Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Düşmanlarının elinde can veren, kendi derin devletini yaratan ABD’li milletvekili Larry McDonald’ın hikayesi

Zach Dorfman’ın Politico.com’daki yazısından alıntıdır.

2018 yılının ABD demokrasi tarihi için endişe verici bir yıl olduğunu düşünmeniz doğal karşılanabilir. Bunu düşünmekle hata yapmış olmazsınız. Siyasi tartışmalarda, Donald Trump’ı alaşağı etmeye çalışan bir “derin devlet” olduğu iddiaları sık sık kulağa çalınıyor. Kulağa tuhaf gelse de, şaşırmamalıyız: Komplocu zihniyet ABD tarihinde uzun bir tarihe ve çarpıcı etkiye sahip.

Bu, çoktan unutulmuş ABD’li aşırı muhafazakar milletvekili Larry McDonald’ın hikayesi.

Eski bir ürolojist

Yeni Sağ’ın liderliğini yapmış McDonald kendi özel istihbarat birimini kurdu ve can düşmanlarının elinde can verdi. McDonald militan bir “soğuk savaşçı” ve – muhtemel fitnecilere dair bilgi toplayıp devletle paylaşan – kendi derin devletini kurmayı başaran yetenekli bir fanatik idi.

McDonald’ın Soğuk Savaş dönemi hikayesi, içinde çağımız için pek çok ders barındırıyor.

Kasım 1974’te Watergate Skandalı sonrası ilk seçimlerde 75 Demokrat aday, ABD Kongresi’ne girmeyi başardı. Bu 75 kişilik grup, ülke tarihinin en liberal temsilciler grubu olarak görülüyordu. Çok önemli bir istisna hariç: 20. yüzyılın en radikal temsilcilerinden, aşırı sağcı Georgialı telejenik hatip Larry McDonald.

McDonald 70’li yıllara kadar Georgia’da ürolojist olarak ekmeğini kazanmaktan mutluydu. Fakat sonrasında tanınan bir aktiviste dönüşen McDonald dönemin antikomünist çabalarını yetersiz bularak tatlı dili ve ikna edici konuşma stiliyle hemşehrilerinin oyunu alarak 1974’te Kongre’ye girdi.

Washington’da geçirdiği on yıl boyunca muhafazakâr temsilci, devletin küçülmesi, gelir vergisinin kaldırılması, toplumsal refah politikalarının geri çekilmesi, göçmenlerin geri gönderilmesi, silah yasalarının gevşetilmesi gibi düşünceleri savundu. Kimi zaman faşistlikle suçlanan temsilciye göre Martin Luther King Jr. “şiddetle evli” idi; McDonald’ın odasında İspanyol diktatör Francisco Franco’nun portresi asılıydı. Görevdeki Başkan Donald Trump gibi o da ABD’nin “güçlü” olduğu günlerin özlemindeydi.

80’lerde yıldızı yükselen McDonald Demokrat olmasına rağmen Yeni Sağ saflarında sık sık boy gösterdi. Ulusal güvenlik onun en tutkulu konularından biriydi. Politico’ya konuşan hayattaki eşi Kathy McDonald, merhum eşinin güvenliğe dair konulara takık olduğunu söylüyor: “Ulusal güvenlik konusuna ve ABD hegemonyasındaki gerilemeye yeterince eğilmediğimizi düşünüyordu.”

Antikomünist Komploculuk

Komünistlerin ABD toplumunun her yerine nüfuz ettiği fikrinde olan McDonald’a göre ABD’ye yönelik en büyük tehdit, ülkeyi içerden yıkmaya çalışan gizli kızıl sempatizanlardan geliyordu.

Larry McDonald

Vatan haini ABD’li elitlerin komünist komplolarda bulunduğunu ve hatta Dwight Eisenhower’ın “kararlı, bilinçli bir komünist komplocusu olduğunu” iddia eden John Birch Topluluğu, onun en yakın olduğu gruplardandı. 1980’de çıkan bir röportajda ilk eşi Anna, eski eşinin topluluk tarafından düzenlenen konuşmalar ve belgesel gösterimlerinde 10 bin kadar insanı evinde ağırladığını söylemiş.

