Reha Ruhavioğlu değerlendirdi: 19 Mart sonrası Kürtler CHP’ye yakınlaşıyor mu? 

Reha Ruhavioğlu, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetimini görevden uzaklaştırma kararını değerlendirdi. Ruhavioğlu, gelişmelerin tamamen siyasi olduğunu vurguladı.

Ruhavioğlu, Türkiye’de hukukun hiçbir zaman siyasetten bağımsız olmadığını belirtti, “Bir kararın mahkemeden çıkmış olması sonucu değiştirmiyor” dedi, 19 Mart’ta başlayan sürecin devamının yaşandığını dedi.

“İktidar CHP’yi kendi içinde uğraştırıyor”

CHP’nin neredeyse her gününü mahkeme koridorlarında geçirmek zorunda bırakıldığını belirten Ruhavioğlu, iktidarın CHP’yi kendi içinde uğraşmaya zorladığını söyledi. Partiyi mümkünse parçalanmaya teşvik etme amacı güttüklerini savundu. Ruhavioğlu, seçime daha zaman varken bu hamlelerin yapılmasının iktidar açısından ideal olduğunu vurguladı.

Ruhavioğlu, CHP’ye yapılan baskıların siyaseti mahkeme koridorlarına sıkıştırma girişimi olduğunu değerlendirdi, bu durumun demokratik süreçleri olumsuz etkilediğine dikkat çekti.

Mümtaz'er Türköne: "Devlet bir adım attığı zaman Kürtler on adım atmaya hazır"
Reha Ruhavioğlu değerlendirdi: 19 Mart sonrası Kürtler CHP’ye yakınlaşıyor mu? 

“Kürt seçmen CHP’ye yöneliyor”

19 Mart’ın şok etkisiyle normalde DEM Parti’ye oy veren bir grubun önümüzdeki seçimde CHP’ye oy vereceğini söylediğini belirtti, bu durumun CHP ile AK Parti arasındaki mesafeyi açtığını ifade etti. Ruhavioğlu ayrıca DEM Parti’de bir duraksama yaşandığını belirtti.

İktidarın operasyonlarının Kürt seçmeni tahrik ettiğini savunan Ruhavioğlu, seçmenlerin “Ben senin CHP’ye ne yapmak istediğini görüyorum, buna itiraz ediyorum” diyerek CHP’ye yöneldiğini aktardı.

“AK Parti’nin stratejisinde çelişki var”

AK Parti’nin Kürt meselesinde amacının Kürtleri CHP’den uzaklaştırmak olması durumunda bugünkü baskıların tam tersini yaptığını vurguladı. 2015’ten beri en düşük oyu alan DEM Parti’nin 2023’te yüzde 8,8’de kaldığını hatırlatan Ruhavioğlu, 2024’te toparlanma göstermişken yaşanan operasyonların seçmeni tekrar CHP’ye ittiğini savundu.

Arzu Yılmaz değerlendirdi: Fesih kararının Kürtlere muhtemel etkileri
Reha Ruhavioğlu değerlendirdi: 19 Mart sonrası Kürtler CHP’ye yakınlaşıyor mu? 

“CHP komisyonda kalmaya direnecek”

CHP’nin komisyondaki tutumuna dair Özgür Özel’in “Erdoğan masadan kalkmamızı istiyor” sözünü hatırlatan Ruhavioğlu, sürecin başından beri İmamoğlu ve Özel’in CHP tabanının önemli kısmıyla ters düşerek komisyonda kalmayı savunduğunu belirtti. Cumhur İttifakı’nın talebinin CHP’nin küçülmesi olduğunu savundu.

CHP’nin masadan kalkma lüksünün olmadığını çünkü Kürt seçmenin önemli kesiminin CHP’nin süreçte kalmasını istediğini söyleyen Ruhavioğlu, bu nedenle CHP’nin komisyonda kalmaya direneceğini düşündüğünü kaydetti.


Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Diyarbakır’a bağlanacağız. Kürt Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Reha Ruhavioğlu’yla konuşacağız. Tabii ki CHP’ye yapılanların nedenini konuşacağız, ama özellikle bir önceki yayında Burak Bilgehan’la konuştuğumuz konuyu, çözüm sürecinin bu operasyonlarla nasıl etkileneceğini, nelere yol açabileceğini konuşacağız. Bu konu gerçekten çok kritik. Özgür Özel’in söylediği “Bizim masadan kalkmamızı Erdoğan istiyor” sözü de çok önemli. Ama bir diğer yandan, CHP içerisinde zaten komisyona girilmesini istemeyen kesimlerin sesinin şimdi çok daha fazla çıkması da önemli. Bütün bunları şimdi Reha Ruhavioğlu’yla konuşuyoruz. Reha, merhaba.

