Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Andrew Stroehlein: “Demokratik sistemler yerine popülist liderleri tercih eğilimi güçleniyor”

Geçtiğimiz hafta, İnsan Hakları İzleme Örgütü, yıllık raporunu yayınladı. Raporda, 90’dan fazla ülkede 2016 yılında yaşanan insan haklarıyla ilgili gelişmelere yer verildi. Tüm dünyada popülist liderlerin yükselişini insan hakları sistemine karşı “ciddi bir tehdit” olarak tanımlayan örgüt, Türkiye’de ise insan hakları konusunda “ürkütücü kötüleşme” yaşandığını belirtti. Geçtiğimiz Cuma günü İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Avrupa Medya Direktörü Andrew Stroehlein ile yaptığımız söyleşide raporu konuştuk:

Raporun genel çerçevesiyle başlamak istiyorum, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2017 raporuna göre 2016’da insan hakları için en endişe verici gelişmeler nelerdi?

Dünya raporu, bizim her sene yaptığımız ve tüm dünyadan 90 ila 100 ülkeye baktığımız bir çalışma. Bu ülkelerde insan haklarının bir sene içerisinde nasıl geliştiğine bakıyoruz. Bu yıl da 2016’da, Avrupa, Asya, Afrika, Amerika ve diğer yerlerdeki gelişmelere baktık. Bunu yaparken bazı eğilimleri ortaya çıkarmaya; ülkeleri birbirleriyle karşılaştırmaya ve bu ülkeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları anlamaya çalışıyoruz. Geçen sene gözlemlediğimiz en önemli eğilim, yabancı düşmanı popülizmin yükselişiydi. Bunu belki de en ciddi şekilde ABD’de Trump’ın seçilmesinde gördük. Ama bu yeni bir şey değil; tabii ki Türkiye’de ve Rusya’da yaşayanlar için yeni bir şey değil. Ama otoriter fikirlerin bu yükselişi, Trump ya da Avrupa’da Le Pen ve Wilders gibi kişilerin eylemleri ve önerdikleri politikalar… Bu kişilerin düşünme şekilleri, tüm dünyada insan haklarını ciddi şekilde tehdit ediyor.

Peki sizce, raporda da belirtildiği gibi, insan hakları sisteminin tehdit altında olduğunu öne sürebilir miyiz?

Tüm dünyada insan hakları sistemini destekleyenleri kaybediyoruz. Avrupa’daki bazı ülkelerin ve özellikle de ABD’nin geçmişlerinde çok ciddi insan hakları ihlalleri olduğu doğru. Ama bu ülkelerde en azından insan hakları sistemi kabul ediliyordu. Özellikle ABD ve Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi ve insan hakları ilkeleri üzerine kurulmuş bir sistem, en azından sözde kabul ediliyordu. Çoğu zaman da bu ilkelere uygun davranılıyordu. Bu ülkeler diğer ülkelere gerektiğinde baskı uyguluyor, birbirlerini denetliyor ve bir şekilde bu ilkelere sadık kalmalarını sağlıyorlardı. Mesela bir AB ülkesinin, diğer ülkelerle siyasi, ekonomik ve anlaşmalarla oluşturulmuş bağlarından dolayı demokrasi ve insan haklarıyla ilgili olarak çizgiyi çok fazla aşması mümkün değildi.

Raporda popülist liderlerin yükselişinden bahsederken, bu liderlerin insan hakları ve hak söylemini sık sık hedef aldıklarını söylüyorsunuz. Sizce neden bu liderlerin hedefinde insan hakları ve haklar söylemi var?

Bunun birçok nedeni var. Özellikle de ABD ve AB üyesi ülkelere bakarsak, iki ya da üç konuyla ilişkili olarak popülistlerin destek kazandığını görüyoruz. Birincisi tabii ki göçmen krizi. Göçmen krizinin yarattığı atmosfer, popülistlerin düşman karşıtı bir söylemi kolayca benimsemelerini sağladı. Birçok insan, belki de çoğunluk, bu tip bir söylemi ve dili benimsiyor. Bu söylem, toplumun bir kesimi nezdinde güç kazanmanıza imkan veriyor. Bu da bizi bahsettiğim, popülistlerin destek kazanmasına imkan sağlayan üç nedenden bir diğerine götürüyor: İktisadi durum. İnsanlar, kendi maaşları ve kazançları düşerken, bir seçkinler grubunun durumunun oldukça iyi olduğunu görüyorlar. Son olarak da şu var: Liderler diğer ülkelere, diğer ülkelerin işleri nasıl hallettiğine bakıyorlar ve bir şeyler öğreniyorlar. Bu bahsettiğim ülkelerden daha ileriye gitmiş olan iki ülkeye, Rusya’ya ve Türkiye’ye bakarsak, kesinlikle Putin ve Erdoğan’ın muhalefeti bastırmak ve medyayı sessizleştirmek konularında birbirlerinden öğrendiğini söyleyebiliriz. AB ülkelerinin liderleri de onlardan öğreniyorlar. Frange’ın İngiltere’de, Le Pen’in Fransa’da, Orban’ın Macaristan’da yaptığı gibi onları açıkça örnek olarak gösteriyorlar.

Raporda altını çizdiğiniz bir diğer konu ise terörle mücadele yasalarının insan haklarına ciddi bir tehdit oluşturması. Bu yasalar insan haklarını nasıl tehdit ediyorlar?

