Sağduyu’nun yeni bölümünde Prof. Dr. Ahmet Kuru, İslam dünyasının yüzyıllardır süren “geri kalmışlık” krizini değerlendirdi. Kuru, İslam dünyasının sadece ekonomik değil, zihinsel bir tıkanma içinde olduğunu vurguladı.
Tarık Çelenk’in konuğu San Diego Eyalet Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Ahmet Kuru, dünyanın her yerinden popülizmin ve krizlerin arttığını, fakat İslam ülkelerinde bunun çok daha köklü bie boyut kazandığını söyledi:
“Batı’da da kriz var; Amerika’da, Avrupa’da, Hindistan’da, Rusya’da. Fakat elli Müslüman çoğunluklu ülke arasında kriz çok daha derin. Bunun adı geri kalmışlık. Bu sadece Batı’nın ilerlemesi değil. Biz kendi tarihimize göre de geriledik. 8-12. yüzyıllar arasında büyük bir entelektüel altın çağ yaşadık, sonra geriye gittik.”
Fas ve Marakeş örneği veren Ahmet Kuru, “Bin yıl önce Fas’ta daha gelişmiş su sistemleri, kütüphaneler, entelektüel hayat vardı. Şimdi geriye dönüp bakınca o zamanki şehirlerin bugünkünden daha iyi olduğu görülüyor. Yani mesele sadece Batı’nın ilerlemesi değil, bizim duraklamamız” dedi.
“Altın çağın sırrı: Dört sınıfın dengesi”
Kuru, İslam dünyasının altın çağını doğuran temel dinamiği, dört sınıf arasındaki dengeyle açıkladı:
“8-12. asırlarda ulema, devlet yöneticileri, entelektüeller ve tüccarlar arasında bir otonomi vardı. Her biri birbirine mesafeli ama üretkendi. Devlet ulemanın baskısı altına girmemişti, felsefe ve ticaret canlıydı. Avrupa o dönemde karanlık çağını yaşıyordu.”
Kuru, bu dengenin 11. yüzyıldan itibaren bozulduğunu belirterek, “Selçuklu’nun askeri zihniyetiyle beraber devlet ve ulema ittifakı güçlendi. Felsefe ve ticaret bastırıldı. Ulema–devlet ortaklığı medreseyi de kontrol altına aldı. Düşünce daraldı” diye konuştu.
“Matbaa 300 yıl gecikti”
Ahmet Kuru, teknik ilerlemenin bile siyasal yapı tarafından engellendiğini söyledi:
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
“Kağıdı 750’de biz öğrendik ama matbaayı 1450’de Avrupa’dan 300 yıl sonra kullandık. İbrahim Müteferrika’ya izin verildiğinde bile ‘dini kitaplar basılmayacak’ dendi. Bu yasak 1800’lere kadar sürdü. Kur’an’ın Türkçe tercümesine ise 1920’lere kadar izin verilmedi.”
Kuru, İmam Şafii’nin fıkıh metodunun, İmam Eşari’nin teolojik yaklaşımının ve İmam Gazali’nin sufizme yönelmesinin, İslam düşüncesini katılaştırdığını vurgulayarak şöyle devam etti:
“Eşari, aklı ikinci plana itti. Lafzî, yani kelime kelime yorumlara dayanan bir anlayış yerleşti. Gazali de gücü terk edip mistisizme yönelince, felsefe ve bilim medreseden çekildi. Bu üç kırılma İslam dünyasının akıl geleneğini zayıflattı.”
“Medreseler bilimi unuttu”
Medrese sisteminin dark kalıplara sıkıştığını nitelendiren Ahmet Kuru, “Medreseler hâlâ kelam ve fıkıhla sınırlı. Matematik, astronomi, sosyoloji yok. 11. yüzyılda Farabi, İbn Sina ulemaydı. Bugün aynı entelektüel olsaydı, dışlanırdı. Çünkü ulema kendini bilimin önüne koyuyor” dedi.