Reha Ruhavioğlu: Merhaba, Ruşen Bey, iyi yayınlar.

Öncelikle şunu sorayım. Bu kayyum meselesi bir anlamda ara karar. Kayyum konusu artık ülkenin batısına da taşındı. Siftahı Güneydoğu’da sizler yaptınız. Bunu hukuki açıdan tartışacak bir durum yok, belli ki siyaseten alınmış bir karar. Siyasi iktidarın istediği bir şey gerçekleşti. İstanbul çok kritik öneme sahip. Ne yapmak istiyor iktidar ve CHP’nin şu ana kadar verdiği cevabı nasıl buluyorsun?

Ruhavioğlu: Sizin de başta söylediğiniz gibi, bu meseleler hukuk çatısı altında, yani mahkeme salonlarında yürüyor ama birincisi, Türkiye hiçbir zaman hukukun siyasetten bağımsız ve azade olduğu bir ülke olmadı. İkincisi, buradaki gelişmeler siyasi gelişmeler. Yani bir kararın bir mahkemeden çıkmış olması, bir hâkim eliyle çıkmış olması sonucu değiştirmiyor. Burada biz bir siyasi süreçten bahsediyoruz. Bu siyasi süreç de aşağı yukarı 19 Mart’ta başlayan sürecin devamı ve popülaritesi yüksek olan, seçimi kazanma ihtimali güçlü olan büyük bir partinin rakibi tarafından zayıflatılma girişimi. Geçen gün, bu karar çıkmadan birkaç saat önceydi sanırım, CHP İstanbul’un Eylül ayı programı diye bir program görmüştüm. Eylül ayında teşkilat ne yapacak diye bir çetele görmüştüm. Neredeyse ayın her günü bir mahkemede bir duruşmayla ilgilenmek zorunda Cumhuriyet Halk Partisi. Burada, iktidar blokunun CHP’yi yargı eliyle karıştırmak, mümkünse kendi içinde uğraşmak zorunda bırakmak ve hatta mümkünse ileride parçalanmasını teşvik etmek gibi seçenekleri zorladığını görüyorum. Ve iktidar kendi açısından da ideal zamanlarda yapıyor bunu. Yani seçime henüz hatırı sayılır bir zaman var. Bu süre içinde, örnek olarak söylüyorum, CHP’yi zayıflatma girişimi olarak başlayan bu süreç başarılı mı olacak yoksa bir alternatif plan mı bulunacak? CHP bölünecek mi yoksa tek parça olmayı, tekrar dönüşmeyi başaracak mı? Ve başardığında iktidar için yeni bir planı hayata geçirmek gibi durumlar söz konusu olacak. Dolayısıyla, kendisi açısından ideal bir zamanda da bu gelişmeleri hayata geçiriyor. Nihai olarak, biz bugün Türkiye’nin en büyük ilinde bir partinin kongresinin alışık olmadığımız usullerle iptal edildiği ve partinin genel kongresinin etkilenmesinin muhtemel olduğu bir süreç yaşıyoruz. Burada murat edilen en büyük ideal, belki Cumhuriyet Halk Partisi’ni, mesela bir mutlak butlan kararıyla küçük bir ekip tarafından, ancak çok, çok küçük bir grubun oy verdiği ilde yedilik, sekizlik bir partiye dönüştürmek ve diğerlerini de bu partiden kopmak, yeni bir partileşme sürecine girmek ve kendi kendilerini toparlamaları için epey uzun bir zamana ihtiyaç duymaları, böylece büyük parçayı da parçalamak gibi bir nihai senaryo olabilir. 

