Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yorum – Kadri Gürsel (14): Trump, Türkiye’ye iyilik mi yaptı kötülük mü?

Yorum” programının 14. bölümünde Kadri Gürsel, Betül Başak‘ın sorularını yanıtladı. Kadri Gürsel, ABD’nin Suriye’den çekilme kararını yorumladı. Gürsel, “Türkiye’nin başından beri izlediği Suriye siyaseti çökmüştür. Bundan sonra Türkiye’nin ulusal güvenliğinin bu bölgede savunulmasının tek yolu güç kullanmaktır.” dedi.

Yayına hazırlayan: İpek Ertan

Betül Başak: Medyascope’tan herkese merhaba. Bugün, “Yorum: Kadri Gürsel” programının yeni bir formatıyla karşınızdayız. Bir süre ara vermiştik programa. Bundan sonra Kadri Bey ile birlikte olacağız. Hoşgeldiniz Kadri Bey. 

Kadri Gürsel: Hoşbulduk. 

Sizinle olmak çok güzel tekrar.

Gürsel: Karşılıklı. 

Bugün konumuz, ABD’nin aldığı son karardan sonra, Türkiye’de söz konusu olan olası Suriye operasyonu. Bununla ilgili Kadri Bey ile konuşacağız. İlk sorumla başlamak istiyorum o zaman.  Trump bu kararı alarak, Türkiye’ye iyilik mi yaptı diyebiliriz, kötülük mü yaptı? Çünkü bu bölgeden çekilecek. Bölgeden çekilmesi bizim için ne anlama gelecek?

Gürsel: Şimdi tabii Trump’ın ABD saati ile 11:00’de, doğu kıyısı saati ile 11:00’de, gece yarısı 23:00’de bir duyuru yaparak ilan ettiği durum, aslında iki açıdan büyük riskler içeriyor Türkiye’ye yönelik. Bir bu var, bir de tabii Türkiye’nin, harekât için önünü açıyor. Bu harekât eğer Türkiye’nin yararına, çıkarına olan bir harekât ise, o zaman Türkiye’ye iyilik yaptı diye de düşünebiliriz ama aynı zamanda bir de madalyonun öbür yüzü var. Öbür yüzünde de şunlar var: Bugün New York Times’da da bu telefon konuşmasının da içeriği yayımlandı biliyorsunuz. Orada da Trump’ın, bütün IŞİDcilerin sorumluluğu sizde olur manasında konuştuğunu…

Türkiye’ye havale etti bir nevi. 

Gürsel: Havale etti. Zaten Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada da vardı bu. Bu açıklamanın içinde, bu bir iyilik olarak görülemez ama açıklamanın içinde zaten varolan bir şey. Bütün IŞİDcilerin sorumluluğunu havale etmek demek, aynı zamanda bu harekatın sınırını da ortadan kaldırmak demektir. Çünkü şöyle bir zincirleme reaksiyon oluşacaktı, oluşacak, olursa, ki olacak, öyle gözüküyor. Harekat başlayınca, Suriye Demokratik Güçleri adı altında, içinde belki bir YPG’nin oluşturduğu, Türkiye’nin de PKK’nın uzantısı, terörist olarak, nitelendirdiği unsurlar, bu IŞİDci mahpuslar, tutuklular, savaş esirleri,böyle diyelim biz… Bunlar ve ailelerinin muhafaza edilmesi görevini bırakacaklar. Bu da şu demek: Harita yok elimizde ama Haseke’nin güney doğusunda Irak sınırına yakın, El Hal diye bir bölge var, bir kasaba var. Orada bir kampta tutuluyor bunlar. Sayılarının ne kadar olduğu aslında belli değil. Rakamlar çelişkili. Bu, YPG ya da SDG kaynakları bunu abartıyorlar. Sayıyı çok büyük gösteriyorlar. Ankara’dan ise, sayının o kadar da büyük olmadığı, çok küçük olduğu…

Bu kamplar, aynı zamanda kadın ve çocukların da bulunduğu söylenen kamplar. 

