Ulaş Bayraktar ile Adana ve Zeydan Karalar realitesi

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın tutuklanmasının ardından Adana’daki siyasi atmosfer ve Karalar’ın belediyecilik anlayışı gündemde. Ruşen Çakır’ın konuğu siyaset bilimci Doç. Dr. Ulaş Bayraktar. Bayraktar, Adana ve Zeydan Karalar realitesi başlıklı videoda Adana’nın tarihsel ve sosyolojik birikimine dikkat çekerek Zeydan Karalar’ın bu mirası taşımadaki rolünü anlattı.

Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Zeydan Karalar, yaşanan süreci “hukuk garabeti” ve “kurgulanmış senaryo” olarak niteledi.

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın da olduğu en az 6 kişi tutuklandı. Karalar, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmişti. Karalar ile birlikte Burak Kangal, Ceyhan Kayhan, Kazım Gökhan Yankılıç, Özcan Zenger ve Rabil Artan da tutuklandı.

CHP, 10 Temmuz Perşembe günü Adana’da Uğur Mumcu Meydan’ında “Başkanlarımıza Özgürlük Mitingi” düzenledi.

Tutuklanan Zeydan Karalar’ın eşi Nuray Karalar da mitingde konuştu. Zeydan Karalar’ın toplanan kalabalık ile gurur duyduğunu söyleyen Nuray Karalar, “Şu anda bizi Silivri’den heyecanla gururla izliyor. Adana’sıyla her zamanki gibi tekrar gurur duyuyor. Eminim şimdi çok mutlu. Emeklerinin boşa gitmediğinden o kadar gururlu. Zeydan Başkanı hepiniz tanıyorsunuz” dedi.

“Zeydan Karalar’ın müthiş bir popülerliği var”

Ulaş Bayraktar videoda, Zeydan Karalar’ın devrimci bir gençliği olduğunu ve anılarını, neler yaptığını anlattığını söyledi. Bayraktar, “Böyle bir geçmişi var. Fakat bence daha önemlisi, ideolojik yelpazenin solunda mı sağında mı durduğundan ziyade, kent ittifakı dediğimiz, kent uzlaşısı dediğimiz şeyi Adana’da fiilen hayata geçirmiş olması. Kendisi Arap Alevisi, dolayısıyla Arapların zaten bir desteği var ona. Ama Kürtler de destek oluyor, bu süreçte de gördük: Müthiş bir popülerliği var. O Perşembe akşamı mitingde görmeliydiniz; bütün o ‘Adana’nın ağaları’ dediğimiz, daha çok üst-orta sınıfın ‘beyaz Türkleri’ de onu seviyor. Çok çeşitli kesimleri, kendine özgü bir karizmayla bir araya getirebiliyor. Bence bu da çok politik bir şey. Öyle ‘al gülüm, ver gülüm’ tarzı bir siyasetçi değil. Gerçekten insanlara dokunan biri. Üstelik öyle, ‘Ben artık Adana Büyükşehir Belediye Başkanı oldum, daha ne yapayım?’ diyerek kendini ulusal siyasette konumlandırmaya çalışan figürlerden de değil. Zeydan Bey’in böyle bir derdi yok. Onun derdi, bulunduğu yerde en iyisini yapmak ve elinden geleni esirgememek.” dedi.

Ulaş Bayraktar ile Adana ve Zeydan Karalar realitesi
Ulaş Bayraktar ile Adana ve Zeydan Karalar realitesi

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. 19 Mart süreci bağlamında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar da tutuklandı. Buradan hareketle Adana ve Zeydan Karalar’ı konuşmak istiyoruz ve bunu da Siyaset Bilimci Doçent Ulaş Bayraktar’la yapacağız. Ulaş merhaba.

Ulaş Bayraktar: Merhabalar. Selamlar.

Ruşen Çakır: Ben seni Mersinli biliyordum ama birden baktım Adana üzerine ve Zeydan Karalar üzerine çok çarpıcı bir yazı kaleme almışsın. Önce şunu söyleyeyim, ben bu yayının başlığını “Adana ve Zeydan Karalar realitesi” diye verdim. Adana bambaşka bir il. Şöyle söyleyeyim, bizim gibi İstanbul merkezli medyanın fazla ihmal ettiği de bir il diye biliyorum. Halbuki Türkiye’nin kaçıncı büyük ili, bilemiyorum ama. Nüfus olarak kaçıncı sırada?