Daha önce çözüm süreci vesilesiyle yaptığımız tartışmalarda da hep şunu söyleyegeldim. Bir kere, biz bugün Türkiye’de Kürt meselesini çözecek bir süreç yürütüyoruz ve bunun hayatımıza doğal demokratik yansımaları olmasını bekleriz. Ancak, bunun her zaman 2028 sonrasına sarkma ihtimalinin çok daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Bunu bu yayınlarda da söyledim. Çünkü demokratik bir ortamda yarışın, örneğin Erdoğan’la İmamoğlu arasındaki bir yarışın, Erdoğan’a değil İmamoğlu’na yaradığı, AK Parti ile CHP arasında, AK Parti’ye değil CHP’ye daha fazla alan açtığını daha önce tecrübe etti bu iktidar. Yani Türkiye’nin demokratik alanının açıldığı, Kürt meselesinin demokratikleşmeye evrildiği bir aşamada, Kürt siyasi hareketi büyüdü ve AK Parti iktidarı iktidar olma şansını kaybetti. Dolayısıyla bu baskıyı sürdürmek zorunda bir yerde ve bir sürü yeni araç çıkıyor. Bazıları CHP’nin içinden çıkıyor. Bazıları kendi Zihni Sinir projelerinin sonucu olarak çıkıyorlar. Ancak 2028’e kadar, CHP ya da dönüşeceği başka bir şey her neyse, bu baskı altında yaşamaya devam edecek. Bugüne kadar şu oldu: CHP bu baskıyı iyi bir siyasi stratejiye dönüştürerek halkla buluşabildi ve siyaseten zayıflamasını, oy desteği bakımından zayıflamakla neticelendirmedi. Tam tersine, CHP buradan oyunu güçlendirerek çıktı. Evet, bir kutuplaşma yaşandı, AK Parti’nin de oyu bir miktar toparlandı. Ancak CHP ile AK Parti’nin arasının açıldığı, farkın CHP lehine açıldığı dönemleri yine gördük. Dolayısıyla 19 Mart’tan bu yana CHP’ye yapılan baskı, CHP’yi siyaseten küçültemedi. Lojistik olarak, kabiliyet olarak, gücü bakımından etkiyi zayıflatmış görünüyor olsa bile, sonuç olarak halk desteği bakımından küçültmedi. Ama iktidara lazım olan şey CHP’nin halk desteğinin azalması. Bunun için de alternatif planları hayata geçirmeye devam edeceğini düşünüyorum. İşin Kürt meselesiyle bağlantısını herhalde birazdan konuşuruz. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Geçenlerde, CHP’nin yaptırdığını söyledikleri bir araştırma gördüm. Araştırmada, son seçimlerde verdikleri oya göre, DEM Parti’den de CHP’ye 19 Mart sonrası bir yöneliş olduğu söyleniliyor. Bölgede sizin ya da kardeş kuruluşların yaptığı değişik araştırmalar var. Bir de bölgede epeyce bir nabzı da tutuyorsunuz. Gerçekten 19 Mart sonrasında, Kürt seçmende CHP’ye bir yönelim, ilginin artması var mı? 

Ruhavioğlu: Bahsettiğiniz araştırmaların hemen hepsini ben de gördüm. Bizim de yaptığımız araştırmalar oldu. Kişisel olarak katıldığım, mutfağında bulunduğum araştırmalarda da genelde tespitinizi doğrulayan sonuçları gözledik. Yani 19 Mart’ın şok etkisiyle, Kürt seçmenin normalde DEM Parti’ye oy vermiş bir grubu, önümüzdeki seçimde CHP’ye oy vereceğini söylüyor. Zaten CHP’nin AK Parti ile arasındaki mesafeyi biraz açan bu. Ve bu denklemde, örneğin DEM Parti oyları bir yükseliş trendine girmişti; duraksamaya başladı, hatta bir miktar düştü. 19 Mart’tan bugüne, DEM Parti’den CHP’ye gelen oyların kalıcı olup olmayacağı gibi bir soru duruyor masamızda ve bugüne kadar da geri dönmediğini görüyoruz. Çünkü iktidar neredeyse 15 günde bir CHP’ye yeni bir operasyon dalgası yaşatıyor ve işin bir tarafı hâlâ Kürt meselesiyle de ilişkili olduğu için, kent uzlaşısı vesaire sebebiyle de bir sürü insan hapiste olduğu için ve toplum, bütün bu hikâyeyi yolsuzluktan öte siyasi bir çekişmenin, siyasi bir yarışın araçları olarak okuduğu için burada bir tutum belirliyor. Yani Kürt seçmenin bir miktarı AK Parti’ye ‘’ben senin CHP’ye ne yapmak istediğini görüyorum, buna itiraz ediyorum. Gidip CHP’ye oy veriyorum’’ diyor. Dolayısıyla burada şöyle bir soru duruyor önümüzde: ‘’Bu seçmen kümesi, seçime doğru DEM Parti’ye geri döner mi yoksa CHP’de kalıcılaşır mı?’’ Bu, zamanın bize göstereceği bir şey. Ancak, önümüzdeki esas soru şu: AK Parti’nin Kürt meselesini silahsızlandırmakla bugün yürüttüğü süreci sürdürmekteki amaçlarından bir tanesi eğer Kürtleri CHP’den uzaklaştırmaksa, böylece Kürtlerin desteğini, en azından muhalefete giden desteğini nötralize ederek avantajlı çıkmaksa, AK Parti’nin, kongrenin iptali, 19 Mart gibi operasyonlarla, aynı zamanda bu projenin aksi işler yaptığını da bize söylüyor. Eğer Kürt meselesini silahsızlandırırken Öcalan’la, Kürt siyasetiyle temaslar sonucunda 2028’e doğru bir işbirliği ya da oradan dolaylı bir destek murat ediyorsa, aşağıda Kürt seçmeni tahrik ederek, muhalefete doğru itekleyerek bunu yapması mümkün görünmüyor. Yani bugün o stratejinin tersine bir şey yapıyor aynı zamanda. Dolayısıyla burada bir çelişki var. 