Gürsel: Kadın ve çocuklar ama IŞİD militanlarının sayısı binlerle ölçülüyor ve bunların aileleri var. Dolayısıyla, eğer IŞİDcilerin sorumluluğu Türkiye’ye ait olacaksa, ki Türkiye bu sorumluluğu üstlenmek istemeyebilir. Yani ben burada işte, güvenliği sağlarım. Gelen olursa, onların da icabına bakarım diye düşünebilir. Ama bu düşüncesinin sahada nasıl bir karşılığı olacaktır? Bu gerçekçi bir düşünce midir? Orası belli değil. Ama eğer Türkiye gerçekten de bir IŞİD gruplaşmasının orada oluşturacağı bir tehditle yüzyüze kalacaksa, idealindeki 30 km. derinliğindeki kuşağın da güneyine inmek zorunda kalacaktır. Yani bu boşluk, ortaya çıkacak olan güvenlik tehdidi ve boşluk Türkiye’yi daha da derinlere doğru çekebilir. Bu bakımdan da, bunun Türkiye için bir iyilik olduğu söylenemez. 

İkinci iyilik olarak nitelendirilemeyecek husus, kötülük olarak da ben bunu görebilirim. Kongre’de malum, Trump’ın Kürtlere ihanet ettiği, yani ABD’nin IŞİD’e karşı verdiği mücadelenin temel baş unsuru, müttefiki, Kürtler diye görülüyor. Yani Ankara’dan, Türkiye’den bakıldığı gibi bakılmıyor, konuya. Oradan bakılınca, Kürtler olarak görülüyor. Kürtlere ihanet ettiği, Kürtleri sattığı yönünde bir tepki ortaya çıktı ABD’de ve bu tepki çok yaygın bir tepki. Medyada çıktı ortaya ve Amerikan medyası şu an kutuplaşmış bir medya ve buna rağmen Fox TV’de de – yani Trump’ın iktidar medyası da diyebiliriz buna- Trump’ın almış olduğu bu karar yerden yere vuruldu neredeyse, konuşmacılar tarafından. Artı, Senato’da, misal Senato’nun Mitch McConnell galiba, adını yanlış hatırlamıyorsam, çoğunluk lideri eleştirdi, ki bugüne kadar Trump’ın çok sadık bir destekçisi olagelmiştir. Lindsay Graham, yine Cumhuriyetçilerin dış politika alanındaki önemli figürlerinden biri, ki Türkiye’ye de gelip gitmişliği olan biri… O da çok eleştirdi. Yani Cumhuriyetçi Parti’deki saygıdeğer figürler, bu kararı çok şiddetle eleştirdi. Şimdi bu ne anlama geliyor? Trump’ın hakkında açılmış bir azil soruşturması var. Bu azilsoruşturması şu an Temsilciler Meclisi’nde devamediyor. Onda sonra orada bir oylama olacak. Eğer Temsilciler Meclisi’nden geçerse, Senato’da bir mahkeme kurulacak. Senato’da çoğunluk, halihazırda Cumhuriyetçi Parti’de ama ortaya çıkacak olan durum, Trump açısından vaziyeti güçleştiriyor. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapmış olduğu telefon konuşmasının akabinde  Pentagon’a da danışmadan vermiş olduğu bu tek yanlı kararın neticesinde ortaya çıkan tepki, azil soruşturması geçiren Trump’ı iç politikada da zor duruma düşüren veyahut zaten zor durumda olan Trump’ın durumunu daha da ağırlaştıran bir ortam yarattı. 

O zaman bugün attığı son tweetler de biraz kendini kurtarmak için… Kürtler önemli müttefikimizdir, yardım ediyoruz dedi onlara…

Gürsel: Evet evet… Hatta orada da… Trump aslında şöyle… İfrat, tefrit… Bir türlü şakülü ortada dengeleyemiyor. Sarkaç devamlı gidiyor, geliyor. Şimdi bugün en son galiba 1 saat önceydi yaklaşık, atmış olduğu tweetlerde de. Biz işte Kürtleri… Trump’ın orada söylediği şeyleri burada tekrarlarsam benim aleyhimde… Başıma da bir şeyler gelir diye korkuyorum. İşin diğer taraftan latifesi… Silah da vereceğiz, para yardımı da yapacağız. 

Finansal yardım yaparız. 

Gürsel: Bir de orada şu ifadeyi kullanıyor: “Bunlar çok özeller” İngilizcesini söyleyeceğim. Trump ilginç bir karakter ve siyasal iletişim dili çok kısıtlı bir adam. Birini beğendiği zaman, birisi hoşuna gittiği zaman, kişiyse eğer bu anlattığı, “Ben onu tanıyorum” diyor, ya da “Daha önce tanımıyordum sonra tanıdım. O çok özel biri. She’s/he’s special” diyor. 

Şimdi bölgedeki Kürtler için de kullandı.

