İslam Özkan ile söyleşi: Suriye’de Dürziler ne istiyor?

İsrail ordusu, Şam’daki Suriye Savunma Bakanlığı’nı ve güney Suriye’deki hükümet güçlerini Çarşamba günü (16 Temmuz) üçüncü kez vurdu. Çoğunluğu Dürzilerin yaşadığı Suveyda vilayetinde mezhep çatışmaları sürüyor. Suriye’de Dürziler ne istiyor? Ruşen Çakır’ın konuğu İslam Özkan Suriye’de yaşananları videoda anlattı.

Suveyda vilayetinde Dürzi milisler ile Bedevi aşiretler arasında süren çatışmalarda can kaybı artarken, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Şiddeti sona erdirmek için somut adımlarda uzlaştık” dedi. Suriye ordusu Suveyda’dan çekilmeye başladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu, İsrail vatandaşı Dürzilere çağrı yaparak “Evlerinize dönün, gerekeni İsrail ordusu yapacak” dedi. Çarşamba günü (16 Temmuz) yüzlerce Dürzi, Golan Tepeleri’nde yer alan İsrail-Suriye sınırını geçti. İsrail askerleri kalabalığı dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullandı.

“Şam yönetiminin İsrail karşısında verebileceği hiçbir cevap yok”

İslam Özkan, videoda Suriye’nin güneyinde yaşanan çatışmanın tarihsel ve siyasal boyutlarını değerlendirdi.

İslam Özkan, “Bakıldığında HTŞ unsurları Süveyda’ya karışıklıkları gidermek, istikrar kazandırmak ve merkezi otoriteyi sağlamak üzere gidiyorlar. Fakat müdahale etme biçimleri , en azından bir kısmının, belki tamamını suçlayamayız ama ,oldukça kaba ve Dürzi geleneklerine saygısızca davranan tutumlar içeriyor.”

Dürziler açısından büyük bir rahatsızlık yarattığını şöyle anlattı: “Dün değil iki üç gün önce bir Dürzi din adamının sakalını, bıyığını kestiler. Dürzilikte önemli bir semboldür bıyık ve sakal. Ama özellikle bıyık… Bunun kesilmesi çok büyük bir aşağılamadır. Adam üzüntüden hayatını kaybetmiş.”

Özkan, “Şu anda Şam yönetiminin İsrail karşısında verebileceği hiçbir cevap yok. Şam yönetimi Türkiye’yle olan bağların üzerinden bir şeyler yapmaya çalışabilir. Diplomatik alanda gibi. Oradan bir takım yardım isteyebilir.”

Dürziler kim?

Dürzilik 11. yüzyılda, Şii mezhebinin bir kolu olan İsmaililik içinden doğdu. Dürziliğin adı, Orta Asya kökenli din adamı Muhammed bin İsmail el-Derezi’den geliyor. Dürziler çoğunlukla Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve İsrail işgalindeki Golan Tepeleri’nde yaşıyor.

Suriye, 2011’de patlak veren iç savaş öncesi 700 bin Dürziye ev sahipliği yapıyordu. Azınlığın büyük kısmı hala Süveyda vilayetinde yaşıyor. Bölgedeki Sünni Bedevi aşiretler ve Dürzi topluluklar arasında zaman zaman şiddet olayları yaşanıyor.

İslam Özkan ile söyleşi: Suriye'de Dürziler ne istiyor?
İslam Özkan ile söyleşi: Suriye’de Dürziler ne istiyor?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

İslam Özkan ile söyleşi: Suriye’de Dürziler ne istiyor?

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Suriye yine çatışmalarla gündemde. İç çatışmalara bir de İsrail müdahalesi eklendi. İsrail Şam’a hava saldırıları düzenledi. Ortalık yine karıştı. Sanki biraz yatışır gibi şu anlarda ama yine de orada ülkenin her an her yerde çatışmalara, yeni çatışmalara, iç çatışmalara sahne olabileceği söyleniyor. İşte bu durumu araştırmacı yazar İslam Özkan’la konuşacağız. İslam, merhaba.