Oysa AK Parti CHP’ye bu kadar baskı yapmak yerine, Kürtlerin AK Parti ile bu süreci yürütmelerinden menfaat duyduklarını göstererek dolaylı şekilde Kürtleri yavaşça muhalefetten uzaklaştırmaya çalışsaydı, belki seçmeni bu kadar tahrik edip CHP’ye doğru itekliyor olmazdı. 

Biliyorsunuz DEM Parti 2023 seçiminde, 2015’ten beri en düşük oyunu aldı; yüzde 8,8. Hâlbuki o seçimde DEM’in potansiyel oyu yaklaşık bunun iki katıydı. Bunun, seçime gitmeyeni, CHP’ye gideni gibi çeşitli oy dinamiklerini gördük. Normalde DEM Parti 2024 yerel seçimlerinden sonra bölgedeki belediyelerini geri almış olması sebebiyle oylarını bir miktar geri toplamıştı. Yani sandıktan uzaklaşmış DEM Parti seçmeni, DEM Parti lehine oy kullanacağını söylemişti. Böylece DEM Parti’nin oyu biraz yükselişe geçmişti. Ancak bugün bu operasyonların şok etkisiyle, DEM’den CHP’ye bir miktar oy geçişi olduğunu ve bunun henüz geri dönmediğini bizim bulgularımız da teyit ediyor ve bu aynı zamanda, söylediğim gibi, AK Parti’nin de stratejisinde bir çelişki olarak da ortada durmaya devam ediyor.

Son olarak süreci konuşalım. Halk TV yayınında Özgür Özel geri adım atmayacaklarını, masadan kalkmayacaklarını söyledi ve “Bizim komisyondan kalkmamızı en çok Erdoğan istiyor” dedi. Ama buna mukabil, bu son operasyonla birlikte, CHP’nin içinde ya da CHP’ye destek veren çevrelerde, ‘’bu iktidarla barış, demokrasi olmaz, oyuna gelmeyin’’ gibi itirazlar vardı biliyorsun. Şimdi onlar bu son kayyum operasyonuyla beraber iyice artmış durumda. Hele bir de 15 Eylül’de genel merkeze de kayyum atanırsa, herhalde bu çok daha güçlü olacak. CHP komisyonda kalabilecek mi diye sorayım.

Ruhavioğlu: Tabii ki bu önemli bir soru ve cevabı belli bir soru değil. Çünkü sonuçta sizin de bahsettiğiniz gibi, bu insanlar etten kemikten yaratılmış insanlar. Bu insanlar tabanlarının bir parçasının sürece nasıl karşı olduğunu, ne kadar büyük bir kümesinin komisyonda bulunmayı yanlış gördüğünü ve bir yandan da hükümetin operasyonlarından tahrik olup kendi partilerini ne kadar baskıladıklarını görüyorlar. Dolayısıyla sürecin başından beri, İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisi CHP’ye yakın medyayla ve CHP’nin tabanının önemli bir kesimiyle ters düşerek süreci destekliyorlar. Yani CHP’nin bütün gövdesi, CHP’nin ikinci düzey aktörleri bile hem medya önünde hem de Meclis görüşmelerinde, çoğu zaman Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun tersi açıklamalarda bulundular, tersi tutumlar takındılar. Dolayısıyla bu anlamda İmamoğlu ve Özgür Özel’in tercih ettiği stratejinin CHP’nin büyük bir parçasından ayrışarak süreci destekleme yönünde ilerlediğini biliyoruz. 

