Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Okul türlerine göre LYS başarı oranları: Erhan Erkut ve Batuhan Aydagül ile söyleşi

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/337303282″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Hazırlayan: Ali Mert İnal

Medyascope TV’den herkese merhaba. Bugün, üniversite yerleştirmelerinin açıklanması sonrası hem liselere göre başarı oranlarını konuşacağız hem de üniversitelerdeki kontenjan boşluğunu konuşacağız. Stüdyoda iki konuğumuz var. Biri MEF Üniversitesi’nden Erhan Erkut. Hoşgeldiniz.

Erhan Erkut: Merhaba.

Bir de Eğitim Reformu Girişimi’nden Batuhan Aydagül Bey. Hoşgeldiniz.

Batuhan Aydagül: Hoşbulduk.

Bu sene gördüğümüz kadarıyla kontenjanlar geçen yıla göre dört kat daha fazla boş görünüyorlar. Bunun ana sebebi nedir? Bize öncelikle anlatabilir misiniz neden bu kadar boş kaldı üniversiteler?

Erhan Erkut: Tabi. Üç tane teknik sebep var bence. Bir tanesi toplam kontenjan arttı. Mezun sayısı ciddi olarak artmamasına karşın toplam kontenjan otuz beş bin civarı arttı lisansta.

Devlette mi peki vakıflarda mı?

Erhan Erkut: Toplam. Yani yeni vakıf üniversiteleri açıldı birkaç tane. Devlette artan bazı kontenjanlar var. Hepsi de rasyonel değil bunların. Zaten boş kalan bazı bölümlerin kontenjanları da arttı. Bu, sorunun bir parçası. İkincisi barajlar. Bu işte hukuk için getirilen baraj bu sene, geçen sene başka dallara da eklendi. Bu sene işte eğitim fakültesi için de bir baraj kondu. Barajı geçen sayısı azalınca yerleşen sayısı da azalmış oldu. Eskiden dört yüz bininci öğrencinin girebildiği fakülte ya da bölümlere şimdi giremiyor. Üçüncü teknik sebep de özellikle ön lisanstaki ağır çöküşün nedeni, meslek liselerindne doğrudan geçiş vardı. Yüz kontenjanınız varsa yarısı sınavdan, yarısı doğrudan alınıyordu. Bu doğrudan kalktı, herkes sınava yönlendirildi. Ama meslek liselerindeki çocuklar sınava hazırlanmıyorlar aslında, mesleğe hazırlanıyorlar. Dolayısıyla o yüz elli barajını geçemediler. Dolayısıyla ön lisanslar hem vakıflarda hem devlette çöktü. En büyük sebep aslında bu. Kuantitatif olarak, rakamsal olarak baktığımızda en büyük sebep bu. Bunun dışında iki tane daha önemli sebep var bence. Bir tanesi ekonominin, ekonomik algıdaki belirsizlik. İnsanların ekonominin kötüye gitme ihtimaline daha fazla ağırlık veriyor olması. Bu; vakıfları, Kıbrıs’ı ve diğer ülkelerdeki üniversiteleri çökertti. Vakıfların lisans programlarında bile yüzde doksan birden yüzde seksenbire düştü doluluk.

Evet, büyük bir fark var.

Erhan Erkut: Ya bu tamamen sebebi bunun ekonomik. İnsanlar önlerini göremiyorlar ve eğitime yatırım, ya beş yıllık şimdi acaba ödeyebilir miyiz sorusu insanların kafasında var. Devletin lisans programlarında çok fazla bir düşüş yok. Ama vakıflarda, Kıbrıs’ta ve diğer ülkelerde düşüş olduğu için ben bunu direkt ekonomiye yoruyorum. Benim kafamdaki bir sebep de biraz üniversitenin insanların, gençlerin taleplerine, piyasanın taleplerine cevap veremiyor olması ve üniversiteden bir soğuma olması. Bunun işaret fişeğini gördüğümüzü düşünüyorum. İleride üniversite mezuniyet oranlarının da düşeceğini düşünüyorum. Yani bir sürü yer boş kaldı, bu girenlerin de bir kısmı mezun olmamayı seçecekler. Çünkü üniversitenin kendilerine çok fazla şey katmayacağını görecekler, düşünecekler. Bunun, hem üniversitesi sistemi için bir tehdit olduğunu düşünüyorum hem de eğitim sistemi için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu çocukların başka türlü bir eğitim arayışı içinde olması gerekiyor ve piyasanın, öğrencileri burada piyasa olarak kullanıyorum, öğrencilerin reddetmesinden daha güzel bir şey düşünemiyorum üniversitenin kendisine çeki düzen vermesi için. Çok güzel oldu bence bu açıklar.

Aslında alternatifin ne olduğuna da bağlı. Buna daha sonra gelelim diyorum. Acaba üniversitelerden vaz mı geçiliyor diye.

Erhan Erkut: Tamam.

Ve liselerdeki başarısızlığı merak ediyoruz aslında. Bir çok lisede, özellikle imam hatiplerle ilgili birçok haber çıktı. İmam hatiplilerin sadece dörtte biri, beşte biri girebildi, meslek liselilerin şu kadarı girebildi diye. Ve baktığınızda anadolu ve fen liselerinde de ciddi bir yerleştirmelerde düşüklük var. Bunun sebebini nasıl okuyorsunuz?

Batuhan Aydagül: Şimdi özellikle yerleştirmenin akademik performans olarak nasıl değerlendirilebileceğini ya da ne kadar değerlendirilebileceğini tartışmak lazım. Çünkü yani iyi bir sınav sonucu yanında okuldan getirdiğiniz iyi bir başarı üstüne sınavdan sonra bu yerleştirme sisteminin içerisinde doğru tercih yapmak bu sistemi iyi okumak ve iyi bir şekilde de kullanmak gerekiyor. Ben bu sene ilk defa haspel kader mahalleden bir genç kız var, kızımız var Yağmur diye ona yardımcı olmak için işin içine girdim ve ne kadar karışık bir sistem olduğunu da gördüm ve bunun üzerine yani Türkiye’deki ortalama mezunun hani düzeyini aldığınız zaman roket bilimi gibi bir şey var karşınızda. Hani oradan buraya geliyor olması hani yerleşenlerin hepsini bir defa bu sistemi iyi becerdikleri için tebrik etmek lazım bence muazzam bir eşik. İkincisi, hani akademik başarı açısından bu bir derece gösterge ve bu ama şunu gösterir, okulun da sonuçta böyle bir görevi de var. Yani rehberlik diye aslında bir birim var. O rehberliğin bu çocuklara bunun için yardımcı olması lazım.