Gürsel: Special lafı, biri için “special” dediği zaman, anlayın ki, Trump o kişi ya da gruba karşı bir muhabbet içinde. Şimdi bu ne kadar doğru? Ama “Kürtler”diye tarif ettiği bir grup için, “they are special” yani “onlar çok özeller”manasında bir ifade kullanıyor tweette. Bu da tabii, iç kamuoyunda, Amerikan kamuoyunda ve hatta tabii dünyada da, Batı Yarımkürede, Avrupa’da da Trump’a karşı oluşan, Trump’ın bu kararı alış şekli ve dolayısıyla da Trump’a karşı aynı zamanda oluşan tepkiyi azaltmak, kontrol etmek amacıyla da yapmış olduğu bir girişim. Böyle bir adım atmak zorunda hissetti kendini.  

Bu tweet aslında birkaç gün önce atmış olduğu bir tweetin devamı olarak anladım ben bunu. Çünkü şöyle demişti: “Türkiye benim karar verdiğim sınırları aşarsa, ekonomik olarak çok zor duruma düşer.” 

Gürsel: Bir gün önce…

Buradaki sınırlardan biri belli ki, kürtlermiş. Çünkü zaten bugün attığı tweetlerde de bundan bahsetti. “Onlar kendilerini yalnız hissetmesin. Türkiye’de çok fazla Kürt var. O da kendine dikkat etsin” gibi bir tweet attı. O sınırlardan biri bunlarmış. Yine ekonomiyle ilgili tehdidini de devam ettirdi. Diğer sınırlar ne olabilir?

Gürsel: Esas zaten bu Türkiye’nin operasyonu artık daha fazla geciktiremeyeceği mesajı Washington’a çok açık bir şekilde verildiğinde, James Jeffrey, özel temsilci geldi, burada konuştu, etti, vs. O zaman yine Türkiye’ye üç kademeli bir güvenlikli bölge önerisi getirildi ve hatta bu güya uygulamaya da konuldu. İşte, ortak devriyeler yapılıyordu… Bölgede ilk şöyleydi: Sınırdan aşağıya doğru ilk 9 km.de YPG ve SDG… SDG diyelim biz en iyisi, yani Suriye Demokratik Güçleri adı altında konuşalım. Bu hiç olmayacaktı. Tamamen çekileceklerdi. 9.km ile 14.km arasında yani 5 km. hiç ağır silah olmayacaktı. Ondan sonra da bir hava devriyesi… Havadan denetleme yapılmak üzere, bir 3-4 km.lik de bir bant ayrılmıştı. Yani toplam aslında Türkiye’nin istediği 30 km. derinliğin yarısından biraz fazla bir saha, güvenlikli bölge diye görülüyordu, ayrılıyordu. Ancak Türkiye tabi o 30 km.de kendisi tam kontrolü arzu ederken, bu plan, bırakmıyordu ona böyle bir şey. Bu bakımdan uygulanabilir bir plan değildi aslında. Yani işte bu YPG’nin mevzileri falan bazı yerlerde temizlendi vs. Ama bu hâliyle de Ankara’yı tatmin edebilmesi mümkün olmayan bir plan olarak görülüyordu. Çünkü bu uygulamada, oraya da herhâlde geliriz, “Suriyelileri bu bölgeye yerleştireceğiz” deniliyordu. Bunun mümkün olamayacağı da çok açıktı. Yani 9 km.lik bir şerit kalıyor neticede. Oraya da bunu yapamazsınız orada. Dolayısıyla yani aslında burada sınırın, sınır diye tarif ettiğimiz mefhumun tek olduğunu görüyoruz. Yani coğrafi derinlik… Ne kadar aşağı ineceksiniz? Eğer burada bir çatışma olursa, 30 km.de 15 km, her ne ise, burada bir çatışma olursa, bu çatışmanın ne kadar daha derine çekebileceğini Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, o bilinemez. Ve oradan da şeye gidiyoruz, yani esas burada sınır diye görülen şeyin, işte Amerikalıların neredeyse son bir yıldır hep bahsettikleri, bu konudan bahsederken, tartışırken bu konuyu kullandıkları bir ifade var. Tırnak içinde kullanıyorum bunu, İngilizceden tam çevirerek: “Kürtlerin boğazlanması” gibi bir ifade kullanıyorlar. Bunu yapma. İyi de bunu nasıl yapmayacaksın? Bu derken, Kürtler derken kastettikleri YPG… Siviller herhalde kastedilmiyordur. Boğazlanma diye kastettikleri de işte, Türkiye’nin algıladığı tehdidin bertaraf edilmesi. Şimdi ama bu dile yerleşmişdurumda ve kendi kendine bir psikolojik bir sınır oluşturuyor ama bununmaddileşmesi, somutlaştırılması lazım. Tek taraflı hareket ettiği zaman Türkiye, bunun somutlaşması mümkün değil. Yani sınır dediğiniz zaman, iki tanınmış olmayı içerir. Sınır sana göre sınır, bana göre değil. O zaman sınır olmuyor. Dolayısıyla, sınırın ne olduğunun anlaşılması lazım. O yüzden, bu konuşmanın içeriğinin, tutanaklarının varsa yayımlanmasının, Trump’ın dün attığı o tehdit içeren tweetteki, kendisinin harika ve eşsiz bilgeliğine göre sınır saydığı noktanın aşılması hâlinde, Türk ekonomisini imha edip; tamamen ortadan kaldıracağı tehdidi ciddiye alınacaksa, sınırın ne olduğunun bilinmesi lazım. Böyle bir şey olduğu gözüküyor sınırın. Yani YPG güçlerine karşı, Türkiye ne kadar derine girecek? O zaman madem böyle bir şey istenmiyor Amerika tarafından, Amerika da bu YPG güçlerinin Türkiye’ye karşı savaşmasının veya direnmesinin önüne geçsin gücünü kullanarak, varsa böyle bir gücü. O zaman işte sınırlar aşılmaz. O zaman anlaşmak, konuşmak daha kolay olur. Ama eğer sürgit bir çatışma ortamı oluşursa burada, bu sefer de sıcak takip hakkı doğar Türkiye’nin. Orada bir stratejik derinliği var YPG’nin. Irak’a, ondan sonra Fırat vadisi boyunca, güneye kadar iniyor. Fırat’ın Irak’a geçtiği noktaya kadar diyagonal şekilde yani. Haritaya baktığınız zaman işte, kuzey batıdan güney doğuya doğru… Bütün oralar da zaten YPG güçlerinin kontrolü altında. 

