Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu 

8 Ekim 2023’te gerçekleştirilen İstanbul İl Kongresi’nin iptali için açılan davada mahkeme, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve mevcut yönetimin görevden alınmasına karar verdi. Ruşen Çakır’ın konuğu avukat Şule Özsoy Boyunsuz alınan bu kararın hiçbir yasal dayanağının bulunmadığını vurguladı. Boyunsuz, 2 Eylül darbesinin hukuki boyutunu videoda anlattı.

8 Ekim 2023’te gerçekleştirilen İstanbul İl Kongresi’nin iptali için açılan davada mahkeme, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve mevcut yönetimin görevden alınmasına karar verdi.

Mahkeme, seçimlerde usulsüzlük iddialarının “yaklaşık ispat” seviyesinde doğrulandığını belirterek kongrede seçilen il başkanı, yönetim kurulu ve disiplin kurulu üyelerini görevden uzaklaştırdı. Kararla birlikte kongrede seçilen kurultay 196 delege de görevden alındı.

Şule Özsoy Boyunsuz CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetimi görevden alınmasını yorumladı. Özsoy Boyunsuz, “Siyasi partiler kanunu, kongrelerin nasıl yapılacağını düzenler ve bu konu özel kanun niteliğindedir. İlçe seçimleri ilçe kurulunun, il seçimi il kurulunun, büyük kongre YSK’nın gözetiminde olur. İtiraz süresi iki gündür ve karar kesindir. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin böyle bir konuda yetkisi yoktur” diye konuştu

“Nereden baksanız elinizde kalıyor”  

Şule Özsoy Boyunsuz, anayasal dayanağı olmayan, kanunda bulunmayan bir yetkinin kullanıldığını belirterek, “Nereden baksanız elinizde kalıyor” dedi

Şule Özsoy şöyle devam etti: 

“Bunun mahkeme eliyle yapılmış olması onu hukuk yapmaz, yapılan şeyi de hukuki yapmaz. O zaman ne yapacağız? Biz buna direneceğiz. Sayın Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarırken ne diyor? ‘Anayasanın 104. maddesinin bana verdiği yetkiye dayanarak yapıyorum’ diyor. Aynı anayasanın birçok maddesinde biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri yürüyüşleri, protesto hakkı, her türlü dilekçe hakkı, siyasi faaliyette bulunma hakkı birçok hak veriyor. Örgütlenme özgürlüğü veriyor. Biz de bu anayasal haklarımızı aynı kendisine yetki veren anayasadan alıyoruz. O halde biz de aynı kendisi gibi bu yetkilerimizi ve haklarımızı kullanırız.”

“Seçilmişleri görevden almak demokratik rejim değildir” 

Şule Özsoy Boyunsuz, Türkiye’de rekabetçi otoriterliğin de geride bırakıldığını savunarak, “Eğer eski seçim kötü yapıldıysa bırakın seçim devam etsin. Delegeler yenilensin. Ama seçilmişleri görevden alıp yerlerine kayyum atıyorsanız bu artık demokratik rejim değildir. Devletin izin verdiği partimsi yapılar kalır” dedi.

“Türk milleti cetvelle çizilmiş bir ülke değildir” 

Şule Özsoy Boyunsuz, Türk devletinin bir ulus devleti olduğunu ve insanların ulusal egemenlik fikrine sahip olduklarını vurguladı. Şule Özsoy Boyunsuz, “Her şey hukukiymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Türk milleti bunu kabul etmeyecektir. Kandırabilecekleri insanlar olur ama büyük bir çoğunluk da her şeyi olduğu gibi görür. Elinizdeki bu güç acaba milli iradeye dayalı bir güç değilse, başarılı olabilir mi? Zaten muhalefet güçlü olmasa herhalde bu baskılara maruz kalmazdı. Öyle anlaşılıyor ki iktidarın değişmesi olasılığı çok ciddi bir olasılık ki devlet yargısını kullanarak, tırnak içinde tek kişidir Türkiye’de devlet, kişi devletine indirgenmiştir. Bunu engellemeye yönelik bir takım kamu gücü kullanımları yapılıyor. Demek ki böyle bir olasılık, çok ciddi bir olasılık ki engellenmek isteniyor” diye konuştu. 

Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu 
Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu 

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Şule hocayla konuşalım. Hocam, merhaba.

Şule Özsoy Boyunsuz: Merhabalar.

Ruşen Çakır: Şimdi sorarken utanıyorum ama soracağım yine. Dünkü kararda kararın hukukla bir ilişkisi var mı?