Erhan Erkut: Boş kalan bir bölüm mesela.

Batuhan Aydagül: Aynen. E baktığımda, ben bugün alıcı gözle baktım ve beni imam hatip liselerinden girenlerin sayısından daha ziyade fen lisesinin yüzde elli üçü şaşırtıyor.

Erhan Erkut: Evet.

Batuhan Aydagül: Yani şunu düşünmek istiyorum çok, nasıl söyleyeyim “Ya biz bu okuldan aşağısına gitmeyiz” dediler herhalde…

Erhan Erkut: Evet.

Batuhan Aydagül: Yani ben Yıldız Teknik’ten aşağısına gitmem demiştir. Çünkü ben ilk sene Saint Michel’den imtihana girdiğimde öyle dedim. Açıkta kalmıştım. Ama biliyorum, sosyal bilimler yüzde altmış altı ama tabi bahsettiğimiz öğrenci sayısı iki bin beş yüz. Fakat rekor onlarda.

Erhan Erkut: Hep iyilerdi ama.

Batuhan Aydagül: Evet. Ve baktığım zaman da en fazla, en çok dersler alanlar da onlar. Arada iki bin on beş, iki bin on altı, iki bin on yediye baktım nasıl bir gelişme var diye. Özellikel iki bin on altı ve iki bin on yedide tüm okul türlerinde bir düşüş var. Tabi bunlar betimsel, betimleyici şeyler. Standart sapması da yok, analizi de yok. Yani aslında ham veri birkaç tanesi aynı kalma düzeyinde gitmiş ama bir tek imam hatip on altı ikiden on sekiz bire çıkmış. Öğrenci sayısı, giren öğrenci sayısı yüz doksan dokuz binden, iki yüz yirmi iki bine çıkarken. Şimdi bu küçücük de olsa bir başarı hikayesi olabilir.

Aslında imam hatipler üzerinden konuşulanlar yanlış bir nebze, doğru mu?

Batuhan Aydagül: Ya, bir defa bence Türk eğitim sistemindeki hiçbir olguyu imam hatipler üzerinden kurgulamamak lazım. Yani bu okullara giden öğrenci sayısı yüzde on bir. Ama ne yazık ki geçmişten gelen, önce imam hatiplere ne oldu diye bakma ve bütün Türkiye’nin eğitimini imam hatip olmak ya da olmamak üzerinden okuma şeyimiz var, refleksimiz. İster istemez basın da buna şey düşüyor. Tuzak, bu tuzağa düşüyor. Ama on sekiz nokta bir artmış. Ha, bu hala çok düşük bir rakam, onun adını koyalım. Ve bu okulların son dört yıldır da Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığının iktidara yakın bütün sivil toplum paydaşlarının da göz bebeği olduğunu unutmayalım. Yani bu artış bir yandan da arka planını bildiğimiz bir artış. Yani muazzam bir pozitif ayrımcılık yapıyor.

Bu yüzden de bu kadar çok konuşuluyor belki.

Batuhan Aydagül: Milli Eğitim Bakanlığı bu okullara niye yaptığını da hepimiz biliyoruz. Şimdi bunun karşılığını da hemen alıyor. Ben oradaki çocuklar adına açıkçası, poltikayı bir kenara bırakıyorum, bu çocukların bu üniversitelerde daha çok başarı göstermesi, Türkiye’nin bir kazancı ama hangi okullara giriyorlar? Şimdi, bu ham veirler üzerinden yorumlar yapmak aslında o kadar tehlikeli ki girdiği, Boğaziçi’ne gireni, kaçtanesi ODTÜ’ye gireni, İlahiyat Fakültesi’ne gireni kaç tanesi, kaç tanesi işte yani ortalam kaç puanla girdi ya da kaçıncı oldular? Onun için bir yandan çok şey söylediğimiz am bir yandan da daha emin argümanlar yapabilmek için daha fazla veriye ihtiyacımız olan bir yerdeyiz ve biliyoruz ki bu veri de bize gelmeyecek. Çünkü Türkiye’de ne Yüksek Öğretim Kurulu ki ben Yüksek Öğretim Kurulu fena değil, ne de Milli Eğitim Bakanlığı sahip olduğu veri hazinesini kamuouyuyla şeffaf bir şekilde paylaşmıyor. Çünkü paylaştığında endişe ediyor başına bir eleştiri gelecek diye halbuki o eleştirinin memleketin hayrına olduğunu bilmesi ve bu analizleri de yapabilmemiz için bize izin vermesi lazım.

Ve anadolu liselerindeki ve fen liselerindeki düşüşü de kimse açıklayamıyor yani.

Erhan Erkut: Yok yok, orada düşüş yok. O yanıltıcı. Anadolu liselerinde düşüş yok, orada yeniden sınıflandırma var. Çakma anadolu liseleri onlar. Eski düz liselerin adına anadolu lisesi deyiverdik biz. Ondan sonra anadolu liseleri neden altı puan birden kaybetti? Anadolu liselerinin bir şey kaybettiği yok ki. Sen eski düz liselerin adına anadolu lisesi dersen performans düşmüş gibi görünebilir.

Batuhan Aydagül: Yani yüz beş bin kişi artmış. Yani iki yüz doksan…

Erhan Erkut: Evet. Yani lise sayısı yüz seksen bin kişi düştü.

Batuhan Aydagül: İki yüz doksan bir bin kişi geçen sene anadolu liseleri imtihanına girmiş, bu sene üç yüz doksan altı bin kişi. Bunların hepsi genel liseden gelen, şimdi şunu da kabul edeim dört yıllık, yani lisenin zorunlu eğitime dahil edilmesiyle liseye gelen öğrenci sayısı da arttı. Ama tüm bunlar artarken kalite düşerek artıyor. Ve aslında ben bugün Cumhuriyet gazetesinden Figen Atalay’la telefonla konuştum, şunu söyledim. Hani bizim burada bir başarı beklememiz için pardon başarı beklememizi sağlayacak ne yaptık ki biz buradaki başarısızlığa heyecanlanıyoruz, şey yapıyoruz şaşırıyoruz. Yani biz Türkiye’de lise eğitimine ki bence buradaki tartışmayı şimdi oraya hemen girmeyelim ama TEOG’a kadar götürmek lazım. Çünkü siz o iyi öğrencilerle, sınava göre iyi olmayan öğrencileri daha sekizinci sınıfın sonunda ayırıyorsunuz. Dolayısıyla hani ben, biz harika işler yaptık da bu sonuç niye böyle oldu diye düşünecek durumda olmadığımızı düşünüyorum. Bir şey yapmadık, bunu sonuçta zaten biraz hayatın akışı içerisinde gerçekleşiyor.

