Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Anatole Kaletsky: ABD Çin ile girdiği ticaret savaşını kaybedecek

Rus asıllı ünlü İngiliz iktisatçı, Capitalism 4.0, The Birth of a New Economy (Kapitalizm 4.0, Yeni Bir Ekonominin Doğuşu) kitabının yazarı Anatole Kaletsky’nin 21 Eylül 2018’de project-syndicate.org’ta çıkan yazısını Okan Yücel çevirdi.

Anatole Kaletsky

ABD-Çin ticaret savaşının boyutu giderek büyürken, Keyneysen talep yönetimi karşılaştırmalı üstünlük kuramından daha iyi bir rehber olarak karışımızda duruyor. Prensipte, Çin Keynesyen teşviklerini bütün yönleriyle harekete geçirerek ABD’nin gümrük vergilerinden gelebilecek her türlü zarardan korunabilir. Başkan Trump önümüzdeki aylarda ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, ABD Çin ile girdiği gümrük savaşlarını kazanamaz.

Trump, ABD ekonomisi güçlü olduğu için elinin üstün olduğunu düşünüyor. Aynı zamanda iki partideki (Cumhuriyetçiler ve Demokratlar) politikacıların da Çin’in yükselişini önleme ve ABD’nin küresel üstünlüğünü devam ettirme gibi stratejik konularda bir konsensus içinde olduğuna inanıyor. Ancak ironik olarak, bu görünürdeki kuvvet, Trump’ın en ölümcül zayıflığı. Rakibin gücünü kendisine karşı çevirme gibi bir savaş sanatını uyguladığımız zaman Çin’in gümrük rekabetini kolayca kazanabileceğini, en azından Trump’ı beraberliğe zorlayabileceğini göreceğiz.

Ricardo ve Keynes

David Ricardo ithalatın kısıtlanmasının tüketici refahını azaltacağını ve üretimdeki büyümeyi engelleyeceğini iddia etmişti. Ancak Trump’ın geri adım atmak zorunda kalacak olmasının esas nedeni bu değil. Bu durumu açıklamak için Ricardo’nun göreceli üstünlük (comparative advantage) kuramından daha uygun bir ekonomik prensip var: Keynesyen talep yönetimi (Keynesian demand management).
Göreceli üstünlük uzun dönem refahını kesinlikle etkiler, ancak talep koşulları ABD’nin mi yoksa Çin’in mi ticaret barışına dönmek için gelecek aylarda daha büyük bir baskı hissedeceğini belirleyecek. Talep yönetimine odaklanmak, ABD’nin Trump’ın gümrük politikalarından zarar göreceğini, Çin’in ise her türlü yan etkiyi bertaraf edebileceğini gösteriyor.
Keynesyen perspektiften bakıldığı zaman, ticaret savaşının sonuçları genel olarak çatışan tarafların bir durgunluk içinde mi olduğuna yoksa aşırı bir taleple mi karşı karşıya olduklarına bağlıdır. Duraklama veya gerilemede, gümrükler, uzun dönemdeki verimliliği azaltma pahasına olsa da ekonomik canlılığı veya istihdamı artırabilir. Ancak eğer ekonomi kendi üst sınırına yakın bir performans gösteriyorsa, gümrükler nadiren fiyatları yükseltir ve ABD’deki faiz oranlarının artması için fazladan baskı uygular. Bu düşünce ABD’nin günümüzdeki ekonomisine tamamen uygulanabilir.

Esas zararı ABD’li tüketiciler ve işadamları görecek

ABD iş dünyası, bir bütün olarak bakıldığında, Çin ithal ürünlerini ikame edecek düşük ücretli işçiler bulamaz. Hatta Çin’in ithalatını düşürmek için uygulanan gümrük politikalarını savunan az sayıdaki ABD’li işletmelerin ücretleri artırarak yeni fabrikalar kurması gerekir ki, bu da enflasyon ve faiz oranlarının baskılanması anlamına gelir. Kapasite fazlasının da var olmadığını hesaba katarsak Çin ürünlerini ikame edecek yeni yatırımlar ve işe alımlar, Çin ile gümrük savaşına girilmeden önce daha fazla kâr eden şirketlerin bu kârların düşmesini göze alarak vermek zorunda oldukları kararlara bağlı. Dolayısıyla ABD’nin bu gümrük politikalarının uzun yıllar devam edeceğine ikna olunmadan, hiçbir şirket Çin ile mücadele etmek için yeni yatırımlar veya işe alımlar gerçekleştirmeyecek.
Çin iş dünyasının bu konuda yeterince bilgi sahibi olduğunu düşünürsek, ABD’nin gümrük tarifeleri ile mücadele etmek adına ihracat fiyatlarını düşürmeyeceklerdir. Bu da ABD’li ithalatçıları gümrük vergilerini ödeyerek maliyetleri ABD’li tüketicilere veya, daha düşük kâr etmek üzere, hisse ortaklarına yüklemesi anlamına gelir. Yani gümrük vergileri Trump’ın inandığının aksine, Çin için cezalandırıcı olmayacak. Hatta esas zararı, satın alımlardaki vergiler yükseldiği zaman olduğu gibi, ABD’li tüketiciler ve işadamları görecek.