İslam Özkan: Merhabalar.

Ruşen Çakır: Şimdi bu daha çok İsrail’in Şam’a müdahalesiyle Türkiye’nin gündemine geldi ama olayın ilk başlangıcı 11 Temmuz yanılmıyorsam. Ülkenin güneyindeki Dürzilerle oralarda yaşayan Bedevi Arap aşiretleri arasında sivil bir çatışma olarak başladı. Yanılıyor muyum?

İslam Özkan: Çok doğru. Süveyda’dan Şam’a giden bir sebze kamyonuna el koyuyor Bedevi aşiretler. Dürzi kamyon şoförünü dövüyorlar. İçindeki sebzeye de el koyuyorlar. Buna karşılık Dürzi milisler de, ki uzun süredir ciddi anlamda silahlanmış vaziyetteler ve rejim, yani Şam yönetimi çok fazla giremiyordu Süveyda’ya. O yüzden ciddi silahlı unsurlar var, ‘‘Askeri Konsey’’ adı altında. Onlar da Bedevi aşiret mensubu 5 kişiyi kaçırıyor, 5 sivili kaçırıyor. Buna karşılık tekrar Bedevi aşiretler 8 Dürzi’yi kaçırıyorlar ve olaylar büyüyor. Ciddi silahlı çatışmaya dönüşüyor burada.

Ruşen Çakır: Peki burada rejimin müdahalesi hangi aşamada? Ve anladığım kadarıyla rejim Dürzilerin rahatsız olduğu bir şekilde müdahil olmuş. Yani tarafsız bir şekilde yatıştırmadan ziyade taraf tutmuş sanki. Yanılıyor muyum?

İslam Özkan: Doğru. Yani şöyle, aslında bakıldığında HTŞ unsurları Süveyda’ya karışıklıkları gidermek, istikrar kazandırmak ve merkezi otoriteyi sağlamak üzere oraya gidiyorlar. Fakat müdahale etme biçimleri, en azından bir kısmının, belki tamamını suçlayamayız ama en azından bir kısmının oldukça kaba ve Dürzi geleneklerine saygısızca davranan tutumlar. Sosyal medyada dolaşan görüntüler var. Bunların bir kısmı teyitli. Tabii ki sosyal medyada her video doğru değil. Dolaşıma giren her şey doğru değil. Ama mesela 2-3 gün önce bir Dürzi din adamının, onu küçültmek için onu aşağılamak için sakalını bıyığını kestiler. Ki Dürzilikte önemli bir semboldür bıyık ve sakal, ama özellikle bıyık. Bunun kesilmesi çok büyük bir aşağılamadır. Adam üzüntüden hayatını kaybetmiş. Ben bunu görüntüler doğru mu diye, arka plan doğru mu diye araştırdım. Sonra sürpriz bir şekilde öldüğünü öğrendim. Torunu açıklama yapmış. Arap basınında geçiyor bu ve ‘‘Üzüntüden vefat etti’’ diyor. İşte Dürzi din adamlarının kullandığı fes ya da sarığı tekmeleyerek aşağılama. Bunun yine görüntüsü var, video görüntüsü. Bunun dışında Dürzi sembollerine yönelik saldırılar var. Yani heykellerin, dini değer taşıyan heykellerin yıkılması vesaire. Yani maalesef HTŞ’nin üst düzey yönetiminde böyle birtakım gayretler, dönüşüm, değişim gibi gayretler var. Bunlar görülüyor. En azından bir çaba olduğu görülüyor. Yani Suriye’nin o çoğulcu, zengin kültürlerle donanmış yapısını anlamaya dönük sanki böyle bir çaba varmış gibi gözüküyor. Ne kadar başarılı oldukları tartışılır ama tabanda, yani HTŞ milisleri bildikleri gibi eskiden nasıl yapıyorlarsa öyle yapmaya devam ediyorlar. Bildiklerini okumaya devam ediyorlar maalesef.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Burada tabii olay sadece Dürzilerle Bedevi Araplar ya da Şam yönetimi arasında cereyan etmiyor. Çünkü İsrail devreye girdi. Onun da birçok stratejik nedeni var. Ama bir nedeni de İsrail’de ciddi sayıda bir Dürzi topluluğun yaşıyor olması. Ama anladığım kadarıyla İsrail Suriye’de Dürzileri kendine bir tür stratejik müttefik olarak görüyor.