Ulaş Bayraktar: Şu anda ekonomik olarak 10. sıraya düşmüş durumda. Eskiden Türkiye’nin en büyük 4. ili diye şey yapıyorduk.

Ruşen Çakır: İstanbul, Ankara, İzmir’den sonra.

Ulaş Bayraktar: Evet.

Ruşen Çakır: Peki nedir Adana’yı Adana yapan?

Ulaş Bayraktar: Şimdi gerçekten de bir Mersinli olarak Adana üzerine konuşmak, umarım bir daha Adana’ya girebilirim yani, Adanalılar bunu kabul ederler inşallah. Ama Mersin’le Adana’nın hikayesini, birazcık akraba olduğu için, biraz paralel olduğu için biliyorum ben. Paralel derken tabii Mersin’in tarihi 19. yüzyılın ikinci yarısına gidiyor ama Adana çok daha eski bir uygarlık ve Adana aslında Türkiye’de endüstriyel modern tarımın, sanayileşmenin, hatta bu mekan mülkiyetinin ilk ortaya çıktığı kentlerden biri. Mısır Valisi Kavalalı İbrahim Paşa buraları işgal ettiğinde burada hem bir tarımda modernizasyona gidiyor, işte bataklıkları kurutuyor, birtakım sulama kanalları yapıyor. Pamuk üretimi başlıyor burada Amerikan İç Savaşı’na önlem olarak. Dolayısıyla burada çok erken bir tarihte tarım ve tarıma dayalı olarak bir sanayileşme başlıyor. Gerçekten bu yöredeki sanayi tesisleri pek bilinmez. Sanayi deyince şimdi akla Marmara geliyor ama Osmanlı’nın son döneminde burası, Tarsus, Adana sanayileşme adına çok önemli yerler, büyük topraklar, toprak mülkiyetine erken geçmiş bir coğrafya. Daha sonra 50’lerden sonra Marshall yardımıyla da yine bir ikinci sanayileşme ivmesi yaşıyor. Dolayısıyla aslında Türkiye’nin periferisinde ama periferinin merkezinde bir yer Adana. Pamuğuyla, sanayisiyle, Sabancı ailesi, yani AK Holding biliyorsunuz Adana’daki Kayserilerin kısaltılmasıdır, o A ve K. Bu hem bir yandan da Adana’nın tabii bu periferide olmasının bir sonucu, bir ölçüye gelen sermaye grupları terk edip İstanbul’a hicret ediyorlar. Yani Sabancı artık Adana’da kalmıyor. İşte buradan Karamehmetler sonra tekrar İstanbul’a gidiyordu.

Ruşen Çakır: Burada bir sözünü keseceğim ama.

Ulaş Bayraktar: Estağfurullah.

Ruşen Çakır: İllaki sen de biliyorsundur. Yılmaz Güney’in ‘‘Umut’’ filmi miydi? ‘‘Umut’’tu galiba. Şehre giriyor işte, ‘‘bilmem ne SA, bilmem ne SA, SA, SA’’ gidiyor, ‘‘AdaSA’’ yapmışlardı, hiç unutmam. Hatta jenerik gibi filmin girişiydi o. Ama diyorsun ki oradan İstanbul’a yani bir tür geçiş yeri oluyor sanayi için.

