Yusuf Tunçbilek yazdı: Allahu Ekber wuhuuu’dan Sumud Filosu’na

Filistin-Gazze’de uygulanan İsrail ablukasını kırmak için kurulan Küresel Sumud Filosu tarihi bir girişimdi. 40 küsur gemi ve beraberindeki 500 yolcuyla yola çıkan filo, İsrail politikalarını uluslararası yollardan bozmayı amaçladı. Özetle devletlerin aciz kaldığı ortamda sivil insanlar bedenlerini ortaya koymak zorunda kaldı.

Türkiye’den filoya yaklaşık 50 insan katıldı ama konu 3-4 kişi üzerinden magazinleşti. İsim belirtmek gerekirse şüphesiz ki Bekir Develi, Ersin Çelik, İkbal Gürpınar ve Ayçin Kantoğlu öne çıkar. Her konuşmada birbirlerini pohpohlayıp öven bu ilginç grubun söylemlerini analiz etmek, yaşanan absürtlükleri anlamak açısından doğru bir teknik olacak.

Develi şovu başlatıyor

İsrail askerleri 1-3 Ekim’de operasyon düzenleyip aktivistleri rehin aldı. Türklerin çoğu 4 Ekim’de İstanbul’a indi. Uçak içerisinden görüntüler yaşanacakların ilk numuneleriydi. Bekir Develi mikrofonlara sırıtarak, “Kırdık geldik Allah’a şükürler olsun. Sumud Filosu meselesini, davasını halletti geldi” diyordu. Neyin kırıldığı, neyin yarım bırakılmadığı tartışma konusu.

Yusuf Tunçbilek yazdı: Allahu Ekber wuhuuu’dan Sumud Filosu’na

Develi’nin durmaya niyeti yoktu. Havalimanında adeta tribün liderine dönüşen Develi, “Daha büyük bir filoyla yola çıkacağız inşallah!” diyerek insanları gaza getiriyordu. Havalimanını birbirine katan Develi, Müslüman yaptığı bir İtalyan adamın hidayet öyküsünü Sümeyye Erdoğan’a takdim etti. Develi, bu sefer bir yandan ağlıyor, bir yandan da ağlatıyordu.

Ana akım medyada ağırlanan Develi, “Büyük bir devletin bir parçasıyım. Ben bu devletin şerefli bir vatandaşıyım. Ülkesiyle gurur duyan bir vatandaşım. Ve en olmayacak yerden THY’yle devletimiz geldi. Sadece Türk vatandaşlarını değil, herkesi aldı ve hepimizi buraya kadar getirdi” diyordu. Filistin gündemden çıktı devlet pohpohluyordu.

Develi, yerli ve milli oluşunun altını çay tutkusu üzerinden gösterme ihtiyacı hissediyor:

“Uçaktaki hostes aldı mikrofonu, ‘Hepiniz hoş geldiniz. Şimdi ülkemize uçacağız. Günlerdir sizleri aç bıraktıklarını biliyoruz. THY yönetiminin talimatıyla uçağı tıka basa yiyecekle doldurduk’ dedi. Sonra ben öne doğru bağırdım, ‘Çay da var mı!?’ dedim. ‘Var’ dedi. ‘Bir daha söyle!” dedim. ‘Var!’ diye bağırdı.”

Ablukayı kırma hazzı

Gösterinin ikinci perdesinde uçağın merdivenlerinde güneş gibi parlayan Ersin Çelik vardı. Çelik kitlenin önüne çıkıyor ve bir çırpıda Dışişleri Bakan Yardımcısı Musa Kulaklıkaya’ya varıyordu. Aktivistler mi devletin huzuruna çıkıyordu? Yoksa devlet yetkilileri mi aktivistleri karşılıyordu? Kulaklıkaya elindeki çiçekleri verdi ama diğer aktivistlerin ellerini de itinayla havada bıraktı.

ersin çelik
Ersin Çelik

Tabii bütün kameralar Çelik’e dönüverdi. Çelik coşkuyla, “Abluka kırıldı. İsrail’de moraller çok bozuk. Ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. O yüzden biz ablukayı kırdık, 3 gün boyunca İsrailli Siyonist asker ve polislerin yüzünden çok net bir biçimde okuduk” diyordu. Ortadoğu ve hatta dünyaya kök söktüren İsrail’i bir filoyla yenmenin dayanılmaz hazzı olsa gerek bu.

