CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu Medyascope’tan İrfan Bozan ve Canan Coşkun’un sorularını cevapladı.
Programın tam metni:
Yayına hazırlayan: Tania Taşcıoğlu Baykal
İrfan Bozan: Medyascope.tv Özel Yayınından merhaba. Bu Özel Yayında Medyascope.tv stüdyosunun önemli bir konuğu var. CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu. Hoşgeldiniz.
Canan Coşkun: Hoşgeldiniz.
Ekrem İmamoğlu: Hoşbulduk, nasılsınız.
Bozan: Çok teşekkürler, iyiyiz. Aslında Ekrem İmamoğlu’nu çok fazla anlatmaya gerek yok. Aralık sonunda kendisinin adaylığı açıklandıktan sonra kamuoyu onu günbegün tanıdı. Bunların tümünü konuşacağız. Siyaseti ve İstanbul seçimlerini biraz takip edenler için Ekrem İmamoğlu ismi, 2014 yerel seçimlerinde AK Parti’den alınan tek belediyeyi kazanan başkan olarak dikkati çekmişti. Şimdi aynı başarıyı tekrar edip, 25 yıldır İstanbul’u yöneten milli görüşten alabilecek mi? Bunları konuşacağız kendisiyle. Ben İrfan Bozan ve Canan Coşkun soruları soracağız. Canan Coşkunoğlu, Ekrem İmamoğlu’nu adaylık sürecinden beri takip eden bir isim. Sanıyorum ilk olarak Bağcılar’la başlamıştınız. Hemen belirtelim, kendisini izlediğimiz ilk yayını YouTube’a koyduğumuzda inanılmaz bir izleme oldu. Daha sonra da sizi izledik biz. İzlenme olmasa da sizi takip edecektik. Ama şunu fark ettik ki bir bilinememe hali vardı ve bunu kırmak için izleyiciler yoğun olarak yüklendiler. Gerçi sizin etkinliklerinizi izleme oranları hâlâ yüksek onu belirteyim. Dolayısıyla ilk sorunuzu Canan soracak.
Coşkun: Ekrem Bey, siz ilk temaslarınızı AK Parti seçmeninin yoğun olduğu ilçelerden başlattınız. İrfan Bozan’ın da söylediği gibi Bağcılar ilk durağınızdı. Siz Bağcılar’daki ilk temasınızda, örneğin, siz bir dükkâna girmeden önce partilinizden bir yetkili o dükkâna giriyor ve sizi İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Ekrem İmamoğlu diye takdim ediyordu. Hatta gittiğiniz bazı masalarda sizi tanımayanlar da çıkıyordu. Siz bu tanınırlık meselesini aştınız mı?
Medyascope'un haftalık e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her çarşamba mail kutunuzda.
İmamoğlu: Epeyce. Şu anda çok iyi bir noktadayız. İlk aşamada bunu yaşamamız doğaldı, bekliyorduk zaten bunu. İstanbul’da kayda değer bir oranımız var ama bir ilçe belediye başkanı olarak çok üst seviyede değil. İlçe belediye başkanı olarak iyi bir seviyede ama büyükşehir belediye başkanlığı noktasında beklenen seviyede olmadığını biliyorduk. Programınıza biraz geciktik çünkü Beyoğlu’nda 100 metreyi yürüyemedik açıkçası. Hemşerilerimizin müthiş ilgisi beklentileri, o kısacık zaman diliminde bir proje anlatma isteği… Bugün ziyaretlerimiz vardı; hem Sayın Cindoruk’u hem de Fırıncılar Odası’nı ziyaret ettik. Oradan Galatasaray Lisesi’nin önüne kadar olan 100-150 metrelik mesafeyi yürüyemedik. O süreç buraya gecikmemize sebep oldu. Bu büyük oranda bir saha verisi aslında. Kaldı ki anketlerde de yüksek oranlara çıktığımız görülüyor. Ama yeterli mi? Biz bütün İstanbul’a kendimizi tanıtmak istiyoruz.
Bozan: Adaylığınız daha erken açıklansaydı ‘’daha uzun yol kat etmiş olurduk’’ diye düşünüyor musunuz?’’
