CHP’siz Meclis’in tadına doyamamış gibi görünen Erdoğan, yılların alışkanlığını -belki bir günlüğüne- terk ettiğine tanık olundu. Yeni yasama yılının açılışında eskiden pek önemsemediği siyasi nezaket adabına uyması şaşırtıcıydı. Muhalefet sıralarıyla tokalaşması… Genel Kurul’un arka odasında liderlerle sohbet… Resepsiyona katılması… Ve sonrasında “genişletilmiş Cumhur İttifakı” ifadesini de kullanarak muhalefetin lider ve temsilcileriyle yemek sohbeti… Üzerinde önceden ince ayar yapıldığı izlenimi veren oturma sırası ve tabii ki fotoğraflarla belgelenmiş algı operasyonu. Siyasi yelpazenin merkez, merkez-sol ve sol kanadı yokken sağ kanadı neredeyse tam kadro oradaydı. Tek kanatla ne kadar uçulabilirse bu algı operasyonu ancak o kadar ulaşabilir umulan mutlu sona. Acaba CHP ve diğer partiler Meclis açılışına katılmayacaklarını önceden kamuoyuna açıklamasa yine bu tabloya tanık olur muyduk? Cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir soru ama merak edilesi, aynı zamanda.
Erdoğan Trump’ın verdiği meşruiyetin tartışılmasını önlemek için Meclis’te de meşruiyeti olduğunu dosta düşmana göstermek istemiş gibi algılanıyor ilk bakışta. Fakat kanaatimce Trump’ın sergilediği tutumdan aldığı dersle “büyüklük bende kalsın” havası yaratarak muhalefete meşruiyet sundu. Özellikle eski dostları Gelecek ve DEVA liderlerini yanına oturtması onlara tanıdığı meşruiyetin ilanıydı. “Ümmeti bölenler” yıllar sonra yanı başına konuşlandırıldığına göre vermek istediği mesajın hâlâ gücünü koruduğunu gösterme ihtiyacından kaynaklandığı açık. Yani Erdoğan ve ekibi güç kaybının farkında ancak anlaşılan birkaç fotoğrafla bu güç kaybını gözlerden kaçırarak, telafi edebileceklerine hala güveniyorlar. İyi planlanıp, ince ayar çekilmiş oturma düzenini kabul eden Davutoğlu ve Babacan, algı operasyonuna konu mankeni olduklarını fark etmeyecek kadar deneyimsiz ve Erdoğan’ı tanımayan politikacılar değil ama siyasi nezaket veya gaflet anı mı yaşadılar, bilmiyorum.
Muhalefete yönelik algı operasyonu
Bildiğim şu ki bu fotoğraflar iktidar tabanından çok muhalefet tabanına yönelik bir algı operasyonunu gösteriyor. Altılı masa deneyiminin yarattığı travma, muhalefet tabanına tekrar yaşatılmak isteniyor. Sağ siyasetin devlete saygı ve bağlılık, itaat gibi özellikleri kullanılarak sol siyaseti öteleme yani tabanda seçmenin birleşmesini önleme planının bir parçası olarak görüyorum. Gerçi ilk bakışta ben de yeni anayasa ittifakı olarak görmüştüm tabloyu. Fakat görüntüler üzerine biraz düşününce yaratılmak istenen algıya kapıldığımı fark ettim. DEM bir yanında, muhalif sağ partiler bir yanında, çantada keklik sayılan Cumhur bileşenleri biraz uzakta ama Bahçeli yine varaklı koltukta oturduğuna göre Erdoğan, Davutoğlu, Babacan ve Dervişoğlu hakkında şüpheye düşmemizi bekliyor demektir.
Yine de siyasette hiçbir şeyden emin olmak mümkün değil elbette. Bakalım zaman ne gösterecek? İktidar alternatifi olarak görmediği muhalefete meşruiyet vermekle demokrasicilik oyunu sergilemekle, uluslararası ortam için Trump’ın kendisine verdiği meşruiyetin meyvesini toplamak istemiş de olabilir. Minik bir değişimle dünya sahnesinde yine bir rol kapma girişimi gibi.
Bir de değişmeyenler var elbette. İktidarın öteden beri Kürt siyasetinin eşbaşkanlık sistemine karşı çıktığı bilinir. Kayyım politikasının bir gerekçesi de eşbaşkanlık sistemiydi malum. Bir kadın, bir erkek ile kurulan eşbaşkanlık sisteminin, Kürt siyasetindeki kadın eşitlik paradigmasının sonucu olduğu hiç kabul edilmedi. İktidara ya da devlete göre diyelim eşbaşkanlık hep bir suç unsuru olarak görüldü. Zira eşbaşkanlardan birisinin parti tarafından halkın oyuna sunulduğu diğerinin ise Kandil tarafından “atandığı” önyargısı hakimdi ve hâlâ değişmediği Meclis açılışında görüldü.