Şunu söyleyerek başlamamız gerek, terör kesinlikle bir tehdit. Devletler, vatandaşlarını bu tehditten korumakla yükümlüler. Ama bazı ülkelerin, mesela bazı Avrupa ülkelerinin, Avrupa’da yakın zamanda gördüğümüz terör saldırılarına cevap olarak yaptıkları oldukça endişe verici. Yaptıkları şey aslında toplumdaki bir grubu ötekileştirmek; toplumu parçalara bölerek kendisi aleyhine döndürmek. Toplumdaki büyük bir grubu düşman ilan ediyorlar, ki bu örnekte bu, genellikle Müslümanlar oluyor. Bir grubu düşman ilan ediyorlar, ama tabii ki bu saldırıların faili bir toplumdaki aynı inanca sahip yüz binlerce kişi değil, bu inancın vahşi bir şekilde çarpıtılmasıyla zehirlenmiş bir avuç insan. Devletin bu saldırılara cevabı, az önce de söylediğim gibi toplumu kendisi aleyhine döndürüyor. Şu anda toplumun bir kesimi, diğer kesimin haklarını feda etmeye hazır. Bu yüzden terörle mücadele için yapılanlar oldukça tehlikeli. Trump’ın Müslümanların kayıt altına alınması ya da Müslümanların ülkeye girişinin engellenmesi gibi önerileri, sadece ABD’de değil, diğer ülkelerde yarattığı zincirleme etki nedeniyle de çok tehlikeli. 2016’da bazı AB üyelerinin çıkardığı yasalara baktığımızda oldukça endişe verici olduklarını görüyoruz. Özellikle Fransa’daki terör saldırılarına cevap olarak sürekli devam eden bir olağanüstü hal ilan edildiğini gördük. Yanılmıyorsam, şimdiye kadar beş defa yenilendi. Olağanüstü hal ne kadar sürebilir? Bunu sormak lazım. Bu daimi bir olağanüstü hal mi olacak? OHAL ilanı sadece bir durumu olağanüstü hal olarak tanımlamaktan ibaret değil, polislerin yetkilerinin genişlemesi gibi gerçek sonuçları var. Fransa kadar olmasa da Belçika’da da terör saldırılarının ardından benzer bir cevap gördük.

Raporda şöyle diyorsunuz: “Rusya’da, Türkiye’de ve Çin’de, güçlü liderler, refahın ve güvenliğin güvencesi olarak kendi otoritelerini, sorumlu bir hükümet ve hukukun üstünlüğünün yerine koydular.” Bunu biraz açabilir misiniz?

Bu, daha önce zincirleme etki diyerek bahsettiğim şey. Eğer insanlar kendilerini endişeli hissediyorlarsa; etraflarına baktıklarında güvenlik ve ekonomik kaygılar görüyorlarsa, kültürlerinin onlara aşina olmayan şekillerde değiştiğini hissediyorlarsa ve tüm bu nedenlerden dolayı endişeleniyor ve korkuyorlarsa, bazı insanlar, güçlü bir liderin iktidarı eline alıp kararlar vermesini isteyeceklerdir. Bu güçlü liderin, o tanıdıkları ülkeyi geri getirmesini, “ABD’yi yeniden harika yapmasını”, ya da yaşadıkları ülkeyi mükemmel ve müreffeh olduğuna inandıkları bir döneme geri döndürmesini isteyeceklerdir. İnsanlar bu yolu tercih ettiklerinde yani bir lideri, bir sisteme tercih ettiklerinde, neler olduğunu tarih bize öğretti. Denetleme mekanizmalarının olduğu demokratik bir sistemde, farklı güçleri olan ve birbirlerini kontrol eden bir yasama, yürütme ve yargı vardır. Bu, aşırı güçlü tek bir liderin ortaya çıkmasını engeller. Güçlü bir tek adam rejiminde her şey mümkündür. Tüm toplum yavaşça ve bazen de gayet hızlı bir şekilde o tek liderin arzularına göre şekillenmeye başlar. Böyle bir durumda, mesela yolsuzluk yaşanması daha kolaydır. Lideri ve liderin etrafındakileri, mesela ailesini, engelleyebilecek hiçbir mekanizma kalmaz. Yargı onları engelleyemez çünkü hakimler hapistedir. Parlamento onları engelleyemez çünkü kanunlar parlamentonun güçlerini elinden alacak şekilde değiştirilmiştir. Bu çok endişe verici bir durum, çünkü geriye döndürmesi çok zor. Diğer herkes korktuğu ya da siyasi ve hukuki gücü olmadığı için herhangi bir şey yapamadığından, tüm gücü ve iktidarı bir kişinin elinde tuttuğu bir durum ortaya çıkar. Bu durumda geriye sadece sinmiş, korkmuş ve etkisiz bir toplum kalmış olur. Toplum hem siyasi, hem toplumsal hem de bireysel, ailevi, olarak etkisiz kalmış olur. Korku, toplumun her katmanına sirayet eder.

Bunun üzerine Türkiye’yle ilgili bir şey sormak istiyorum. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’de insan hakları konusunda “ürkütücü kötüleşme” olduğunu açıkladı. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

Bence bu konuda, hem siz hem de izleyicileriniz benden daha fazla şey biliyordur. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimden sonra hem baskı ayrım gözetmeksizin arttı, hem de iktidarın tek elde toplanması ciddi bir biçimde hızlandı. Bağımsız toplumun bütün unsurları, akademisyenler, öğretmenler, gazeteciler, medya… Kaç gazeteci şu anda tutuklu? Şu anda rakamı tam hatırlayamıyorum ama ürkütücü bir rakam. Türkiye, en çok gazeteci hapseden ülkelerden biri. Bu ürkütücü bir durum. Özellikle de biliyorsunuz, bundan sadece birkaç sene önce Türkiye’de işler iyi gidiyormuş gibi duruyordu. Çok fazla olumlu hareket vardı. Bugün ne yazık ki yeniden toplu gözaltılar, gözaltında işkence günlerine geri döndük…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.