Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Yalnız yürümeyen kadınlar”la söyleşiler (2): “Başımı açtığımı söyleyince annemin tansiyonu, babamın şekeri yükseldi. ‘Başımı açmamın tansiyonunuzla şekerinizle alakası yok’ dedim”

Başörtüsünü çıkaran bir üniversite öğrencisinin kurduğu “Yalnız Yürümeyeceksin” blogu internet üzerinde başörtülü kadınların hikayelerini anlattığı bir platforma dönüştü. Medyascope’tan Büşra Cebeci platform üyesi C.E. ile konuştu. Kendi istekleri doğrultusunda gerçek ismini gizlediğimiz C.E. başörtüsünü çıkarma sürecinde yaşadıklarını ve platforma neden dahil olduğunu anlattı.

Senin hikayen nedir? Bize anlatabilir misin?

“Benim ailem radikal İslamcı bir aileydi. Devleti, diyaneti de kabul etmezlerdi. Eve erkek geldiğinde ev müsait edilir, kadınlar asla dışarı çıkmaz hatta kadınların odasında camlı kapı varsa gölgeler bile görünmesin diye kapıya örtü asılırdı. Mesela kuzenlerimle ben 20 yaşımdan sonra tanıştım. Onlar da dindarlardı ama din anlayışları bizimkiyle uyuşmuyor diye onlarla da görüşmüyorduk. Çok izole bir şekilde yetiştim. Özel okula gittim mesela, ailem bana ve kardeşlerime okulda dinle ilgili anlatılan şeylere inanmamamız gerektiğini tembihlerdi. Zaten bu yüzden okul hayatım boyunca dinle ilgili konularda hocalarımla hep bir çatışma halinde oldum. İlk gittiğim okul bir özel okuldu ve yedi yaşımdan itibaren Kuran okumayı öğrendim, Arapça dersleri aldım. O zamanlar Kuran dersini resim, Arapça dersini müzik dersi adı altında aldık. Müfettiş geldiğinde hocalar defterleri, kitapları alıp kaçıyorlardı. O tarz bir okuldu. Beşinci sınıfa kadar okudum. Daha sonra 11 yaşımda başımı örttüm. Ailemin bağlı olduğu bir dini grup vardı, o grubun evlerinde yine o grubun bastığı kitaplarla eğitim almaya başladım. Aslında babam kapanmama dair hiçbir şey söylemedi, annemin böyle bir beklentisi vardı daha çok. İkisi de ‘Kapan’ demedi. Eğitim aldığım evdeki kızların baskısıyla kapandım. Bana sürekli ‘Ne zaman kapanacaksın?’ diye soruyorlardı. Daha sonra bir gün, o evden başımı kapatmış olarak çıktım. Babam beni gördüğünde mutlu olmuştu, yani samimiyetle mutlu olduğunu görebiliyordum ama annem bana acıyarak baktı. Benim kapanmamı isteyen oydu ama kapandığım zaman bana acıyarak baktı, bunu çok net hatırlıyorum ama neden yaptığını bilmiyorum. Beşinci sınıftan sonra okula gitmedim. Üç sene evde hapis hayatı gibi bir şey yaşadım. Bu sırada erkek kardeşimden devamlı şiddet gördüm, annemden çok fazla psikolojik şiddet gördüm. Annem devamlı beni aşağılıyordu, durduk yere beni aşağılamak için elinden geleni yapıyordu. Zaten çocukluğumdan beri benden nefret ettiğini düşünerek büyüdüm. Hatta diyordum ki, ‘Nefret etmeseydi keşke, sadece sevmeseydi. Nötr olsaydı ama neden nefret ediyor?”

 

“Kendimi daha açık fikirli insanlara yakın hissediyordum ama hep kapalı kızlarla arkadaşlık etmem bekleniyordu. Ben o kapalı kızlar gibi görünüyordum ama aslında onlardan biri değildim”

 

Okula gitmediğin o üç yıllık süreç nasıldı ve o üç yılın ardından ne oldu?