Erhan Erkut: Evet, yani kesinlikle katılıyorum. Perçem düştü, kel göründü diyorum ben buna. Anadolu liseleri ve meslek liseleri sınavda başarısız. Bu barajları koyunca bunu da gördük, isabet oldu. Yani düz lisenin adını anadolu lisesi diyerek kaliteyi yükseltemezsiniz, içeriği değiştirmeniz gerekiyor.

Aslında olan başarısızlık ortaya çıktı.

Erhan Erkut: Olan başarısızlık ortaya çıktı ve iyi oldu bu. Yani böyle uyarıcılar gerekiyor bize.

Ama her sene değişen sistemlerin kurbanı olan öğrenciler de var. Meslek liselerinden anlattığınız şey bunu gösteriyor. Sınava hazırlanmamış öğrenciler bir anda sınava tabi tutuldu.

Erhan Erkut: Ya bana sorarsanız bir eğitim sistemini değiştirecekseniz o eğitim sisteminin içindeki insanlar için onu değiştiremezsiniz. Sisteme yeni girecek çocuklar için değiştirmeniz lazım. E bizde çocuk ortaokula başlıyor, liseyi bitirene kadar üç defa sistem değişiyor. Ya bunların hepsinin aslında mahkemelerden dönmesi lazım. Ben çocuğumu İstanbul Erkek Lisesi’ne gönderiyorum, ondan sonra bir bakıyorum puan sistemi değişmiş ve ondan dolayı zarar etmiş oluyorum. Benim çocuğum geri kalmış oluyor çünkü orasının notları kıt. E ama bunu sen, ben lise ikiye gelince bana söylüyorsun. O saatten sonra başka liseye mi vereceğim çocuğu mu?

Değiştirmek mümkün olmuyor.

Erhan Erkut: Sistemin, yani bütün dünyada genel geçer bir kuraldır bu, sistem, oyun içindeyken kural değişmez. Kural değiştireceksen yeniden o oyuna dahil olacaklar için kuralı değiştirirsin. Biz maalesef Türkiye’de bunu sürekli çiğniyoruz eğitimde. Yani bunu bankalara yaparsın bir şekilde toplarlarlar kendilerini ama eğitime yaptığın zaman yani çocukları çok zor durumda bırakıyorsun. Aileleri çok zor durumda bırakıyorsun ve önündeki belki altı seneyi, sekiz seneyi daha kendini uçurumdan aşağı atıyorsun, kendini zor durumda bırakıyorsun.

Bir de bu anadolu ve fen liselerini konuşurken hep bizde şey algısı vardır ya anadolu ve fen lisesi daha üniversiteye yöneliktir ama meslek, imam hatip gibi liselerde üniversiteye hazırlık çok önemli değildir gibi bir algı var ama derslerine baktığımızda böyle değil galiba aslında, imam hatipler özellikle.

Batuhan Aydagül: Şimdi, yani zaten imam hatip okullarının meslek lisesi olarak görülmesinin bırakılmasına bayağı oldu ve iyi de oldu.

Erhan Erkut: Doğru oldu.

Batuhan Aydagül: Yani artık çünkü imamlar ve hatipler üniversite mezunu. Bu daha çok artık dini eğitim yapan bir lise. Yani o açıdan da oraya gidenlerin ne amacıyla gittiğini de en azından kamunun bu okulları açarken amacını bilmek lazım. Ben bilmiyorum. Yani bunlar üniversiteye girmek için mi gidiyorlar yoksa yalnızca dini öğreneyim, üniversiteye girmesem de olur kafasındalar mı? Ya da bu bir artık şey haline mi geldi yüzde on iki için “Biz imam hatip lisesine girelim de zaten ne yaparsak yapalım işimiz hazır” şeyinde mi? Ama öte yandan meslek liseleri üzerine daha çok konuşabiliriz. Çünkü meslek liseleri Türkiye’de bana göre kimsenin adını koyamadığı, oradaki fil. Yani ne mesleğe hazırlıyorlar ne üniversiteye hazırlıyorlar. Bir de üzerine bir jenerasyon çocuğu harcıyorlar sürekli. Ve biz bunun da sayısını artırıyoruz her sene. Yani bakın altı yüz yetmiş altı bine çıkmış altı yüz yirmi iki binden iki yılda. Sınava giren öğrenci sayısı. Ya artıyor çünkü bakanlık meslek lisesi açıyor ama bu meslek liselerini açtıkça sayı artıyor ve kalite artmıyor. Çünkü yapılan yatırımları biliyorum ve aslında arka planının da doğru olduğunu düşünüyorum.Yani meslek becerisi vermek istiyorlar fakat bir burayı zor yapıyor, iki bu devirde artık lisede dört yıl meslek becerisi vermeye zaman ayırmaya gerek kalmadı. Yani şu matematiği, feni, türkçeyi, edebiyatı, sosyal bilimlerin temelini doğru verseniz bu çocuklar belki lise sonunda üniversiteye giremese bile ki bence o Erhan hocama katılıyorum, iyi haber bence bu. Yani bu çocukların üniversiteleri boş bırakması çok iyi haber. Çünkü yani belki orada gidecek altı ayda başka bir kurs öğrenecek. Bir ayda bir teknisyeni olacak. Önemli olan temeli olması. Yani bu sonuçlara gelene kadar bence eğitim sisteminin çok yanlışı var ama bu sonuçlar da her yıl işte bize bu dönemde böyle bir önümüze şeyi koyuyor. Biz bunu üç gün tartışıyoruz, dört gün tartışıyoruz. Eylülün biri gelince okullar açılıyor, hadi hep beraber başlıyoruz sanki gelecek senenin sorunu daha farklı bir şey olucakmış gibi.

Erhan Erkut: Ve heyecanla bekliyoruz.

Batuhan Aydagül: İki bin on sekizde de yani bunu kesip iki bin on sekizde de koyabilirsiniz, ben paramı çok bir şeyin değişmeyeceğine koyarım.

Erhan Erkut: Bir şey daha değişti bence. Büyük rakamlara daha yansımadı ama önemli bir değişiklik. Mesela bu yabancı dille özel okullarda elli sekizden elli dörde düşmüş.

Onlar yurtdışına gidenler mi?