Erdoğan eşbaşkanlık sistemini tanımıyor
Konuşma sonrası tokalaşma resmi prosedür olarak görülür yani protokole dahildir. Ve protokol gereği Tuncer Bakırhan ile tokalaşıp Tülay Hatimoğulları’nı atlaması, Tülay Hanımı değil, eşbaşkanlık sistemini tanımadığını, protokolde yer vermek istemediğini gösterir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini “zararlı, sapkın ideoloji” olarak görüp, tüm resmi metinlerden çıkaran bir Erdoğan, eşitlik karşıtı tutumunu sürdürdü. Muhtemelen kadın karşıtlığı olarak görülmesine engel olmak için de Pervin Buldan ile tokalaştığı halde yanındaki erkek milletvekilini de atladı. Kadın erkek eşitliğine inanmayan Erdoğan’ı tanıyan hiç kimsenin “dalgınlık” gibi yorumlara inanacağını sanmam.
Meclis’te halkın oyu ile meşru olarak bulunan muhalefete, büyüklük taslamak için meşruiyet verme gösterisinin, eşbaşkanlık sistemine ve toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine meşruiyet tanıdığı şeklinde yorumlanmasını önlemek içindi o dalgınlık rolü. Ve bu durum aynı zamanda iktidarın, toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı tutumunun altında yatan gerçeğin eşitlik karşıtı politikasından taviz vermeyeceğini de bir kere daha gösterdi. Meşruiyetin toplumsal cinsiyet eşitliğine tanınmayacağının ilanıydı o tokalaşmama hali. Hal böyle olunca siyasi ayak oyunlarında yer verilen toplumsal cinsiyet eşitliğinin, tüm toplumsal ve siyasal hatta ekonomik, her konunun ayrılmaz parçası olduğu gerçeği apaçık ortaya konmuş oluyor.
Siyasetin toplum sorunlarına, ihtiyaçlarına cevap verecek politikalar üretmesi için toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini temel yaklaşımı haline getirmesi gerekir ki başarılı olsun. Ekonomi politikaları toplumsal cinsiyete göre belirlenmeli ki toplum refahına hizmet edebilsin. Hukuk, yargı sistemi toplumsal cinsiyeti dikkate almadan adalet sağlayamaz -ki öyle de oluyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Sumud Filosu’na saldırılar devam ediyor
Diğer yandan Meclis’te Erdoğan’ın ihtiyaç duyduğu desteği, meşruiyet dağıtarak elde etmek amacıyla kullandığı o kareler çekilirken Akdeniz’de İsrail’in Sumud Filosu’na hukuksuz ve gaddar saldırısı gerçekleşiyordu. En son tekne, Marinette 3 Ekim sabahı İsrail komandoları tarafından işgal edildi. 50’ye yakın tekne ile 500’e yakın hak savunucusu bir aylık yolculukla Gazze’ye yaklaşmıştı. Amaç 18 yıllık Gazze ablukasını kırmak ve Filistinlilere umut taşımak, insanlık onurunun gereğini yerine getirmekti. İsrail tarafından soykırıma tabi tutulan Filistinliler için adım atmayan, açılan soykırım davasını bile sürüncemede bırakan devletler bu yüzyılın vahşetine örtülü ya da açık destek verdiği için gönüllüler insanlık sorumluluğunu üstlenmişti.
Yazık ki İsrail’in savaş kabinesi ve Netanyahu, başta ABD olmak üzere aldığı destlerle cüretkar saldırılarını Sumud Filosu’na da yöneltti. Barışçıl girişimi savaş suçu gibi göstermek için de Trump’ın sözde barış planını kullandı. Şimdi 500’e yakın gönüllü İsrail zindanlarında. Gönüllüler arasındaki parlamenterler ülkelerine iade edildi ama geride kalan çoğunluğu 72 saatlik alıkonulma hali bekliyor. Üstelik hukukçulardan oluşan Adalah ekibinin bildirdiğine göre ilk gün kimseye yiyecek ve içecek verilmemiş. Bazı gönüllülerin de İsrail protestosunu sürdürerek açlık grevine başladığı haberleri geliyor. Filistinlileri, Gazze halkını soykırıma tabi tutarak öldüren İsrail hükümeti, insanlığın vicdanını öldürmeyi başaramadı. Nitekim yeni bir filo, Özgürlük Filosu, Gazze’ye doğru İtalya’dan yola çıkmaya hazırlanıyor.
Gönüllüler zindandan kurtulmalı
İsrail saldırılarına karşı gönüllü filolarının ardı arkası kesilmeyecek gibi görünüyor. Devletler insanlığın vicdanını taşıyan filoları yalnız bıraktığı için İsrail, uluslararası sularda bu denli pervasızca tekneleri işgal edebiliyor. Bu defa Özgürlük Filosu’na Türkiye dahil pek çok devlet savaş gemileriyle eşlik etme cesareti gösterirse durdurulabilir İsrail’in gözü dönmüş savaş kabinesi ve Netanyahu. Elbette öncelikle şu an İsrail zindanlarında olan 40’ı Türkiye vatandaşı olan yüzlerce gönüllünün hemen Netanyahu’nun zindanlarından kurtarılması gerekir.
Gazze’nin ablukadan kurtulması, soykırıma son verilerek suçluların ve destekçilerinin Lahey’de yargılanması, Türkiye’nin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti niteliğine kavuşması umuduyla iyi hafta sonları diliyorum.