“Okula gitmediğim o üç sürelik zaman diliminde babamın kütüphanesindeki kitapları okuyarak babamla yarışıyordum. O süreçte ablam biraz arka çıktı bana. Bana hep, ‘Senin gözlerinden hüzün akıyor’ derdi ablam. 15 yaşımdan sonra açık öğretimden ortaokulu bitirdim. 17 yaşında liseye başladım. Başladığım lise de yine dini hassasiyetleri olan bir liseydi. Türbe ziyaretlerine götürüyorlardı sürekli. O zamanlar muhtemelen kendi yayınevlerinden çıkan kitapları okutuyorlardı, çok ağlak bir dille yazılmış kitaplardı ve ben okumak istemiyordum. Başka kitaplar okuyordum ve aileme bu sebepten beni şikayet ediyorlardı. Lisedeyken kendimi hiçbir yere ait hissedemiyordum. Daha açık fikirli insanlara yakın hissediyordum ama hep kapalı kızlarla arkadaşlık etmem bekleniyordu. Ben o kapalı kızlar gibi görünüyordum ama aslında onlardan biri değildim.”

“Bir gün giyindim, okula gideceğim, başımı örtmedim, on yılı aşkın bir süredir kapalıyım ve holün içinde başım açık gidip geliyorum. Elimi kapıya atıyorum, geri gidiyorum, kalbim çarpıyor, dönüyorum dolaşıyorum. Bir on dakika kadar gittim geldim daha sonra holün en uzak noktasına gittim, gözümü kapattım ve koşarak kapıdan çıktım

 

 O dönem ailenden bağımsız olarak senin dine bakışın nasıldı ve sonrasında nasıl bir dönüşüm geçirdin?