İslam Özkan: Olmaya çalışıyor diyelim. Yani stratejik müttefik olarak görüyor ya da onların güvenini kazanmaya çalışıyor; ama İsrail’in tarihi Dürzi konusunda da temiz değil. Mesela şöyle hemen bir örnek vereyim. İsrail vatandaşı olan Dürziler askerlik yapabiliyor. Normalde Araplar askerlik yapamıyor. Dürzilere ayrıcalık tanınmış ve onlar orduda yükselebiliyorlar. Ama mesela Suriye’ye ait işgal ettiği Golan Tepeleri’ndeki Dürzilerin bütününün güvenini hiçbir zaman kazanamadı mesela İsrail. Yani Golan’daki Dürziler Beşar Esad döneminde — çok iyi hatırlıyorum, takip etmiştim o zaman da — Suriye bayraklarıyla gösteri yapıp Suriye’ye bağlılıklarını ifade ediyorlardı ve asla İsrail’le bir entegrasyon, bir bütünleşme gibi bir şeyleri yoktu. Yani bu noktada tabii bu giderek yıpranıyor. Yani HTŞ yönetimi ya da Şam yönetimi Dürzi demografisini, Dürzi sosyolojini anlamamakta ısrar edip böyle at gözlüğüyle olaylara müdahale ettiğinde ya da yanlış müdahale ettiğinde ya da kontrol edemediği unsurlar üzerinden Dürziler üzerinde böyle bir psikoloji oluşturduğunda maalesef birtakım Dürziler giderek, yani İsrail de hemen arkasından bombardıman yapınca giderek İsrail’e yanaşıyorlar, yanaşanlar var. Yani Hikmet el-Hicri, bu en büyük Dürzi din adamı. 2023’e kadar çok ön planda değildi. Dürzilerin Suriye’de üç tane ruhani lideri var, o üçünden biri. 2023 gösterileriyle ön plana çıktı. Sonuna kadar Beşar Esad karşıtı gösterilere destek verdi. Şimdi de Şam yönetimine karşı gösterilere ve eylemlere destek veriyor. Uzlaşmacı olmayan birisi. Ve ‘‘Tek bir HTŞ milisi orada kalmayana kadar mücadeleye devam edeceğiz’’ diyor mesela. O uluslararası koruma talep etmişti ve bu Suriye’nin geri kalan kesimlerinde çok ciddi tepkiyle karşılaştı. Yani eğer Dürzi meselesi ya da Alevi meselesi veyahut da diğer meseleler, bunlar yerel meseleler olmaktan çıkıp uluslararası bir mesele haline dönüşürse, böyle bir boyut kazanırsa bu mevzuyu, meseleyi iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hikmet el-Hicri’nin gayreti biraz da o yönde gibi. Yani uluslararası koruma talep ederek aslında İsrail’e de bir anlamda yeşil ışık yakmış oluyor. Dolayısıyla şu anda mesela üç ana akım var. Dürzilerin bağımsız olması gerektiğini savunanlar var. Arap milliyetçisi, Talal Arslan’ın temsil ettiği Arap milliyetçisi Dürziler var. Çünkü Dürziler Arap yani gerçekten, sadece mezhepleri farklı. Bir de böyle daha işte uluslararası koruma talep eden, mevzuyu daha da uluslararasılaştırmaya çalışan bir şey var. Ve Dürzi meselesi göründüğünden çok daha karmaşık. O yüzden çok ciddi bir şey gerekiyor, yani Şam yönetiminin çok titizlikle yaklaşması gerekiyor.

