Türkiye’nin uzun yıllardır en yakıcı meselesi olan Kürt sorunu ve çözüm süreci, siyasetin merkezinde tartışılmaya devam ediyor. Çeşitli platformlarda yürütülen müzakereler, hükümetin inisiyatifinde ilerlerken toplumun geniş kesimlerinin sürece yeterince dahil edilmemesi, kamuoyunda süregelen güvensizlik duygusunu pekiştiriyor. İslam Özkan’ın sunduğu Dünya Alem programında bir araya gelen Sosyal Adalet Hareketi’nden Zeki Kılıçarslan ile siyasetçi Mehmet Bekaroğlu, çözüm sürecinin seyri, toplumsallaşma eksikliği ve Suriye bağlantısına dair dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
Kürt sorunu çıkmazda mı?
Sosyal Adalet Hareketi’nden Zeki Kılıçarslan, çözüm sürecinin en temel sorununu “toplumsallaşma eksikliği” olarak tanımladı. Kılıçarslan’a göre hükümet, sürecin sahibi olmasına rağmen topluma açılmakta isteksiz davranıyor:
“Çözüm süreci, hükümet ve BDP arasında dar bir çerçevede yürütülüyor. Ne iktidar ne de muhalefet, toplumu sürece katmak için ciddi bir gayret gösterdi. Oysa barış ancak geniş kesimlerin sahiplendiği bir toplumsal proje haline gelirse kalıcı olabilir.”
Sosyal Adalet Hareketi olarak farklı şehirlerde düzenledikleri toplantılarda halkın büyük bir beklenti içinde olduğunu gözlemlediklerini aktaran Kılıçarslan, “İnsanlar barış istiyor fakat hükümetin samimiyetine inanmıyor. Güvensizlik çok derin” dedi.
“Muhalefet sahip çıkmadı”
Sürece muhalefetin yaklaşımını değerlendiren Mehmet Bekaroğlu ise en yoğun çabayı MHP’nin gösterdiğini hatırlattı. Bekaroğlu’na göre MHP’nin düzenlediği “Terörsüz Türkiye” mitingleri, sürecin kamuoyunda en çok konuşulmasını sağlayan adımlar oldu. Ancak CHP’nin geri planda kalmasının büyük bir eksiklik yarattığını söyledi:
“CHP sürece yeterince sahip çıkmadı. Bunun sebebi, geçmişteki başarısız girişimlerin toplumsal hafızada yarattığı yük olabilir. Ama bu tavır, çözüm sürecinin demokratik bir zeminde tartışılmasının önünü kapattı.”
Bekaroğlu ayrıca, süreçten herkesin farklı şeyler anladığını, bu yüzden kafa karışıklığının büyüdüğünü ifade etti, “Kimine göre çözüm, sadece silahların susmasıdır. Kimine göre ise kültürel hakların tanınmasıdır. Bazıları federasyon ya da özerklik gibi modellerden söz ediyor. Bu çok seslilik, ortak bir zeminin bulunmasını zorlaştırıyor” dedi.
Bekaroğlu’na göre tartışmaların merkezine asıl alınması gereken konu “birlikte yaşam” olmalı:
“Türkiye’de kimi çevreler, Kürtlerin elde ettiği her kazanımı ‘bölünme’ olarak görüyor. Oysa mesele bu değil. Asıl mesele, farklı kimliklerin bir arada, eşit yurttaşlık temelinde nasıl yaşayacağıdır. Bu soruya samimi bir yanıt verilmeden süreç ilerleyemez.”
Suriye gölgesi
Programın konuşulan başlıklardan biri de Suriye oldu. Moderatör İslam Özkan’ın yönlendirmesiyle konu, çözüm sürecinin bölgesel boyutuna taşındı. Özellikle Suriye’nin kuzeyindeki Kürt yapılanması, Türkiye’deki müzakerelerin seyrini doğrudan etkileyen bir faktör olarak öne çıktı.
Bekaroğlu’na göre Türkiye, Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarını kendi iç bütünlüğü için bir tehdit olarak görüyor:
“Ankara, Suriye’de Kürtlerin elde ettiği her hakkı, kendi topraklarında bölünmenin habercisi gibi algılıyor. Bu yanlış bir bakış. Suriye’deki gelişmeleri içerdeki çözüm sürecinden kopuk düşünmek mümkün değil. Oradaki kazanımların Türkiye’nin demokratikleşmesi için de bir fırsat olabileceğini görmek gerekiyor.”
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Zeki Kılıçarslan da benzer bir noktaya değinerek, “Suriye meselesi çözüm sürecinin en büyük tıkanıklıklarından biri haline geldi. Hükümet, dış politikadaki baskılar nedeniyle içerdeki adımlarını sınırlıyor” yorumunda bulundu.
Güven bunalımı
Her iki konuşmacının da altını çizdiği ortak nokta, çözüm sürecine duyulan güvensizlik. Onlara göre halkın geniş kesimlerinin barıştan yana olmasına rağmen süreçteki kapalı kapılar ardında yürütülen müzakereler bu güveni zedeliyor.
Bekaroğlu, “Hükümetin şeffaf davranmaması, toplumu sürecin dışına itiyor. Barış, dar siyasi hesapların ötesinde, ortak bir toplumsal iradeyle mümkündür” derken, Kılıçarslan, “Süreç, halkın enerjisiyle beslenmezse kalıcı olmaz” diye konuştu.
Muhalefetin rolü
Programda muhalefet partilerinin sürece nasıl yaklaşması gerektiği de tartışıldı. CHP’nin sessizliği, DEM Parti’nin sınırlı bir tabana hitap etmesi, AKP’nin hantal tavrı sürecin toplumsallaşmasının önündeki en önemli engeller olarak gösterildi.
Bekaroğlu, “Eğer muhalefet sürece sahip çıkmazsa, hükümet tek başına yüklenemez. Bu da barışı kırılgan hale getirir” değerlendirmesinde bulundu.
Dar alanda sıkışmış bir süreç
Programda ortaya çıkan tabloya göre çözüm süreci dar bir alana sıkışmış durumda. Hükümetin yürüttüğü müzakereler, geniş toplumsal kesimlere ulaşmadığı için güven inşa etmekte zorlanıyor. Muhalefetin ilgisizliği ve bölgesel gelişmeler de bu kırılganlığı artırıyor.
Zeki Kılıçarslan’ın ifadesiyle “Barış, topluma mal edilmediği sürece kalıcı olamaz”, Mehmet Bekaroğlu’nun sözleriyle ise “Birlikte yaşam fikri samimiyetle tartışılmadıkça süreç tıkanmaya mahkûm.”
Kürt sorununun çözümü için atılan adımlar, içerdeki siyasi dengeler kadar bölgedeki gelişmelerle de doğrudan ilişkili. Türkiye, hem kendi toplumuna güven vermek hem de komşu ülkelerdeki dinamikleri soğukkanlılıkla değerlendirmek zorunda. Aksi halde çözüm süreci, halkın umudunu boşa çıkaran bir hayal kırıklığına dönüşebilir.