“Radikal” IŞİD’e karşı “ılımlı” Taliban dönemi

Başta ABD olmak üzere önemli güç odakları Afganistan’daki Taliban iktidarını kabullenmeye zaten hazırdı. Üstüne dün IŞİD-Horasan tarafından yapıldığı düşünülen Kabil Havaalanı’ndaki intihar saldırıları gelince işleri daha kolaylaştı. Fakat IŞİD’e karşı Taliban ile ittifak yapmak köklü sorunları çözmek bir yana daha da derinleştirip çözümsüz kılabilir.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. Dünyanın gündeminde Afganistan ve dünkü intihar eylemleri var. Kâbil Havaalanı’na yapılan saldırılarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti ve bunların 10’dan fazlası Amerikan askeri. Yani olay, hem yerel bir olay, yani Afganistan’la ilgili, ama aynı zamanda küresel bir olay. Saldırının IŞİD tarafından yapıldığı düşünülüyor, birtakım üstlenmeler de var. Taliban çok sert kınadı, birçok kişi kınadı; Amerikan Başkanı Biden çok zor durumda kaldı ve bu saldırıyı yapanların cezalandırılacağını söyledi vs.. Şimdi, ilginç bir dönemle karşı karşıyayız. Zaten Taliban’a iktidarın teslim edilmesiyle –Taliban iktidarı almadı aslında, iktidar kendisine teslim edildi–, teslim edilmesiyle beraber, Afganistan’da yeni bir dönem başlayacaktı ve bu yeni dönem dünyadaki tüm güçler tarafından neredeyse yerel, bölgesel bir dönem olarak düşünülüyordu. Yani, Afganistan’da Taliban orayı alsın, ne yaparsa yapsın, yeter ki Afganistan dünya için bir tehdit olmasın; komşuları için ve de küresel ölçekte bir tehdit olmasın; zira 20 yıl önce, 11 Eylül saldırılarıyla zirveye çıkan El Kaide saldırganlığının merkez üssü Taliban yönetimindeki Afganistan’dı ve o yüzden de Amerikan yönetimi Afganistan’a müdahale ederek Taliban rejimini devirmişti. 20 yıl sonra tekrar başladığında, Taliban iş başına geldiğinde, ders çıkarttıklarını söylediler. Burada kastedilen esas ders de El Kaide gibi yapılarla küresel ölçekte, dünyayı özellikle Batı’yı tehdit eden yapılarla işleri olmayacağını söylemeye çalıştılar. Bunu açık açık söyledikleri de oldu, dolaylı bir şekilde söyledikleri de oluyor; ama dünkü saldırı, işin hiç de o kadar kolay olmayacağını bize gösteriyor; çünkü Afganistan, her türlü radikalizm için öyle bereketli bir toprak ki, orada Taliban bile “ılımlı” kalabiliyor. Taliban’ın “ılımlılığı” sözü bence çok doğru bir şey değil; onun için zaten tırnak içerisine koydum bu yayının başlığında da ve vurguyu da hep öyle yapacağım; ancak IŞİD’in saldırganlığı, intihar eylemleri ve terörist perspektifinin yanında, Taliban bir şekilde Batı tarafından tercih edilebilir duruma geliyor. 

Bu ne derece gerçekçi bir yaklaşım, açıkçası çok şüpheliyim. Zira, bu olaylar birdenbire ortaya çıkmış olaylar değil, bu olayların bir tarihi var. Afganistan olayına baktığımız zaman, esas olarak başlangıç 1970’lerin sonunda Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesidir ve Kızıl Ordu’nun Afganistan’a işgalci bir güç olarak girmesidir. Orada başlayan direniş hareketi kısa zamanda İslamî bir tona büründü ve uluslararası güçler tarafından dönüştürüldü ve orada, işte, önce İslamcı gruplar, değişik değişik fraksiyonlar çıktı –ki bunların her birinin etnik temelleri de farklı olabiliyordu–, daha sonra onların başarısızlığının ardından Taliban’ın en katı, püriten İslamcı perspektifle çıkması ve bu arada El Kaide’nin orada yeşermesi gerçekleşti. Şimdi, uluslararası topluluk bütün bu olaylar sanki hiç yaşanmamış gibi, Taliban’a mecburmuş gibi bir durumda ve Batı, Batı’nın dışında da Çin ve Rusya, bütün herkes bir şekilde Taliban’a razı olmuş durumda. İşte burada olayın böyle kapanmayacağını IŞİD bize böyle hatırlattı. Afganistan’ın Taliban’dan ibaret olmadığını hatırlattı. 