Erhan Erkut: Ben orada bir yurtdışına kaçış olduğunu düşünüyorum. “Ya kaç kişi gidebilir yurtdışına hocam?” diyorlar bana ama bakın on bin tane iyi eğitimli ve maddi durumu iyi çocuğun yurtdışına gitmesi Türkiye için büyük bir zarardır. Yani bu bilgi de şunun başlangıcıdır,

Bir artış olduğunu düşünüyor musunuz son yıllarda?

Erhan Erkut: Kesinlikle, biliyorum. Artış olduğunu biliyorum.

Yani daha önce yabancı dille eğitim yapan okullarda okuyanlar çoğunlukla buradayken artık gitmeyi mi tercih ediyorlar?

Erhan Erkut: Yani oranlar yüzde yirmilerden yüzde otuzlara, kırklara çıktı. Mesela yurtdışı eğitim danışmanlığı yapan şirketlerle konuşuyorum, bizim talebimiz dört misline çıktı diyorlar. Kanada konsolosluğuyla konuşuyorum, yaptığımız seminerler yetmiyor, yeni seminer organize etmek zorunda kalıyoruz diyorlar. İstanbul Erkek Liseleri Eğitim Vakfı Okulları’na gelen velilerle konuşuyorum, “Sizin okulu bitirince bizim çocuk Almanya’da okuyabilecek mi şimdi?” ilk soru bu. Evet ama biz burada aslında dünya insanı yetiştirmeye çalışıyoruz, rönesans insanı yetiştirmeye çalışıyoruz, “bir dakika hocam onlar iyi de okulu bitirince çocuk yurtdışına gidebilecek mi? Sen bana onu söyle.” Bu kaygı o kadar yaygın hale geldi ki özellikle maddi durumu iyi olan ailelerde. E şimdi bu ülkenin A, A+ kategorideki ailelerin çocuklarının yurtdışına gitmesi bunlar tamamen geleceğin endüstri liderleri, siyaset liderleri, ekonomi liderleri. Türkiye için sayılar küçük, belki burada yüzde bir bile değiştirmez ama

Aslında çok önemli…

Erhan Erkut: Sayıdan öte bir etkisi var.

Bir de en iyi üniversitelere de girecek öğrenciler bunlar.

Erhan Erkut: Evet.

Yani aslında burada en iyi şartlarda okuyacaklar.

Erhan Erkut: Yani İstanbul Erkek, Robert Kolej mezunlarından bahsediyoruz. Üsküdar Amerikn mezunlarından, İzmir Amerikan mezunlarından bahsediyoruz, MEF okulları mezunlarından bahsediyoruz.

Batuhan Aydagül: Fen liselerinin mezunlarının bile…

Erhan Erkut: Evet.

Batuhan Aydagül: Ben hakikaten diğer yüzde elliye ne oldu çok merak ediyorum. Biz fen lisesinde dahi bu düzeydeysek ki bunlar sınava girdiklerine göre büyük ihtimalle gitme niyeti olan insanlar. Yani tamam bir bölümü şey yapabilir ama yüzde on olsun, yüzde onu da girmemiş olsun yüzde seksen olsun. Ama yüzde elli üç dediğiniz zaman gerçekten ben…

Yirmi iki bin aday var, on iki bini yerleşmiş sadece.

Batuhan Aydagül: Bir tane grup var burada merak ettiğim mesela. Biri proje okulları.

Erhan Erkut: Evet.

Batuhan Aydagül: Bakanlığın müdahalesi sonrası proje okullarındaki gidişat iyiye mi gitti, kötüye mi gitti?

Ama çok yansımadı, çok az bir…

Batuhan Aydagül: Hayır ama o yüz tane okul kendi içinde bir şey çünkü, bir ekosistem. Ben yani Türkiye eğitim sistemi hakkında bir şey söylemez ama bakanlık proje okul olarak bir okulu aldığında başarısını zıplatıyor mu, indiriyor mu onu görürüm. Çünkü biliyoruz, daha farklı şeyler duyuyoruz. Daha alttan olduğu okula imam hatip ki bunların çoğu imam hatip, proje okul olarak kategorize edip yatırım yapıp yükseltmesi iyi haber de memleketin gözde anadolu liselerini alıp müdahale edip düşürmesi de kötü haber olur. Eğer öyleyse. Bunu bilemeyeceğiz. İkinci grup merak ettiğim, temel liseler. Yani dershaneler aslında. Şimdi onların mezunları var artık. Yani bayağı kapı gibi dershane diploması alabiliyorsunuz artık. Onları da merak ediyorum. Şimdi o dershane büyük ihtimalle burada özel lise içinde ama bu sayı artmasına rağmen ortalama da düşmüş.

Erhan Erkut: Ama orada bir kırktan elli sekize çıkış sonra bir elli üçe düşüş var. Yani orada çok fazla salınım var. Br iey söyleyemeyiz daha. Biraz durulması lazım o suların.

Peki şu kontenjan artışlarını konuşalım o zaman tekrar sizinle. Bir yandan yerleşemeyen bir sürü öğrenci var, barajı geçemeyen bir sürü öğrenci var. Bir yandan da kontenjanlar artıyor. Bir de üstüne vakıf üniversiteleri de hala artıyor anladığımız kadarıyla. Bu kim için artıyor bu kontenjanlar? Neden artıyor?

Erhan Erkut: Bu hesapların çok rasyonel yapıldığını düşünmüyorum. Hatta yapılmadığını biliyorum bile diyebilirim. Birçok birey, kurum bana üniversite açma danışmanlığı için geliyor. Paranızı istemiyorum, açmayın kardeşim diyorum. Ülkede şu an talep fazlası var, gidin var olan bir üniversitenin fakültesine, bölümüne destek olun diyorum.

Karlı bir şey olduğu için mi insanlar bunu açmaya çalışıyor?

