Göksel Göksu bu yazısında Özgür Özel’in konuşması ve “mutlak butlan” davası çerçevesinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi bölebileceği iddialarını analiz ediyor ve soruyor: Kılıçdaroğlu CHP’yi bölebilir mi?
Ankara’da siyasetin tansiyonu, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin “geçici tedbir kararı” talebini reddedip, duruşmayı ileri bir tarihe ertelemesiyle geçici de olsa normale döndü. Gerek duruşmayı, gerek bir gün önce Tandoğan Meydanı’ndaki gövde gösterisine dönüşen mitingi yerinde izledim. Heybem epey doldu, sabrınıza sığınarak çıplak gözle görünmeyenler ve gözlemlerim üzerinden cevap arayacağım “Kılıçdaroğlu CHP’yi bölebilir mi?” sorusuna.
Mitingle başlayayım. Ortada ne seçim var ne de yakın zamanda sandığa gidilmesi ihtimali… Siyasetin bir düşüp bir yükselen nabzına, iktidar ve muhalefetin bileşkesinden oluşan siyasi tansiyonun düzenli aralıklarla fırlamasına rağmen, hatta belki de tam da bu nedenle CHP, Ankara’nın göbeğinde, Tandoğan Meydanı’nda coşkulu on binleri bir araya getirebiliyor.
Bu CHP’nin 19 Mart operasyonları sonrası düzenlediği 54. miting, günlerden pazar… Meydanı ve meydana açılan dört bulvarı dolduran insan selini izlerken kafamda peş peşe sorular uçuşmaya başladı: Herkesin haftanın yorgunluğunu atmak için evinde ayağını uzatıp oturacağı, dinlenip yeni hafta için enerjisini toplamak isteyeceği bir günde, on binlerce kişi neden yollara düştü? Hep bir ağızdan “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganı atanlar neyin kaygısını yaşıyor? Bu meydandakilerin tamamı CHP’li mi? Yoksa —sonradan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in konuşması sırasında altını çizdiği gibi— bu bir “Türkiye ittifakı” mı? Meydandakilere bakıyorum, Özel’in ağzından dökülen “Bugün hedefte olan sadece CHP değil, Türkiye’deki demokrasidir. Biz, Türkiye demokrasisini elbette aslan sosyal demokratlarla, elbette milliyetçi demokratlarla, muhafazakar demokratlarla, liberal demokratlarla, Kürt demokratlarla, sosyalist demokratlarla, Türkiye’nin bütün demokratlarıyla birlikte savunuyoruz. Biz Türkiye ittifakıyız” sözlerine; her kesimden gelen demokratlar bir aradaymışçasına coşkulu alkış ve sloganlarla karşılık veriyorlar.
Uzun uzun konuşuyor Özgür Özel, dikkatle izliyorum; ne tekliyor konuşurken ne dili sürçüyor… Konuşması boyunca bir sonraki cümleyi merak ediyor insan. Gündem o kadar yoğun ki! Oysa o, her sabah güne bir gün önce yaşananı unutturacak yeni bir krizle uyanan ve her cephede adeta savaş veren bir genel başkan değilmişçesine sürdürüyor konuşmasını… Sahnenin dibine kadar girip bakıyorum, “bir yerlerde prompter olmalı” diye düşünerek ama yok. Ara ara kürsüdeki notlarına bakıp, her yeni başlığın altını kendi cümleleriyle dolduruyor. Kalabalıktan fenalaşanlar oluyor sıkça, o ise sağ başında duran korumasına eliyle, sağlık görevlilerinin yönlendirilmesi gereken noktayı işaret ederek konuşmasına devam ediyor…
Gözüne gözüne bakıyor meydandakilerin her cümlesinde, eskiden de iyi bir hatip olduğunu hatırlıyorum ama 19 Mart’tan bu yana ivmesi giderek yükselen, özgüvenli, samimi bir genel başkan görüyorum karşımda… Ekrem İmamoğlu’nun “tarih yazan bir genel başkanımız var” sözleri geliyor aklıma. Kitleleri etkiliyor bu haliyle. Ayılıyor, bayılıyor ama bir kişi bile o alanı terk etmiyor.
Miting sonrası Özgecan Özgenç’le birlikte Tandoğan’dan yola çıkıp, Maltepe üzerinden Kızılay’a dek ulaşan yolu, meydanı dolduran binlerce kişiyle birlikte yürürken de pekişiyor kafamdaki fotoğraf. Sanki Kızılay’da başka bir miting var da, o mitinge katılmak üzere evlerinden çıkmışçasına dingin bir kalabalığın içinde buluyoruz kendimizi. Dikkatle bakıldığında, ellerinde kırlangıçlarla yürüyen gençler de var kalabalıkta ama büyük çoğunluğu oluşturanlar onlar değil. Kadınıyla, erkeğiyle, her yaştan, her meslekten, her partiden, toplumun her kesiminden gelenlerle birlikte katediyoruz Tandoğan-Kızılay arasındaki caddeyi.