Ulaş Bayraktar: Tabii, çünkü devlerle yarışmak için… Orada, hiç unutmuyorum, bizim çocukluğumuzda Çukurova Basketbol Takımı vardı meşhur, işte bu İstanbul şeylerinden. Bir nokta itibarıyla kendi evindeki maçları bile İstanbul’da oynamaya başladılar. Çünkü bir hafta İstanbul’a gidiyor, bir hafta Mersin’e gidiyor, bir hafta İstanbul’a. Artık yorucu ve pahalı bir hale geldiği için bütün maçları İstanbul’da oynamıştı o zaman. Biz çok üzülmüştük buna. Ama bu sermayenin, sporun, sanatın kaderi burası, çünkü biraz periferi. Yani her şey sizin orada, İstanbul’da olduğu için burada ne olursa olsun birazcık gölgede kalıyorsunuz. Ama tabii Adana, bu tarihi yazıda da biraz bahsetmiştim, böyle bir zengin, varsıl, ağalardan oluşan bir yer değil. Ağa ve marabası da var. Yani Yaşar Kemal’in ‘‘İnce Memed’’ini biliriz ama onun başka hikayelerinde, Çukurova’da geçen hikayelerinde, romanlarında buradaki bu marabaların, o tarım emekçilerinin çektiği yoksulluğu ve zulmü de görürüz. Yani marabası da var, içlerinde eşkıyası da var, ağası da var. Yani bunların hepsini, dağ ovası, ağası, marabası, eşkıyası, hatta yani bu kadar sinemacı, yazar çıkarmasını da ben bu coğrafyanın bu kültürel diyalektiğine bağlıyorum. Yani burada bir dinamizm var ve o dinamizm işte hâlâ yaşayan bir coğrafya ve bütün bu işte ekonomik olarak, daha statü olarak gerilese de şimdi bir ‘‘Portakal Çiçeği Festivali’’ belki de Türkiye’nin karnaval düzeyindeki en büyük etkinliği. Yani orada Portakal Çiçeği etkinliği olduğu zaman Mersin’de otellerde yer kalmıyor. İşte ‘‘Rakı Festivali’’ diye başladılar, kebap, lezzet oldu. Yani gerçekten bir karnaval. Ve ilginç tarafı şu: bunlar böyle işte birtakım oradaki belediye başkanının, valinin, şunun, bunun değil; oradaki burjuvazinin katkısıyla, desteğiyle oluyor. Yani orada canlı bir kentsel hayat var. Bir kent kültürü var Adana’da.

Ruşen Çakır: Tam da o kültürü soracaktım. Kültür deyince ya da eğlence hayatı vesaire, şimdi Yaşar Kemal’den bahsettin ama ben hep böyle bir geçmişten kalan — hâlâ var mı bilmiyorum ama — bir pavyon olgusu sanki Adana için söylenir. Sinema, sinemacı çok çıktı ama aynı zamanda sinema izleyicisinin de çok olduğu bir yerdi bir zamanlar en azından, öyle biliyorum. Şu haliyle bakıldığı zaman nasıl bir hayat var Adana’da o anlamda? Futbolu sormak istemiyorum şimdi daha yeni düştüğü için Adana Demirspor.

Ulaş Bayraktar: Yani o birazcık mirasyedi pozisyonunda. Yani gerçekten o dinamizmi tekrar üretemiyor. Bunun üzerine çok konuştuk. Hep böyle bir onun hüznünü yaşıyor şehirliler de. Düşünsenize, Altın Koza Film Festivali bir alışveriş merkezindeki sinemada yapılmak zorunda kalınıyor. Bir sinema yok artık yani. Kentin bir şehir sineması yok alışveriş merkezinin dışında. Dolayısıyla o kültürel hayatında bir kültür merkezi yok Büyükşehir Belediyesi’nin hani etkinliklerin yapılabileceği. O yüzden de, hani belki daha sonra konuşuruz, Başkanın önümüzdeki dönemde Büyükşehir Belediyesi’ndeki hedeflerinden biri de, orayı daha keyifli, o kültürel mirasına layık bir kent yapmak üzerine yoğunlaşıyordu bir tarafıyla da. Çünkü uzun yıllardır, dediğim gibi, mirasyedi bir durumda ne yazık ki.

Ruşen Çakır: Belediye meselesine gelelim. Şimdi Adana deyince, Zeydan Bey ikinci kez seçildi ve bayağı popüler oldu. Neydi? Aytaç Durak mıydı?

Ulaş Bayraktar: Evet, Aytaç Durak.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Adana Belediye Başkanı denince o gelirdi akla. O birkaç dönem yaptı ve birkaç parti mi değiştirdi? Yanlış hatırlamıyorum değil mi?