Erhan Erkut: Bir kısmı karlı olabilir eğer üniversite gibi üniversite açmazsanız, yüksek dershane açarsanız karlı olabilir ama bana gelenlerin çoğu benim o konudaki duruşumu biliyorlar. Filantropik amaçlarla geliyorlar, ismimizi şanımızı yürütelim diye geliyorlar. Ya şanını yürütmek istiyorsan girişimcilik merkezi aç, teknoloji üssü kur, sağlık merkezi aç ya da bir fakülteyi destekle. Senede yirmi milyon üniversiteye gömeceğine senede dört milyonu beş tane fakülteye dağıt, o beş fakülteyi uçur. Maalesef Türkiye’de bu usül daha pek gelişmedi, herkes kendi adına üniversite kurma peşinde. Ondan sonra da açıyorlr bakıyorlar ne var, “siyaset bilimi alalım, iktisat alalım” ya nereye alıyorsunuz? Bunlar zaten insanların mezun olduktan sonra iş bulmakta zorlandığı ve kontenjanlarını da dolduramayan bölümler. Bakıyorsunuz şu anda görüğümüz en yüksek kontenjan artışı uluslar arası ilişkiler, siyaset, kamu… Bu dalda yahu zaten kaç tane siyaset bilimciye ihtiyacımız var ülkede? Zaten bir yüzde doksan falan bir fazlamız var iken hala üstüne kontenjan koymaya devam ediyoruz. Şunu düşünebilirsiniz ya kardeşim bu çocukların derdi meslek değil, entelektüel bir ortamda bulunmak için hayatı, insanları, dünyayı anlamak için bunu okumak istiyorlar kabul. Ama maalesef Türkiye’de üniversite eğitiminde hedef bu değil. Çok altlarda bu. Herkes çıktıktan sonra çocuğum çıktıktan sonra nerede iş bulacak diye bakıyor. E öyle bakıyorsan o zaman sen işe götürmeyen alanlarda niye hala rakamları yükseltiyorsun? Neden çalışma bakanlığıyla birlikte bir çalışma yapıp da bu ülkenin yani bakın önümüzdeki yirmi senede hangi alanlarda elemana ihtiyaç olacak diye bir araştırma yapılsa bugün bütün bu bölümleri bir yana koyarız ve endüstri dört sıfıra hizmet edecek bölümleri açmaya çalışırız. Daha fazla kodlama, daha fazla robotik, daha fazla “maker hareketi”yle hani insanların bir şeyler üretebileceği bölümleri açmaya çalışırız. Daha fazla uygulama geliştirme bölümleri açmaya, şu anda bir tane  bile yok bunlardan Türkiye’de. Dolayısıyla bu piyasa derken STK’ları ve devleti de katıyorum. Yani iş piyasası, iş pazarının taleplerine cevap veren bir kontenjan belirleme sistemimiz maalesef yok ve bu olmadan yüksek öğretimi nasıl kurgularsınız?

Dolayısıyla da boş kalmış bu sene. Daha da boş kalmış.

Erhan Erkut: Yani boş kalır, kimi yerde talep fazlası var. İte hukuğa niye giremedim diye ağlayan öğrenciler var bir yanda, bir yanda boş kalan bölümler var. Sonra mesela bakıyorum ben psikolojik danışmanlık ve rehberlikten bahsettik. Bence Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan alanlardan bir tanesi, boş kaldı. Ya bi dakika ya…

Batuhan Aydagül: Öyle mi?

Erhan Erkut: Evet boş kaldı. Ya biz şimdi burada ayağımıza sıktık. Yani ülkenin en çok ihtiyacı olan bir dalda vakıf üniversitelerinin çoğunluğunun PDR yüzde elli bursluları boş kaldı. Mesela burada kontenjanı artırsa devlet ama tabi devlet kendi eğitim fakültelerinde kontenjanı artırmak istemiyor çünkü daha fazla atama baskısından kaçmaya çalışıyor. Halbuki PDR’ciye ihtiyaç var ülkede. İnsanlar bilinçli tercih yapamıyorlar ama PDR bölümleri boş kaldı. Yani bir şey var, iş piyasasının ya da işçi piyasasının talepleriyle üniversitenin verebildiği şeyler arasında alan bazlı bir uyuşmazlık var, bir de beceri bazlı bir uyuşmazlık var esas. Yani kesinlikle üniversiteler yirmi birinci yüzyıla insan yetiştirmiyorlar. Üniversiteler ben bazen on dokuz diyorum kızdığım zaman ama yirminci yüzyılda kaldılar.

Bir de üniversiteler de bu arzı verdikçe öğrencilerin talepleri de buna göre şekilleniyor. Yani piyasanın taleplerinden öte açılan bölümlerin isimlerine göre yapılıyor belki tercihler.

Erhan Erkut: Maalesef bu tabi öğrencilerin yaptığı hatalardan bir tanesi. Üniversite sistemini kurgulayan büyüklerimizin çok akil insanlar olduğunu varsayıyor öğrenciler. Halbuki üniversiteler birbirinden kopya çekiyor ya bu kadar basit yani. Orada ne varsa ben de onu açayım diye üniversite açıyorlar bu kadar basit yani. Zaten yeni bir bölüm açmaya kalktığınızda reddediliyorsunuz, böyle bir bölüm yoktur deniyor size. Varolan eski ama artık talebi yüksek olmayan bölümleri kapatamıyorsunuz, orada bir sürü devlet memuru çalışıyor. Ne yapacaksın, devlet memurunu kapının önüne mi koyacaksın bölümü kapattığında? Dolayısıyla inanılmaz bir atalet var üniversite sisteminde. Eskileri azaltamadığı gibi yenileri de artıramıyor. Donmuş kalmış durumda. Ve en önemlisi yirmi birinci yüz yıl için gerekli yetkinlikleri ve becerileri geliştirmek için hiçbir şey yapmıyor. Sadece içeriğe odaklanmış. Termodinamik öğretmeye çalışıyor, Türk Ticaret Kanunu öğretmeye çalışıyor ama işte takım çalışması diyorlar. Pisa’da bile var artık grup halinde problem çözme. Sunum teknikleri diyorlar, teknoloji okur-yazarlığı diyorlar, kodlama diyorlar, duygusal zeka diyorlar, kompleks-karmaşık problem çözümü diyorlar. Maalesef bunlar müfredatımızda yer alamıyorlar. Dolayısıyla öğrencilerin üniversiteyi reddetmesi beni şaşırtmaz, sevindirir.

Bu reddetme meselesine gelelim. Şimdi bir milyon sekiz yüz bin öğrencinin yarısı tercih yaptı deniyor. Öğrencilerin üniversite algısı nasıl ve biraz vaz mı geçildi? Çünkü bizde hep şey algısı vardır yine, üniversiteye gitmek üzerine kurgulanır bütün o önceki eğitim yılları. Ama bunda bir farklılık var galiba artık.