Hakikaten sınırın ne olduğunun bilinmesi lazım. Yani Trump kafasına göre bir sınır çizmiş, gücüm de var, buna uyarsınız ya da uymazsınız. Benim kafamdaki sınır budur diyor. O zaman bizim de bilmemiz lazım o sınırın ne olduğunu. Yani böyle bir şey diyorsa…

Bu söylediklerinizin çerçevesinde Amerika’nın gerçekten bölgeden çekilip çekilmeyeceğini ne kadar tutarlı, ne kadar mantıklı buluyorsunuz? Diyelim ki çekildiler, çekildikleri durumda, o alanda ne yaşanacak? Oraya kimler gönderilecek? Bununla kim ilgilenecek ya da? 

Gürsel: Gördüğümüz kadarıyla, Amerika’nın buradan çekileceği bölge, fevkalade sınırlı bir bölge. Madem sınır kavramından gidiyoruz. 

Henüz belli değil ama…

Gürsel: Yani zaten işte bir miktar özel güç çekildi. Suriye sınırının hemen güneyinde mevzilenmiş, o hat boyunca. O hattın da ne olduğunu söyleyelim en azından işte: Resulayn ile Tel Abyad arası. Tel Abyad’dan sonra Kobani geliyor. Resulayn ile Tel Abyad arası Arap çoğunluklu bir bölge. Burada neredeyse YPGli hiç yok. Yani SDG adı altında, Suriye Demokratik Güçleri adı altında burada faaliyet gösterenler de, Kürt unsurlar değiller. Yani ABD’nin o bölgedeki yerli Arap müttefikleri. Onun ayrımını da yapmak gerekiyor. Şimdi yani orada YPGli yok. YPGlilerin neredeyse hiç olmadığı söyleniyor Amerikalılar tarafından, ki James Jeffrey’nin konuya yaklaşımı ise, bu bölgenin pekala, Türkiye’ye, Türkiye’nin kontrolüne terkedilebileceği yönündeydi öteden beri. Başından beri böyleydi. 

Ben ABD’nin bölgeyi tamamen terketmesi, bölgeden çekilmesi sözünün doğru anlaşıldığı kanaatinde değilim. Bence Türkiye sınırından çekilecekler. Zaten ABD çok cüzi miktarda bir askeri birlikle, 1000-1500 kadar bir güçle orada. Bir de zaten sadece Fırat’ın doğusunda değil ABD. Batısında da El Tanf bölgesi var. Çöllük bölge, Palmira’nın güneyi. Orada bir hava üsleri var, bildiğim kadarıyla. Orayı da kullanıyorlar. Suriye’deki Amerikan operasyonunun tamamen sona ereceği gibi bir durumla karşılaşmamız beklenemez bence bu aşamada. Hele bu tepkilerden sonra ben bunun biraz daha da artık zor olduğunu zannediyorum. Amerika’nın, Trump’ın muhayyilesindeki gibi çekilmesinin pek mümkün olduğu kanaatinde değilim. 