Ulaş Bayraktar: Yani en son CHP’den aday adaylığı bile konuşulmuştu. Yani Türkiye’de, ben böyle şey yapınca kızıyorlar, Türkiye belediyeciliğinin birtakım böyle ideal tipleri var. Yani Weberyen anlamda ideal tipleri var. Bunların tabii ki hası Melih Gökçek’ti. Yani şu anda yozlaşmış bütün o rant ve yolsuzluk odağındaki belediye dendiğinde Melih Gökçek bu işin en iyi, en mahir ismiydi. Ama Aytaç Durak da hiç fena değildi. Onun bir kitabı vardır, “Ben de Yazdım” diye. Çünkü sonunda AK Parti’den birazcık aforoz edilerek uzaklaştırılmıştı. Böyle bir günah çıkarmak için savunma metni biçiminde bir kitap yazdı ve ben orada mesela o kitabın yerel yönetim derslerinde, bölümlerinde ders kitabı olarak okutulmasını öneririm hep. Gerçekten de Türkiye’de yaşadığımız kentlerin neden bu hale geldiğinin arkasındaki ilişkiler, oradaki karar verme mekanizmaları, bu başkanların bu fantezileri ve yönetim tarzlarının ne kadar etkili olduğunu ve ne kadar aslında çarpık olduğunu bayağı böyle samimi bir şekilde hiç böyle yüksünmeden anlatır. Çok önemli bir kitaptır o bence. Dolayısıyla çok uzun bir dönem Adana’yı yönetti ve Adana’nın hâlâ aslında üstünde bir kambur. Yani Başkan hâlâ Aytaç Durak’ın metro projesinin borçlarını ödüyordu yakın zamana kadar. Şu anda bitti mi bilmiyorum. Çünkü Türkiye’nin en saçma metro hattı ve en maliyetli, en lüzumsuz yatırımını yaptı ve hâlâ Adanalılar bunu ödüyorlar, bunun bedelini ödüyorlar. Daha sonra yine MHP’li bir dönem geçirdi. Yine böyle talihsiz bir dönemdi. Başkan geldiğinde, yani Seyhan’dan Büyükşehir’e geçtiğinde – ki biliyorsunuz Seyhan Belediyesi de Türkiye’de birçok il belediyesinden büyük ölçekli bir ilçe belediyesi aslında, yani normal şartlarda büyükşehir bile olabilecek bir nüfusa sahip – oradaki deneyimi bu sefer Büyükşehir’e taşımıştı. Ve büyük zorluklar gerçekten. İşte o yazıda da bahsettiğim gibi seçilir seçilmez hacizlerle karşılaştı. Makam masasını bile, çalışma masasını bile kaybetti. Sonra pandemi, sonra deprem falan derken gerçekten o bütün imkansızlıkların içinde yavaş yavaş düze çıkarmayı başardı gibi gözüküyor Adana’yı.

Ruşen Çakır: Sen yazıda şey diyorsun yanlış hatırlamıyorsam: ‘‘Belediye başkanlığı çok tehlikeli bir meşgale.’’ Yani bunu Adana özelinde mi diyorsun, genel olarak mı diyorsun?

