Açık Oturum’un 495. bölümünde Türkiye’nin Selahattin Demirtaş’a tahliye yolu açabilecek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına üç aylık sürenin dolmasına bir gün kala yaptığı itiraz var. “Türkiye’nin AİHM kararına itirazı ne anlama geliyor?”, “İktidarın Demirtaş ısrarı çözüm sürecini nasıl etkiler?”, “AİHM ihracı mı tercih edecek, müzakere süreci mi devam edecek?” sorularına cevap aranan programda eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, Prof. Dr. Levent Köker ve siyaset bilimci Vahap Coşkun, AİHM’deki Selahattin Demirtaş davasının hukuki ve siyasi sonuçlarını değerlendirdi.
AİHM’nin Selahattin Demirtaş ile ilgili verdiği kararların ışığında Türkiye’nin ihlal kararının AİHM Büyük Dairesi’nde yeniden değerlendirilmesi talebini değerlendiren eski AİHM yargıcı Rıza Türmen, Türkiye’nin yükümlülüğünü şu sözlerle anlattı:
“AİHM kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır ve uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir. Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, insan hakları konusunda uluslararası sözleşmeler ile kanunlar arasında uyuşmazlık olması hâlinde uluslararası sözleşmeler esas alınır. Adalet Bakanlığı, 3 aylık sürenin dolmasına bir gün kala karara itiraz etti ve davanın AİHM Büyük Daire’ye gönderilmesini talep etti. Bu talep, hukuk açısından bir yenilik getirip getirmediğine veya önem taşıyıp taşımadığına göre değerlendirilir. Talep kabul edilirse Büyük Daire’ye gönderilir; reddedilirse karar kesinleşir.”
AİHM Büyük Daire’nin 2020 yılında Demirtaş hakkında ihlal kararı verdiğini ve Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını istediğini hatırlatan Türmen, Demirtaş’ın o tarihte tutuklu, şimdiki pozisyonda ise hükümlü olduğunu söyledi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu nedenle önceki karardaki gibi “derhal serbest bırakılmalı” talebini karara geçiremediğini, hükümlü olmasının aynı olgulara dayanıp dayanmadığı kararı vermek için de mahkeme tutanaklarının çevirisinin tamamlanmasına ihtiyaç olduğunu anlattı.
“Argümanlar AİHM’in tespitini değiştirmemektedir”
Prof. Levent Köker de Türkiye’nin AİHM kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaması ve “hakların siyasi saiklerle kısıtlanması”nı düzenleyen Madde 18’in ihlalinin, hukukun üstünlüğü ilkesini ciddi şekilde zedelediğini söyledi.
Bu durumun Türkiye’nin Avrupa Konseyi nezdindeki itibarını da olumsuz etkilediğini belirten Köker, Türkiye’nin iç kamuoyuna dönük tezinin de AİHM kararlarının egemenlik hakkı nedeniyle bağlayıcı olmadığı veya kararın konusunun uygulanabilir olmadığı yönünde olduğunu ifade etti. Köker, “Ancak bu argümanlar, AİHM tarafından siyasi saiklerle hareket edildiği tespitini değiştirmemektedir” dedi.
“Demirtaş, geniş kamuoyunda önemli bir siyasi aktör”
Vahap Coşkun da iktidarın Demirtaş konusundaki ısrarcı tutumunun sürece etkisini değerlendirdi. Kamuoyunun çözüm sürecine desteği olsa da somut hukuki ve siyasi adımların atılmaması nedeniyle sürecin başarısına dair ciddi kuşkular bulunduğuna dikkat çeken Coşkun, iktidar açısından Demirtaş davasının “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganına atıfla kişisel bir davaya dönüştüğü yorumunu yaptı.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Hükümetin Demirtaş’ın serbest bırakılmasının müzakere veya pazarlık olarak algılanmasından çekindiğini değerlendiren Coşkun, öte yandan bu durumun “Terörsüz Türkiye” söylemiyle çelişeceğini belirtti.
İktidarın, sürecin nihai başarısını PKK’nın silah bırakması gibi görmek istediğine ve buna göre adım atmayı düşündüğüne dikkat çeken Vahap Coşkun, Demirtaş’ın süreç içindeki önemine vurgu yaptı:
“Demirtaş, Kürt seçmen nezdinde ve geniş kamuoyunda önemli bir siyasi aktördür. Onun serbest bırakılması, sürece olan toplumsal güveni artırmak ve Kürt kamuoyunun beklentilerini karşılamak açısından kritik bir adımdır. Kayyum atamalarının durdurulması da benzer bir etki yaratabilir.”