Ruşen Çakır: Bir de orada şunu gördüm; en son El-Şara’nın yaptığı açıklama, ulusal sesleniş yaptığında çoğulculuğu kabul ettiklerini söylüyor, oradaki olayları yatıştırmak için müdahale ettiklerini söylüyor. Ama bir süreliğine yerel güçlere bıraktıklarını söylüyor Süveyda olayını. Ama ülkenin içerisinde bir şey olarak tutmak istiyor Dürzileri. Fakat ortada çok ciddi bir güven sorunu var anladığım kadarıyla.

İslam Özkan: Kesinlikle, ‘‘birikmiş güvenlik krizi’’ diyoruz biz buna. Birikmiş güvenlik krizinin tarihsel kökenleri var. Oraya çok girmeyeceğim. Yani Osmanlı İmparatorluğu’nda da Dürziler çok fazla sayıda isyan çıkarmışlardı, hem Lübnan’da hem Suriye’de. Fransızlara karşı da ayaklanıyorlar 1926 yılında. Onları geçtik. Günümüze geldiğimizde iç savaş sırasında 2015’te Kelb Luza diye bir katliam yapıyor Nusra Cephesi. Nusra Cephesi biliyorsunuz HTŞ’nin bir önceki versiyonu. Yani şu anda iktidarda olanlar aslında. Süveyda’da Dürzi ilinde 20 sivili katlediyorlar çoluk çocuk, tamamı Dürzi. Ve bu katliam çok büyük bir tepki çekiyor. Daha sonraki katliamların da habercisi zaten. 2018’de bu sefer IŞİD giriyor Süveyda’ya. Ve 200 civarında kadın çoluk çocuk katlediyor ve bir o kadar da kadını cariye olarak, köle olarak yanında götürüyorlar. Ve burada tabii çok farklı dengeler var. Şimdi bu tarihsel hafızanın birikimli bir güvenlik krizi oluşturmaması mümkün değil. Bir de üstüne üstlük bu Alevi sahil katliamı dediğimiz, Alevi katliamı dediğimiz Mart ayında yaşanan katliam da sadece Dürzilerin değil bütün azınlıkların Şam yönetimine karşı güvenini çok ciddi manada sarsan şeyler. Yani söylenen şu, özellikle Alevi katliamıyla ilgili bizzat Alevilerle konuştuğunuzda aslında katliamı yapan unsurların büyük bir bölümü HTŞ’den değil. Daha çok işte Halid bin Velid Tugayları gibi ya da Sultan Murat Tugayları gibi bir kısmı Türkiye’ye yakın olan, Türkiye ile göbek bağı olan gruplar. ‘‘Buna rağmen HTŞ bunları neden kontrol edemiyor?’’ ya da ‘‘HTŞ mi bunların önünü açıyor ya da teşvik ediyor?’’ gibi soru işaretleri var. Ve en önemlisi de, çok garip, Ahmed eş-Şara ya da Ebu Muhammed Colani, hangisini kullanırsak kullanalım, bu olaylardan sonra, mesela sahil katliamından sonra hemen bir açıklama yaptı: ‘‘Derhal bir komisyon kurulacak ve sorumlular tespit edilecek ve cezalandırılacak’’ diye ve o komisyon içerisindeki unsurlar gerçekten önemli isimlerdi. Uluslararası hukuk uzmanları falan, HTŞ ile bağı olmayan gerçekten işin ehli insanlardı. Ve bir ay süre verildi ve hâlâ sonuç çıkmadı. O yüzden o katliamdan sonra bile o komisyon sonucu ortaya koyup da Şam yönetimi sorumluları cezalandırsaydı yine bir güvenlik zeminini yeniden inşa etme gibi bir durum söz konusu olabilirdi. Ama maalesef o komisyondan hiçbir netice çıkmadı. İnsanların kafasında soru işareti var, ‘‘Acaba merkezi yönetim mi bu sonucun çıkmasının önüne geçiyor?’’ diye. Ve işte tarihsel hafıza da birleşince siz bizzat Dürzileri katletmişsiniz 2015’te. 2018’de IŞİD katletmiş. Dolayısıyla böyle bir güvensizliğin üstüne üstlük Alevi katliamı gelince güvensizliğin olması çok doğal. Ve Dürzilerin meselesi yeni değil.