Radikal bir din anlayışım vardı çocukluğumda; “Ülkede savaş çıksa, ben de şehit olsam keşke” diye dua ederdim, bu kafada yetişmiştim. Sonra çıktı işte, artık bunu istemediğim bir zamanda çıktı. Yanlış zamanda kabul oldu dualarım sanırım. Daha sonra üniversiteye başladım. Kendi dönüşümümü anlatmam için ablamı da biraz anlatmam gerek sanırım. Ablam da böyle bir süreç yaşadı ve başörtüsünü çıkardı. Erkek kardeşim onu da darp etti hatta. Ablam daha sonra yurtdışına gitti ve benim dışımdaki tüm aile bireyleriyle bağını kopardı. Kendi dönüşümüme gelirsek de, ben üniversiteye ilk başladığım senelerde bir arkadaşım ara ara, ‘Başını ne zaman açıyorsun?’ diyordu. O öyle dedikçe ben daha çok inatla kapatıyordum. Aklıma böyle bir düşünce girse bile öyle dendikçe bilenip örtmeye devam ediyordum. Bu şekilde bu sürecim ertelendi çünkü bende karşı gelme bozukluğu var. Ama ablamla konuşurken bana böyle bir şey söylediğinde bu fikir aklıma yattı. Ben çok inançlı biriydim ve önce bunun inançsal boyutunu yenmem gerekiyordu. Başörtüsü benim için tahammül edilemez bir şeye dönüşmüştü ve ondan sonra arayışlara girdim. ‘Gerçekten de Nur Suresi’nde başörtüden bahsediliyor mu?’ gibi şeyler düşünüp araştırıyordum. Sonra bir gün ailemle yürüyüş yapıyordum, bir anda dedim ki ‘Kuran’da başörtüsü olmayabilir.’ Babam bunun üzerine güldü ve ‘Yok canım öyle bir şey’ dedi. Bu arada beni darp eden değil diğer erkek kardeşim daha özgürlükçüdür. Yani dindardır ama daha özgürlükçü bir bakış açısı vardır. Bunun üzerine o, ‘Böyle şeyler zorla yaptırılmaz’ dedi. Sonra babam güldü, başka bir şeyler dedi, daha sonra da birden ciddileşerek, ‘Yalnız ben böyle şeyleri kabul etmem ona göre’ dedi. Sonrasında daha çok tartıştık, evde bu tartışmalar sürdü. Babam en çok onun inandığı dinin öyle olmadığını iddia etmeme celallendi zaten. Hatta önüme tefsir kitapları falan atıyorlardı o süreçte. Ben de, ‘Bunu âlim demiş, Allah değil’ falan diyordum. Babam eve geliyordu, durduk yere ‘Başını açmayacaksın değil mi?’ diyordu, sonra yine tartışıyorduk; babam bağıra bağıra evden gidiyordu. Ama bu süreçte annem babamı çok doldurdu, yani babamı ikna etmek daha kolay olabilirdi. Bir de babamın çevreye karşı utanma hissiyle bu kadar üstüme geldiğini düşünüyorum, ‘Kızım başını açarsa el âlem ne der?’ düşüncesiyle böyle davrandığını düşünüyorum. Ama ben başörtüsünün olmadığını kafaya koydum, hâlâ da bunun böyle olduğunu ve ayetin çarpıtıldığını düşünüyorum. Başörtüsünü takmama kararı aldım ama açık da dışarı çıkmaya cesaret edemiyorum. O nedenle birkaç gün hiç evden çıkmadım. Sonra bir gün giyindim, okula gideceğim, başımı örtmedim, on yılı aşkın bir süredir kapalıyım ve holün içinde başım açık gidip geliyorum. Elimi kapıya atıyorum, geri gidiyorum, kalbim çarpıyor, dönüyorum dolaşıyorum. Bir on dakika kadar gittim geldim daha sonra holün en uzak noktasına gittim, gözümü kapattım ve koşarak kapıdan çıktım. Başörtülü olduğum dönemde empoze edilen bir şey vardı; ‘Başörtüsü sizi tacizden korur’ gibi. Hatta başörtülüyken başörtüsünü biraz kısa bağladığımda herkes bana bakıyormuş gibi hissederdim. Başım açık sokağa çıktığımda da devamlı insanları gözlemliyordum, hani gerçekten dedikleri gibi ‘Herkes bana mı bakıyor, taciz mi ediliyorum?’ diye; ama hiç kimse bana bakmıyordu. Dışarı ilk çıktığımda o rüzgarı 10 sene sonra saçlarımda hissetmek çok farklıydı.  Okula gidip sınıfa girdim, harıl harıl konuşuyorlar, beni gördüler konuşmalar birden kesildi. Okul döneminin ortalarındaydık. Bir arkadaşım vardı mesela açılmak için yaz aylarını bekledi, bir sonraki dönem açıldı. Ben çat! diye açıldım. Sonra sınıfa girdim böyle çantamı bıraktım, cüzdanımı alıp direkt sınıftan kaçtım. ‘Siz biraz dedikodumu yapın, ben geri geleceğim’ dedim içimden. Ondan sonra sınıfa geldim, kimse bir şey diyemiyor. Bir tane kapalı bir kız vardı, onun biraz suratı asıldı. Hatta bana bir ara sınıf grubundan ‘Tutarsız’ diye laf attı. Mesela arkadaşlarım daha bilinçli insanlarmış. Çünkü bana açıktan bir şey de söylemediler. Sadece gizli gizli, ‘Güzel olmuşsun’ işareti yaptılar. Ben o süreçte çevreden gelen olumsuz tepkileri zaten umursamayacaktım. Çünkü ben kimseye yaranmak için başımı açmadığım düşüncesindeydim. Biri bana iyi olmuş derken çok dinlemiyordum, göz teması kurmuyordum.”