Normal şartlarda şunu bekliyorduk: İlkin, Taliban yönetimine karşı, içeride birtakım etnik temelli direnişler olur mu? Özellikle Pençşir Vadisi’nden, Tacikler’den bir şeyler gelir mi? Ya da Hazaralar’dan bir şey gelir mi? Belki Özbekler? Eski şeyleri kırıldı, ama Özbekler’den bir şeyler gelir mi?” diye düşünülüyordu. İkinci bir soru işareti olarak da, “Son 20 yılda Kâbil başta olmak üzere büyük şehirlerde güçlenen orta sınıflardan bir sosyal bir direniş gelir mi?” sorusu vardı ve bu sosyal direniş birtakım etnik temelli direnişlerle bir arada hareket edebilir mi ve bunlar, bölgesel güçlerden ve Batı’dan destek alabilir mi şeklinde sorular vardı; ama IŞİD bize dünkü saldırılarıyla, intihar eylemleriyle, olayın bu kadar basit olmadığını, çok daha farklı bir perspektifin de olduğunu gösterdi. IŞİD Afganistan’da var ve bayağı da kök salmış durumda. Dolayısıyla bütün diğer soruların hepsi geri plana itildi; zira IŞİD küresel iddialı bir hareket ve zaten saldırısında da 12, belki de daha fazla Amerikan askerini öldürerek de doğrudan Batı’yı karşısına almış bir hareket. Dolayısıyla burada bütün öteki şeylerin hepsi geri plana itildi ve IŞİD’e karşı mücadele, IŞİD’e karşı mücadelede Taliban’ı yanına alma düşünülüyor. Taliban da buna teşne gibi duruyor, fakat biraz daha üzerinde kafa yorduğumuz zaman, işin hiç de bu kadar basit olmadığı ortaya çıkıyor, en azından benim açımdan böyle; zira notlarıma baktım, Pakistan’a gitmiştim, foto muhabir arkadaşım Burak Kara’yla birlikte Vatan gazetesi adına; Londra’daki intihar eylemlerinin ardından Pakistan’a gitmiştik, “El Kaide’nin arka bahçesi Pakistan” diye bir yazı dizisi yapmıştık. Orada çok sayıda İslamcı’yla ve uzmanla konuşmuştuk. Orada yaptığım röportajlardan birisine tekrar baktığımda, dünyanın en önde gelen Afganistan uzmanı ve Taliban uzmanı, Pakistanlı gazeteci Ahmed Raşid’le yaptığım söyleşiyi gördüm; oradaki bazı cümleler bugün çok anlam kazanıyor. Demişti ki Ahmed Raşid: “İlk başta, Afganistan’da aşırılık ve İslamcılık hep vardı; ama El Kaide işin rengini değiştirdi. Bir kere, bunları Pakistan Gizli Servisi ISI’den kopardı El Kaide, kendi ayakları üzerinde durabileceklerini gösterdi ve onlara yeni bir kimlik ve felsefe, global bir ideoloji sundu, onlara güven aşıladı. Şimdi, burada kastı genel olarak Afganistan İslamcıları, özel olarak Taliban’dı. Yani, bu yerel harekete ya da ulusal harekete bir küresel boyut kattığını söylüyordu Ahmed Raşid. 

Bu röportaj 2005 yılında, 16 yıl önce ve sonra ne oldu? İktidardan inmiş olan Taliban iktidarı tekrar kazanmak için mücadele verirken, tekrar ulusal bir perspektife yöneldi ve içinden yeni bir grup çıktı; tıpkı El Kaide’nin eski gücünü kaybetmesinin sonrasında IŞİD’in ortaya çıkması gibi. Biliyorsunuz, IŞİD’in temelleri Irak El Kaide’sinden atıldı, daha sonra Suriye’ye, daha sonra dünyaya yayıldı ve IŞİD’in ortaya çıkışı esas olarak eski El Kaideciler’in bazılarının dönüşmesiyle oldu ve IŞİD dünyanın birçok yerinde El Kaide’nin eski kadrolarını, eski mevzilerini kendine kattı. İşte Afganistan’da olan da bu, Afganistan’da, bir taraftan eski El Kaideciler, bir taraftan da El Kaide’nin, Ahmed Raşid’in anlattığı, sunduğu yeni kimlikle etkilenmiş olan kişiler. Bunlar IŞİD’in saflarına geçtiler. Bugün IŞİD’in saflarına geçtiler, yarın IŞİD’in başına bir şey gelirse belki başka bir örgütlenmenin yanına gidecekler. Dolayısıyla burada, aslında bir radikallik, ılımlılık meselesi değil. IŞİD’le Taliban arasında, İslamı yorumlamakta, yaşamakta birçok farklılık var, temel farklılıklar da var; ama sonuçta baktığımız zaman ikisi de aslında çok sert yapılar. 