Özgür Özel’in söylediklerine de katılıyorum. Sürecin başından bu yana Cumhur İttifakı’nın talebi kabaca şuydu: CHP küçük bir CHP’ye dönüşsün, böyle %40’ları bulacak, seçimde bizim için büyük risk olacak bir parti olarak öne çıkmasın ve biz bu CHP’yi bazı kararları almak için Meclisin bir parçası olarak da kabul edelim. Ancak CHP büyük bir CHP olacaksa, rakip bir CHP olacaksa, bu süreç CHP’ye de yarayacaksa, mümkünse CHP sürecin dışında, hatta karşısında konumlansın. Süreç başladığından beri AK Parti cenahından, CHP’yi, Özgür Özel’i, Ekrem İmamoğlu’nu sürecin karşısında konumlandırmak, oraya doğru iteklemek için çok fazla şey yapıldı. Ve bu insanlar bir sinir harbiyle doğru olanı tercih ederek, AK Parti’nin stratejisinin aksine doğru olanı yaparak, Meclisin içinde kalmaya, sürecin içinde kalmaya, süreci desteklemeye devam etmeye ve nihayetinde komisyonda katılmaya karar verdiler. Dolayısıyla bunu sürdürmek zor. 

Ancak, şu konuda eğer eminlerse, ki ben de öyle düşünüyorum, bugün İmamoğlu’yla kaderlerinin bağını koparmamış bir CHP’nin sürecin karşısında olması, siyaseten AK Parti’nin daha fazla tercih ettiği bir şey. Yani Özgür Özel’in deyimiyle AK Parti, ‘’Eğer İmamoğlu’yla bağını, bağlantını kesip Ankara merkezli ve daha sınırlı bir siyaset yapmıyorsan, o hâlde sürecin dışına çık da ben seni Kürt seçmenin gözünde daha rahat şeytanlaştırabileyim’’ istiyor. Ancak birincisi, CHP bunun farkında. İkincisi, CHP’nin o masadan kalkma lüksü de yok. Sonuçta Kürt seçmen içinde CHP’nin oyuyla AK Parti’nin oyu birbirine çok yakın artık. Yani AK Parti kaç Kürtün oyunu alıyorsa, CHP de aşağı yukarı o kadar Kürtün oyunu alıyor. Bu da CHP’yi büyük bir küme olan Kürt seçmenini gözetmek zorunda bırakıyor zaten. Ve o Kürt seçmen ne olursa olsun CHP’nin sürecin dışına çıkıp, hele hele sürecin karşısına dikilmek gibi bir tutum takınmasını istemiyor. Esas böyle bir durumda AK Parti’nin murat ettiği şey gerçekleşir. O yüzden, zaten iktidar da giderek CHP’nin sürecin içinde kalmasını zorlaştıracak sınırları daraltıyor. İl seçimine kayyum atayarak, onu iptal ederek seçmenin bir grubunu tahrik ediyorsunuz. Yarın başka bir adım atacaksınız. İktidar CHP’yi, CHP’nin meclis komisyonunda kalmasını zorlaştıran, milliyetçi, Türk, belki ulusalcı tabanına anlatmayı zorlaştıran, kendi etrafındaki kanaat dünyasına da anlatmayı zorlaştıran bir yere doğru itekliyor. Ancak CHP de bunun farkında. Bunun farkında olmak, beraberinde birçok yeni strateji çalışmayı ve buradan ayrılmamayı getiriyor. 