McDonald’ın bu paranoyak halleri kişisel hayatına da yansımış. 1983’te Atlanta Constitution’a konuşan erkek kardeşi onun sık sık çelik yelek kullandığını söylemiş. Ayrıca saflaştırılmış su stoklayan milletvekili oturma odasında da yiyecekleri kuruturmuş. Eski eşinden, McDonald’ın tensel zevklerden de kaçındığını öğreniyoruz: “Savaştayız, ve savaş zamanında insanlar sevişmezler.”

1977 yılında yayımlanan haberlerde milletvekilinin evinde 200 kadar silah sakladığı iddia ediliyor. İddialara göre vekil silah ruhsatlarını, kanser tedavisinde kullanılmasını savunduğu, fakat sonrasında tıbbi olarak zehirden başka bir şey olmadığı ortaya çıkan laetril (şeftali, kayısı gibi meyvelerin çekirdeğinin özü) maddesini kullanan ölmek üzere hastalar üzerine yaptırmış.

1974’te Kongre’ye giren McDonald’ın öyle günlük, rutin konular üzerine pek ilgisi yoktu; onun daha büyük öncelikleri vardı: ABD savaştaydı ve Kilise Komitesi sonrası istihbarat reformları hükümeti düşmanlarına karşı savaşta sakat bırakmıştı.

Bu yüzden, o gitti kendi istihbarat ağını kurdu.

Eski Gayrı-Amerikan Aktiviteler Üzerine Meclis Komisyonu üyelerini, eski istihbarat ajanlarını işe almakla başlayan McDonald’ın sık sık çoğu FBI ve polisten olmak üzere ziyaretçileri oluyordu. Bu ziyaretçilerin temel amacı, McDonald’ın ekibinin elindeki istihbarata ulaşmaktı.

1979’da McDonald, o zamana kadarki en iddialı projesine girişti: aslında kocaman bir tasfiye dairesi olarak çalışacak kendi vakfını kurmak. Örgütün adı Western Goals (Batılı Hedefler), merkezi de Alexandria şehrinde 200 yıllık bir belediye binası olacaktı. Tam zamanlı çalışanlar, 6 bin kitaplık bir kütüphaneyi tarayarak hainler, terörizm ve yurtdışında gelişen komünist tehdidi hakkında haber bültenleri yazıp yayınladılar. Western Goals’ın yıllık raporlarına göre örgüt biri Batı Almanya’da, öteki Avusturya’da olmak üzere Avrupa’da da gizemli iki ofis açmış.

Western Goals’ın benzeri olmayan bir yer olduğunu söyleyen eski çalışan Mary Jo Buckland, fonların çoğunun ABD içinden değil, Almanya’dan geldiğini söylüyor: “Almanların hepsinin madalyaları ve çok fazla paraları vardı.”

(Ne tesadüftür ki McDonald aynı zamanda, Nazi savaş suçlusu Rudolf Hess’i on yıllar süren hapis cezasından kurtarmaya çalışıyordu; hatta yerel bir gazeteye göre onu Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi).

Western Goals’ın yaptığı işin en kritik tarafı, ABD’de komünistler ilişkili grup ve bireylere dair topladığı istihbaratı sakladığı dev veri tabanıydı.

Western Goals Raporu’nun Bahar 1983 sayısı
McDonald Başkan Ronald Reagan ile

McDonald’ın geniş bağışçı ve destekçi ağı sayesinde, Western Goals’ın bütçesi 1983 yılında yarım milyon dolara yaklaştı ve grup, önemli isimleri kendisine çekmeye başladı. Yürütme Kurulu üyeleri arasında Joseph McCarthy’nin sağ kolu ve Donald Trump’ın o zamanki akıl hocası Roy Cohn; hidrojen bombasının yaratıcısı Edward Teller; CIA’in kurucu üyesi John Singlaub, milletvekilleri, emekli generaller ve iş adamları yer alıyordu.

Roy Cohn Donald Trump ile birlikte.

Ronald Reagan’a kadar ulaşan yasa dışı istihbarat

80’lerin başlarında grup Washington’daki bazı çok önemli isimlere ulaşmayı başardı. Ronald Reagan katıldığı bir televizyon programında, Western Goals’ın bir sayısından kelimesi kelimesine alıntılanan bir makaleye referans verdi. FBI da ABD’li savaş karşıtı kuruluşları komünist ilan etmek için grubun makalelerine başvurdu. Arşivlere bakıldığında bu yönde daha başka örneklerle karşılaşmak mümkün.

Örgütün ele geçirdiği istihbaratların önemli bir kısmı yasa dışı yollarla ele geçirilmiş.