 

“Bana ‘Başını açamazsın’ dediler. Ben de, ‘Bir haftadır okula başım açık gidiyorum’ dedim. Ondan sonra annemin tansiyonu, babamın şekeri yükseldi. Ayılıp bayılmaya başladılar. Sonra ben buna da sinirlendim, ‘Benim başımı açmamda sizin tansiyonunuzu  şekerinizi çıkaracak bir şey yok. Şekerinizin tansiyonunuzun çıkmaya hakkı yok’ dedim. Birden düzeldiler”

 

 İyi tepkilere de kulağını tıkadın yani…

“Aynen, çünkü kendimi yaranmaya çalışıyormuş gibi hissettiğim için ben bunu tamamen kendi kararımla yaptığımı kendimi ikna etmem gerekiyordu. Ondan sonra da, ‘Bir adım attım, geri adım atmamam gerekiyor’ süreci başladı. Bir yandan da kafamda hâlâ bir karışıklık vardı; o yüzden kendi edindiğim Arapçamla ayetleri karıştırıyordum, anlamlarını araştırıyordum, oradan buradan fikir edinmeye çalışıyorum. Hani gerçekten olmadığına kendimi ikna etmem gerekiyordu. Bir de babama karşı güçlü ifadeler kullanmam gerekiyordu. Beni yeniden kapatmaya çalışmasınlar diye, onlara karşı da bir saldırgan tavır edindim. Epey saldırgandım. Bir de 21 yıllık yanlış bir şeye inanmışlık, o yaşanmamışlığın verdiği hınç da vardı içimde. Hatta babamı sinirlendirmek istiyordum. Bir gün iş yerinden eve gelirken babamla tartışmaya başladık. Babam epey çıldırmaya başladı, direksiyonu yumruklayarak ‘Seni öldürürüm’ gibi şeyler söylemeye başladı. Işıklarda durunca ben orada kapıyı açıp indim, eve yürüyerek gittim otobandan. O arada da babam arabayla gelecek, beni sinirinden ezecek zannediyorum.”

Peki, baban nasıl kabullendi bu durumu?

“Yavaş yavaş, zamanla kabullendi. Devamlı babamla aile ortamında ideolojik tartışmaya girdik. Devamlı tartışma çıkıyordu. Sonra annem yumruğunu masaya vurdu; ‘Bu evde ideolojik tartışma istemiyorum’ dedi. Bir gün mesela okula gitmemiştim. Annemin, ‘Başını açan her şeyi de yapar’ diye babamı kışkırtmaya çalıştığını duydum. Başımı açtığımı da öğrenmeleri şöyle oldu; bunlar hâlâ başımı açmak istediğimi ama açmadığımı zannediyorlardı. Tefsir kitapları getirip masaya vuruyorlardı. Hatta bir gün o kadar çok sinirlendim ki, o kitapları alıp masaya çarptım. Sonra, ‘Başını açamazsın’ dediler. Ben de, ‘Bir haftadır okula başım açık gidiyorum’ dedim. Ondan sonra annemin tansiyonu, babamın şekeri yükseldi. Ayılıp bayılmaya başladılar. Sonra ben buna da sinirlendim, ‘Benim başımı açmamda sizin tansiyonunuzu şekerinizi çıkaracak bir şey yok. Şekerinizin tansiyonunuzun çıkmaya hakkı yok’ dedim. Birden düzeldiler.”

 

“Babam bir ara çıldırdı. ‘Bacaklarını kırarım evden çıkamazsın’ dedi, ayağıma falan vurmaya başladı. Ben de o ara yine celallendim. ‘Şeriatta, başını örtmeyenin ayağını kırın diye ceza mı var? Şirk koşuyorsun’ dedim. Dondu kaldı, ayağımı bıraktı”

 

 Daha sonra babanla iletişimin nasıl oldu? Annen de baban da bunu öğrendikten sonra sana nasıl davrandılar?