İmamoğlu: Elbette. Zaman iyi bir şeydir.Zamanı verimli kullanmak açısından sağlıklı bir zaman dilimine sahip olmak iyi bir kazanç. Fakat koşullar böyle. Aslında başladığımız nokta ya da zamanlama, alışılmışın biraz üstünde. İyi bir vakitte adaylığım kesinleşti. Daha öncekiler seçime çok daha az vakit kala belirleniyordu. Bu manada iyi. Umarım o seviyeye geliriz. Bazı ülkelerde adaylar neredeyse 1 yıl öncesinden belli oluyor ve yola çıkıyor. Bizim ülkemizde de bunun olması, özellikle yerel seçimler için, seçmenin tanıması, seçmenle etkileşim içinde olup onlarla beraber süreci yönetmesi, gönüllüler veya katkı sunmak isteyenlerle proje üretmesi yani vatandaşın da elinin içinde olduğu bir sistem, ideal bir sistem. Ama herhalde buna epeyce zamanımız var zira yerel seçim dışında herkes her şeyi konuşuyor. Biz yerel seçimi konuşuyoruz ama görüyoruz ki yerel seçim dışında her şeyi konuşmak isteyen bir akıl var Türkiye’de.
Bozan: Size sahadan bir soru sormak istiyorum: İki video hatırlıyorum, eminim siz de hatırlarsınız ki bunu hesabınızda paylaştınız. Yer Sultanbeyli. AK Parti’li seçmeni yaşlı bir amcanın seslenişi: ‘’AK Parti’ye gel ne olur, sana yalvarıyorum.’’ İkincisi Esenler’de AK Parti seçim çadırından: ‘’Bizden olun, kazanın.’’ Şu çok net ki seçimi kazanmanız için İYİ Parti ve CHP oylarının üzerine, daha önce AK Parti’ye oy vermiş seçmenin oyunu da koymanız gerekiyor. Bunlar size bir şey söylüyor mu? AK Parti seçmeni üzerinde ‘’keşke bizden aday olsa’’ türünden bir izlenim mi var? Yoksa bu sadece ‘’iyi aday ama biz partimiz AK Parti’de kalalım.’’ Bu konuda sahanın size söylediği nedir? AK Parti seçmeni size oy verecek mi?
İmamoğlu: Herikisi de var aslında hissettiğim. Doğaldır, çünkü bunu kendi ilçemde de yaşadım. Aday adayıyken de, adayken de bunu yaşadım 2013ün sonunda, 2014’de. Belediyede görev yaparken de yaşadım. Bu insanın hoşuna gidiyor aslında. İstediğim tam da böyle bir şey; her kesimin sizi sevmesi, sahiplenmesi, sizde bir parçasını görmesi, ‘’Evet bu beni temsil edebilir’’ demesi. Bu AK Parti olmuş, başka partiler olmuş benim için fark etmiyor. Tek bir partiden olsa üzülürdüm. Ama şu anda bunu bütün partilerden hissediyor olmam müthiş onurlu bir şey benim adıma. Tam da bir siyasetçinin, özellikle bir belediye başkanının arzu ettiği şey. Olması gereken bu.
Bozan: Peki ‘’bizden aday ol’’ çağrısı CHP mührünü basmaya dönüşecek mi?