Ulaş Bayraktar: Yok yok, o benim çok söylediğim bir şeydir. Yani belediye başkanlarını bazen çok acımasızca eleştiriyoruz. Onların yaptıklarını, yapamadıklarını eleştiriyoruz. Ama ben şunu iddia ediyorum; aslında başkanlar böyle çok ince, çok titiz bir şekilde kurulmuş bir rant şebekesinin ağında, tuzağında, cenderesinde aktörler. Yani işte şu anda gördüğümüz gibi bu oyunu oynamayanlar, bu oyunu oynamamaya yeltenenler nasıl cezalandırılıyor? Yani biz böyle bir kişiyi görüyoruz. Bu Manisa Belediye Başkanı’ndan sonra acaba bir suikast olabilir mi, bir kasıt olabilir mi gibi, tartışmaların ne kadar ciddi olduğunu bilmiyorum, ama yani şu bir gerçek; Şişli Belediye Başkan Yardımcısı’nın, imardan sorumlu Şişli Belediye Başkan Yardımcısı’nın odasında bir çıkara boyun eğmediği için öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Yani bu insanlar bir nokta itibarıyla kendi canlarını, işte yakınlarını, bütün o dava arkadaşlarının hayatını ortaya koyarak mücadele ediyorlar. Tabii bunu böyle bir yandan şey yaparak üzüntüyle söylemiyorum. Yani onlar bir kahramanlık figürü haline geldiği için, bu sistem onları bu kadar yalnız bir başkan haline getirdiği için de birebir karşılaşıyorlar. O yüzden hep onu söylüyorum, yani bu tuzaktan çıkış, bu şebekeleşmiş rant ağında onlara destek olmanın yolu kamusallaşmak. Yani işte Ekrem İmamoğlu bunu İstanbul Gönüllüleri’nden itibaren az biraz yaptığı için İstanbul’da hâlâ kayyum yok. Hâlâ böyle bir şey yok. Evet onu aldılar ama kayyum atayamadılar. Çünkü kitleselleşmiş bir şey. Ama siz yalnızlaşırsanız, her şeyi kendiniz yaparsanız o zaman hayatınıza bile kastedilebiliyor. Yani Zeydan Başkanın da Özel Kalem Müdürü öldürüldü biliyorsunuz makamında keza aynı şekilde. Birçok böyle figür var. Yakınlarda yine bununla ilgili Fikir Gazetesi’nde yazmıştım. Onlar çok ağır tehditler altında, şantajlar altında yönetmeye çalışıyorlar. Bunun yolu da aslında kamusallaştırmaktır. Bir de yani bunun bir yolu da — Zeydan Başkan’da böyle bir avantaj vardı, ben onu geçen sene Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın ikinci döneminde tanımıştım — bütün ekibini Seyhan Belediyesi’nden taşımıştı. Yani şimdi hatırlayalım, Cumhurbaşkanımızın yakın çalışma ekipleri de çok yakın zamana kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden gelen ekipti. Yani böyle bir sınanmış, güven vermiş kişiler. Birçok belediye başkanı bu şansa sahip değil. Makama oturduktan sonra çevresini saran birtakım işte çantacı danışmanlardan işini bilen bürokratlara, işte böyle her başkanın adamı olan siyasetçilerde bir kadro oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun da neler yarattığını görüyoruz. Yani Manavgat’ından şeyine kadar neler ortaya çıkabildiğini. Zeydan Bey’in, Zeydan Başkan’ın avantajı Seyhan’dan itibaren çok güvendiği ve Başkan’a da güvenen büyük bir kitle vardı. Yani biz bütün bürokratlarla bu stratejik plan döneminde birebir çalıştığımız için hayret etmiştim ve hayran olmuştum yani. ‘‘Zeydan abi’’ydi çünkü o.

Ruşen Çakır: İşte tam orada onu sorayım. Sen nereden tanıştın? Yani nasıl tanıştınız Zeydan Bey’le?