“Babam bir ara çıldırdı. ‘Bacaklarını kırarım evden çıkamazsın’ dedi, ayağıma falan vurmaya başladı. Ben de o ara yine celallendim. ‘Şeriatta, başını örtmeyenin ayağını kırın diye ceza mı var? Şirk koşuyorsun’ dedim. Dondu kaldı, ayağımı bıraktı. Evin içinde dolaşmaya başladı, ne yapacağını şaşırdı; köşeye kıstırdım çünkü. Sonra anladım ki, ‘Din bu değil, benim dediğim gibi’ dememe çok fazla çıldırıyor; çünkü hayatı boyunca buna inanmış. Ben de onu değiştirmek istedim zamanla, çünkü çok sinirliydim. Sonra herkes istediği gibi yaşasın dedim, bulaşmadım. Sonra zamanla onlar da benim alanıma saygı duymaya başladılar. Bir sene civarı epey konuşmadım, aram kötüydü. Okulda ruh halimden belli oluyordu. Ben farkında değildim ama muhtemelen bakışlarımda, yürüyüşümde nevrotik bir tavır vardı; çünkü insanlar bana yaklaşmaya korkuyorlardı. Daha sonra kabullendiler bir şekilde.

Biraz önce rüzgarı saçında hissetmenden bahsettin; birçok kadın bundan bahsediyor ve nedense tepkilerde bu çok dramatik bulunuyor. “O kadar da değildir canım” falan deniliyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?

“Ben rüzgar eserken kendimi videoya falan çekiyordum. Bir de ben başörtü takmayı saç amputesi gibi görüyorum. Saçları ampute ediliyor bir insanın. Onları yok etmeye çalışıyorsun ama onlar senin bir parçan aslında ve insanın yüz hatlarına, duruşuna çok şey yansıtan bir şey saç ve sen onu ampute ettiğinde, bir anda o insanın kişiliğini almaya başlıyorsun aslında.”

Peki açıldıktan sonra, platformdan bağımsız olarak aynı durumda olan kadınlar var mıydı çevrende? Gözlemlediğin kadarıyla onlar neler yaşıyordu?

“Bir arkadaşım benimle konuşmadı ama benden sonra başını açtı mesela. Başka bir arkadaşım da başımı açtığımda bana, ‘Ben de başımı açmak istiyorum’ dedi. Annesi de açık birisi ama dindar okulda okuduğu için çevre baskısından, insanların düşüncelerinden çok korktuğu için cesaret edememiş. O da sonradan başını açtı. Başka bir arkadaşım olayın ideolojik kısmında değildi, ‘Ben sadece süslenmek istiyorum’ diyordu. Bu şekilde pek çok kadın var ve hepsinin farklı farklı hikayeleri ve sebepleri var elbette.”

Sözü biraz da aile ortamına getirmek istiyorum. Şiddet uygulayan bir kardeş, sevgisini hissetmediğin bir anne ve gerginlikle dolu bir ev. O dönemi nasıl anlatırsın?

“Hayatım çok izoleydi. Yani ruh hastası gibi bir şeydim aslında. Çok durgundum, darp ediliyordum devamlı. Annemin psikolojik şiddetine maruz kalıyordum, hatta bir kere kardeşimin şiddetinden neredeyse beyin kanaması geçirdim muhtemelen ama hastaneye bile götürmediler. Bir kere gözümü morartmıştı ve ben evden çıkmak istemedim. Beni zorla dışarı balık yemeye götürdüler; o şekilde insanlar bana acıyan bakışlarıyla baktı ben o yemeği yemek zorunda kaldım.”

Kardeşinin sorunu ne peki? Neden devamlı darp ediyor seni?