Batuhan Aydagül: Ya öyle kurgulanması aslında öyle bir hayalin ve ilhamın olması normal. Sonuçta böyle bir yükseliş hani eğitim en önemli sosyal hareketlilik aracıdır. Hani bu dünyada da böyledir. Bunun içinde de ne kadar eğitim alırsanız o kadar kazançlısınız. Zaten hane halkı verilerine baktığınız zaman Türkiye’de üniversite mezunlarının işsiz kalma olasılığı daha az, işsiz kalma süreleri daha az, işsiz kalırsa iş bulma olasılığı daha hızlı, kazandığı para daha fazla. Ve kazandığı para görece olarak çok daha fazla hani meslek lisesi ya da normal lise mezunuyla karşılaştırdığınızda.

Dolayısıyla hala en iyi fikir üniversite okumak.

Batuhan Aydagül: Fakat. Şimdi, yani veriler bunu söylüyor da aşağıdaki havuz büyüdükçe bunu okumak da zorlaşıyor bence. Yani gerçekten ben çalışırken baktığımda çok böyle içi boş bir sisteme bakıyorsun. Yani orada bir çok okul var adını ilk defa duyduğum ve bu okullarda dört sene geçirmenin gerçekten ekstra bir faydasını göremiyorum kendi adıma. Onu büyük ihtimal şey de göremiyor, yapanlar da göremiyor.

Bu bina üniversitelerinden bahsediyorsunuz galiba.

Batuhan Aydagül: Artık bina üniversitesi mi dersiniz, başka bir şey mi dersiniz…

Erhan Erkut: Tabela üniversitesi.

Batuhan Aydagül: Yani bunun yerine mesleğe yönelmek bir alternatif oluyorsa eğer harika bir haber. Yani ben bunu yapacağıma iyi bir şef olurum, ya ben bunu yapacağıma şurada iki yıllık ya da bir yıllık bir kurs var, bu kursu alır oraya giderim. Yani dünya bu konuda bizden çok daha ileriye gidiyor, şöyle ileriye gidiyor: Bizim ülkedeki yok prestij meselesi çok fazla sosyal olarak da statüyle birleştiği için üniversite mezunu olmak, karşılığında olmamak… Askere giderken bile üniversite mezunu dört yıl gidiyor. İşte bütün hepsi… Pardon, dört yıl mezunu daha az giderken diğerleri daha uzun gidiyor. Bunu ölçmek lazım, bunu anlamak lazım, bunu çalışmak lazım. Bu üniversitelere gidenler daha sonra iş bulabiliyor mu? Hangisi iş bulabiliyor? Hangi okullara gidenler iş bulabiliyor? Bunları ortaya koymak lazım. Ben hep şu işim gereği noktaları birleştirmeye çalışıyorum. Bu sonuçlar iyi değil. Ama bunun TEOG’u da var, iş bulma süreci de var. Dört yıl önceye gidin, dört yıl sonraya gidin. Alın elinize on yıllık bir dönem. Ben TEOG’a giren çocuğun onuncu yılına kadar hane halkı verisinden, YÖK verisine, MEB verisine bakınca bana ne söylüyor bu? Bunu görüp bunu okumak gerekiyor aslında. Çünkü hep ormandaki ağaçlara takılıyoruz. Bir de ormana bakalım iyi mi kötü mü? E şimdi bunu yapacak birincil makam kim ? Kamu. Ama kamu bununla uğraşmıyor. Kamu bunu bu şekilde değerlendirmiyor, bir vasatlık var. Yani eğitim hizmeti sunumunda da bir vasatlık var. Bu vasatlık da yani Boğaziçi tarih mezunu iş bulabiliyorsa çok büyük ihtimalle tarih okudu diye iş bulmuyordur. Boğaziçi Üniversitesi’nde alınan eğitimin bir algısı var ve o eğitim algısı da ya evet bu çocuk Boğaziçi bitirmiş deniyor, Boğaziçi’ne girmiş olmayı becermek “tık”, e Boğaziçi’nde etkileşim ortamı “tık” bütün bunları üstüste koyun. Şimdi…

Erhan Erkut: Kulüpler,takımlar,sosyal faalietler…

Batuhan Aydagül: Hepsi. Şimdi, bizim biraz ne okusundan ziyade ne okutursak okutalım kaliteli okutabiliyor muyuz ona bakmamız lazım. O zaman da haklı olarak, e yani şöyle bir hakkı var: Çok fazla arzı artırmaya yöneldi kamu ama arzı artırırken varolan düşük kalite daha da düştü. E bir de şeyi yaşadık şu son bir yılın akademik…

Erhan Erkut: İhraçları

Batuhan Aydagül: İhraçlarını yaşadık. Kimisi belki hani meşru olabilir ama hiçbirinin hukuki bir inceleme süreci olmadığı için vicdanımızda hiçbir zaman bilemeyeceğiz. E zaten olanlar gitti. Pamukkale Üniversitesi’nde otomotiv mühendisliğinde okuyan bir kız çocukla konuşuyorum, düşün otomotiv mühendisliğinde okuyacak kadar aslında yani ya iki ya üç kız okuyor o sınıfta, şey bu işi yapmak istiyor. Üç anabilim dalı hocasından üçü de gitmiş. Ya şimdi içim acıyor. Yani otomotiv mühendisliğini erkeklerle beraber daha böyle erkek egemen bir yerde okuyacak kadar sen gir, çalış, konferansa gel, onunla tanış, bunu yap, beni bul. Ondan sonra senin üç tane hocan pat diye gidiversin ve yerine hiç kimse gelmesin.

Büyük bir boşluk var her yerde.

Batuhan Aydagül: Yani biz şöyle bir şeye düşüyoruz. İster istemez bu gibi tartışmalarda hep sistemi tartışıyoruz. Ama ne zaman ki bireysel hikayeler koymaya başlıyorsunuz trajedi çıkıyor ortaya.

Erhan Erkut: Evet.

Batuhan Aydagül: Yani şu liselerin son yılı yok.

Erhan Erkut: Evet.

Batuhan Aydagül: Yani bu sonuçlar ona rağmen. Yani bir milyon sekiz yüz bin mi yapıyor bilmiyorum ama sekiz yüz bini, bir milyonu lisenin dördüncü sınıfında yalnızca bu işe çalışıyor ve geldiğimiz yer bu. Ben bunun ciddi anlamda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tartışılması gereken…

Erhan Erkut: Toplumsal trajedi.

Batuhan Aydagül: Bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü bizde hep sistem diyoruz, on sekiz diyoruz ama oraya isimleri koymaya başladığınız zaman işte o zaman kalbiniz ağrımaya başlıyor.

Sizce bu eğitimdeki vasatlık öğrencilerin hakikaten kaçmasına sebep olacak seviyeye geldi mi? İnsanlar bu yüzden uzaklaşıyor olabilir mi eğitimden?