İmamoğlu: Bunun garantisi yok. Seçmen bazen sandıkta bazen karar veriyor. Her zaman söylerim; Bu, seçmenle Allah arasında bir şey. Gerçekten o anda vicdanı ile oy veren insanları biliyorum, tanıyorum, duyuyorum. Anlatıyorlar daha sonra. Bazısı kararını değiştirmeyebilir. Bazısı ömrü boyunca hiç konuşmayabilir. Güzel bir fıkrası var bu işin ama uzun sürer. Yıllar önce benim okul müdürüm annesine yalvarmış: ‘’Ne olur CHP’ye oy ver’’ diye. Annesi o yöre şivesiyle ‘’olmaz uşağım, Adalet’’ Adalet Partisi’ne vereceğim’’ demiş. CHP’ydi, Adalet Partisi’ydi derken en son ikna etmiş annesini sözümona: ‘’Altı okun altına unutma tamam mı?’’ ‘’Tamam uşağım biliyorum, kır atın altına basacağım’’ demiş annesi. Sonunda kabine girip oyunu kullanıp çıkmış. Kulakları çınlasın bizim müdürümüz şöyle bir manidar bakmış ‘’gene bize oy vermedin’’ deyince, annesi ‘’anladım böyle düşüneceğini yırttım orayı getirdim sana’’ demiş. Yine oyu nasip olmamış anlayacağınız. Bu açıdan, oy gerçekten Allah ile kul arasında. Ben bunu niye anlatıyorum? Çok insan bana oy verecek, hissediyorum bunu. Çünkü ben onlar için çok güzel şeyler söylüyorum ve bu söylediğim her şeyi de inanarak söylüyorum. O insanlar onu bende görüyor, hissediyorum bunu. Biz bu kampanya döneminde toplumun unuttuğu birçok kavramı hem topluma tekrar anımsattık, hissetmelerini sağladık. Sadece topluma değil, rakibimiz bile hissetti. Ne konuşuyorsak 3 gün, 5 gün, 10 gün sonra aynı terminoloji ile aynı projeleri duyuyoruz onlardan. Bu da beni memnun diyor açıkçası. En azından yerel yönetim ile ilgili var olan eksenlerini değiştirdiler, yüzlerini halka döndüler bir bakıyorlar. Ama ben inandırıcı olacağını düşünmüyorum.
Coşkun: Ben tam da buradan bir soru sormak istiyorum. Evet, siz güzel şeyler söylüyorsunuz. Ama özellikle siyasi söylemlerden kaçınan, uzlaşmacı bir tavrınız da var. Gördüğüm kadarıyla yakanızda bir CHP rozeti de yok Sizin aday olduğunuz partinin ve İstanbul’da sizi destekleyecek diğer parti seçmenlerinin de sert siyasi söylem beklentisi var. Sizin bu uzlaşmacı tavrınız bu seçmenler üzerinde negatif bir etki yaratır mı?
İmamoğlu: Çatışmanın hiç kimseye faydası yok. Ben Cumhuriyet Halk Partiliyim. Sadece şimdi değil, yaklaşık 5 yıldır Türk bayrağını rozet olarak taşıyorum. Bazen Türk rozeti takarım. Çok özel günlerde o kurumla ilgili rozetler de taktığım olur. Ama Türk bayrağı rozetim burada 5 yıldır var. Sadece bu kampanya dönemi için değil. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partililiğimi kimseye tartıştırmam. O benim partim. Zaten şu anki temsiliyetim, inanıyorum ki Cumhuriyet Halk Partilileri en çok mutlu ediyor ve vatandaştan karşılık bulması onları mutlu ediyor. Biz birbirinden ayrı düşmüş sevgili değiliz. Kol kola yürüdüğümüz, bir hedefe doğru koştuğumuz yoldaşız, yol arkadaşıyız. Bu bağlamda, toplumun ‘’şu anda sizin kesiminiz çatışma istiyor ve bundan uzak bir dil kullanıyorsunuz’’ yorumu da bence çok doğru değil. Şöyle doğru değil: Çatışma bize bugüne kadar zarar verdi, ölçümü ortada. Ben hiç çatışmacı bir dil kullanmadığım için kendi ilçemde başarım var. Demek ki toplum bunu alıyor. Kaldı ki ben öyle bir insan da değilim, istesem de başaramam. Evet, bazen gereği neyse onu da yaparım, sözünü, cevabını veririm hiç sorun yok. Ama onu da en ahlaklı biçimde veririm. Çünkü toplumsal bir iş yapıyoruz. Ben belediye başkanıyım, adayım. İstanbul gibi bir kentin takipçisiyim.
Az önce Beyoğlu’nda 3 yaşındaki bir kızımız bana sarıldı ve beni bırakmak istemedi. Yanağını yanağıma koydu, beni bırakmak istemedi. Ben bu ekranlarda konuşurken, o küçücük çocuğun zihnine kötü bir cümle kurabilir miyim? Bu mümkün mü? O zaman ben nasıl bir görev yapıyorum? Bu iş bu kadar hassas bir iş. Haddini bildirmek, teknik anlamda haddini bildirmektir. Ya da usul anlamında bir ders vermektir. Ama çatışalım, hakaret edelim, hayır. Öyle bir şeye gerek yok. Toplum bunu istemiyor. Belki çok az isteyen bir kesim, hırsı olan, gerçekten acısı büyük olan insanlar var, onu anlıyorum. Ama bu toplumun, çok derin acılar yaşadığı zamanlar oldu ve o derin acıları en çok yaşayan insanların vicdanı daha da büyük oldu bu toplumda. O nedenle, ben, çok acı yaşamadan, demokrasinin bize yeni bir yön çizmesini diliyor ve istiyorum. Demokrasinin yeni bir yön çizmesi için de, bu ülke, bu şehir uzlaşmacı bir dile muhtaç. Ben onu temsil ettiğimi düşünüyorum. Sonuna kadar da yolum bu. Şunu da ifade edeyim: Bu bir kampanya dili ya da bir metot değil. Bu benim yaşam biçimim.