Çin’in yerini kim alabilir?

Ancak bir an için vergilerin ABD pazarı dışındaki bazı Çin mallarını olumsuz etkileyeceği fikrini kabul edelim. Çin’in ticaretini sekteye uğratacak rekabetçi ithalat fiyatları nereden kaynaklanacak?
Pek çok örnekte cevap, yeni gelişmeye başlayan ekonomilerdir. Ayakkabı veya oyuncak gibi bazı düşük kaliteli ve ucuz ürünler Hindistan veya Vietnam’dan sağlanabilir. Bazı elektronik veya endüstriyel makinelerin son aşamalarının üretimi yeniden Meksika veya Güney Kore’ye taşınabilir. Az sayıdaki Japon ve Avrupalı tedarikçiler kaliteli Çinli tedarikçilerin yerini alabilir. Dolayısıyla bu vergiler çok sınırlı ölçüde Çin için “cezalandırıcı” olabilir. Çin’in ABD’ye yaptığı ihracatın yerine geçmesi gereken talebi karşılayacak üretim ise yeteri kadar artırılamayacaktır. Bu da yeni gelişen pazar ekonomileri ve küresel piyasalar için büyük sıkıntıların oluşması demektir.
Şurası doğru ki Çinli ihracatçılar, diğer üreticiler ABD’nin gümrük politikalarından faydalanırken mütevazı kayıplar tecrübe edebilirler. Ancak eğer talep yönetimi ihracattaki kayıpları karşılayabilirse bu durumun Çin’in büyümesi, istihdamı ve şirket kârları üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. Çin hükümeti çoktan para politikalarını gevşeterek ve vergileri azaltarak iç pazardaki tüketimi ve yatırımları artırmaya başladı bile.
ABD gümrük politikalarının kendi ihracatları üzerindeki etkisinin son derece önemsiz olduğunu düşündüklerinden Çin’in uyarıcı önlemleri şu ana kadar fazlasıyla ihtiyatlı ilerliyor. Ancak eğer, göstergeler ihracatta bir düşüşün başladığına işaret ediyorsa, Çin bunu telafi edebilmek adına iç pazardaki talebi artırmak için yeni önlemler almalı ki,  bunu yapacak kapasiteye de sahip. Prensipte, Çin Keynesyen teşviklerini bütün yönleriyle harekete geçirerek ABD’nin gümrük vergilerinden gelebilecek her türlü zarardan korunabilir. Ancak Çin hükümeti bunu yapmaya istekli mi?
Tam da bu noktada, paradoks olarak; ABD’deki iki etkili partinin de desteklediği Çin’i çevreleme politikası (containment policy) Trump’ın aleyhine işleyebilir. Şu ana kadar Çin, Başkan Şi Cinping’in bankacılık sektöründe reform yapma ve borçları kısma taahhütlerinden dolayı, talep yaratıcı politikaları ticaret savaşında açıktan açığa bir silah olarak kullanma konusunda isteksiz davrandı.

“Yüksek sesle bağır ve beyaz bayrak taşı”

ABD, jeopolitik bir soğuk savaşın açılış karmaşası olarak ifade edebileceğimiz Trump’ın gümrük politikaları üzerinden bir savaş yürüttüğü için, Keynesyen politikaların argümanlarının finansal yaklaşımlarına karşı çıkmak elbette ki yarar sağlamayacaktır. Şi Cinping’in kredi yönetimlerine ticaret savaşını kazanmaktan daha fazla anlam yükleyerek, ABD’nin çevreleme politikasının ne kadar boş bir strateji olduğunu kanıtlaması tahayyül edilebilecek bir durum değil.
Bu ise Çin ve dünyanın geri kalanı politikalarını umursamadığında ve uyguladığı gümrük kuralları, kendi seçmenlerini ve ABD iş çevrelerini olumsuz etkilemeye başladığında Trump’ın nasıl bir reaksiyon vereceği sorusunu doğuruyor. Olası bir cevap şudur ki Trump daha önce Kuzey Kore, Meksika ve AB ile girdiği çatışmalarda yaptıklarının aynısını tekrarlayabilir. Daha önce belirttiği hedeflere ulaşamayacağı ancak kendi “sözde zaferini” böbürlenerek ilan edebileceği ve seçmenlerini etkileyen söz savaşlarını kazanabileceği bir anlaşma gerçekleştirebilir.
Trump’ın şaşırtıcı şekilde başarılı “yüksek sesle bağır ve beyaz bayrak taşı” (shout loudly and carry a white flag” retorik tekniği dış politikasındaki tutarsızlığının tutarlılığını açıklamaya yardımcı oluyor. ABD-Çin ticaret savaşı da bunun bir başka örneğini teşkil edecek gibi görünüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.