Buradaki temel fark aslında ılımlılık ve radikallik farkı değil. Buradaki temel fark Taliban’ın kendi sınırları içerisinde kalmaya razı gözükmesi, IŞİD’in ise daha küresel bir iddiaya sahip olması. Dolayısıyla Batı, Taliban’ı tercih edecek, ediyor ve oradaki, Afganistan topraklarındaki küresel tehdidi Taliban’ın da desteğiyle boğmak istiyor ve burada her iki taraf da “düşmanımın düşmanı dostumdur” perspektifiyle hareket ediyorlar. Bu ama ne kadar aldatıcı bir perspektif, bunu değişik zamanlarda gördük. Yani şu anda, Afganistan’da Taliban rejimi IŞİD’i kendine düşman olarak görüyor; IŞİD’i ABD ve Batı ve hatta Çin ya da Rusya da düşman olarak görüyor ve Taliban’la bir işbirliğine girebiliyorlar. Bu işbirliğinin IŞİD’i ne kadar etkisizleştireceği ayrı bir tartışma konusu; fakat bu işbirliği sonucunda, diyelim ki IŞİD etkisizleştirildi, “Taliban daha sonra kendilerinin karşısına bir tehdit olarak çıkmayacak mı?” sorusu, o da çok ciddi bir şekilde önümüzde duruyor. 

O bahsettiğim Pakistan röportajları sırasında, çok ilginç bir meslektaşımızla tanışmıştık; Filistinli bir gazeteciydi, çok kıdemli bir gazeteciydi, Cemal İsmail adında, Abu Dhabi televizyonuna çalışıyordu o sırada, kendisi Usame Bin Ladin’le de röportaj yapmış birisiydi, El Kaide’ye çok hâkim birisiydi ve bana röportajda, yaptığımız söyleşide şunu söylemişti: “Batı, El Kaide ile veya onun destekçileriyle masaya oturmak zorunda kalacak”. 2005’te çok uçuk bir cümle gibi gelmişti, kendisine böyle söylemedim tabii, ama yine de bunu başlığa da çıkartmıştık, çünkü çarpıcıydı ama olacak gibi değildi; ama oldu. El Kaide’yle şu anda masaya oturuyor mu Batı? bBr anlamda Suriye’de Nusra Cephesi’yle doğrudan olmasa bile dolaylı ilişkilerle, zaten yıllardır süren bir ilişkisi var ve şu anda da aslında, Cemal İsmail’in dediği gibi El Kaide’yle veya onun destekçileriyle… şu anda El Kaide’nin Afganistan’da varlığını sürdüren lider kadrosunun en önemli destekçisi tabii ki Taliban yönetimi; istedikleri anda El Kaide’yi Afganistan topraklarından uzaklaştırırlar, hatta onları tasfiye bile edebilirler, en azından kadrolarını yok edebilirler, ama bunu yapmıyorlar; fakat bunu yapmazken de, El Kaide’yi kendilerini zor durumda bırakacak hareketler yapmaktan da uzak tutuyorlar. Eğer El Kaide Afganistan topraklarında tekrar Batı’ya bir tehdit olarak ortaya çıkarsa işin rengi değişecektir ve Taliban da bundan çok ciddi bir şekilde zarar görecektir. Dolayısıyla şu anda Taliban’la yapılan görüşmeler, Taliban’la yapılan ittifaklar bir anlamda El Kaide’yle yapılan ittifaklar anlamına da geliyor. Zaten biliyoruz ki El Kaide’yle IŞİD arasında da çok ciddi bir gerginlik ve yer yer değişik bölgelerde yaşanan çatışmalar var. 