Şule Özsoy Boyunsuz: Bence yok. Çünkü Siyasi Partiler Kanunu, siyasi partilerin il, ilçe kongrelerinin nasıl yapılacağını düzenliyor ve bu konuda özel kanun niteliğinde. Yani diğer kanunlardan önce uygulanması gereken şey Siyasi Partiler Kanunu. Siyasi Partiler Kanununa göre o kongredeki seçim süreci, ilçelerde ilçe seçim kurulunun, illerde il seçim kurulunun, büyük kongrede de YSK’nın kontrolü altında gerçekleşiyor ve tutanaklar tutulduktan itibaren iki gün içinde itiraz edilebiliyor ve aynı gün karar verilip kesinleşiyor. Net biçimde siyasi partiler kanunu 21. madde diyor ki: ‘‘Bu itiraz sonucu kesindir. Eğer seçimin sonucunu etkileyen bir hukuksuzluk, bir yolsuzluk tespit ederse de seçimi yeniler ve 2 aydan daha uzun süremez.’’ Yani 1 ayla 2 ay arasında bir süre koyuyor. ‘‘30 günle 60 gün arasında bir zaman dilimi belirleyecek ve derhal o seçimi yenileyecek’’ diyor. Bu takdirde bile yargıya ‘‘sen eski yönetimi göreve getir’’ veya işte ‘‘içinden birini seç, ver ona yetkileri o yönetsin’’ gibi bir şey hukuken asla yok. Yargının tek görevi temiz, hukuka uygun seçimlerin yapılmasını sağlamak. Bu da seçim yargısının görevi. Yani burada bu asliye hukuk mahkemesinin görev alanı içine giren bir konu değil. Zaten seçim yargısının görevi ve aynı madde diyor ki: kesinleşir. O ne demek? ‘‘Bu karara karşı başka bir yere gidemezsin’’ demek. ‘‘Bu artık orada kesinleşti’’ demek. Dolayısıyla yani bu asliye hukuk mahkemesinin görev alanı içine giren bir konu zaten değil.

Ruşen Çakır: Şimdi bir tür “ben yaptım oldu” gibi bir şey oluyor.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Şule Özsoy Boyunsuz: Öyle, öyle. Gerçekten öyle. Anayasal dayanağı da yok, yasal dayanağı da yok. Hiçbir kanunda olmayan bir yetkiyi kullanıyor. Nereden baksanız elinizde kalıyor. Yetkili yer değil, görevli yer değil. Seçim yargısına bırakılmış. Tüzel kişilik Ankara’da, dava Ankara’da olması lazım. Süresi geçmiş. Ondan sonra dava konusuz kalmış. Çünkü CHP yeni bir seçim sürecinin içine girmiş. Yargıya verilen yetkiler ne olabilir? Seçimi yaptırmak. Yani Siyasi Partiler Kanunu 121. madde diyor ki, ‘‘Burada açık hüküm yoksa dernekler kanunu ve medeni kanun.’’ Medeni kanunda şöyle bir hüküm var: kongre yapılması gerekiyor ve yaptırılmıyor.

Ruşen Çakır: Peki, bu 15 Eylül’de devamı gelecek olan esas o büyük kurultay davası, mutlak butlan meselesi, o da aynı kapsamda değil mi? Onun da yasal olarak bir dayanağı…

Şule Özsoy Boyunsuz: Tabii, çok çok benzer, aynı hukuki şeylere tabi bunlar, zaten organik bağlantı da var. Çünkü ilçe kongresi, il kongresi, büyük kongre… Oradan öyle geliyor. Yani kademeli bir delegasyon zinciri var. CHP’nin üyelerinden delegelerine, delegelerinden yönetimine verilen bir yetki aktarımı söz konusu.

Ruşen Çakır: Şimdi hakikaten insan bir zorlanıyor burada. Şimdi ana muhalefet partisi ve son kamuoyu yoklamalarına göre ve 31 Mart yerel seçimlerine göre ülkenin birinci partisi söz konusu. Bu partinin yapabileceği ne var? İşte biliyoruz ki birtakım şeyler yapıyorlar: delegelerden olağanüstü kongre için noterden imza toplamak gibi, istinafa başvurmak gibi. Ama bunun ötesinde hukukun da dışına çıkıp biraz da siyaseti düşünürsek ne yapabilir CHP böyle bir konuda?