Erhan Erkut: Kesinlikle olabilir. Ben çok sayıda yabancılaşmış ve ümidini kaybetmiş öğrenci görüyorum. Sürekli olarak gelecek daha iyi olacak diye morallerini yüksek tutmaya çalışıyorum ama gençlerde hiçbir dönemde görmediğim kadar yüksek umutsuzluk görüyorum. Hakikaten gelecek daha iyi olacak, ben buna gerçekten inanıyorum. Yoksa burada ne işim olur benim. Ama öğrenciler hemen önündeki, yani sen yirmi yaşındaysan zaten önündeki iki-üç yıla bakarsın. Ben şimdi gelmişim altmış yaşıma, daha uzun perspektif alabiliyorum. Öğrenci bunu alamıyor. Hocam diyor önümüzdeki iki sene, üç sene, beş sene sen bana ondan haber ver. O konuda bir garanti yok ama uzun vadede Türkiye’nin çok iyi bir konumda olacağını düşünüyorum ben. Biraz sakin ol, sen kendi kendini geliştir. Bir de öğrencilere şunu söylüyorum. Ya kardeşim eğitim vasat, biliyoruz. Ne yapalım? Zaten bu formal eğitim dedimiz şey dünyada iki yüz yıllık, ilk-orta-lise iki yüz yıllık. Rusya’da başladı işte bin sekiz yüz yıllarında başladı. E en eski üniversite bin yıl civarında. Onlar da din üniversitesi aslında. E iki buçuk milyon yıldır biz bu dünyadayız. Ondan önce de biz eğitim, eğitiliyorduk bir şekilde. Yani o adetleri biz hala kaybetmedik, biz hala bakarak öğrenebiliriz. Biz hala yaparak öğrenebiliriz. Biz hala oyun oynayarak öğrenebiliriz. Genlerimize geri dönebiliriz. Dolayısıyla her şeyi sistemden beklemeyin kardeşim. Zaten sistemin senden istediği, senin köle olman, esir olman. Her şeyi ondan beklemeni istiyor sistem senden. Sen bunu reddet, de ki kardeşim ben sana rağmen bu insanı eğiteceğim de, bu insanın mühendisi benim de. Öğrencilere söylediğim şey, hangi üniversitede olursan ol senin bitmiş halinin en fazla yarısı o üniversitenin katkısıyla ortaya çıkacak. Geri kalanını sen yapacaksın. Nasıl yapacağını ben anlattım öğrencilere. İki sayfalık bir yazı yazdım. Manifesto diyeyim ben ona. On beş madde, şunu şunu şunu şunu yap. Burada şimdi açık etmeyeyim de bloguma girip okusunlar erhanerkut.com. Hangi üniversiteye gidersen git, hangi programa gidersen git bunların on beş tanenin on tanesini yaparsan başarılı olma ve mutlu olma şansın çok daha yüksek olur diyorum. Ve bunların da üniversiteyle ve programla alakası yok. İşte kodlama öğren, staj yap, yurtdışına git, dil öğren falan gibi tavsiyeler bunlar. İnsanların daha az bir şeyler beklemesi lazım. Sistem vasat, eyvallah abi sistem vasat ne yapalım? Değiştiremeyiz ki. Ne sen değiştirebilirsin ne ben değiştirebilirim. Ama ben değiştirebilirim. Her gün de değiştiriyorum bak. Her öğrendiğin şey beynini değiştiriyor. Ve sürekli beynimizi yenilememiz, geliştirmemiz gerekiyor. “Abi ne yapalım kader böyleymiş. Biz de ortadoğu ülkesinde doğduk” diyip kenara çekilmek yok. Sürekli mücadele edersen eğer her şey olabilir senden. Bunu anlatmaya çalışıyorum öğrencilere.

Yani ortama kapılmadan morali, motivasyonu yüksek tutmak lazım.

Erhan Erkut: Evet, yani. Makro tamam biz düşünelim de böyle konuşalım programda falan ama günün sonunda bu çocuğun hakikaten kendi kendine bir şeyler yapabilmesi gerekiyor ki şartlar ne olursa olsun tırnaklarıyla kazıyıp bir yere gelebilsin.

Peki bu ortaya çıkan başarısızlığın aslıdna bir yandan iyi bir şey olduğunu da söylediniz. Bunu konuşmak belki saatler sürer ama bu başarısızlığın ortaya çıkmasıyla sizle iyi bir şeyler yapılabilecek mi? Beklentiniz var mı? Ne yapılabilir?