Ulaş Bayraktar: Şimdi esas biz böyle belediye başkanlarını şey yapıyoruz ama müthiş bir ekip var ve en yakın çalışma arkadaşlarından Türkan Hanım Genel Sekreter Adana Büyükşehir Belediyesi’nde, onunla başka çalışmalar için bir araya gelmiştik. Onlar ve danışmanı İpek Hanım davet ettiler. ‘‘Stratejik plan çalışmasında bu sene birazcık böyle el yordamıyla gittik ilk dönemde. İkinci 5 yılda birazcık daha planlı, programlı, daha böyle ilkesel bir yönetim izlemeyi düşünüyoruz, planlıyoruz. Destek olur musunuz?’’ diye çağırdılar beni. Ben de gittim. Hiç unutmuyorum, Zeydan Başkan’la ilk tanışmamızda, “Başkan,” dedim, “Kimsenin stratejik plan falan taktığı yok. Kimse de bakmaz bunlara. Yani eğer siz bu stratejik planı bir yasal zorunluluk, bürokratik bir gerekliliği yerine getirmek için yapıyorsanız ne siz yorulun ne ben yorulayım. Ama başka bir şey yapmak istiyorsanız o zaman deneyelim” dedim. Ve böyle çok da keyifli bir şekilde ilk tanışmamızda, “Anlat bakalım. Sen neden şey yapıyorsun? Ne yapacağız?” derken… Biz bunu aslında Medyascope‘ta sevgili Itır’la “İstanbul Benim Şehir Hepimizin” programında anlatmıştık. Enteresan bir stratejik plan süreci yürüttük orada, yani böyle laf olsun diye göstermelik çalıştaylar, katılımcı süreçler haricinde. Çünkü ben hep şeye inanırdım yani: ‘‘Başkan makama oturduktan sonra vatandaşa, sivil toplum örgütlerine gidip ne yapacağız diye sorması çok büyük bir yalan. Çünkü sen aday olmak için bir sürü vaatte bulundun. Sonra seçilmek için bir sürü vaatte bulundun. Şimdi onları unutacağız da ‘Ne yapıyoruz?’ diye bize mi soruyorsun? Ya o zaman yalan söyledin ya şimdi laf olsun diye bir süreç yürütüyorsun.’’ O yüzden şöyle yaptık biz; Başkanın bütün bu süreç boyunca dillendirdiği projeleri ilkesel bir çatıya çıkardık. Zeydan Başkan seçim döneminden itibaren, geçmiş döneminin tecrübesiyle diyor ki: Burası daha güvenli olsun. Depreme karşı, trafiğe karşı, kadına şiddete yönelik olarak daha varsıl olsun. Yani varsıllığı zenginlik olarak değil, yoksulluğun azaldığı bir şey olsun ve demin zikrettiğim gibi keyifli olsun. Yani sadece hayatta kalmasın Adanalılar, birazcık da kebabıyla, rakısıyla, pavyonuyla, eğlencesi, konseriyle zevk alsınlar. Dolayısıyla üç hedefi biz hiç kimseye sormadan, “Adana 5 yıl sonra daha varsıl, daha güvenli ve daha keyifli olacak” dedik. Sonra işte orada iç yönetimi tanıma şansım oldu. Tek tek birimlerle, “Başkanın 5 yıldaki, 5 yıl içinde yapmayı düşündüğü değişim, hedeflediği değişim bu: Adana daha güvenli, daha varsıl, daha keyifli olsun. Siz bunun için ne yapıyorsunuz? Ne yapmalısınız? Daha ne yapabilirsiniz?” diye tek tek, bir ay boyunca bütün bürokratlarla konuştuk. O zaman anladım yani; Zeydan Bey bürokratik bir başkan değil, onların abisi, komşusu, hemşehrisi. O sürecin sonunda da işte bu noktaya geldik.

Ruşen Çakır: Bir de siyaseti de iyi biliyor diye biliyorum. Yani öyle apolitik değil. Şimdi bakıyorum ben mesela, Antalya, o da tutuklandı ama, Muhittin Böcek daha bir merkez sağ kökenli vesaire, daha siyasi profili düşük birisi olarak gözüküyor. Ama ben mesela Zeydan Karalar’ı çok siyasi laf etmese bile böyle hep kafamda solcu birisi gibi algılıyorum. Bilmiyorum.

Ulaş Bayraktar: Tabii tabii, öyle devrimci bir gençliği var. Anlatır böyle anılarını, neler yaptığını. Dolayısıyla öyle bir şeyi var. Fakat bence daha önemlisi, ideolojik yelpazenin solunda sağında nerede durduğundan ziyade, bu kent ittifakı dediğimiz, kent uzlaşısı dediğimiz şeyi fiili olarak Adana’da gerçekleştirmiş birisi. Yani kendisi Arap Alevisi, dolayısıyla Arapların zaten bir desteği var ona. Ama işte Kürtler de ona destek oluyorlar. Yani müthiş bir popülerliği var. Bu süreçte de gördük. O kenti, o perşembe akşamı mitingde görmeliydiniz. Yani bütün o Adana’nın ağaları dediğimiz, böyle daha üst orta sınıfın beyaz Türkleri de onu seviyorlar yani. Ve bütün kesimleri böyle o enteresan karizmasıyla bir araya getirebiliyor. Bence bu da çok politik bir şey. Yani böyle o “al gülüm ver gülüm” siyasetçisi değil. Gerçekten de dokunan bir Başkan. Yani böyle kafasında bir ‘‘Ben böyle yapayım’’ dediği için değil. Artık Adana Büyükşehir Belediye Başkanı olmuşsunuz. Ondan sonra artık Adana’da yapacağınız daha iyi bir şey yok. İşte bildiğimiz figürler gibi daha ulusal siyasette bir yer şey yapılması. Ama Zeydan Bey’in böyle bir derdi de yok. Yani orada en iyisini yapmak ve elinden geleni esirgememek gibi bir şeyi var.

