Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Michel Serres: “Doğaya bir avukat bulmak gerek”

1 Haziran 2019’da hayatını kaybeden Fransız düşünür Michel Serres ile Stéphane Loignon’un yaptığı ve 28 Eylül 2018’de Le Parisien Weekend’de yayınlanan söyleşiyi Haldun Bayrı çevirdi.

Michel Serres

Michel Serres’in Vincennes’deki evinin ufak bahçesindeki kestane ağacı hasta. “Üç yıldır kestane vermiyor, çiçek de açmıyor” diyor üzüntüyle, 88 yaşındaki bilimler tarihçisi akademisyen. “Artık ne karatavuk var ne baştankara; serçe de kalmadı” diye ekliyor, bundan yirmi sekiz yıl önce doğayı haklarla donatmak için bir savunma olan Doğayla Sözleşme’yi (çev: Turhan Ilgaz, YKY, 1994) yayımlayan, ekolojinin öncülerinden bu aydın. Bu denemenin yeni bir edisyonunun yapıldığı sırada, Petite-Poucette’in (“Parmak Kız”) yazarı gezegen için harekete geçme çağrısını tekrarlıyor. Çok geç olmadan.

* * * * * * * * *

Kitabınızın önsözünde, alışkanlıklarımızı, ekonomimizi ve politikamızı değiştirmezsek dünyanın yıkıma doğru gittiğini belirtiyorsunuz. Kaçınılmaz mı bu?

MICHEL SERRES. Felaket tellallığı yapmıyorum. Bugün insanlar bunu seve seve yapıyorlar; sadece saldırı ve kaza haberleri veren medyaların etkisi altındalar; oysa şiddet durmadan azalıyor. Ama bununla birlikte gezegenin sorunu çok ciddi. Bilim camiası otuz yıldır tehlike alarmı veriyor. Ama artık hiç kimse dinlemiyor onu.

1990’lı yılların sonunda, bazı ürünlerin kullanımına bağlı olarak ozon tabakasında bir delik vardı. Bu ürünleri kullanmayı durdurur durdurmaz, delik kapandı (bkz. http://www.leparisien.fr/archives/la-couche-d-ozone-va-bien-merci-17-09-2015-5098861.php). Sonuç olarak, dünyaya etki edebiliriz, buna kuşku yok. Bilim insanları çözümler öneriyorlar. Fakat olduğu haliyle toplumumuz karşısında biraz afallamış durumdalar.

Size şunu söyleyeyim: Hakikatten hafif bir şey yoktur. Hakikatten etkisiz bir şey yoktur. Yalana nazaran, sahteliğe nazaran, duygusallığa nazaran, hakikatin ağırlığı çok azdır. Biri kalkıp hakikati söylerse ona kimse inanmaz. Hakikat çok hafiftir. Çok hafif.

Bu kayıtsızlığı nasıl açıklıyorsunuz?

Bir gazeteciden meşhur son on şarkıcının adlarını vermesini isteseniz, hemen yapar bunu. Ama ona son on Nobel Fizik Ödülü sahibini sorarsanız, tekini bile bilmez. Bugün bilim medyalarda yok artık. Asıl felaket burada.

Kısa süre önce iklim için gösteriler oldu. Kaç kişiydiler? Paris’te 50 bin civarı. Başka gösteriler çok daha hafif sorunlar için bir milyon kişiyi bir araya getiriyor. Bu bir kuşak sorunu da. Genç öğrencilerim, torunlarım bizden çok farkındalar bu sorunların; durumu iyileştirmek için davranış değiştirmeye daha hazırlar. Ama insanların bunu gündelik yaşamlarında da fark etmeye başladığını, Paris’te artık serçe kalmadığını gördüklerini kayda geçiyorum. Bu tür bir evrim herkes için somut.

Çevre Bakanı Nicolas Hulot’nun istifası siyaset dünyasının harekete geçmekten âciz olduğunu mu gösteriyor?

Politikanın bunda çok payı yok. Marksizm-Leninizmden saf kapitalizme kadar bütün rejimlerde doğa aynı şekilde kirletilmiştir. Nicolas Hulot’nun yenilgisi buradan geliyor. Bakan oldu, ama hiçbir şey yapamadı.