Çekilirse ne olur? Çekilirse, bölgede Fırat’ın doğusu ve batısı şeklinde ayrışmış olan etki nüfuz alanları ile tarif edilen bir Amerikan-Rus dengesi var. Bu denge ortadan kalkar. Bir de tabii şu var. Bu önümüzdeki saatler ve günler, YPG’nin tercihleri açısından karar saatleri, günleri. Rejimle anlaşabilirler. Ruslarla anlaşabilirler. Şöyle bir temayül görüyorum ben, Rusların tepkisizliğine baktığım zaman… Burada karşı karşıya gelen güçler, aslında Rusların hiç de hazetmediği… YPG’den hazetmiyorlar. Amerika’dan hiç hazetmediklerini biliyoruz. Türkiye’ye karşı da fevkalade ihtiyatlı bir yaklaşımları var. Ve aslında işin gerçeği, Fırat’ın batısında da Türkiye ve Rusya vekaleten bir çatışmanın tarafları gerçekte. Yani İdlib’de bu böyle oldu. Daha öncesi de var. Rejimin de uzun vadeli planı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmek. Yani kaybettiği toprakları geri almak. Şimdi rejimin Fırat’ın doğusunda sadece Kamışlı’da bir gücü var. Fırat’ın batısında ise, İdlib hariç, Münbiç’i saymazsak, bir de Afrin ve El Bab bölgesi hariç, ülkenin geri kalan kısmında egemen. Ama ülkenin üçte biri üzerinde egemen değil. Bu durumda eğer YPG bir anlaşma yaparsa rejimle vakit kaybetmeden, Rusya’nın garantörlüğünde, orada dengelerin bir anda değiştiğini görebiliriz. Kolay bir operasyon da değildir. Yani aynı anda çok geniş bir cepheden girecek Türkiye. Eğer çatışma olmadan bu bölgenin Türkiye’ye terki konusunda Amerika müttefiğini ikna ederse, kolay olur. Yerinde olur tabii ki. 

Süremiz çok az kaldı. 

Gürsel: Öyle mi? Peki.

O nedenle iç politikaya dönmek istiyorum. Bir süredir AKP’den kopuşlar söz konusu. 

Gürsel: Beklenen… İstifalar var. İki siyasi oluşumun çıkması tabii ki…

Bunlarla birlikte,  acaba bu süreçte Ak Parti güçlüyse Türkiye de güçlü algısıyla bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor olabilir mi? Bir bu, bir de bugün Numan Kurtulmuş bir açıklama yaptı. Bu olası operasyonu bir savaş olarak nitelendirdi ve “Girersek, kazanacağız” dedi. Bunun Türkiye’nin iç siyasetine etkileri nasıl olacak sizce? Dengeler değişecek mi? 

