ve birçok yerde de açık ara birinci parti oldu ve oylarını da büyük ölçüde koruyor. Siz onları düşmanlaştırarak, dün HDP’ye ya da Yeşil Sol Parti’ye ya da DEM Parti’ye yaptığınızın aynısını CHP’ye yapmaya kalkarak bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Kimileri diyor ki; “Zaten Erdoğan’ın oyun planı bu. Kürtleri yanına alıp CHP’yi karşısına alacak ve yeni bir rejim inşa edecek.” Bu çok hızlı, çok üstünkörü, karikatürimsi bir tespit. Yani Kürtler “Yeter ki ağzımıza bir parmak bal çalınsın, biz CHP’yi de karşımıza alırız, Erdoğan’la kol kola gireriz” diyecek bir topluluk, bir halk değil. Oradaki politizasyon bambaşka. Ve yılların meselesi var. Tabii ki yeni bir dönemde, bir barış ortamında geçmişle ilgili birtakım şeyler unutulacaktır ama ileriye bakarken geçmişten herhalde herkes ders çıkaracaktır. Dolayısıyla Kürtlerin Erdoğan’ı güvenilir, CHP’yi güvenilmez bir partner olarak göreceği akıl yürütmesi baştan bence eksik.

Ama onun ötesinde şöyle bir husus var: Diyelim ki Erdoğan Kürtleri de yanına aldı, onlar her dediğini yapıyor, ben kesinlikle inanmıyorum ama varsayalım ki böyle. Peki her şey hallolacak mı? Yani CHP’ye oy veren ya da kendi partisine oy veren ya da MHP’ye oy veren ama bu konuda şüpheleri olan kesimleri nasıl ikna edecek? Yani birdenbire Kürtleri ‘‘cici’’ yapıp karşı tarafı kötü yapmakla siyaset kurulamıyor. Erdoğan nasıl bir siyaset kuracak? Burada şöyle bir olayla karşılaşma ihtimalimiz var bu gidişatla: Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere CHP’nin çok popüler belediye başkanları içeride olacak, buna hukuk devleti vesaire gibi gerekçeler, bahaneler uydurulacak; ama öte yandan Kürt hareketinin önde gelen isimleri serbest bırakılacak. Tabii ki serbest bırakılmaları çok iyi olacak, yıllardır haksız yere tutuluyorlar. Fakat bunu siz kamuoyunun bir bölümüne, Kürt olmayan kamuoyuna diyelim hadi, nasıl anlatacaksınız? Evet, yeni dönemde çözüm sürecinin belli bir aşamasında cezaevlerinin boşalması gerekiyor. Bu kaçınılmaz. Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, birçok eski HDP’li ismin, hatta PKK’dan yargılanmış, yıllarca hapis yatan ismin çıkması gerekecek. Ama onları çıkartırken öte yandan cezaevlerine hala gazetecileri, belediye başkanlarını nasıl dolduracaksınız? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Tabii ki şunu diyen çok kişi var: “Erdoğan bunu yapıyor, ben yaptım oldu diyor.” Eyvallah bir yere kadar. Ama şunu özellikle vurgulamak lazım; Erdoğan’ın “ben yaptım oldu” demesiyle olmuyor. 19 Mart’ta olmadı. “Ben yaptım oldu” dedi, çok ciddi bir tepkiyle karşılaştı. Aslında şu yaşadığımız çözüm süreci de bu. Erdoğan “Ben bu sorunu çözdüm, bitti” dedi. Süleyman Soylu “Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” dedi. “İstediğimiz zaman enselerindeyiz” dediler. Ama sonunda PKK’yla, İmralı’yla bir mutabakata varmak zorunda kaldılar. Demek ki “ben yaptım oldu” söylem olarak, propaganda olarak satın alınabilir ama işin realitesi hiç de öyle değil. Çözüm süreci zaten bunu gösteriyor, “ben yaptım oldu”nun olmadığını bize gösterdi. Yoksa devlet “terör örgütü” diye tanımladığı bir yapıyla, “terörist başı” diye tanımladığı bir kişiyle niye otursun, konuşsun? Madem yaptı, oldu, halletti, o zaman ne gerek var? Hayır, hallolmadı. Aynı şekilde 19 Mart’ta da hallolmadı. Eğer siz Türkiye’nin bu kadar büyük sorununu çözme eşiğinde ülkenin başına böyle yeni bir kutuplaşma ve çatışma potansiyelini armağan ederseniz bu sefer her ikisinden de olma ihtimaliniz çok yüksek. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan pekala olabilirsiniz. Bir çatışmayı düzeltip yeni bir çatışmayla, “Nasıl olsa o en zorlu çatışmayı hallediyorum, CHP ile çatışsam ne olur” diye düşünürseniz ikisinde birden kaybetme ihtimaliniz çok yüksek olur. O önemli değil, Erdoğan kaybetti kaybetmedi ya da iktidar; ama Türkiye kaybeder.

Sonuçta dün Özgür Özel’in söyledikleri çok anlamlıydı. Teslim olmayacağını söyledi, sonuna kadar gideceğini söyledi, partisinin gideceğini söyledi. Ve zaten gittiklerini görüyoruz. Bir yerde iktidarın artık bu inattan vazgeçmesi gerekiyor. Eğer o inattan vazgeçmezse öteki gelişmeyi de bence ateşe atmış oluyor. Tekrar söylüyorum: “Nasıl olsa Kürtleri kafaladı, CHP’yi gönül rahatlığıyla karşısına alabilir” yolundaki analizlerin, değerlendirmelerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Şunu demiyorum: ‘‘Kürtler CHP’nin yanında, onlarla kol kola girecekler’’ demiyorum ama bu süreç içerisinde birazcık ayak sürümeleri bile, mesafeli durmaları bile zaten çok hassas olan süreci zor durumda bırakabilir. Onun için bunun çözümü iktidarın CHP ile savaşı bırakıp CHP’yi de bu sürecin içerisine aktif bir şekilde katması, daha doğrusu CHP’nin katılmasının önündeki engelleri kaldırması olur.

İthafa gelince, bu gazetecilik denen illet mesleğe beni sokan Levent Tayla’ya. O bıraktı gazeteciliği, kurtuldu. Ben 40 yıldır çekiyorum. Levent çok eski arkadaşım, Galatasaray Lisesi’nden arkadaşım. Siren’le evliydi o yıllar ve ben cezaevinden çıkalı birkaç sene olmuştu. Boğaziçi’nde okuyordum. Beni kolumdan tuttu, Nokta dergisine götürdü, Ercan Arıklı’yla tanıştırdı ve ben orada çalışmaya başladım. Levent’le beraber çalıştık. Sonra Levent’le çok yerde birlikte çalıştık. Hatta Medyascope‘un ilk yıllarında bize programlar da yaptı. Ama şimdi çok güzel bir şekilde hayatını yaşıyor ve ben de tabii ki gazeteciliğin her geçen gün daha zor olduğu bu ülkede gazetecilik yapmaya çalışırken Levent ve benzer arkadaşlarımı, artık gazetecilik limanını çoktan terk etmiş olan arkadaşlarımı gıpta ederek izliyorum.

Bitirirken, lütfen Medyascope‘a sahip çıkın. Çok zor dönemler, bitmiyor ve bizim burada bağımsız gazetecilik yapmamız için gerçekten sizlerin desteğinize ihtiyacımız var. Bize Patreon‘dan, YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da Medyascope sitesine girerek oradan abone olarak destek olabilirsiniz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.