Ben CHP’nin komisyonda önemli bir yere kadar direneceğini, komisyon çalışmalarından çekilmeyeceğini düşünüyorum. Ve esas senaryo, yani zihnimdeki esas senaryo, CHP’nin Meclisten çekilmediği, Meclis komisyonundan ayrılmadığı bir senaryo. Elbette daha zayıf da olsa da ayrılma opsiyonu da var. Ancak o opsiyonda, CHP’nin Kürt seçmenle, süreçle komple yeni bir ilişki kurmak için büyük bir stratejiye ihtiyacı olacak. Ben bugün, CHP’nin ne yapıp edip komisyonun içinde kalarak, sürecin içinde kalarak bir yandan da iktidarın bu yaptığı siyasete siyasi bir cevap üretmek gibi bir mecburiyeti olduğunu düşünüyorum. Evet, iktidar CHP’yi kendisiyle uğraşmak zorunda bırakıyor, ama CHP’nin kendisiyle uğraşma meselesini de sokakta yaptığını görüyoruz. Çarşı pazarda yapıyor bunu, mitinglerle yapıyor. Sadece mahkeme koridorlarına tıkanmış kalmış bir CHP’den söz etmiyoruz. Bu da aynı zamanda sokakta siyaset yapmanın bir yolu ve bugüne kadar görüyoruz ki CHP bu siyasette başarılı olmuş. Evet, daha iyi yapmasını arzu eder insanlar. Muhalifler çok daha coşkulu, daha yeni şeyler yapmasını arzu ediyorlar. Sonuçta burası bir muhalefet partisi ve elindeki imkânlar sınırlı. Bu sınırlı imkânlarla CHP’nin Mart ayından bu yana AK Parti’nin gerisine düşmemiş olması, CHP açısından büyük bir kazanım ve bundan sonra da oyundan düşmemek için CHP’nin önünde çok hayati stratejiler üretmek gibi bir ödev duruyor. Ne kadar yapabilirler bilemiyorum. Biliyorsunuz önümüzdeki hafta CHP’nin kuruluş yıldönümü etkinlikleri var. Bazı paneller, çalıştaylar, toplantılar organize ettiler. Gördüğüm kadarıyla önemli bir kısmını iptal etmemişler. Yani ‘’biz kendi kendimize düştük, o hâlde bu çalıştayları, toplantıları iptal edelim’’ dememişler. Bir yandan parti normal seyrinde, normal çalışmalarını yürütmek gibi bir çabanın da içinde. 

Ancak şunu görmek lazım: Bir muhalefet partisi, Türkiye’de insanın sinirlerinin kolay kolay kaldıramayacağı bir baskı altında ve bu, ana muhalefet partisi. Bugün Türkiye’de anketlerde önde gelen parti. Ve Türkiye’nin iktidarı, Türkiye’nin en netameli meselesi olan Kürt meselesini çözerken, CHP’nin de buna çok büyük bir katkı yapabileceğini hepimiz biliyorken, iktidar partisi, CHP’yi bu sürecin karşısına iteklemek ve bundan siyasi sonuçlar devşirmek gibi bir murat güdüyor. Bunun, siyasi çıkarlarla Türkiye’nin uzun erimli çıkarları arasında da bir çelişki yarattığını ve bu çelişkide bir siyasi organizasyonun, yani iktidarın kendi siyasi çıkarlarını öncelediğini görüyoruz maalesef. Kürt meselesini çözme eşiğinde kendi kendine, iktidar eliyle yeni rampalar, yeni kavşaklar, yeni tümsekler icat ediyoruz. Dün itibariyle, daha doğrusu önceki gün, CHP’nin İstanbul Kongresi’ne yapılmış bir müdahale, Türkiye’de Kürt meselesini çözüyor olduğumuz bu yolda, önümüze çok büyük bir tümsek inşa etmek anlamına geliyor. Neden kendi kendimize böyle büyük tümsekler inşa ediyoruz? Ortadoğu bu kadar çalkantılı bir hâldeyken, her gün dengeler değişiyorken ve Kürt meselesinin silahsızlanması büyük bir ihtimale dönüşmüşken, biz o ihtimale hiç bu kadar yaklaşmamışken, iktidar neden böyle tümsekleri kendi eliyle sürecin önüne koyuyor? Bu büyük bir soru işareti ve ‘’neden?’’ sorusuna verdiğimiz cevap çok hayırlı görünmüyor. 

Teşekkürler Reha. Kürt Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Reha Ruhavioğlu’yla, CHP’ye yapılanların nedenini ve çözüm sürecinin bu operasyonlarla nasıl etkileneceğini konuştuk. Kendisine teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimize de teşekkürler, iyi günler.