Sonuçta, bakıyoruz ediyoruz ve Batı’nın ılımlı İslam stratejisinin kademe kademe radikalleştiğini görüyoruz. İlk başta ılımlı İslam diye gördükleri kişiler çok kendi hâlinde birtakım yapılardı belki; tarikatlar vs.’ydi, sonra daha örgütlü yapılara doğru yöneldi; birçok yerde Müslüman Kardeşler öne çıktı, ama bunların çok etkili olamadıkları görüldü ya da bunların güçlenmesinin daha radikallerin de önünü açtığı görüldü. Batı’nın tam bir kafa karışıklığı yaşadığını görüyoruz ve sürekli bir yaptıklarını tekrar bozduklarını görüyoruz ve düşmanlarını daha sonra kendilerine müttefik yaptıklarını, müttefik olarak seçtiklerini görüyoruz; işte Taliban örneği bunun en çarpıcı örneği. Hiç kimse, “Zamanında ABD’yle, Batı’yla Taliban arasında bir düşmanlık ilişkisi yoktu, esas mesele El Kaide’yleydi” diyemez; çünkü Afganistan’daki Amerikan işgalinin hedefi El Kaide’ydi, ama ilk olarak yaptığı Taliban rejimini yıkmak oldu. Dolayısıyla, burada tam bir kafa karışıklığı ve zincirleme bir hatalar silsilesi görüyoruz. Şu aşamada IŞİD tehdidi var. Bugün, Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan da yine terör saldırılarından hareketle IŞİD’e dikkat çekti, nasıl büyük bir tehlike olduğunu söyledi; ama aynı zamanda da dedi ki: “Taliban bize Kâbil Havaalanı’nı işletmemizi teklif etti, gelin siz işletin dedi.” 

Şimdi burada ne oluyor? Yine aynı şekilde Türkiye’nin gözünde de Taliban görüşülebilir bir yapı. Kim tehlikeli? IŞİD. Yani IŞİD dışındaki herkes bir şekilde makbul oluyor. Daha sonra IŞİD’den daha tehlikeli görünen, algılanan bir yapı çıkması durumunda, o yapıya karşı IŞİD’le de bir şekilde ilişki kurulabileceğini pekâlâ düşünebiliriz. Ortada çok ciddi bir sorun var, ortada çok ciddi bir yanılgı var ve Türkiye de çok ciddi bir şekilde bu yanılgının bir parçası; çünkü İslam dünyasındaki bu aşırılıklar, bu radikalizmler, terörizm vs. bununla mücadele etmenin yolu olarak Batı da ve başkaları da, Türkiye de genellikle kötünün karşısındaki herkesle geçici de olsa işbirliği yapılabilir perspektifi içerisinde. Kötüleri birtakım kademelere ayırıp, kademesi düşük olanlarla birlikte yüksek olanlarla mücadele etmek gibi bir perspektife yöneliyorlar. Halbuki İslam dünyasında bu tür yapılarla mücadelenin yolu, esas olarak, buralarda sivil toplumu, hukuk devletini, demokrasiyi güçlendirmek. Bunu yapmanın yolu da, İslam’ı alabildiğine politikleştirip, alabildiğine radikalleştiren yapılar içerisinde az tehlikeli/çok tehlikeli gibi ayrımlarla müttefik seçmek değil, gerçekten sivil birtakım yapıları, kurumları geliştirmek ve buralarda kültürel anlamda birtakım fikirlerin yeşermesine imkân sağlamak. 

Bu söylediğimin çok ütopik olduğunun farkındayım; ama Batı’nın ve diğer ülkelerin, yönetimlerin, kurumların akılları sıra birtakım cin fikirleri nedeniyle yıllar heba edildi, enerjiler heba edildi, insanların hayatlarına mal oldu, paralar boşu boşuna akıtıldı ve sonunda baktık ki sıfıra sıfır elde var sıfır, hatta sıfır bile değil eksi durumda. Şu anda, önümüzdeki dönemde IŞİD tehlikesine karşı Taliban’dan medet uman bir dünyayı yaşamaya başlıyoruz. Bu yoldan bir şey çıkabileceğini düşünmüyorum, buradan IŞİD’i etkisizleştirmenin dahi çıkabileceğini sanmıyorum. Tam tersine, Taliban’ın açık bir şekilde IŞİD’le mücadele etmesi, Batı’yla birlikte etmesi halinde, kendi saflarından ve tabanından çok sayıda kişinin daha radikalleşeceğini, ya IŞİD saflarına ya da benzeri örgütlerin saflarına gidebileceklerini düşünüyorum. Hiç akıl kârı bir politika değil; ama bu politikanın uygulanmakta olduğunu görüyoruz, bunun kimseye bir hayrı olmayacağını, bir şekilde Taliban’ın işine geleceğini, ama Taliban’ın da buradan uzun vâdede çok da fazla yararlanamayacağını; sonuçta bütün bunların İslam dünyasındaki radikalleşmeyi daha da tırmandıracağını ve belki de IŞİD’i de aratacak birtakım yeni yapılanmaların yolda olduğunu düşünüyorum. Çok karamsar bir yayın oldu, farkındayım, ama ne denir? Söylemek zorunda hissettim kendimi diyeyim. Evet, bugün Kemal Can’la “Haftaya Bakış”ta, saat 16:00’da yine karşınızda olacağız. Orada da buluşmak üzere, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.