Bozan: İstanbul’da büyükşehirde başkan adaylığı için ‘’muhalefetin adayı aslında Erdoğan’la yarışacak’’ diye bir görüş dile getirildi. Bunun işaretleri de gelmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde siz ‘’İstanbul’da, 0-4 yaş arası çocuğu olan annelere doğumdan hemen sonra ücretsiz ulaşım kartını hediye edeceğiz’’ demiştiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu cümlenize tam ifadeyle: ‘’Ne diyorlar? ‘’Doğum yapmış, çocuğu 4 yaşına kadar olan annelere otobüsler bedava. Gençlere şu yaşına kadar otobüsler bedava.’’ Sen kimin cebinden nereye, neyi bedava yapıyorsun. Kalkar şu kadar indirim dersiniz. Siz bunlara inanıyor musunuz?” diye karşılık verdi. Evet, rakibiniz Binali Yıldırım ama belli ki Sayın Cumhurbaşkanı da yavaş yavaş topa girecek. Ve belli ki kendi üslubuyla ortamı sertleştirecek. Nasıl yanıt vereceksiniz buna?
İmamoğlu: ‘’Kıskanıyor beni’’ diyeceğim. Belli ki projelerimi kıskanıyor. Alın size cevap .
Bozan: Peki bunu nasıl yapacaksınız? Nasıl bedava yapacaksınız?
İmamoğlu: İstanbul’un kaynağı, 0-4 yaşındaki çocuğun annesine mi yetmeyecek? Biz bunları maliyetini yaptık. İstanbul’da şu anda yoksulluğun en önemli sorun olduğunu bilen bir Belediye Başkanı sorumluluğuyla, İstanbullunun neyini paylaşacağım? Yoksulluğunu paylaşacağım. Onu daha rahat ve ucuz bir şehirde yaşamasını sağlayacağım. Ben de istemezdim İstanbul’da yoksulluğa dönük sosyal projeler açıklamayı. Başka vizyoner işler, yeni teknolojiler, turizmin gelişmesini, daha iyi yere taşınması için yeni projeleri daha öncelikli açıklamak isterdim. Ama onları bir aşama öteye koyuyoruz. İlk aşamaya yoksullukla mücadele koyuyoruz. Neden? Ülkenin, İstanbul’un bugünkü durumundan. Dolayısıyla bugün benim ortaya koyduğum bu projeler, arkadaşlarımla çalıştığım bu projeler, aslında bu günü bir an önce kurtarma projeleri. Bir toplumun asla istemeyeceği şey ‘’ilelebet sosyal yardım dağıtalım. İlelebet yoksulluk altındaki ailelere milyarlarca lira yardım edelim.’’ Bu istenir bir şey mi? Tam aksine ‘’Bizim yoksulumuz olmasın bizim açlık sınırını altında ailemiz olmasın.’’ Bunu ister toplum Ama şu andaki mevcut durum bu.
Evet, bunları paylaşmak zorundayız çünkü çocuklar anneleriyle evinden dışarı çıkamıyor. Ben yoksul aileleri geziyorum. O yoksul ailelerin büyük bir kısmı, 25 yıldır yönettikleri ilçelerde bu kentin yoksulluğunu en derinden yaşayan aileler. Niçin? Orada neyi başaramamışlar? Gelen nüfusa neyi hazırlayamamışlar? İş imkânı yok. Öyle ilginç veriler var ki artık Türkiye bunlar sorgulamak zorunda. İstanbul’da artık 4 gençten, yani işgücüne hazır 4 gençten, birisi de demiyoruz, ondan da fazlası işsiz.