Bugün politika ekonominin hizmetçisidir. Gezegeni yok edenler ekonomik sistemlerdir. Onlara karşı mücadele vermek çok zor. Lobiler olağanüstü güçlü.

Kırk iki yıl yaşadığım ABD’de, her şeyi lobiler kumanda ediyor. Bunun ispatı, Amerikan halkının kendi çıkarı hilâfına oy vermesidir; reklamlara o kadar tâbi bir durumda. Obama’nın önerdiği o çekingen sosyal sigortayı reddetmiştir.

Denemenizde, gezegeni korumak için ne Marksizm ne kapitalizme dayalı bir projenin icat edilmesi gerektiğini telkin ediyorsunuz…

Şayet yeni bir siyasî yol ise, pek inanmıyorum buna. Ama ekonomik sistemi sarsmanın yollarını bulmak gerek. Bunu muhtemelen tüketiciler yapabilir. Bir şirket, ürünlerinin boykot edildiğini farkettiği zaman, çabucak yönelim değiştirir. Tüketici birey birincil seçmen haline gelmiştir. Ufak adımlarla yapılacaktır bu. Ama ufak adımların şimdi çabuk atılması gerekmektedir, çünkü zaman sıkıştırıyor.

Nereden başlamalı?

Kitabımda yasal bir çözüm öneriyorum. İlkçağ’daki “hukuk öznesi” (haklardan istifade eden kişi, Fr. Ed. N.), tüm diğerlerini dışlayan yetişkin ve 40 yaşını aşmış özgür erkekti. Sonra, tarih sürdükçe, yabancılar, köleler ve kadınlar hukuk özneleri haline geldi. Sonra da 1789’da İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi geldi. O zaman, kökenleri, kültürleri ya da dilleri ne olursa olsun bütün insanlar hukuk özneleri haline geldiler. Ama dünyayı unutmaktı bu. Doğayı da bir hukuk öznesi haline getirmek gerek. Hayatımdaki tatminlerden biri, içinde Brezilya’nın da bulunduğu çok sayıda ülkenin bu fikri uygulamaya soktuğunu görmek oldu. Ayrıca anayasamıza böyle bir madde konulması da söz konusu.

Doğaya haklar vermek niye?

Ona saldırıldığında kendini savunabilsin diye. Ona fikrini sormadan Kuzey Buz Denizi istismar ediliyor. Onu yok edecek şekilde kullanıldığı zaman insanlara dava açmasını mümkün kılmak gerek. Mesela Pireneler Ulusal Parkı’nın onu istismar eden kullanıcılara karşı dava açması da mümkün olabilir. Adalete ağaçlar başvurmayacak elbette. Bu kavgaları çevreci âlimler yürütebilir. Doğaya bir avukat bulmak gerek.

Çevre için uluslararası bir adalet mi yaratmak gerek?

Kuşkusuz evet. Bir gün, o dönemdeki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Mısırlı Boutros Boutros-Ghali ile aynı anda bir televizyona davet edilmiştim. Televizyonda her zamanki gibi ilginç hiçbir şey söylemedik; fakat programdan sonra bir barda oturup bir saat tartıştık. Su veya hava gibi önemli sorunlara BM’nin neden el atmadığını sordum ona. Cevabı şu oldu: “Ne zaman bu sorunlardan BM’de bahsetsem, benim burada yönetimimin çıkarlarını savunmak için bulunduğum karşılığı veriliyor.”

Bu büyük örgütler uluslararasılar, fakat dünya çapında değiller. Geçmişte, suyu, havayı, ateşi, toprağı ve canlıları temsil eden hakiki bir dünya örgütü olan Wafel’in (İngilizcewater, air, fire, earth, living’in kısaltması) kurulmasını önermiştim.

Çok ütopik geliyor bu…

Orası kesin, ama Tarih’te bir ütopya tarafından hazırlanmamış bir ilerleme biliyor musunuz? Herkesin eleştirmiş olduğu 19. yüzyıl ütopik sosyalistlerini hatırlayın. Onların önerdiklerine bakalım: kadın-erkek eşitliği, sosyal güvenlik, çocuklar için kreşler… Bugün yaşamımızı yumuşatan her şey onlardan gelmektedir. Oysa bilimsel denen sosyalistler, milyonlarca ölüme sebep olduktan sonra, birbiri ardına çökmüşlerdir. Epey ütopyadan yana olduğum kesin.