Ruşen Çakır: Bu şeyleri biliyorsundur: 2019 ve 2024 rakamları. Son seçimde bayağı iyi bir oy aldığını hatırlıyorum ama şu anda önümde rakamlar yok. İlk seçimi kazanması da büyük başarıydı. Geçen Edgar Şar’la bir yayın yaptık. O zaman da o sırada bizde, Medyascope‘ta çalışıyordu. Adana ve Mersin’i o takip etmişti. 2019’daki miting için mesela İstanbul’da yapılan mitingler gibi bir miting olduğunu söylemişti 2019 zamanında. En son seçimde %50’nin üzerinde bir oy aldı diye biliyorum, yanılıyor muyum?

Ulaş Bayraktar: Yani çok rahat bir şekilde aldı. Çünkü Adana aslında çok uzun bir zamandır MHP tarafından yönetilen bir kent. Yani evet, 70’lerde yine böyle bir sosyal demokrat solcu bir şeyi var ama çok uzun zaman Aytaç Durak ve daha sonrasındaki bir dönemlik MHP döneminde hep merkezde, merkez sağda, hatta milliyetçi partilerin hegemonyasında olan bir şeydi. O birazcık da tabii şeyle de ilgili, yani bu Adana, Mersin gibi, bu Büyükşehir Belediye yasasından sonra kırsal alanın daha MHP’li olması, daha sağcı olmasıyla da belirlenen bir sonuç. Ama Seyhan Belediyesi’nde yaptıklarıyla aslında Büyükşehir’de kendisi dişi tırnağıyla aldı. Yani CHP’nin yükselişinden bağımsız olarak, işte Mersin’de Vahap Bey’in başarısında olduğu gibi, yani bunlar çok yüksek oylar. Vahap Bey’inki galiba Mansur Bey’den sonra en yüksek oydu. Buralarda, Adana ve Mersin’de, bu güven arz eden, güven veren figürlere seçmenin teveccühü çok yüksek oldu. Onun başarısı netti yani.

Ruşen Çakır: Peki demin biraz bahsettin.

Ulaş Bayraktar: Bir şey daha ekleyeceğim, sözünüzü kesiyorum ama. Zaten Adana’da olmasının sebebi o, yani Adana bıçak sırtında bir yer, yani yine daha sağa yatabilir. Dolayısıyla böyle bir müdahaleyle buna hizmet etmeye çalışılmış olabilir. Ama en azından perşembe günkü benim izlenimim bunun devam edeceği.

Ruşen Çakır: Nasıldı miting? Biz uzaktan izledik, ki bayağı bir etkileyiciydi. Çok dinamik olduğu ve çok kalabalık olduğu söyleniyor.

Ulaş Bayraktar: Evet, yani bu kalabalık, işte şu kadar şey vardı, bu kadar… Ama beni etkileyen şu oldu. Şimdi orada gençlik kolları, il yönetimi falan çok iyi, çok hızlı bir şekilde organize edilen bir mitingdi. Hatta Özgür Bey de konuşmasında söyledi, yani, “Yapamazsınız dediniz ama biz burada 250.000 kişiyi topladık” diye bir şey duydum orada, sonra da okudum. Ama onun ötesinde bu benim yazının başında kullandığım “Adana Zeydan Karalar’dır” fikri, afişleri, billboardları, tişörtleri herkeste, yani herkes bunu benimsemiş ve bunu haykırır bir haldeydi. Yani bu önemli. Oraya kitleyi toplamak değil; orayı kitleyi toplarken Adana ile Zeydan Karalar’ın özdeşliğini bu kadar üst perdeden, bu kadar inanmış ve kitlesel olarak söyleyebilmiş olmak çok önemliydi. Beni en çok etkileyen o oldu. Bu yazıyı yazmamın sebebi o.