Gürsel : Şu çok açık: Birincisi, Türkiye’nin Kürt sorununun bir güvenlik sorunu olarak algılandığı ve o yönde düşünüldüğü, davranıldığı  ve harekete geçildiği müddetçe, Suriye’nin doğusunda ya da Fırat’ın doğusunda ana unsuru, belkemiği, aslında PKK’nın bölgedeki uzantısı olarak görülen ve içinde de Türkiye’den giden unsurların da bir hayli çok sayıda yer aldığı bilinen bir gücün orada, de-facto bir devlet öncesi oluşum- proto-state manasında- içine girip, orada fiili bir hükümranlık kurması, ABD’nin koruması, güvencesi altında, uzayıp gitmesi hâlinde, Türkiye bu bakış açısıyla, güvenlik sorunu olarak gören bakış açısıyla baktığında tehdit algılar bundan. Stratejik bir tehdit algılar. Bunun uzun vadede demiyorum ama orta vadede, bir beş yıl içinde falan büyüyecek bir tehdit olduğunu algılar, Lübnan’daki Hizbullah benzeri, yer-hava kabiliyeti, yahut gelişmiş bir füze kabiliyetine sahip, ciddi bir ordulaşma yönünde bir askeri tehdite dönüşebileceğini algılar ve bunu önlemeye çalışır. Suriye siyaseti de Ankara’nın, Türkiye’yi yönetenlerin, 2011’den bu yana izledikleri Suriye siyaseti 2015 yılında net ve kesin bir şekilde çökmüştür. Ve bundan sonra artık Türkiye’nin ulusal menfaatlerinin, ulusal güvenliğinin bu bölgede savunulmasının yegane yolu artık güç kullanmaktır Türkiye açısından. Ve güç kullanılarak ancak bu ayakta tutulabilir. Böyle baktığınız zaman, bu bakış açısı, bu yaklaşımla, bir çatışmanın kaçınılmazlığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ama zamanlama burada önemli. Dış politika da siyasettir. İç politika da… Adı politika neticede. Bu da buradaki zamanlamanın da iç siyasetin zamanlamasından ayrı düşünülmesi mümkün değil. O zaman da zamanlamaya bakıyoruz. Tam böyle işte Adalet ve Kalkınma Partisi içinden iki yeni siyasi oluşumun ortaya çıkıp; partiyi önemli ölçüde zayıflatabileceği, silkeleyebileceği… Partide zaten artan bir demoralizasyon var. Etkisiz… Etkili çalışan bir yapı olmaktan çıktı. Kendi içinde bir dekompozisyon yaşıyor bu parti. Çözülme yaşıyor. Bunun da hızlandıracağını düşünürsek, bu operasyonun bir savaş olarak takdim edilmesi yoluyla şu ortaya çıkacaktır… 

Destek kazanılması mı?

Gürsel: Bir olağanüstülük hali ve bu olağanüstülük halinin de gerekçe olarak kullanılması yoluyla, iktidar partisinin terk edilmesi, iktidar partisinden ayrılmanın ihanet ile özdeş bir davranış olacağı, ihanet sayılacağı hatta vatana ihanet olarak takdim edileceği… 

Zaten söyleniyor böyle şeyler. 

Gürsel: …hemen akla gelir. 

Şimdi temellendirilecek.

Gürsel: Ama sadece bununla kalacağını zannetmiyorum ben. Yani bu olağanüstülük hâli, Türkiye’de muhalefete baskının arttırılmasının, ifade özgürlüğünün daha da kısıtlanmasının gerekçesi olarak kullanılabilir. İktidarın, itirazları, her türlü muhalefeti susturmasının, bastırmasının, ezmesinin gerekçesi olarak kullanılabilir. Ama ben bunun başarılı olabileceği kanaatinde değilim. Çünkü Türkiye’de şu anki dinamikler, siyasi ve sosyal dengeler, ekonominin durumu vs. artı Türkiye’nin dış dengeleri buna izin vermiyor. Tam tersi sonuçlar da doğurabilir. Yani ekonominin kırılganlığı ki, işte teknik olarak krizde olan bir ekonomi. Türkiye, üç çeyrektir büyüyemedi. Dördüncü çeyrekte hormonlu bir büyüme sağlandı ki, bu sürdürülebilir bir büyüme değil. Jeopolitik riskler, Türkiye’nin ekonomisinin kırılganlığını arttıran faktörler olarak uzun zamandır sayılıyor. Bu da jeopolitik risktir ve neden jeopolitik risk olduğu da zaten Trump’ın açıklamalarında belli. Çok açık. Bu bir jeopolitik risk ekonominin üzerinde ve Türkiye’nin ekonomisi, sallantılar geçirebilir. Bugün Trump’ın açıklamaları sonucunda dolar biraz yükseldi. Ondan sonra biraz düştü ama bunun arkası da gelebilir. 2018’in Ağustos’undaki gibi olmadı. Umarım olmaz, böyle şeyler yaşamayız. Ama Trump’ın da ayakta sağlam durabilen bir muhatap ve müttefik olmadığı çok açık görülüyor burada. Trump’ın ipiyle kuyudan çıkmak pek mümkün gibi görünmüyor

Trump’ın açtığı kuyu aslında.

Gürsel: Kuyudan kastettiğim, Türkiye’nin Suriye politikası, Suriye’deki konumu. Kuyuya benzetiyorum, çünkü Türkiye bir kuyunun dibine düştü maalesef. Buradan nasıl çıkacak bütün meselemiz bu. 

Çok teşekkürler Kadri Bey. 

Gürsel: Ben teşekkür ederim.

Bugün Kadri Gürsel-Yorum programının sonuna geldik. Bizi izlediğiniz için teşekkürler. Görüşmek üzere. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.