Ruşen Çakır: Başta sormam gerekeni şimdi sorayım. Dürzilerden bahsederken nasıl bir popülasyondan bahsediyoruz, yüz binler mi, milyonlar mı?

İslam Özkan: Yani dünya çapında Dürziler çok enteresan bir mezhep. Biraz teolojik olarak anlatayım, çok fazla girmeyeceğim. Çok az müsaade edersen teolojik boyutuna gireceğim.

Ruşen Çakır: Tabii.

İslam Özkan: Dürzilik ilk başta 1100’lü yıllarda ortaya çıkıyor Fâtımîler döneminde. Hakim Bi-Emrillah diye bir halife var, ortadan kayboluyor. Diyorlar ki, ‘‘Bu İsa gibi gökyüzüne yükseldi ve Tanrı ona reenkarne oldu.’’ Ve dolayısıyla Hakim Bi-Emrillah’ın Tanrı’nın reenkarne olmuş şekli olduğuna inanıyorlar. Tabii çok karmaşık bir inanç. İsmaili düşünce, Şiiliğin ve Aleviliğin farklı unsurlarının yanında muhtemelen belki Hristiyanlığın ya da bölgedeki diğer dinlerin de etkisi var. 40 yıl boyunca tebliğ yapıyorlar, ondan sonra durduruyorlar. Diyorlar ki, ‘‘Bundan sonra yeni müntesip, yeni üye almayacağız. Sadece soyumuzdan gelen insanlar devam edecek.’’ Dolayısıyla çok kapalı bir toplum. Sadece Lübnan’da, yani göç edenleri saymazsak, Suriye’de, Lübnan’da ve Filistin’de var. Tabii ki göç etmiş Batı Amerika ülkelerinde de var. Suriye’de 600.000, İsrail’de yaklaşık 180.000 civarında Dürzi var ve yurt dışında da, yani Lübnan’da da yaklaşık 200.000-300.000 civarında Dürzi olduğu biliniyor. Dağlık bölgelerde, Cebel-i Düruz denen bölgede yaşıyorlar. Ama toplamda dünyada 1,5 milyon bir Dürzi’den bahsediliyor. Demografik yapı bu şekilde. Ve bir sürü işte teolojik din, mezheple ilgili şeyler gündeme geliyor vesaire. Ama çok hassaslar. Dini ritüellerine saygı bekliyorlar. Kimseye herhangi bir şey dayatma çabası içerisinde değil Dürziler. Kendi inançlarını tebliğ etme gibi bir misyonerlik faaliyeti içerisinde de hiçbir zaman olmamışlar. Bundan sonra da olmayacaklar. Sadece kendi ritüellerine saygı ve azınlık haklarının da korunmasını bekliyorlar. ‘‘Bu şekilde ancak Suriye devletine, yeni kurulacak devlete entegre oluruz’’ diyorlar.