Ruşen Çakır: Zaten cezaevinde yaptığım röportajda verdiği cevapta da onu söyledi ve başlığa da onu çıkarttım: “Adana Zeydan Karalar, Zeydan Karalar Adana’dır” diye. Peki ne olacak şimdi Ulaş? Yani çok uyduruk bir şekilde tutuklandı. Yerine herhalde CHP’li birisi atanmış olması lazım. Ama yani, nasıl söyleyeyim? Zeydan Karalar’ın ben çok kalacağını düşünmüyorum, tabii ki temenni hiç etmiyorum da. Ne olacak şimdi? Nasıl gidiyor Adana? Bir stres mi var, bir gerginlik mi var?

Ulaş Bayraktar: Yani ben işte Adana’da yaşamıyorum, Adana siyasetinin iç dinamiklerini bilemiyorum. Ama ilginç bir şekilde bana öyle geliyor ki her tür böyle müdahale CHP’yi birazcık daha kendi içinde bir araya getiriyor. Yani hatırlarsanız Özgür Özel’in başkan olduğu seçimde Zeydan Karalar aslında Kılıçdaroğlu’nu destekliyordu.

Ruşen Çakır: Hem de nasıl… Hatta ben kongreyi izledim, kurultayı. Bir yerde Özgür Özel konuşurken Adanalı gençler slogan atıyordu, onları susturmaya çalışıyordu. Susturamayınca döndü dedi ki: “Ya Zeydan abi söyle çocuklara sussunlar” diye şey yaptı.

Ulaş Bayraktar: Aynen ben de onu anlatacaktım. Yani dolayısıyla çok net bir şekilde aslında kurultayda Özgür Özel’i desteklemeyen bir gruptu onlar ve Adana’da da Mersin’de de ilçe belediye başkanları seçilirken Büyükşehir Belediye Başkanı’nın hiçbir sözü geçmedi burada, Adana’da da Mersin’de de. Yani ilçe belediyelerinde, “Tamam, bak sizi Büyükşehir Belediye Başkan adaylığından alamıyoruz — çünkü Zeydan Karalar’a da Vahap Seçer’e de dokunamazsınız, yani bu kadar başarılı, bu kadar güçlü — ama sizi ilçe belediye başkan adaylarının seçimine karıştırmayacağız” dediler. Ve Adana’nın çok detaylarını bilmiyorum ama birtakım ilçelerde kendisinin çok tercih etmediği adayların ortaya çıktığını biliyorum. Dolayısıyla böyle bir gerilim vardı Mersin’de de Adana’da da. Şimdi ama, yani hatta belki hatırlarsınız, Özgür Özel Adana’da yine bir miting yapmak için geldiğinde, niye hatırlamıyorum onu, herkesin önünde il başkanını — il başkanı da Zeydan Bey’e yakın, o da çok kıymetli bir siyasetçidir — herkesin önünde onu azarladı, payladı. “Böyle mi olur, böyle mi yapılır?” falan diye. Dolayısıyla orada Zeydan Bey’e yakın olanların Genel Merkez nezdinde böyle bir şeyi vardı. Şimdi ama herkes müthiş bir yekvücut olmuş durumda. Yani orada Seyhan Belediye Başkanı’nın da, Ceyhan Belediye Başkanı’nın da adları anılarak bir şey yaratılmış durumda. Yani bu kurultayın iptali, Kılıçdaroğlu’nun gelişi meselesi gibi müdahaleler en azından bizim buralarda, Çukurova’da geri tepmiş gibi duruyor. Ama ne olur; o astrolojik faaliyete girer abi.

Ruşen Çakır: Evet, çok sağ ol Ulaş, çok teşekkürler.

Ulaş Bayraktar: Rica ederim, ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Evet, Doçent Ulaş Bayraktar’la Adana ve Zeydan Karalar realitesini konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.