“Onun yetiştirilme tarzı öyleydi. Mesela biz küçükken kavga ettiğimizde anneannem devamlı, ‘O erkek, sinirlenir. Siz kızsınız, hanım hanımcık durun’ diyordu, devamlı onu şişiriyorlardı. O bir hasta oldu mu paşalar gibi bakılıyordu, devamlı tepemize çıkarılıyordu, sürekli ön planda tutuluyordu. Annem çalıştığı için bize anneannem bakıyordu ve bir şekilde kardeşimi yetiştirdi. Küçük erkek kardeşime de şiddet, baskınlık, otorite uygulamaya çalışıyordu. O zamana kadar annem hiçbir zaman sesini çıkarmadı, ne kızdı ne başka bir şey yaptı. Ben hâlâ safça, ‘Annem bana yapılanın yeterince farkında değil galiba, anlamıyor herhalde. Ondan ötürü bir şey demiyor’ diye düşünüyordum; sonra annemden yana umudumu kaybettim. Bir gün ben telefonda bir şeyler okuyordum, sonra kardeşim bana sırıta sırıta, ‘Sen telefonda kiminle konuşuyordun o ara’ dedi. Ben sinirlendim o ara kar küreyicisi vardı yanımda, ‘Bunu kafana atarım’ dedim. ‘Sen onu kafama atamazsın’ dedi ve birden beni yumruklamaya başladı. Annemler evde yoklar, anneannem de salonda uyuyor. Sonra gitti salona, o otururken ben kar küreyicisini aldım sendeleye sendeleye odaya geldim. Oturduğu yerden sırıtıyordu kendi kendine, yaptığı ile gurur duyuyordu. Kar küreyicisini onun kafasına fırlatacaktım. O kadar beynim sarsılmış ki sola fırlatacağıma, sağa fırlattım. Sonra bu defa da sen onu bana nasıl fırlatırsın diye enseme yumruklar attı. Yakınlarda oturan kuzenlerim vardı. Kuzenim kardeşimi aldı götürdü. Sonra anneannem anneme telefonda, ‘Kızın, kardeşini sinirlendirdi yine’ diyerek onu aklamaya çalıştı. Ben cinnet geçiriyorum o ara. Telefonu aldım, duvara bile fırlatmadım, kanepeye fırlattım. Sonra annem o kadar olayın arasından bana, ‘Sen benim annemin telefonunu nasıl fırlatırsın’ dedi. Ardından ben yine bir sinir krizi geçirdim, kendimi banyoya kapattım. O sırada babamın jiletlerini arıyorum, kendimi keseceğim. Kapı kendinden kilitli, dışarıda vida gibi bir şeyi çevirince açılıyor. Ben jiletleri bulana kadar babam gelip ellerimi tuttu, jileti almaya çalışıyor elimden. Beni sürükleye sürükleye salona götürdü. Sonra annem mutfaktan aldığı büyük tahta kaşıkla gözü dönmüş bir şekilde bacaklarıma kollarıma vurmaya başladı, ‘Sen annemin telefonunu nasıl fırlatırsın’ diye, ben asla umurunda değilim. Ben o ana kadar gerçekten sesimi bu kadar duyuramadığımı hissetmemiştim. O zamana kadar annemin bana tavırlarında hep kendimi suçlar, onun istediği kız evlat gibi olmaya çalışırdım. Bu olaydan sonra annemin istediği kız olmaktan vazgeçtim ve kendi olmak istediğim kişi olmaya karar verdim.”

Bu olayın seni hâlâ çok fazla etkilediğini görebiliyorum.

“Annemden yana umudumu kaybettim. Hatta bazen düşünüyorum, tiyatrocu olsam ağlamam gerektiğinde direkt bunu hatırlardım. Annem daha sonra ağzından kaçırdı. Benim telefonumdan bir şekilde mesajlarımı görüyorlarmış galiba; nasıl olduğunu bilmiyorum. ‘Millete şöyle mesajlar atmışsın, kardeşin de seni o yüzden dövüyordu’ dedi. Ben de, ’Demek ki bu yüzden destekliyordu, bunu hak ettiğimi düşünerek böyle davranıyordu demek ki. Ben zerre umurunda değilim’ diye düşünüyordum.”