Bozan: Ne okula gidiyor, ne işi var.
İmamoğlu: Aynen öyle. Daha kötüsünü söyleyeyim size. Üniversite mezunu 5 gençten 2’si işsiz. Bunlar çok acı istatistikler. Bunları halletmeden, ailelerin gelirini oturtmadan, bu sosyal yardımları, gençlere hayatı ucuz yaşamalarını sağlayacak olanakları vermezsek nasıl bu şehri …O zaman isyan başlar ve toplum huzursuz olur. Bu şehrin kaynağı var. Biz sadece kaynağı doğru yere aktaracağız. O kaynağı yanlış yerlere, nerelere aktardıklarını biz söyleriz. Zaten var; Sayıştay raporlarında var. Açıkladığımız bir kısım raporlarda var. O yanlışları kıstığınızda, bırakın 0-4 yaşını, başka şeyler üzerinde de çalışıyoruz. İstanbul’da ücretsiz ulaşımı mümkün kılmak için 2030’lara, 2040’lara dönük çalışmalarımız var. Teknik altyapı ve geleceğe dönük bir takım vizyoner çalışmalar sizi bunlara hazırlayabilir. O bakımdan, biz geleceğe bakıyoruz. Bugünü kurtarmak için de bu tür açıklamaları yapmak, bu tür politikaları üretmek zorundayız. Bizi buna mecbur bırakan, şu anki merkezi hükümetin Türkiye’ye getirdiği ekonomik süreçtir.
Bozan: Projelere geçeceğiz. Candan bu konuda soracaktı sanırım.
Coşkun: Sayın İmamoğlu’na tam da bıraktığı yerden bir sorum olacak. Siz, yanlış projelere kaynak aktarıldığını, kaynağı buradan yaratacağınızı söylediniz. Seçim vaatlerinizin arasında ‘’İsrafı önleme ve verimlilik’’ başlığı var. Bu başlığın altında da ‘’Halkın yararına ve akılcı olmayan projelerin durdurulacağı sözünü veriyorsunuz. Sizce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çılgın projesi Kanal İstanbul projesi böyle bir proje mi? Eğer öyleyse, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yürüttüğü bu projeyi nasıl durduracaksınız?
İmamoğlu: Tabii yetkimiz olmayan bir şeyi ‘’geldik ve hemen yarın durduracağız’’ deme hakkına sahip değiliz. Ama bunu toplumda tartışırız.
Bozan: Sizce bir israf projesi mi?
İmamoğlu: Kesinlikle bir israf projesi. İstanbul’un geleceğini hiç de olumlu bir yöne çevirmeyen bir proje. İstanbul’un gündeminde bile yok. İstanbul’un gündemine 50 tane açık uçlu sorunun 50 tane açık uçlu cevabını almış olsak, inanın, 51.de bile karşımıza Kanal İstanbul ihtiyacı diye bir şey çıkmaz. Ulaşım, trafik, çevre, elektrik kesintisi, deprem, mülteci sorunu hatta kaldırım taşıyla bile ilgili sorunları duyarsınız. Ama İstanbul’un gündeminde Kanal İstanbul projesi diye bir şey yok. ‘’Bu proje İstanbul’a çok gereklidir’’ deniliyor. Yahu, gerekli değil işte, ortada. İnsanların zihninde, Lozan Antlaşması gereği Boğaz geçiş hakları vs denilerek, kentin, Kanal İstanbul’a ihtiyaç duyduğu algısı yaratılıyor. Böyle bir şey de yok. Ben buna 19. yüzyıl kafası diyorum. 19. yüzyılda yapılmış Eyfel Kulesi, Titanik gemisi gibi büyük şeyler yapmak, kendini ispat etmek… O dönemde bunlar bir ülke politikasıydı. Ama şu anda öyle bir şey yok. Şu anda ufacık bir çiple dünyayı keşfetmenin hedefi konulabiliyor. Farklı bir alanda, yaratıcı unsurlarla, teknolojik gelişmelerle, çağın yakalamak istediği bir takım unsurlarla toplumlar kendilerini ifade ediyor.
Bozan: Sizin bir mega projeniz olmayacak mı?