O saate kadar alanı terk etmek akıllarından bile geçmemiş, üstelik bir miting daha olsa ona da katılacak kadar enerjik bir toplulukla yürürken, AKP’nin ilk yıllarında düzenlediği mitingler geliyor aklıma. O mitinglere katılanlar da alanı son ana kadar, umut bağladıkları, hem kurtarıcı hem kendilerinden biri olarak gördükleri Recep Tayyip Erdoğan son sözünü söylemeden alanları terk etmezlerdi… Bugün meydanlar doldurulsa bile artık o coşkudan eser yok, gelenler de “bak işte geldim” diyerek adeta boy gösteriyor ve daha konuşma başlarken, her köşeye yığılan koli koli su ve sandviçlerden alıp bir an önce alanı boşaltmanın peşinde… Oysa 20 yıl öncesinde aynı tabloyu AKP mitinglerinde de gözlemek mümkündü.
Bu durumu toplumbilimciler nasıl açıklar, tabloyu “o günün mağdur ve mazlumu AKP’ydi, bugünün mağdur ve mazlumu CHP” diye mi okur, gelinen noktada halkın sadece miting meydanlarında nefes alabildiği yorumunu mu yaparlar, geçim derdine düşenlerin bulduğu son dala tutunmaya çalışması olarak mı açıklarlar, yoksa o günün konjonktüründe iktidara meydan okuyan sesi “köprüden önceki son çıkış” olarak mı görürler… Yorumu onlara bırakıp Tandoğan mitingine dönelim…
Özgür Özel, bu sorunun cevabını çoktan bulmuşçasına seslendi o gün meydana. Daha önce de söylemişti o gün, üstüne basa basa hedefte olanın sadece CHP olmadığını, asıl hedefin Türkiye demokrasisi olduğunu vurguladı; önce CHP’nin muhalefetin patronu olmadığını söyledi, ardından da “Biz Türkiye ittifakıyız” diyerek noktaladı. CHP’nin muhalefetin patronu olmadığını söylemesi önemliydi.
Mitingi önemli kılan ikinci unsur da ertesi gün görülecek olan “mutlak butlan” davasıydı elbette.
Çünkü meydanı dolduranlar aynı zamanda “mutlak butlan” kararına karşı çıkanlardı. İstanbul il örgütüne olduğu gibi, Türkiye’nin birinci partisinin yönetiminin görevden alınması ve kayyum atanması ihtimaline karşı yekvücut olanlardı alana sığmayanlar. İşte o meydana bakınca geldi aklıma “Kemal Kılıçdaroğlu CHP’yi bölebilir mi?” başlığı, “Yok” dedim, kolay kolay bölemez. CHP, 12 Eylül döneminde olduğu gibi kapatılabilir, CHP’nin tüm yöneticileri tutuklanabilir, CHP işlevsizleşebilir ama bölünmez…
Neden mi?
Soruya soruyla cevap vereyim: “Kılıçdaroğlu CHP’yi nasıl bölecek?”
Kim var Kılıçdaroğlu’nun arkasında?
CHP’nin 38’nci Olağan Kurultayı’nda partinin genel başkanlığını Özgür Özel’e devrettiği ya da kimilerine göre kaptırdığı günden bu yana, sıkışıp kaldığı çalışma ofisinden çıkıp da “ben de miting düzenliyorum” diyecek olsa, kaç kişi gidecek peşi sıra?
Seçimi kaybettiği günden bu yana, sadece ofise girerken ya da ofisten çıkarken görüntü veren Kılıçdaroğlu —taraftar grubunu saymazsak— yapayalnız kalmadı mı?
Oysa Gürsel Tekin’in ‘baba ocağı’na girerken sergilediği akıllara ziyan tablo için ufacık ses çıkarsa bile tersine dönebilirdi bu tablo. Gürsel Tekin, biber gazı ve polis eşliğinde CHP İstanbul il binasına girdiğinde, herkesten önce çıkıp Tekin’i eleştirse, kendi parti binasının polis işgaline uğramasına yalancıktan da olsa 2023 seçimlerinden hatırladığımız videolu ‘sert’ tepkilerinden birini gösterse, Tekin’in çizdiği fotoğrafın bir parçası olmaktan kurtulması mümkün olabilirdi…
CHP’nin eski genel başkanından beklenen de buydu. Böylece 15 Eylül’deki mutlak butlan davası öncesi eline geçen fırsatı da elinin tersiyle itmiş oldu. Siyaseten bile olsa CHP Genel Merkezi’ne gidip Özgür Özel ile yan yana fotoğraf vererek, “Tüm kızgınlık ve kırgınlıklarıma rağmen asırlık partimin CHP üyesi bile olmayan kişilerin iddialarıyla polis kuşatmasına alınmasına müsade etmem ve ‘kol kırılır yen içinde’ sıkıntılarımızı biz kendi aramızda çözeriz. Bugün beyaz bir sayfa açıyor ve olası ‘mutlak butlan’ kararını tanımıyorum” minvalinde bir mesaj verse, bir günde eski saygınlığına kavuşabilir, o da meydanlardaki yerini alabilirdi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Kılıçdaroğlu ise susmayı seçti. “Sükut ikrardandır” yorumuna neden oldu o suskunluk ve Tekin kadar kendisi ile de özdeşleşti il binasında yaşananlar. CHP’nin bölünmesi ihtimali vardıysa da 8 Eylül’den sonra bu ihtimal ortadan kalkmış oldu.