Ruşen Çakır: Burada tabii Türkiye’yi ilgilendiren bir diğer en önemli husus Kürtler ve Kürtler çok güçlü, çok örgütlü. ABD ile de stratejik ortaktılar. Şimdi ne olacağı biraz karışık. Orada da Şam’la Rojava arasında birtakım sorunlar var. Ama şeyi merak ediyorum. Alevilere yönelik katliamlar olduğu zaman Kürtler duruşlarını Alevilerden yana sergilemişlerdi, yani en azından sözlü olarak. Burada Dürzilere yönelik olaylara da aynı şekilde Kürtlerin bir Dürzilerin yanında sahiplenişi var mı? Yani bir azınlık dayanışması hususu var mı ve ikisi arasında, iki grup arasında bir stratejik ilişki var mı? Mesafe olarak, coğrafya olarak uzaklar ama çatışmaların büyümesi halinde Kürtlerin Dürzilerin yanında çatışmaya girmesi falan, bunlar çok da uzak ihtimal olmasa gerek.

İslam Özkan: Çok uzak ihtimal değil, doğru. Kürtlerin kendileri de azınlık olduğu için azınlık haklarına karşı aşırı bir hassasiyetleri var doğal olarak. Bunu her vesileyle SDG ve YPG yetkilileri açıkladılar ve bunu Mazlum Abdi de defalarca dile getirdi. Tabii ki doğrudan bir savaşa ve çatışmaya girmek en son seçenek; ama bu hiçbir zaman Kürt ve SDG gruplarının asla çatışmaya girmeyeceği anlamına gelmiyor. Tabii ki SDG güçleri öncelikli olarak Suriyeli Kürtlerin haklarını koruma noktasında silah kullanacaklardır ya da silaha sarılacaklardır. Ama şu aşamada benim anladığım kadarıyla tam da Türkiye’de Abdullah Öcalan’ın başlattığı ya da Abdullah Öcalan’la devletin birlikte yürüttüğü çözüm süreci devam ederken SDG’nin müzakerelerden çekilmesi ya da müzakereleri bırakıp masadan kalkıp şiddete başvurması çok mantıklı değil. Ama en sert açıklamaları yapıyorlar. Sahil katliamında da bunu yaptılar. Bu Dürzi olayları vesilesiyle de yaptılar. Bundan sonra da daha da yapacaklar. Çünkü sıranın kendilerine gelmesi gibi bir durum söz konusu. Tabii bu hemen olacak, bugünden yarına olacak bir şey değil. Çünkü HTŞ milisleri, Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm milisleri ya da diğer ifadesiyle Suriye Güvenlik Güçleri çok daha rahat davranıyorlar Süveyda’ya girerken. Çünkü topu topu 600.000 nüfustan bahsediyoruz ve bunların çok azı silahlı. Yani üç ruhani liderden ikisi Şam yönetimiyle anlaştı. Dün itibarıyla da zaten Suriye ordusu bütünüyle çekildi, HTŞ bütünüyle çekildi. Fakat bir tanesi, en güçlü ruhani lider, Dürzi lideri hâlâ ayak diremeye devam ediyor. Ama büyük ölçüde çatışmalar da yatışmış vaziyette ve Hikmet el-Hicri de ikna edilmiş görünüyor. SDG’nin bu anlamda psikolojik baskı, Şam yönetimi üzerine baskı kurma dışında doğrudan şu aşamada silaha sarılması ya da bir çatışmaya girmesi mantıklı değil. Ama neden SDG’ye yönelik Şam ordusu güneyde, işte sahilde Alevilere yaptığı gibi ya da Süveyda’da Dürzilere yaptığını yapamıyor? Çünkü SDG çok güçlü. Yani neredeyse Suriye ordusu kadar silahlı askerleri var. Yani şu anda Suriye ordusunun 100-150.000 civarında bir askerinin olduğunu düşünüyorum. Yani 80.000 civarında bir HTŞ grubu vardı. Sonradan eklemeler olduğunu varsayalım. Suriye milli ordusundan bazı grupların da katıldığını ve entegre olduğunu varsayarsak 150.000, taş çatlasın belki 200.000. SDG’nin 100.000 savaşçısı var. Dolayısıyla Kürtlerle çatışmak, SDG ile çatışmak ne Dürzilerle ne de Alevilerle yaşanan çatışmalara ya da onlara yönelik yapılan katliamlara benzemiyor. Tam anlamıyla bir iç savaş olur o. Yani Suriye’nin yeniden iç savaş günlerine dönmesi anlamına gelir, ki bunu ne Şam yönetimi göze alır ne de Kürtler göze alır, SDG göze alır. Fakat müzakereler yoluyla bir şekilde bu işi halletmeye çalışıyorlar. Muhtemelen Trump devreye girecek.