Batuhan Aydagül: Benim hala en büyük beklentim ve talebim lise eğitiminin yeniden tasarlanması. Çümkü lise artık çöktü de biz oradan tutup buradan tutup ayakta tutmaya çalışıyoruz. Hep bunu tekrarlıyorum, eski bakan Ömer Dinçer döneminde bakan bunun farkında olarak bir süreç başlattı. Dedi ki gelin şu okul türlerini tartışalım. TEOG yerine olan sistemi tartışalım. Ve biz sivil toplum kuruluşları, üniversiteler işte olarak bu sürece dahil olduk, beraber tartıştık, ortaklaştığımız konulardan bir tanesi mesela TEOG’ta ya da sınavla öğrenci aldığınız okul sayısını sınırlamaktı. Yani Türkiye’nin bütün öğrencilerini sınava sokarak yerleştirdiğiniz zaman muazzam bir eşitisizlik ve adaletsizlik yaratıyorsunuz aslında bir yandan eşitmiş gibi görünen bir sistemin arkasında. Dünyanın her yerinde yüzde üç ile yüzde beş arasında o ülkenin çocuklarını böyle daha üstün başarıları gösterme potansiyelleri olanlarına özel bir eğitim verilir. Fen liselerinin ilk hali budur. Anadolu liselerinin ilk hali budur. ODTÜ’nün kuruluş nedeni budur. Bu olur ama bu yüzde beş alır, altı alır, üç alır. Diğer kalanlara ise iyi bir eğitim verirsiniz. Yani onlar kadar belki iddialı olmaz ama iyi bir eğitim verirsiniz. Bizdeki bu işte bir sınır çizip üstünü anadolu, fen lisesine yollayayım; altını imam hatibe, meslek eğitimine yollamak o dönemde tamamen aslında çocuğun sosyo-ekonomik faktörleriyle de belli olan bir ayrıştırmaya götürüyor. E peki gittiler bu okullara. Fen lisesine gittiniz, fen lisesi artık niye daha farklı kimse açıklayamıyor. E anadolu liseleriyle genel liseler karıştı ve böyle bir ortaya tabelasından dolayı o zaman içeri girdiğinizde ingilizce konuşanı bulamadığınız belki bir yere geldi. E bizim oturup bütün bunları tartışmamız lazım. Meslek liselerine niye ihtiyacımız var? Niye bu ülkenin yüzde kırk-kırk beş çocuğu meslek lisesine gitmeli? Sanayinin yalnızca yüzde yirmi-otuz bir insan gücü talebi olduğu, orada bile artık daha yüksek işte bu sanayi dört sıfır için beceri talep ettiği yerde meslek lisesi lazım mı? Meslek liseyle akademik lise arasında bu kadar fark normal mi? Niye bir binada aslında akademik eğitim alan çocuklara da tornavida sıkmayı öğretmiyoruz? Yani o kadar derin bir yapısal tartışmaya ihtiyaç var ki… Bu tartışmayı yapmadık, niye yapmadığımızın önemli nedenleri dershaneleri kapatmak için TEOG’u kurduk. Çünkü dershane kapatmak daha önemliydi hükümet için. Onu kapatmak için sınavı önemsizleştirmek gerekiyordu, TEOG geldi. Bakın bu kadar iplerin ucunda geleceğiniz olan bir sınav adına ne derseniz diyin önemsizleşmez. Önemsizleşmediği için de bütün eğitim sistemini darmadağın eder. Olay sınavda değil yani. Sınavın adını değiştirin, şeklini değiştirin, soru sormasını değiştirin. Olay sınavda değil. Olay, dört yıllık eğitimin artık işe yaramadığını kabul etmekte. Erhan hocamın söylediğiyle birleştirmek lazım. Ergenlik döneminde okuyor bu çocuklar. Bu ergenlik dönemi artık eski ergenlik dönemi değil. Yani okulda olması gerekiyor bu soru işareti, okulda nasıl olması gerekiyor, okulun dışında ne yapması lazım, okulun dışındaki alanda kamu mu olacak yoks kamu dışında aktörler mi olacak? Bütün bunları oturup tartışmamız gerekiyor ve ben inanıyorum ki bu ülkede hep bu şey vardı ve hala var, bilgi deneyimi. Yani bana bu tartışmanın sonunda Batuhan ne istersin, ne talep edersin, ne önerirsin dediğin zaman bir tek şey söyleyip geçeceğim: O da bu ortaöğretimi yeniden tasarlamadığımız sürece –girişi, çıkışı ve içeriğiyle- ve bunun tabi öğretmenlere özel bir başlık açmadığımız sürece ben yamalarla çok radikal bir değişim yaşayacağımızı düşünmüyorum.

Size de benzer soruyu soracağım, bunu konuşmak çok uzun ama sizin böyle bir başarısızlıktan sonra aslında sizin gerektiğini düşündüğünüz aslında ilk adımlar neler?

Erhan Erkut: Konuşulması konunun. Biz eğitimi bir türlü bu ülkenin acendasına sokamıyoruz. Yani yine bakın Twitter’a kim bilir trending topic ne oldu? Yani şarkıcılar, futbolcular, siyasiler… Sürekli böyle bir kısır döngünün içerisindeyiz. Ya ülkenin bir numaralı problemi eğitim. Her şeyi buna bağlı ama biz son üç seçimde eğitimi konuşamadık hiç. Ya bu tür başarısızlıklar ortaya çıktıkça, elimizdeki sistemin kötü olduğu defalarca kanıtlandıkça şimdi bir tokat da Pisa’dan yiyeceğiz iki yıl sonra. Belki daha fazla insan buna önem verir. Belki bazı partiler bunu seçim bildirgelerinde koyarlar, programda üstlere çıkartırlar. Ve ben Türkiye’de eğitim reformu yapacağım diye bir parti çıkar ortaya. Belki şu anda olmayan bir parti çıkar. Çünkü şu anda var olan partilerin bunu söyleyeceğini ben beklemiyorum. Söyleyecek olsalar şimdiye kadar söylerlerdi. Eğitimin, eğitim dünden bugüne bu hale gelmedi. Finlandiya’da biliyorsunuz kriz döneminde bütün bakanlıkların bütçesi kesilirken, eğitim bakanlığının bütçesi ikiye katlanıyor. Adamlar stratejik bir karar veriyorlar, biz bu eğitimi uçuracağız diyorlar ve uçuruyorlar.

Reformlar iç politikayı ne kadar etkiliyosa aslında o kadar önemseniyor belki de ve eğitim bunlardan biri değil.

Erhan Erkut: Yani şimdi eğitimi çözmeden endüstri dört sıfırı konuşmak veya işte boru hattını falan konuşmak, ithalat-ihracat, cari açığı falan konuşmak biraz havada kalıyor. İki bin yiri üçte ilk on ekonomi arasına girmek hangi iş gücüyle gireceksin ya? İngilizce bilmeyen, teknolojiden anlamayan, üniversite sınavında barajı geçemeyen… Senin o sözde TEOG’unda tam puan alan çocukları da göreceğiz dört sene sonra burada ne yapıyorlar. Böyle bir iş gücüyle mi dünyada ilk ona gireceksin? Ben ilk ona girebileceğimizi düşünüyorum ama bu eğitim sistemiyle değil. Bunu da bizim değil, yani bunu biz konuşuyoruz iki bin kişi izliyor. Yani belki on bin kişi izleyecek. Mecliste bunun konuşulması lazım. Ya kardeşim ülke eğitim sistemi çürümüş vaziyette. Bunun revize edilmesi lazım. Anaokulundan itibaren revize edilmesi lazım. Siz ne yapıyorsunuz demesi lazım birilerinin. Hani eskiden çok iyiydi de şimdi kötü oldu demiyorum ha. Eğitim sisteminin Türkiye’de hiçbir zaman iyi kurgulanmış olmadığını düşünüyorum.

En azından bir an önce ajandaya alınması ve konuşulması lazım.

Erhan Erkut: Kötüleştiğini de düşünüyorum ama. Acendaya alınması ve konuşulması gerekiyor.

Çok teşekkürler, burada noktayı koyalım.

Erhan Erkut: Ben teşekkür ederim.

Sağolun bu yayınımıza katıldığınız için.

Batuhan Aydagül: Ben teşekkür ederim.

Erhan Erkut: İkinizin de ağzına sağlık.

Medyascope TV’de bugün üniversite yerleştirmelerinden sonraki oranları, kontenjanları, başarıları, başarısızlıkları konuştuk. Bizi izlediğiniz için teşekkürler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.