İmamoğlu: Mega projelerimi anlatıyorum işte. 2 milyon 200 bin çocuğu hayata hazırlamaktan bahsediyorum. Mega proje bu. Gençler boşlukta. 2,5 milyon gencin umutlarını yeşertmek istiyorum. Çok iyi yetişmiş gençlerin bu kenti terk etmemesini istiyorum. Bunlar mega proje. Bu kentteki çevre yoksulluğunu bitirmek istiyorum. Bu kentin artık çevre zengini olmasını istiyorum. Bakın, 15 yeşil vadide yeni ‘’Yaşam Vadileri’’ yapacağız diye açıklama yaptım. 10 gün sonra ‘’biz de 20 milyon m2 yeşil alan yapacağız’’ açıklamasını yaptılar. Yeşil alan yapılacak vadiler vardı, biz bunları keşfetmedik. Suni vadiler değil bunlar, duruyor. Üstelik bomboş, metruk halde duruyor. Tek tek isimlerini açıkladık. 15-20 yıldır niçin bu vadilere dokunmadınız? Başka bir niyetiniz mi vardı? Biz söyleyince mi aklınıza geldi? Dolayıyla bunların hepsi dev projeler. 20 milyon m2 yeşil alan ne demek biliyor musunuz? Acı bir şey ama bugünkü mevcut yeşil alan kadar nerdeyse. Teknokent dediğimiz kavramlar, yeni, güncel teknolojilere hizmet eden merkezler, kent enstitüleri, bunlar mega proje.
Bir eğitim seferberliğine ihtiyacı var İstanbul’un. Eskiden eğitim seferberliği yapılırdı; Doğu’ya Güneydoğu’ya, Karadeniz’e, dağlara okullar yapılır, kampanyalar düzenlenirdi. İstanbul’un buna ihtiyacı var. İnsanlar bizi izliyorlar, kendileri de biliyor, görüyor. Çocuklarımız İstanbul’un göbeğinde 60-70 kişilik sınıflarda eğitim alıyor. Bir okulda 7000-8000 mevcut var. Sabahçı çocuklarını okuldan alırken, öğlenci çocuklarını okula götürürken o anne babaların, çocukların manzarası, sanki şurada, Seyrantepe’deki Galatasaray standında bir derbi maçından çıkış anı gibi. 21. yüzyılın İstanbul’unda böyle bir şey olabilir mi? Nereye gittik biz?
Yüzleşelim istiyorum. Bağcılar’la, Esenyurt’la yüzleşelim.. Sultanbeyli’yle, Pendik’le, o karmaşık yapı düzeniyle yüzleşelim. Depremi çözemeyişimizle yüzleşelim. Bunları çözelim asıl. Mega projemiz bunlar. Mesela mülteci konusu derin bir yara. Konumuz bunlar olmalı. Hangi konuda ne düşüncemiz var, nasıl yorumlayacağız, neler yorumlanmadı, bunları saatlerce anlatabilirim. Bu kentte kaç yıldır mülteci konusu var. Her yerde soruyorum, Büyükşehir Belediyesi’nin yapılanlarla ilgili tek bir cümlesi var mı basında? ‘’Büyükşehir Belediyesi mülteci konusunda şunu yaptı.’’ Ya da ‘’şöyle bir vizyon açıkladı. Bu sorunla ilgili şöyle bir temasta bulundu. Uluslararası düzeyde şöyle bir çaba gösterdi’’ diye medyada yer alan bir projesi oldu mu? Ben onları kendi insanımız olarak kabul edeceğiz, dolayısıyla dünya insanı onlar. Bizim için çocuk nerede olursa olsun çocuktur. Kadın, keza öyle. Onların mevcut sosyolojik problemlerini çözmek adına hamle yapacağız, bu bir. İki, ulusal anlamda, bu sürece dair, geleceğe dönük çözüm ortaklığını merkezi hükümetle konuşacağız. Çünkü İstanbul’u derinden etkileyen bir konu. Üç, uluslararası anlamda, ‘’barış sürecine destek olun. Artık Ortadoğu’ya barış gelmeli. 3,5-4 milyon insan yer değiştirmiş durumda. Bu, toplu bir yer değiştirmedir. Mültecilik kavramı değildir. Yarın bu, sizin de başınıza gelir ey Batı ülkeleri. Bu işi hep beraber çözeceğiz’’ diyerek, 16 milyonluk bir kentin sesi olarak her yerde bunu anlatacağız. Hem ulusal hem uluslararası bazda dil birliğiyle sürece katkı sunacağız. Toplumsal ciddi seslere herkes kulak verir. ‘’Bu 16 milyonluk kentin sesidir’’ diye kulak verir. Bazı siyasiler dinlenmez. Bu tür ortamlar ve bu tür kişiler dinlenir. O bakımdan her konuda fikrimiz var. Derin sorunların çözülmesi ve şehre geleceğe dönük bir vizyon katmak, bizim mega projelerimizdir.
