Ruşen Çakır yorumladı | İktidar-muhalefet savaşı: Frene ilk kim basacak?

Özel ve Erdoğan

Ruşen Çakır, iktidar-muhalefet arasındaki savaşı, “bir yarış değil, uçuruma doğru giden bir savaş” olarak tanımladı. Recep Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel arasındaki siyasi mücadelede artık tarafların geri adım atma kapasitesini kaybetmeye başladığını belirten Çakır, “Bir noktadan sonra isteseniz de araçtan atlayamazsınız” uyarısında bulundu.

İktidar-muhalefet savaşı: Frene ilk kim basacak?

MHP’nin geri planda kaldığı bu siyasi gerginlikte asıl savaşın Erdoğan ve Özgür Özel arasında yaşandığını vurgulayan Ruşen Çakır, muhalefet cephesinde Özgür Özel’in pes etmediğini ve toplumsal meşruiyetini giderek artırdığını söyledi.

James Dean’in başrolünde olduğu 1955 yapımı “Asi Gençlik” filmine göndermede bulunan Çakır, uçuruma giden araç metaforuyla mevcut çatışmayı tarif etti: “Frene basmak değil, araçtan ilk kim atlayacak? İlk atlayan korkak sayılır ama bazen isteseniz de geç kalmış olursunuz.”

Çakır’a göre Erdoğan bu sürecin hem mimarı hem de esiri haline geldi. “Sürekli gaza basıyor ama duramıyor. Durmak istese de artık geç olabilir” diyen Çakır, AKP’nin yürüttüğü yargı operasyonlarıyla süreci daha da sertleştirdiğini belirtti.

Normalleşme çağrısı iktidardan gelmeli

CHP’nin Erdoğan’dan taleplerde bulunan taraf olmayacağını, Özel’in bunu açıkça ortaya koyduğunu aktaran Çakır, gerçek bir normalleşme için inisiyatifin iktidar cephesinden gelmesi gerektiğini vurguladı. “Bu noktada Devlet Bahçeli arabulucu rolü üstlenebilir” diyen Çakır, Bahçeli’nin son grup konuşmasında CHP tezlerine verdiği örtülü destekleri hatırlattı.

Çakır, “Toplumun çıkarı için bu savaş bitmeli. Aksi takdirde Türkiye kaybeder” diyerek, sertleşen iktidar-muhalefet hattının dış güçler tarafından da istismar edildiğine dikkat çekti. Son sözü yine Erdoğan’a bırakan Çakır, “Bu düğümü çözecek olan Erdoğan. Bu, onun üstünlüğünü değil sorumluluğunu gösterir” ifadesini kullandı.

 

 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır yorumladı | İktidar-muhalefet savaşı: Frene ilk kim basacak?