Artık çok geç…
Çok geç çünkü mahkeme, İstanbul İl Başkanlığı’nda olduğu gibi CHP yönetimine tedbiren görevden el çektirme ya da ‘mutlak butlan’ kararı vermeyip, duruşmayı ileri bir tarihe erteleyerek olağanüstü kurultay ile olağanüstü İstanbul İl Kongresi’nin önündeki olası pürüzü kaldırdı.
38. Kurultayı ve Olağanüstü Kurultay’ı tartışmalı kılan İstanbul delegeleri ile doğal delegelerin oy kullanamayacağı 21 Eylül’deki kurultay ile ilgili olarak, mahkeme CHP avukatı Çağlar Çağlayan’ın talebi üzerine Çankaya İlçe Seçim Kurulu’ndan delege listesi ve birleştirme tutanaklarının istenmesine de karar verdi.
Partili kurmaylar, Kılıçdaroğlu’na dilerse gelip aday olabileceği çağrısını da yaptı.
Bu koşullarda, “mutlak butlan” ihtimali, hukukçuların çoğunluğunun söylediğine bakılırsa ortadan kalkacak.
Hal böyleyken, mahkeme kararı da ortadayken, Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik aracılığıyla mutlak butlanla ilgisinin olmadığını açıklaması CHP çevrelerinde inandırıcı bulunmuyor.
Çünkü konuyu yakından izleyen hemen herkes, Kılıçdaroğlu’nun aynı davanın 30 Haziran’daki duruşmasına günler kala Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ve eski CHP milletvekili Engin Özkoç’un ziyareti sırasında, mutlak butlan kararı alınırsa bunu kabul etmemenin CHP’yi kayyuma teslim etmek anlamına geleceğini söylediğini biliyor. Kayıtlar orada duruyorken, bugün kalkıp mutlak butlanla ilgisinin olmadığını söylemesi CHP’liler tarafından partisinin kurmay aklıyla da, demokrasi talebiyle bugüne dek 54 kere alanları dolduran halkın aklıyla da alay etmek gibi algılanıyor.
Hukukçuların yorumlarına bakılırsa, 21 Eylül’de tartışmalı delegelerin oy kullanamayacağı olağanüstü kurultay sonrası CHP’ye açılan davalar konusuz kalacak. Böylelikle davanın esasına girmeden konu kapanacak, kurultay iptaline dair hüküm verilemeyecek ve CHP kongre ve kurultay süreçlerini güvence altına alarak yoluna devam edecek.
Belediyelere düzenlenen operasyonlar ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu mu? O da CHP’nin göğüs göğüse çarpıştığı bir başka cephe…
Sadece İstanbul’da kazandıkları 26 belediyeden 11’ine operasyon düzenlendi, 11 belediyeden 3’ü de o ya da bu şekilde AKP’ye geçti.
Türkiye genelindeki son durumu da Tandoğan Meydanı’ndan Özgür Özel duyurmuştu zaten:
“Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur. Kendisi ve arkadaşlarımız 19 Mart darbesinden beri 179 gündür cezaevlerindedirler. Şu anda Adana’dan, İzmir’den, Antalya’dan, İstanbul’dan 17 belediye başkanımız bizleri cezaevlerinde, birer siyasi tutsak olarak izlemektedirler.”
Ha Gürsel Tekin mi? O da en son İstanbul İl Kongresini düzenlemek için Sarıyer İlçe Seçim Kurulu’na başvurdu ama kurul, başvuruyu CHP tüzüğü gereği seçim işlemlerinde tek yetkilinin CHP Genel Merkezi olduğu gerekçesiyle reddetti. Genel Merkez ise delegelerin talebi üzerine kongrenin 24 Eylül’de yapılacağını zaten açıklamıştı…
Sözün özü şu: CHP’nin başına hâlâ pek çok şey gelebilir ama CHP kolay kolay bölünmez.