Bilgehan Uçak yazdı: Vergiyi nereye salmalı?

Tutuklu yargılanan banka müdiresi Seçil Erzan’ın mektubunu okumadıysanız mutlaka okuyun, çünkü bugünlerin fotoğrafını mükemmelen yansıtıyor.

Her sezon milyon dolarlarca para kazanan açgözlü futbolcuların nasıl doymak bilmediklerini, yasadışı olduğunu bildikleri bir paraya nasıl büyük bir coşkuyla saldırdıklarını Erzan mektubunda anlatıyor.

Timur Soykan’ın Birgün’deki yazısından okuyalım.

“Semih Kaya, 3.2 milyon dolar verdi. 4 milyon euro’ya Bodrum’dan villa aldı. Valizlerle ben ödedim. 6 günde 725 bin dolar faiz aldı. Yüzde 6 bin 420 faiz. Verdiğim faizlerle hibrid Mercedes aldı. Bankaya gelip durmadan antetli kâğıtlarda imzamı attırıyordu. Hesabında 10 milyon dolar olsun istiyordu. Selçuk İnan, 3 milyon dolar üzeri faiz aldı.”

Seçil Erzan rezaleti anlatmaya devam ediyor.

“Arda Turan, 6.5 milyon doları bir ayda 7.5 milyon dolar olarak aldı. 2 katını alamadığı için ‘paranın tamamını alamadım, ben zaten faize karşıyım’ diyor. Arda Turan’ın korkunç bir para hırsı var. Nakit parası yokmuş, çevresinden borç almış sonradan anladım. Faiz almak için gayrimenkullerini sattı, kredi çekti. Hatta Emre Çolak’ın faizini paylaşmak için de gitmiş kendisi ile görüşmüş. Borçlarını kapattım, kredisini ödedim, üzerine faiz de ödediğim halde daha da fazlasını almak istiyordu. Ödemesini yapmadan Rolls Royce almıştı. Galerici ödeme için beri arıyordu. Galericiye ödemeyi ben yaptım.”

Anlattıkları bu kadarla sınırlı değil tabii.

“Paraların hiçbiri banka müdürü olduğum için bana teslim edilmiş paralar değildi. Zaten bu paraların bankacılık faaliyetleri içerisindeki bir enstrümandan kazandırılması mümkün değildi. Hem bu yönden hem de kazanma biçimi vergiden muaf, kayıtdışıdır. Bankacılık sisteminin amacı kayıtdışının kayıt altına alınmasıdır. Bu kişiler kayıtdışı yöntemi tercih ettiler. Bu nedenle de DenizBank ya da başka bankalardan çektiklerini pastanelerde teslim ettiler.”

Demek ki neymiş, Arda Turan, dolar mevduatına bir ayda tam yüzde 15 faiz almış.

Yine Seçil Erzan’ın iddiasına göre, Semih Kaya, 725 bin doları altı günde götürmüş.

Normal şartlar altında, herhangi bir kişi, değil bir ayda, bir senede, üç senede bile bu faizi kazanamaz.

Ama işler öylesine rayından çıktı ki, toplumun en üst gelir seviyesine sahip olanları bile, olamayacağını bildikleri halde böyle bir paranın peşine düştüler.

Ayda 1 milyon dolar faiz geliri elde edebilen birinin, Türkiye ölçeğindeki bir ekonomide, mutlaka belli listelerde olması gerekir.

Peki, bu adamlar ne kadar vergi ödediler, onların adını herhangi bir listede görüyor musunuz?

Öte yandan, memurun, maaşlı çalışanın vergisi kaynağında kesiliyor.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Hal böyle olunca, en çok vergiyi veren de işçiler oluyor.

Dar gelirlinin gelirine nispetle ödediği vergi ile yüksek gelirlinin ödediği vergi arasındaki uçurum günden güne derinleşiyor.

Ne yazık ki, Mehmet Şimşek’in gücü de vergi yükünü hep bu kesimin üstüne bindirmeye yetiyor.

Bir ara lokantalarda verilen bahşişlere kadar inen Maliye, ne hikmetse banka çevrelerindeki milyon dolarlık kaçağı bir türlü göremiyor.

Vergi, varsa yoksa çalışana ve belini iyice büküp umutlarını neredeyse yok ettikleri orta sınıfa salınıyor.

Mesela, yurtdışına çıkmak için devlete neden para ödememiz gerektiğini ben anlayamıyorum, bunu iktisaden izah edebilecek biri olduğunu da sanmıyorum ama yapısal bir sorun olduğunu da biliyoruz; her üç liralık verginin iki lirası dolaylı vergilerden toplanıyor, yani, holdingin patronu da, işçisi de tükettikleri temel ihtiyaç maddeleri için aynı vergiyi ödüyorlar.

Ya da sürekli adı geçse de bir türlü yasalaşamayan emlak vergisi.

Bir evi, bir de yazlığı olana bir emekli çiftin asla altından kalkamayacağı bir yükü sırtlaması rahatlıkla beklenebilirken en namlı şirketlerin vergi ödemiyor oluşu neredeyse kanıksandı.

İkinci ev vergisi diye bir şey, temel yatırım aracının gayrimenkul ve yastık altı altın görüldüğü bir toplumda bütün dengeleri bozabilir, bu verginin mutlaka belli şartlarda getirilmesi ve kademelendirilmesi gerekir.

Burada şöyle bir ayrım yapmak gerektiği kanaatindeyim: Vergiyi, dinamik olan akıma değil, atıl olan stoğa salabilirsiniz.

“Servet vergisi” işte o zaman bir anlam kazanır ve gelir bölüşümünün daha hakkaniyetli olmasına yol açar.