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. 19 Mart’tan bu yana yaşanan gerginliğe pekâlâ ‘‘savaş’’ diyebiliriz: İktidar ve muhalefetin savaşı. Ama muhalefet deyince ortada Cumhuriyet Halk Partisi var aslında. İktidar deyince de iktidarın küçük ortağı MHP’nin bu savaşa tam olarak angaje olduğu söylenemez. Sonuçta olay bir Erdoğan-İmamoğlu savaşı gibi ama İmamoğlu cezaevinde olduğu için savaşı esas olarak Özgür Özel yürütüyor ve şu ana kadar da pes etmedi, pes edeceğe de benzemiyor. Burada başından itibaren baktım, mesela Nisan ayı başında bir yayın yapmışım. “Erdoğan gaza mı basacak, frene mi?” diye. Erdoğan gaza basmaya devam ediyor ve her iki taraf da son hız gidiyorlar. Nereye doğru gidiyorlar? Bu hız Türkiye’nin çok lehine değil. Bu savaş Türkiye’nin hiç lehine değil. Bir yerde bu savaşın bitmesi gerekecek. Ama burada kim hamleyi yapacak? Şimdi ben ‘‘frene basmak’’ dedim ama aslında bambaşka bir olay sanki yaşanıyor ve bu da 1955 yapımı bir Amerikan filmi. Günlerdir aslında aklımda bu var. Yani böyle bir film vardı ve bu filmde araçlar yarışıyordu, sonra uçuruma doğru gidiyorlar. Kim frene basacak diye baktım ama sonra çözdüm olayı. Sağ olsun yönetmen arkadaşım Reha Erdem’e sordum, “Bu film hangi filmdi?” diye. O da “Galiba Asi Gençlik’ti.” dedi. 1955 yapımı, James Dean’in oynadığı, Natalie Wood’un oynadığı, Nicholas Ray’in yönettiği o acayip film. O filmde izlemişseniz, izlemediyseniz muhakkak bulun, en azından o sahneyi bulun, “Chickie Run” diyorlar. Amerikan gençliği bunu söylermiş ama uçuruma yönelik değil. “Chickie” galiba civciv gibi bir şey, civciv yarışı. Şöyle bir şey oluyor: Bir anda, James Dean’in adına bakıyorum, filmdeki adı Jim Stark ve karşısında da Buzz, ikisi de arabalarına biniyorlar, ileride bir uçurum var, aşağısı deniz ve kalabalık bir grup bunu seyrediyor. Ortada her iki gencin de gönül koyduğu bir genç kadın, Natalie Wood. Bunlar uçuruma doğru gidiyorlar. Buradaki espri şu, frene basmak değil, frene bastığı zaman da herhalde kurtulamayacak: Araçtan ilk kim atlayacak? İlk atlayan korkak oluyor, kaybediyor, daha sonra atlayan kazanıyor. Ve filmin sonu bambaşka bitiyor. Şöyle bitiyor, yani o sahnenin sonu, filmin sonu değil. James Dean atlıyor. Rakibi atlamıyor, atlayamıyor. Çünkü bir şeyi takılıyor arabaya, uğraşıyor, atlayamıyor ve aslında atlamaya niyetleniyor ama atlayamıyor ve uçurumdan aşağı düşüp ölüyor. Şimdi buradan istediğiniz yorumu çıkarabilirsiniz. Yani bir yerde, bir yerde artık o araçtan atlamak gerekiyor. Kim önce atlar, kim sonra atlar bilmiyorum ama ikisinin de iki aracın da diyelim ki Erdoğan’ın da Özel’in de bu araçlardan uçuruma düşmeden önce atlaması gerekiyor. Tabii ki önce atlayan Amerikan gençliğinin standardına göre korkak oluyor. Ama burada, filmde de olduğu gibi artık bir an geliyor, isteseniz de atlayamıyorsunuz. Ben burada Erdoğan’ın bir anlamda kendi yürüttüğü bu savaşın kurbanı olduğunu, esiri olduğunu düşünüyorum. İstese de bırakamayacak hale gelmiş gibi bir Erdoğan var. Sürekli gaza basıyor ama bir yerde, çünkü uçurum var ve uçurumdan düşmemesi lazım ama duramıyor. Duramıyor ve anladığım kadarıyla durmak istese de bir yerden sonra durma imkanı kalmayabilir. Onun için vakit erkenken bu yarışın — aslında savaş — hepimize çok ciddi bedeller ödeten ekonomide özellikle, ama en önemlisi onca belediye başkanını, belediye bürokratını, siyasetçiyi özgürlüğünden eden, gazeteciyi özgürlüğünden eden bu sürecin bitmesi gerekiyor. Şimdi şöyle bir olay var, hep söylediğimiz şey, tekrar söyleyelim: Bir yanda iktidar, Erdoğan, yargıyı salıyor Cumhuriyet Halk Partisi’nin üzerine. Sürekli bir şekilde yeni belediye başkanları, il başkanları, ifadeye çağrılanlar, gözaltına alınanlar, tutuklananlar ve bir de dokunulmazlığı kaldırma tehdidi. Bu gerçekleşebilecek bir şey değil. Çünkü o oyu Meclis’te toplamaları mümkün gözükmüyor. Ama Özgür Özel de bu ihtimal üzerine pekâlâ konuştu ve bunun bedelinin çok ağır olacağını söyledi Türkiye için. Demek ki bu da bir şekilde masada. Çünkü Erdoğan açık bir şekilde Özgür Özel’i yenemeyeceğini anladı. Birçok yol denedi, etti, yenemeyeceğini anladı. Bu anlamda da benim hep söylediğim mucizevi bir olayla karşı karşıyayız. 31 Mart sonrası Özgür Özel’in, o normalleşme sürecindeki Özgür Özel’in bugün bunları yapabileceğini kim tasavvur edebilirdi? Burada bence Erdoğan’ın vakit varken artık uçuruma varmadan o arabadan inmesi ve yenilgiyi kabul etmesi gerekiyor. Yenilgiyi kabul etmenin tabii ki birçok yolu var. Bunu olabildiğince yumuşak bir şekilde yapabilmenin imkanını siyasetçiler bulabilir. Yani müzakere denen olay orada söz konusu olabilir. Fakat şu anda müzakere diye söylenen şey açıkçası CHP’nin gidip Erdoğan’dan bir şeyler yalvarmasını kastediyor birçok kişi. Burada böyle bir şeyin olmayacağını Özgür Özel ısrarlı bir şekilde vurguluyor ve devam ediyor. Dolayısıyla müzakere talebinin CHP’den değil iktidardan gelmesi daha akıl kârı olacak ve bu anlamda iktidarın diğer ortağı Devlet Bahçeli pekâlâ bu olayı gerçekleştirecek kişi olabilir. Nitekim dünkü grup toplantısında CHP’nin birçok tezine destek verdi. Yargılamaların TRT‘de yayınlanması, bir kere daha iddianamenin bir an önce hazırlanması talebinde bulundu. Yardımcıları da daha önce CHP’ye yönelik baskıların kabul edilemez olduğunu bir şekilde medyaya söylemişlerdi. Şu haliyle bekleyeceğiz. Ama gördüğüm kadarıyla ben o araçtan, filmdeki gibi o araçtan önce Erdoğan’ın atlamasını bekliyorum. Aksi takdirde şu da olabilir tabii: Hep birlikte kaybederler ve Türkiye kaybeder. Bundan da — çok sevmediğim ama burada kullanışlı olabileceğini düşündüğüm — Türkiye düşmanları istifade eder. Şu haliyle şu anda yaşananların hepsini büyük bir keyifle seyreden insanlar var, ülkeler var, odaklar var ve bunun bitmesini istemiyorlar. Sürekli bir belediye başkanı tutuklansın, gazeteci alınsın, mitingler olsun, şu olsun, bu olsun, karşılıklı sert çıkışlar olsun, iktidar eliyle gelen gözdağları, tehditler olsun ve Türkiye bir türlü kendi meselelerine odaklanamasın istiyorlar. Burada düğümü çözecek olan Erdoğan. Erdoğan’ın düğümü çözecek olması Erdoğan’ın bu olayda üstün olduğu anlamına gelmiyor. Üstün olmaya elverişli imkanları var ama toplumsal muhalefet karşısında bir türlü üstünlük kuramıyor ve bir yerden sonra artık bunu daha fazla uzatmaması gerekir diye düşünüyorum.