Ruşen Çakır: Tam Trump’ı soracaktım. Şimdi İsrail ile ABD’nin arası çok iyi, hatta bölgede beraber şey yapıyorlar diyoruz ama İsrail’in saldırısı Washington’ı rahatsız etmiş. Çünkü çok ciddi bir şekilde Ahmed eş-Şara yönetimine destek veriyorlar. Yani bir şekilde, nasıl denir, onu satın aldı, yani Washington’ı, onu görüyoruz.

İslam Özkan: Orada iki ihtimal var. Birincisi, bu danışıklı bir dövüş olabilir. Yani İran meselesinde de sanki İsrail bağımsız hareket ediyormuş gibi bir izlenim yarattılar. Sonradan Trump’ın konuşması İsrail Genelkurmay Başkanı gibiydi. Birçok şeyi beraber planladıkları ortaya çıktı. Tabii senin dediğin de ihtimal dahilinde, o da mümkün ve söylediğin, bize takdim ettiğin doneler de doğru. Gerçekten Ahmed eş-Şara’yla iş yapmak istiyor. Şu aşamada Şara’ya muhtaçlar ve Muhammed bin Selman devrede. Biliyorsun, Riyad’da bir araya getirmişti Trump’la Şara’yı. Erdoğan da bu arada devrede kişisel ilişkilerini kullanarak. Hatta işte özellikle Suudi Arabistan’dan parasal anlamda yaptığı alımlar vesaire, ABD’ye, Trump’a yaptığı katkıları da belki kullanarak kişisel nüfuzu üzerinden Şara için aracılık, arabuluculuk ettiler. Bundan sonra da etmeye devam ederler. Dolayısıyla Trump’ın bu noktada İsrail saldırısından rahatsız olmuş olma ihtimali yüksek. Ama ABD’yi Trump’tan ibaret görmezsek, bir kurumlar devleti olarak gördüğümüzde daha derin bir strateji işliyor olabilir o noktada. Dolayısıyla nasıl ki İran’a yönelik müzakereler devam ederken saldırıya geçti İsrail birdenbire… Yani birdenbire masada oturuyorken kesilmedi müzakereler tabii ki ama haftada bir Umman’da buluşarak devam ettirdikleri görüşmeler vardı. Ve Trump’ın İran konusunda ‘‘barış için savaş’’ kavramsallaştırmasını kullandığını gördük. Yani diz çöktürmeye çalışıyor. Diz çöktürebilirse zaten müzakerelerde galip, diz çöktüremezse de psikolojik bir baskı oluşturuyor. Benzer bir süreci biliyorsun İsrail’le Suriye Şam yönetimi görüşüyorlar. Birleşik Arap Emirlikleri’nde görüştüler. Daha bugün Al Jazeera‘ye çıkan İsrailli bir araştırmacı Edy Cohen bunu kendi ağzıyla söyledi, ‘‘Birleşik Arap Emirlikleri’nde görüştü İsrail yetkililer’’ dedi. Azerbaycan’da görüştüğünü herkes biliyor heyetlerin. Belki Şara doğrudan görüşmedi ama… Şimdi müzakereler devam ediyor. Orada anladığım kadarıyla Şam’ın talepleri var Suriye’nin güneyinden çekilmesiyle alakalı. Golan mevzusuna gelmeleri daha çok uzak, ama en azından şu anda en son işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep etti. Belki de bu saldırıları bir baskı aracı olarak kullanıp İsrail, müzakerelerde daha da avantajlı hale gelmek istiyor olabilir. Trump’tan da bu noktada destek almış olabilir. Ama senin söylediğin de mümkün. O senaryoya da baktığımızda yani yaptırımlar kaldırılmış vaziyette. Fransız şirketleri, Amerikan şirketleri, mesela Lazkiye Limanı’nın projesi batılılara verildi. Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Katar’a, Türkiye’ye verilen ihaleler var ve hızla bir kalkınma sürecine giriyor. Bu süreçte Şara’yla iş tutmaktan memnun gözüküyor Trump. Bazı talepleri kabul görmedi, yabancı savaşçıların sınır dışı edilmesi gibi vesaire. Ama onun dışındaki birçok talep kabul gördü. İsrail’le müzakereler yapılıyor. Normalleşmeye doğru giden bir süreç var. Trump bu sürecin aksamaya uğramasını, aksamasını istemez. O yüzden de İsrail burada başına buyruk hareket etmiş olabilir. İki senaryo da mümkün. İleride bu senaryonun daha detaylarına vakıf oluruz.