Şule Özsoy Boyunsuz: Şimdi ben şunu söylüyorum. Burada asliye hukuk mahkemesi hukuken var olmayan bir yetkiyi kullanıyor ve tedbir kararı, ki böyle tedbir kararı da olmaz o da ayrı bir şey her açıdan. Böyle bir durumda karşınızda kendisine verilmemiş yetkileri kullanan bir mahkeme var. Bunun mahkeme eliyle yapılmış olması onu hukuk yapmaz. Yapılan şeyi de hukuki yapmaz. O zaman ne yapacağız? Biz buna direneceğiz. Sayın Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarırken ne diyor? ‘‘Anayasanın 104. maddesinin bana verdiği yetkiye dayanarak yapıyorum’’ diyor. Doğru. Aynı anayasanın birçok maddesi de biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri yürüyüşleri, protesto hakkı, her türlü dilekçe hakkı, siyasi faaliyette bulunma hakkı, birçok hak veriyor. Örgütlenme özgürlüğü veriyor. Biz de bu anayasal haklarımızı aynı kendisine yetki veren anayasadan alıyoruz. O hâlde biz de aynı kendisi gibi bu yetkilerimizi ve haklarımızı kullanırız. Ve şunu söyleyeyim; o anayasal sistemimizin temelinde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması vardır. Bu karar aynı zamanda Türkiye’de bildiğimiz manada demokratik ya da demokrasiye benzer çok partili siyasi hayatı bitirir. Çünkü devletin, bu yargı olsun, başka bir şey olsun, yönetim kademesini belirlediği bir siyasi parti demokratik ya da demokrasi benzeri rejimlerde olmaz. Ancak diktatörlüklerde siyasi partiler serbest kuruluşlar değildir, devlet kontrolündedir. Devlet de bir kişinin kontrolündedir. Şimdi bunun milletle ve tabanla bir ilgisi, bir alakası yoktur. Şimdi eğer tabanın partisi tabanın elinden alınıp da başka birinin kontrolüne veriliyorsa o zaman bu taban da bunu kabul edemez, edemeyecektir.

Ruşen Çakır: Burada demin ‘‘diktatörlükler’’ dediniz. Yayının başında siyaset bilimci Edgar Şar’la konuştuk, o özellikle Macaristan’ı da çok bilen bir arkadaşımız. Bu neydi? Rekabetçi otoriterlik. Türkiye için bu söyleniyor. Onun daha bir üst aşamasına geçilmekte olduğunu, bir rejim değişikliğinin söz konusu olduğunu söylüyor. Sizin de demin söylediğiniz gibi, partilerin iktidarın kontrolünde ve tek insanın kontrolünde olduğu sistemler dediniz. Siz de benzer bir gidişat gözlüyor musunuz? Yani bu rekabetçi otoriterliğin de geride bırakılmak istendiği bir Türkiye mi söz konusu?

Şule Özsoy Boyunsuz: Bence öyle. Çünkü bu kararın hukuki anlamı şu: kararı okuduğunuzda görüyorsunuz ki şu anda davayı konusuz bırakacak olan bir seçim süreci içinde Cumhuriyet Halk Partisi. Yani bütün delegeleri yenileniyor. Baştan aşağı yeniden il yönetimi, ilçe yönetimi, genel merkez hepsi yenilenecek, seçimler yenilenecek, şimdi bunu durduruyor. “Bir dakika” diyor, “sen seçim yapma.” Hâlbuki hukuk sadece yargıya, seçim yapılmıyorsa yaptırma görevi vermiş. Ama bunlar yapılan seçimi durduruyorlar. “Eski seçim hukuka aykırı yapıldı” diyorlar ama eski seçimi yapan delegeyi tutup seçtiklerini görevden alıyorlar. Mantığa uygun mu bu? Değil. Mantığa da uygun değil, hukuka da uygun değil. Eğer eski seçim kötü yapıldıysa bırakın zaten seçim devam etsin. Parti kademeleri yenilensin. Gürsel Tekin ve ekibi de girsinler seçime, kazanıyorlarsa gelsinler. Demokratik yol budur. Atanarak gelinmez ve de hukukun hiçbir yerinde bu olamaz, bu örgütlenme özgürlüğünün özüne dokunur çünkü. Böyle yönetme yetkilerine sahip, “ben şunu kayyum atadım da bu yönetsin” gibi, “efendim bu kişinin temyiz kudreti yok, akli melekelerini kaybetti, ben atayım da bunun malını mülkünü yönetsin” gibi bir şey değil. Bu bir siyasi parti. Hukukta böyle bir şey olamaz. Bu siyasi parti tabanı, milleti, milli iradeyi temsil ediyor. Ancak millet tarafından seçilebilir kademelere gelecek olanlar. Herhangi bir yargıcın tutup da “bu partiyi şu yönetsin, o partiyi bu yönetsin” demeye başladığı yerde demokratik rejim, çok partili hayat olabilir mi? Mümkün değil. Devletten izin aldığınız, devlet tarafından atanan kişiyi getirdiğiniz noktada çok partili hayat o ülkede yoktur. Partimsi yapılar olabilir, adına parti diyen uydu partiler olabilir ama o rejim otoriter rejimdir. Çünkü izin verilen, rol yapmak üzere, iktidara aday olmak için değil, iktidarda hep bir tek kişinin kalmasını sağlamak için görev verilmiş kişilerdir onlar. Elbette ki rejim değişim süreci içinde ve elbette ki buna direnme hakkı vardır. Kaynağını milletten almayan hiçbir güç meşru değildir. Bu yargı kılıfına da girmiş olabilir, yürütme kılıfına da girmiş olabilir. Hangi kılığa girmiş olursa olsun meşru olmayan bir yetki kullanımıdır.