Bu yayını kime ithaf ediyorum? Tabii ki James Dean’e ithaf ediyorum. 24 yaşında ölmüş ve işin acısı ‘‘Asi Gençlik’’ filminin yayına girmesi diyeceğim, sinemalarda o zaman gösterilmesinden çok kısa süre önce bir trafik kazasında ölmüş ve bir idol. Hala bir idol. Gerçekten çok iyi oyuncu. Az filmi var ama her yönüyle çok parlak bir isimmiş. Ne diyelim? Onun herhalde adı bir Elvis Presley gibi, Che Guevara gibi, aslında birbirlerine benzer kulvardaki isimler, James Dean de böyle birisiymiş. Bu kadar kısa ömürde bu kadar isim yapabilmek gerçekten herkese nasip olacak bir şey değil. Keşke yaşasaydı, daha uzun süre yaşasaydı, daha fazla şeyler yapsaydı ve tahmin ediyorum bir şekilde sadece oyunculukla değil aynı zamanda yönetmenliğe de yönelecek kıvamda birisiymiş.

Evet bitirirken, Medyascope‘a destek olmanızı rica ediyorum. Patreon‘dan, YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da yeni uygulamaya başladığımız Medyascope web sayfasında abone olma imkanınız var. Bu destekleriniz için şimdiden çok teşekkürler. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.