Bozan: Evet, sizin mega projelerinizi de öğrendik. 27 Aralık’ta, CHP Teşkilatı ilk defa sizi basına tanıttı. Haliç Kongre Merkezi’nde bir konuşma yaptınız ve bu konuşmada 5 başlık saydınız. ‘’İstanbul’un 5 sorununu tespit edip bunlara çözüm bulacağım’’ dediniz. Bu sorunlardan birincisi, ulaşım ve trafik sorunuydu. Bu konuda herhalde en dikkat çekici projeniz, TEM Otoyolu’nu bir ulaşım ağı olarak düşünüp Megabüs projeniz oldu. Anladığım kadarıyla, TEM Otoyolu’na metrobüs gibi bir araç koyacaksınız. Bunu detaylandırır mısınız?
İmamoğlu: Tabii. Megabüs, Metrobüs gibi çalışmaların, makul düzenlemelerle bir kent için vizyoner bir ulaşım projesi olmadığını net olarak biliyoruz. Ama bugünü kotarmak, bugünü çevirebilmek adına da hızlı çözüm bulabileceğiniz bir metot aynı zamanda. Mesela, bu anlamda Metrobüs başladığının en az 3 katı kapasiteye çıkmış, dolayısıyla yükünü taşıyamaz haline gelmiştir. Başka sorunları da var. Mesela yenilenmesi ile ilgi konuyu açıkladık. Daha yüksek kapasiteli araçlarla çok rahat bir şekilde taşıma kapasitesini rahatlatacağımızı, yığılmaları engelleyeceğimizi açıkladık. Bu açıklamanın üzerinden fazla geçmedi, 20 gün sonra aynı şeyleri açıkladılar. Ben üzülüyorum, bu konuya derinlemesine mi girmeliyim? Aslında bu araçlar onlara 2 yıl önce teklif edildi. Aramaları, testleri yapıldı. Peki, niçin alınmadı? O araçlar niçin filoya katılmadı? Gerekçesi neydi? Konunun çok derinine girersek başka mevzular çıkacak, o pis kokuların içine girmek istemiyorum şu anda. Dolayısıyla oranın da revizyona ihtiyacı var. Ama bütün bunlar kesinlikle geçici işler. Kalıcı işleri zaten söylüyoruz.
Bozan: Raylı sistem.
İmamoğlu: Tabii ki. Mesela, Megabüs de aynı kavramla devreye alınması gereken bir sistem. Niye? İstanbul E-5’e yüklenmiş durumda. Keşke TEM bir transit yol olabilse. Ama artık şehrin içinde bir yol. Görüyorsunuz halini. Giriş çıkışları oldukça yüksek sayıda olan, trafik yoğunluğu üst seviyede olan bir yola dönüştü TEM Otoyolu. Aynı zamanda bir başka yönü de, hem dar gelirli kesimin, ta Sultanbeyli’den Esenyurt’a, yani Gaziosmanpaşa, Sultangazi, Ümraniye, Pendik’in uç tarafı birçok ilçesiyle beraber ciddi bir nüfus, bu aksta oturuyor. Bu nüfusun erişim imkanları son derece kıt. Mesela Sultanbeylili böyle bir projeye çok sevindi. Esenyurt’un kuzeyi de öyle. Aynı şekilde, Sultangazi, Esenler. Bu proje, çok fazla masraf yapmadan, bir kısım küçük genişletmelerle ama modern ve çağdaş istasyonlarla… Bir başka özelliği de, Metrobüs gibi sık durağı yok. Bu kocaman hatta 17 istasyon düşünüyoruz.
Bozan: Yani istasyonlar da planlandı.