Allahu Ekber wuhuuu

Diğer bir performans sonradan tesettüre girmesi nedeniyle sonsuz krediye sahip İkbal Gürpınar’a ait. Gürpınar, Develi ile bulundukları teknenin filodaki en neşeli grup olduğunu söylüyor. Gürpınar, Develi’nin anlattığı hikayelere, “Allahu ekber! Allahu ekber!” diye bağırıyor. Kanal 7’nin stüdyolarını da “Allahu ekber wuhuuuu!” diye inletirdi. Bunun remixi bile yapılmıştı.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Allahu Ekber wuhuuu

Televizyonda bir gurmeye dönen Gürpınar, “THY’nin logosunu gördüm, ya Allah’a şükürler olsun dedim. O kadar güzel planlanmış ki. Vejetaryen tabak var, zeytinyağlı enginarı, patlıcan bilmem nesi. İtalyanlar biniyor, ya mozzarella, fesleğen sosları. Ben defalarca business ile uçtum, o kadar şeyi koymuyorlar. Malezyalılar, ‘Thank you Erdoğan!’ diyorlardı” diyor.

Sadakatı ödüllendiren devletimiz

Ayçin Kantoğlu ise ekibin ağır başlı kanaat önderi. Sümeyye Erdoğan’ın önünde konuşmasını gerçekleştiriyor. Bariton sesiyle hikmetli sözler söyleme potansiyeli taşımakta. Alev Alatlı’nın vefatı sonrası zaten bir boşluk vardı. Başörtüsüz ama muhafazakar kadın figür bayrağını şimdi o taşıyacak gibi. TRT 2’de sunacağı bir program onun için biçilmiş kaftan olurdu.

Türkiye’ye gelmelerinin üzerinden henüz 3 gün geçmesine rağmen malum ekipten Bekir Develi, Ersin Çelik ve Ayçin Kantoğlu kitap fuarında boy gösterdiler. Bunlar tesadüfle açıklanamayacak yeni Türkiye gerçekleri. Bu isimlerin öne çıkarılıp diğerlerinin yok sayılmasının bir sebebi var. İstenmeyen şeyler söylenmemeli.

En sıkı performansı göstermesi bakımından bu yazıda en büyük yer tabii ki Develi’ye ayrıldı. Artık ona da TRT 1’de bir Ramazan programı bahşedilir. Diğer isimler de iktidarla direkt ya da dolaylı yoldan bağlantılı mecralarda yeni görevlerini kaparlar. Bu ülkede sadakatinizi layıkıyla yerine getirirseniz değil maaşlı bir iş, kanaat önderi bile olabilirsiniz.

İnsanı hiçliğe itmek

Anlaşılan o ki Filistin konusu artık devletin kimseyle paylaşmak istemediği bir pasta gibi. Buna rağmen bir girişim başlatılırsa, ilginç tipler sahaya sürülüp türlü manipülasyon teknikleri devreye sokulacak. Filistin için İsrail’e karşı yola çıkan bir filo üzerinden devlet ve hava yolu şirketi propagandası yapılabilecek. Burada ana mesaj, bünyesinde muhalif ses kırıntıları barındırma ihtimali bulduran sivil topluma.

Sonuç olarak devlet dışı hiçbir alana tahammül yok. Bu durum yeni bir şey değil. 1940’larda ortaya çıkıp atasözüne dönüşen, “Memleket komünist olacaksa onu da biz yaparız!” lafı bunun kanıtı. Filistin kurtarılacaksa bunu da devlet yapar gibi bir tavır var. Devlet dışındaki bütün toplumsal hareketleri hiçliğe iten bir anlayış. Aslında insanı hiç yerine koyan bir tavır. Yine de umutsuz olmamak gerek. Sivil irade öyle ya da böyle bir yerlerden yeniden doğacaktır.