Bugünden bakıldığında, bu işin patlaması kaçınılmaz görünüyor. Ocak 1973 tarihli bir Los Angeles Times haberi, yasalara göre çoktan yok edilmesi gereken, hak örgütleriyle ilişkili birey ve gruplara dair -bazısı gizli- 500 bin sayfalık istihbarat kayıtlarının, Los Angeles Polis Departmanı’ndan Jay Paul’un eşinin ofisinin arkasındaki garajda bulunduğunu ortaya çıkardı. Ofiste ayrıca 100 bin dolar değerinde bir bilgisayar sistemi de bulundu.

Paul, Los Angeles Polis Departmanı’ndaki üstlerinin konudan haberdar olduğunu ve Western Goals için çalışmasını aktif olarak desteklediklerini söyledi. Paul’un anlattığına göre, üstleri onu hatta Western Goals ofisine ziyaret etmek için ülkenin doğusuna göndermiş.

Sonrasında grubun polise sızmasının Paul’le sınırlı olmadığı ortaya çıkarıldı. Los Angeles Polis Departmanı Paul’un grubundan ikinci bir ismin, askeri istihbarat belgelerini evinde sakladığını keşfetti.

Western Goals aktiviteleri artık bilinen bir gerçekti. İsimsiz bir istihbaratçı, örgütün polis departmanları içinde cezai soruşturma altında olmayan kişiler hakkında bilgi toplayan bir tasfiye birimi olarak bilindiğini, polis departmanlarına gizlice geniş miktarda istihbarat sağladığını söyledi.

Los Angeles polisi konuya dair dahili inceleme başlattı. Aralarında Joan Baez, Jackson Browne, Richard Dreyfuss, Norman Lear, Bonnie Raitt, Susan Sarandon ve Studs Terkel’in olduğu ünlüler ve birkaç sivil toplum kuruluşu, örgüte dava açtı. Los Angeles bölge savcısı Paul’e karşı bir jüri sorgulaması başlatsa da Paul sessizce Los Angeles Polis Departmanı’ndaki pozisyonuna yeniden yerleştirildi ve 1995’te emekli oldu.

Sır perdesi artık kalkıyordu. Fakat McDonald’ın bu işin sonunu görmesi mümkün olmayacaktı.

McDonald’ın manidar sonu

30 Ağustos 1983’te, Kore Hava Yolları’na ait bir uçak, Seul’den New York’a havalandı. Fakat hiçbir zaman son hedefine ulaşamayacaktı. 1 Eylül sabahının erken saatlerinde, uçak 30 bin metrede seyrederken, Güney Koreli hava kontrolörleri, Sovyetler Birliği’nin en doğusunda stratejik olarak hassas bir alan olan Sakhalin Adası yakınlarında bir yerle temasa geçti. Raporlar, uçağın Sovyet hava sahasına girdiğini ve Sovyet ordusunca SSCB topraklarına güvenli bir şekilde iniş yapmak zorunda bırakıldığını gösterdi.

Aslında uçak, Ronald Reagan’ın Japon istihbaratına dayandırdığı üzere Sovyet savaş uçaklarınca imha edilmişti. Uçaktaki 269 kişinin hepsi hayatını kaybetti.

Aralarında, Larry McDonald da vardı.

Olay jeopolitik bir kriz yarattı. Sovyetler başta sorumluluk almayı reddetse de uçakların pilotları, Kore Hava Yolları uçağını askeri bir uçak zannettiklerini ve iniş yapma taleplerine yanıt vermediklerini iddia etti. Reagan yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, Sovyetleri “insanlığa karşı suç işlemekle” itham etti. Sovyetler BM Güvenlik Konseyi’ndeki kınama talebini reddetti; SSCB’nin BM Elçisi uçağın önceden tasarlanmış bir casusluk görevi için havalandığını savundu.

269 masum insanın öldürülmesi trajik bir yanlış hesaplamaydı. Sovyetler gerçekten de uçağı casus uçağı sanmış, yolcu uçağının radyo düzeneği ise arıza yapmış gibi görünüyordu. Ama McDonald taraftarları bu açıklamadan ikna olmayacaklardı. Kongre’deki sözcüsü, uçağın, McDonald uçağa son dakikada binmesine rağmen, içinde McDonald olduğu için düşürüldüğünü iddia etti.

