Size, buluşmanın esas olduğu bir oyundan bahsetmek istiyorum: Voleybol.
Reklamlarda “milli sporumuz” deniyor ya, aslında öyle olmadığını hepimiz biliyoruz! Ancak, iki genç insanın, Ebrar (Karakurt) ve Zehra (Güneş)’in fotoğrafı, üzerinde düşünmemiz gereken bir hususu önümüze seriyor. Bugünün güçlü ve etkili bir smaçöründen, şimdiki zamanın blok ve kısa oyunlarının yıldızından bahsetmiyorum sadece…
Nedir bu? Uzun bir yolculuk…
O küçük yaşlarda, bir ağın iki tarafında kalmaktan öte bir şeydir voleybol. Aynı tarafta, hep birlikte blok çıkmanın, her seferinde yaşamı yeniden kurgulamanın ve atılan her sayıyla birlikte nefesleri kesilmiş bir şekilde beklerken, “Bu oyunu nasıl lehimize çevirebiliriz?” sorusuyla ilerlemenin ortak yanıdır.
Bu ortaklık, on üç on dört yaşındaki kız çocuklarının zihninde bambaşka bir çığır açabilirdi – ki öyle olduğu gözüküyor. Ebrar ve Güneş birlikte yola çıktıklarında, belki de tam olarak şu soruyu sormuyorlardı: “Kazandığımız zaman gerçekten kazanmış mı olacağız?” Çünkü küçük kız çocuklarının (ve kadınların) hayatı, sadece kazanmak üzerine kurulu değildir; asıl olan, kaybede kaybede, her yenilgiden sonra yeniden ayağa kalkarak kendini şekillendirebilmektir.
İşte tam da bu noktada, voleybol insanları yan yana getiren bir araç olur. Bu yan yana geliş, farklılıkların içinden geçerek işleyebilen bir “birliktelik pratiği” yaratır. Kimlik politikalarının dayattığı ayrıştırıcı dilin değil, saha içindeki yan yana duruşun inşa ettiği bir gerçekliktir bu. Dolayısıyla asıl mesele, ne olduğumuz ya da nereden geldiğimiz değil; kim olduğumuz, nasıl bir araya geldiğimiz ve neyi birlikte inşa ettiğimiz, edeceğimizdir.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Çoğulluğun tek bir solukta kendini ifade edebildiği, tüm bir sete yayılabildiği ve beşinci sete kadar uzanan mücadelelere taşınabildiği bu noktada, farklılık artık bir ayrışma nedeni değil, bir tamamlayıcılık unsurudur. İki kız çocuğunun yan yana durabilmesi, diğer dört arkadaşıyla oyunu ve dayanışmayı örmesi, örmesi ve örmesi, belki de onları şu düşünceye götürür: “Belki bir gün…”
O “bir gün” geldiğindeyse, her şey yeni bir tamamlayıcılığa, yeni bir eşiğe açılacaktır.