Ruşen Çakır: Hocam, son olarak şunu sormak istiyorum. Genellikle bu tür Türkiye’de çok partili hayata müdahaleler konuşulduğu zaman ya da “bir daha seçim yapılmayacak” falan gibi şeyler de arada biliyorsunuz söyleyenler oluyor.

Şule Özsoy Boyunsuz: Seçim yapılır ama adil ve serbest seçim yapılmıyor. Şimdi rakipsiz seçim…

Ruşen Çakır: Tam da şunu sormak istiyorum. Türkiye’nin tarihine de baktımızda, Osmanlı’nın son döneminden bugüne yaşadıkları vesaire ve Türkiye’nin bir tecrübesi de var. Kimileri de şöyle düşünüyor, ben de açıkçası böyle düşünenlerdenim, yani çok kabaca “Türkiye tarihi, Türkiye’nin birikimi buna izin vermez” diye düşünenlerdenim. Siz de öyle mi düşünüyorsunuz, yoksa ‘‘bu gidişle her şey olabilir’’ mi diyorsunuz?

Şule Özsoy Boyunsuz: Şimdi genellikle bu süreçlerden geçen ülkelere baktığımızda ya demokrasiye geri dönüyorlar ya da daha hegemonyacı bir otoriterliğe evriliyorlar. Türkiye de bir yol ayrımında. Ama ben Türkiye’nin bu otoriterleşme eğilimine direnç gösteren toplumsal sınıfları olduğuna inanıyorum. Yani orta ve alt sınıfları refah, adalet beklentisi içinde. Çünkü bu hukuksuzluk, hükümet sisteminin yağmacı karakteri, kaynak yağmasına yönelmiş karakteri insanları hem yoksul bırakıyor hem de güvencesiz bırakıyor. Dolayısıyla orta ve alt sınıflar arasında bir ittifak yaratıyor. Geniş toplum kesimlerinin bunu kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Direnç göstereceğini düşünüyorum. Bizim kendi tarihimize baktığımız zaman da bu direnci çok eski zamanlardan itibaren görürüz. Osmanlı Türk anayasal gelişmelerinde çok eski ve yerleşik bir kurum vardır: milli irade, milli egemenlik, yani kaynağını milletten alması. Bu ne demek: ‘‘Seçimle iktidarı değiştiririm. Ben günü geldiğinde memnun olmadığım kişiyi sandıkta gönderirim. Ben sandıkta ‘evet’ dersem kalır, ‘hayır’ dersem gider.’’ Bu fikir çok yerleşik bir fikirdir. Ve de Türk milleti büyük millettir. Yani böyle II. Dünya Savaşı’ndan sonra cetvelle çizilmiş bir ülke değildir Türkiye Cumhuriyeti. Türkiye Cumhuriyeti belli mücadelelerle kurulmuş bir ulus devlettir. Ulusal egemenlik fikrine de sahiptir insanlar. Onun için ben bu girişimlerin onaylanmadığını düşünüyorum. İnsanları manipüle etmeye çalışıyorlar, her şey hukukiymiş de her şey normalmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunu kabul ettiremeyeceklerdir. Kandırabilecekleri insanlar olur ama büyük bir çoğunluk da her şeyi olduğu gibi görür. Yani her isteyen de istediğini elde edemeyebilir. İsteyebilirsiniz, büyük gücünüz de olabilir ama bu güç acaba milli iradeye dayalı bir güç değilse başarılı olabilir mi? Zaten muhalefet güçlü olmasa herhalde bu baskılara maruz kalmazdı. Öyle anlaşılıyor ki iktidarın değişmesi olasılığı çok ciddi bir olasılık ki devlet yargısını kullanarak, tırnak içinde, tek kişidir Türkiye’de devlet, kişi devletine indirgenmiştir. Çünkü bunu engellemeye yönelik birtakım kamu gücü kullanımları yapılıyor. Demek ki böyle bir olasılık çok ciddi bir olasılık ki engellenmek isteniyor.