Kathy McDonald’ın şüpheleri hala dinmemiş: “Gerçekten merak ediyorsunuz. Larry ABD’deki bir numaralı antikomünistin bindiği uçak, SSCB tarafından düşürüldü. Bunun kaza olması kolay yutulacak bir lokma değil.”

McDonald’ın ölümünü protesto eden muhafazakârlar.

Binlerce kişinin katıldığı McDonald’ın cenazesi, ABD sağı için bir gösteriye dönüştü. Cenazede SSCB bayrakları yakıldı. ABD Kongresi’nin gördüğü en antikomünist komplocu, “Kötülük İmparatorluğu”nun elinde can vermişti.

McDonald’ın ölümünden birkaç hafta sonra, Western Goals’un direktörü Linda Guell, Los Angeles’a bir jüri sorgusu için çağırıldı. Ceza muafiyeti karşılığında Guell, savcıya örgütün polise sızmasının delilleri olacak bilgisayar disklerini teslim etmeyi kabul etti. Ayrıca, Western Goals tarafından toplanan istihbaratın FBI, CIA ve diğer devlet kuruluşlarınca kullanıldığını da onayladı.

McDonald’ın eşinin başarısız girişimi

Georgia’da ise işler daha da sarpa sardı. Yeni Sağ liderlerinin teşviki üzerine Kathy McDonald eşinin yerine seçimlere aday oldu. Karşısında sıra dışı, varlıklı bir rakip buldu.

1978 yılında Hustler dergisi yayıncısı Larry Flynt, McDonald’ın memleketi yakınlarında Georgia’nın Gwinnett ilçesinde, müstehcenlik suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştı. Duruşmada, Flynt dergisindeki ırklar-arası pornografiye itiraz eden, beyaz üstünlüğünü savunan bir seri katilin suikast girişiminden kurtuldu. Flynt, hayatının geri kalanını tekerlekli sandalyede geçirdi. McDonald’ın komploda yer aldığına (kanıt olmadan) inanıyordu ve Kathy McDonald’ın kampanyasını, bir intikam fırsatı olarak gördü. Böylece, Atlanta’nın her iki gazetesinde tam sayfada McDonald karşıtı yayınlar yayımladı ve adaya karşı radyo spotları için ödeme yaptı, onun iki Demokrat rakibine para yardımında bulundu.

Kathy McDonald seçimleri kaybetti.

Western Goals, faaliyetlerine devam etti. Örgüt 1983’te Nikaragua’daki antikomünist güçlere yardımda bulundu. Örgütün yürütme kurulundan Singlaub, Ulusal Güvenlik Kurulu elemanı Oliver North için yasa dışı silah tedarik birimi için kilit önemde bir isim haline geldi. McDonald’ın becerikli elleri olmadan örgüt, kontralara yardımlar için paravan bir örgüt olarak çalışmaya başladı.

Günümüz için kıssadan hisse

Larry McDonald’ı saçmalıklara sürükleyen komplocu zihniyet, günümüzde şaşırtıcı bir şekilde ana akım haline geldi. George Soros gibi “küreselcilere” seslerini yükselten fanatikler, politikamızın rahatsız edici bir yönü. Politikacılar, açık ya da gizli bir şekilde aşırılıkçılara elverişli bir ortam sağladılar. Barack Obama’nın Amerika’da doğmadığı gibi ırkçı yalanlarla iktidara yükselen bir adam, onun yerine başkan seçildi.

Geriye bakıldığında, Western Goals’ın hikayesi belki de ABD’deki karanlık radikalleşme için bir kıssadan hisse olarak düşünülebilir. Hannah Arendt 1951’de “Sürekli değişen, anlaşılmaz bir dünyada kitleler, aynı zamanda her şeye ve hiçbir şeye inanabilecekleri bir noktaya gelmişlerdi, düşünün, her şey mümkündü ve hiçbir şey doğru değildi” diye yazmıştı. 2. Dünya Savaşı sonrası yaratılan emniyet mekanizmalarına olan güven Watergate skandalından sonra azalıyor. “Her tencerede bir tavuk” olacağına, artık her yatağın altında bir canavar var.

Sevelim ya da sevmeyelim, bugün, büyük ölçüde McDonald’ın dünyasında yaşıyoruz. Bazen, paranoyaklar bizi onlara katılmamız için zorlamaktalar. Ve biz, diken üzerinde hep birlikte karanlığın üzerinde dönüp dolaşıyoruz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.