Ruşen Çakır: Bu arada tabii şöyle bir husus var. Yavaş yavaş toparlayalım. Şimdi İsrail’in Şam’a saldırısını görünce… İşte Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Genelkurmay Başkanlığı esas hedef almış değil mi? Bu o ülkenin beyni yani sonuçta. Ne kadar etki yaptığı vesaire onlar ayrı bir husus ama sembolik olarak anlamı çok. Ve koca Suriye devleti, yani bizim bildiğimiz, yıllarca İsrail’e kök söktüren, yani başarılı olamadı belki ama hepimiz biliyoruz ki verebileceği hiçbir cevap yok. Var mı?

İslam Özkan: Yok. Niye yok? Çünkü İsrail Suriye ordusunun her şeyini yok etti. Yani şu anda ne donanması var ne hava kuvvetleri var. Zaten hava kuvvetleri çok eskiydi Suriye ordusunun, yıllardır modernize edilmemiş bir hava filosu. İşte bir hava savunma sistemi vardı biraz. Biraz da elinde füzeleri vardı bir miktar. Onları da yok etti İsrail. Şu anda Şam yönetiminin İsrail karşısında verebileceği hiçbir cevap yok, hiçbir cevap. Ama şu var: Şam yönetimi Türkiye ile olan bağların üzerinden bir şeyler yapmaya çalışabilir diplomatik alanda vesaire. Oradan birtakım yardımlar isteyebilir. Biliyorsunuz, en son Türkiye’ye bu Şam’la Hama arasında bir bölgede bir askeri üs verilmesi ve Türkiye’nin orada bir hava savunma sistemi kurması gündeme gelmişti. Bu haber büyük ihtimalle doğru. Çünkü sosyal medyada da hükümete yakın kaynaklar tarafından teyit edilmişti. Oranın inşa faaliyeti ne durumda bilmiyorum. Ama Türkiye’den ciddi anlamda yardım alıyor ve alacak gibi görünüyor. Öbür taraftan da Suudi Arabistan gibi bazı ülkelerden ekonomik ve askeri bazı yardımlar alabilir. Ama bunun dışında yani İsrail’e verebilecek hiçbir cevabı yok. Eli kolu bağlı. Karadan da herhangi bir şey yapması mümkün değil. Ancak diplomatik ilişkilerini, bölgesel aktörlerle olan iyi ilişkilerini kullanarak bir şey yapabilir diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler İslam. Çok sağ ol. Bilmediğimiz konularda çok önemli bilgiler verdin. Eksik olma. Evet, Suriye’de yaşanan son çatışmaları İslam Özkan’la konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.