Michel Serres : “Doğaya haklar vermek gerek” (Fotoğraf: Serge Picard)

ABD gibi büyük güçler çevreyi koruma yasalarında geri adımlar atarken nasıl iyimser olunabilir?

Bay Trump Amerika’yı kusursuz temsil ediyor. Herkes ABD’nin hayallerdeki ülke olduğunu zannediyor. Mali bakımdan elbette ABD’de her şey iyi gidiyor. Ama toplumsal bakımdan hakiki bir Üçüncü Dünya ülkesi. Bizim modelimiz o olmamalı. Geriye doğru bu dönüş sadece Amerika’yı etkilemiyor; İngiltere ve onun Brexit’i, Putin’in Rusya’sı, Erdoğan’ın Türkiye’si de var.

Kitabınızda aynı zamanda büyüyen kentleşme hâdisesine ve köylü dünyasının yok oluşuna da işaret ediyorsunuz.

Bütün ekonomik sistem köylülerin ölümüne doğru yönlendiriliyor. Oysa insanlığı besleyen atalarımız onlar. Köylüler olmadan hiçbir şey yapılamaz. Dolayısıyla, köylüleri kurtarmak gerek. Dünya nüfusunun artması bu sorunu katmerlendiriyor. Ben 1930’da doğduğumda, gezegenin üzerinde 2 milyardan az insan vardı. Bugün 7,6 milyarız. Gıda ve tüketim sorunları belirleyicidir.

Aynı zamanda, dünyayı daha doğru bir biçimde kavramak için katı bilimlerle sosyal bilimlerin birbirinden ayrı bölmelerde tutulmamasını mümkün kılacak bir eğitim reformu telkin ediyorsunuz.

Bugün eğitim, katı bilimlerle insan bilimlerinin tam bir ayrılığı üzerine kurulu. Birbirini anlamayan iki kesim oluşturuyor bu. Ben bunu, bir tarafta kültürlü cahiller, diğer tarafta kültürsüz âlimler diye adlandırıyorum. Yarım yüzyıldır toplum yön değiştirdiyse, katı bilimler yüzündendir bu. Tıp ve biyoloji ortalama ömrü artırmıştır. Yeni teknolojiler toplumları ve meslekleri değiştirmiştir. Oysa çağdaş dünyada söz sahibi olan herkes, insan bilimleri, siyasal bilimler, sosyoloji alanlarında yetişmektedir… Toplumun dönüşümlerinin sebepleri üzerine hiçbir şey bilmeyen kimseler tarafından yönetiliyoruz.

Silicon Valley’deki Space X’in başkanı Elon Musk gibi bazı milyarderler, gezegenin yok oluşunun kaçınılmaz olduğunu ve Mars’ta yaşamı tasarlamak gerektiğini düşünüyorlar. İnanılır geliyor mu bu size?

O kimseleri tanıyorum. Otuz yedi yıl Silicon Valley’de yaşadım. Nasıl başladıklarını gördüm. İlk başta, özgürlük yanlısıydılar; toplumu değiştirmek, onu daha çok yatay ve daha az dikey kılmak istiyorlardı. Şimdi, bütün verilere, bütün servete malik olduklarını ve Big Brother’a dönüştüklerini fark ediyorlar. İnandıklarının tam aksine… Kültür bakımından su katılmamış barbarlar oldukları için de, ağızlarına gelen martavalları anlatıyorlar. Mars gezegenine gidin hele, nasıl bir cennetmiş görürsünüz. Mars’a gitmek ve oradan dönmek için gereken zamanı gördünüz mü? (en az iki buçuk yıl, Fr. Ed. N.)

İklim değişimi hâdisesine doğrudan maruz kalacak genç kuşaklara ne öğütlerdiniz?

Ben öğüt vermiyorum. Öğütler veren kimseler, kendini beğenmişlerdir. Bilgeliğin kendilerinde bulunduğunu ve öteki insanlarda bulunmadığını düşünürler. Bende bilgelik yok. Birisine öğütte bulunmak yerine, onu dinlemeyi tercih ediyorum. Yarının dünyasını icat etmek gençlerin işi. Ellerinde de bunu yapacak araçlar var.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.