 

“Ben ideolojik olarak onlardan ayrı düşünsem de annemden ve babamdan utanmazdım, onları çevremden saklamak istemezdim ancak onlar beni kendi çevrelerinden saklamayı tercih ettiler. Babamdan, beni onaylamasa da çevreye karşı daha cesur bir tutum sergilemesini isterdim”

 

Destekliyor muydu, yoksa sadece karışmıyor muydu?

“O zamanlar destekliyordu. Çünkü ben orada beyin kanaması geçiriyorum belki ayakta duramayacak haldeyim karışmamak gibi bir durum yok. Devamlı bana, ‘Sen şuraya gidiyorum diye başka yerlere gidiyorsun. Şunu yapıyorum diye başka şeyler yapıyorsun’ diyordu. Şu an mesela, tanıdıkları insanların yoğunlukta olduğu yerlere beni götürmüyorlar, benimle görünmek istemiyorlar, benden utanıyorlar herhalde. Ben ideolojik olarak onlardan ayrı düşünsem de annemden ve babamdan utanmazdım, onları çevremden saklamak istemezdim ancak onlar beni kendi çevrelerinden saklamayı tercih ettiler. Babamdan, beni onaylamasa da çevreye karşı daha cesur bir tutum sergilemesini isterdim.”

Bundan sonraki planın ne peki?

“Ekonomik özgürlüğümü alırsam, kendimi yeterli hissedersem yurt dışında yaşamayı düşünüyorum.”

Annenle iletişimin nasıl şu an?

“Şu anda iyiyiz. İlk açıldığımda bana şiddet uyguladılar. Sonraları ise annem, ‘İstiyorsan sana araba alayım, okul,a arabayla gidersin’ dedi. Bunu istemedim. Çok istediğim bir şeydi normalde ama kendim gibi olmayı, arabaya tercih ettim.”

 

“Ben kapalı olduğum süreçte hep kendim kapandığımı iddia ediyordum. Bunun sebebinin sonradan başka türlü hayal edemediğimden dolayı kendimi böyle ikna ettiğimi düşündüm”

 

Sen aynı zamanda “Yalnız Yürümeyeceksin” platformunundasın. Nedir platformdaki görevin?

 “Platformda şu an editörlük yapıyorum. Diğer her şeyi arkadaşlar hallettiği için bana pek iş düşmüyor, gelen yazıları edit ediyorum. Platforma dahil olmam da dediğim gibi, arkadaşımın ‘Çok fazla kadın var durumda olan, böyle bir şey kurabiliriz’ demesiyle oldu. Sonrasında birçok arkadaşın desteğiyle oluştu bu platform ve ben de dahil oldum.”

 Birçok kadınla dayanışmak için bir platform kurdunuz, kolektif bir şekilde çalışıyorsunuz. Bundan bir kazancınız yok, hatta anladığım kadarıyla cebinizden harcayarak bir şeyler yapıyorsunuz. Bu durumu bu kadar içselleştirmenizin sebebi nedir? Diğer kadınlara ulaşma isteğinizin altında ne yatıyor?

“Ben kapalı olduğum süreçte, hep kendim kapandığımı iddia ediyordum. Bunun sebebinin sonradan başka türlü hayal edemediğimden dolayı kendimi böyle ikna ettiğimi düşündüm. Ve imkansız diye bir şeyin olmadığına inanıyorum. Hani en azından o kadınlar bizi okuduklarında ne kadar katı durumda yaşıyor olurlarsa olsunlar eninde sonunda kendi istedikleri kişi gibi olmayı başaracaklarını düşünüyorum. Onlara, ‘Olabiliyormuş’ dedirtecek bir şey bu”

“Yalnız yürümeyen kadınlar”la söyleşiler’in ilkini okumak için tıklayınız.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.