Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Türkiye’de yaşamını yitiren 155 kadının kimliği yıllardır tespit edilemedi, yalnızca yedi kadına DNA testi yapıldı

Türkiye’de 2000 yılından bugüne kadar yaşamını yitirmiş 155 kadının kimliği tespit edilemedi. Kimliği tespit edilemeyen 35 kadın öldürüldü, 16 ölüm kayıtlara şüpheli olarak geçti, 45 kadının ise nasıl öldüğü bilinmiyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün web sitesinde yer alan bilgilere göre, kimliği belirlenemeyen altı kadın doğal ölüm sonucu yaşamını yitirdi, 155 kadından sadece yedisine DNA testi yapıldı. Prof. Yılmaz Selim Erdal, “Evden kaçmış, aile tarafından dışlanmış ya da aile tarafından katledilmiş bir birey o aile tarafından aranmıyor. Kadınlara ilişkin kayıp cesetlerin akıbeti burada başlıyor diye konuştu.

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nın web sitesinde bulunan kimliği belirlenemeyen kadın cesetlerine ilişkin bilgilere göre Türkiye’de 2000- 2022 yıllarında 155 kadın cesedine ulaşıldı. Medyascope, Asayiş Dairesi Başkanlığı’nın sitesinde yer alan kimliği aranan kadın cesetlerine ait ilanları tek tek inceledi ve bu bilgileri veri haline getirdi. Bu verileri konunun uzmanlarıyla konuştu.

Kim oldukları belirlenemeyen, kimse tarafından sahiplenilmeyen, failleri ve ölüm sebepleri bilinmeyen kadın cesetlerine ilişkin Medyascope’a konuşan Hacettepe Üniversitesi (H.Ü.) Antropoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, kadın cinayetlerine dikkat çekti. H.Ü. Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Elif Başak Aksoy ise, “Kadın, ister bireysel, isterse soy grubu kararı ile katledilmiş olsun, ya yokluğu daha geç fark edilecek, ya da öldürülme motivasyonu nedeniyle cesedinin aranması ertelenecek, kimi zamanda kayboluşunun üzeri örtülecek olan bir bireydir” diye konuştu.

Kimliği belirlenemeyen cesetlerin DNA’larının çalışılıp arşive konulması gerektiğini söyleyen adli tıp uzmanı ve Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Bu örneklerin, ellerinde var olan DNA örnekleri ile karşılaştırılması gerekiyor” dedi. DNA testinin, kimliğin belirlenebilmesi için en değerli tetkik olduğuna dikkat çeken bir başka adli tıp uzmanı ise defnedilmeden önce DNA testi yapılmayan bir çok kimliği belirsiz cenaze söz konusudur. Failin neden belirlenemediği ise kriminal bir sorundur” dedi.

Kimliği belirlenemeyen 61 kadının nasıl öldüğü bilinmiyor

Kimliği belirlenemeyen 103 kadının cesedi İstanbul’da bulunurken, 52 kadının cesedi ise Ankara, Adana, Antalya, Amasya, Ağrı, Bursa, Bitlis, Balıkesir, Düzce, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, İzmir, Kocaeli, Kahramanmaraş, Konya, Kırklareli, Kastamonu, Mersin, Manisa, Osmaniye, Sakarya, Şanlıurfa, Şırnak, Tokat, Trabzon ve Tekirdağ’da bulundu. Verilere göre 35 kadın birileri tarafından öldürüldü, 61 kadının ise nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü bilinmiyor. Altı kadının doğal yollarla öldüğü belirlendi.

2019’da İstanbul’da ölen ya da öldürülen kadınların ölüm sebebi kaydedilmedi

2019 yılına ilişkin tutulan kayıtlarda kaydedilen altı vakadan biri Antalya’da, beş vakanın İstanbul’da olduğu görüldü. İstanbul’da 2019 yılında kaydedilen kadın ölümlerine ilişkin verilerde ölüm sebebi ve ölüm şekline dair herhangi bir bilgi girilmeyerek boş bırakıldığı görüldü.Türkiye’de 2018’de kimliği belirlenemeyen kadın cesetlerine ilişkin kaydedilen tek vaka Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kimliği belirlenemeyen kadın cesetlerine ilişkin tuttuğu kayıtlarda tespit edilen ölüm şekli ve ölüm sebebi şu ifadelerle kaydedildi: 

“Öldürme, cinayet, ateşli silahla vurma (silah olay yerinde bulunmuş) , şüpheli ölüm, trafik kazası sonucu ölüm, koliye sarılı çuval içerisinde bulunma, belli değil, bıçakla öldürme, toprağa gömülü bulundu, bilinmiyor, doğal ölüm, trafik kazasına bağlı ölüm, uçurum kenarından düşerek, tren çarpması, denizden çıkma, kesici veya delici alet, tespit edilemedi, bulunmuş, trafik kazası sonucu hastaneye getirilmiş, şüpheli ölüm konteynırda bulunmuş, kırık kanama.”

İmam Hatip Lisesi Bahçesi’nde kafatası bulundu

Emniyetin tuttuğu kayıtlarda çocuklar ve bebekler için ayrı bir bölüm açılmadığı görülürken cinsiyeti belirlenebilmiş dokuz kız çocuğu ve bebekten sadece birisine DNA testi yapıldığına ilişkin kayıt tutulduğu görüldü. Kayıtlara “2014 Elazığ Merkez Mustafa Kemal Mahallesi İmam Hatip Lisesi Bahçesi insana ait birkaç dişi olan kafatası” ifadeleri ile geçilen kayda göre İmam Hatip Lisesi Bahçesi’nde bulunan kemiklerin kime ait olduğuna ilişkin DNA testi yapılmadığı ifadeleriyle geçti. Türkiye’de 2000-2022 yılları arasında kimliği belirlenemeyen bebek ve çocuklar için tutulan kayıtlar şöyle:

“İstanbul-Üsküdar- 2006- DNA işlemi devam ediyor- 0-5 bebek yaş-şüpheli ölüm

İstanbul-Esenyurt- 2009- DNA testi yapılmadı-şüpheli ölüm – bebek

Elazığ-Merkez- 2011- DNA testi yapılamadı- belli değil- 0-5 yaş

İstanbul-Şişli- 2014- DNA testi yapılmadı- yeni doğmuş bebek cesedi- şüpheli ölüm

Hakkari-Şemdinli- 2015- DNA testi yapılmadı-bilinmiyor- 6 10 yaşlarında

Şanlıurfa- Eyyübiye- 2016- DNA testi yapılmadı-belli değil-16 20 yaş

Aydın Didim- 2016- DNA testi yapılmadı-belli değil-6 10 yaş

Kocaeli-Darıca- 2018-DNA testi yapılmadı-belli değil- 0 5 yaş bebek-yeni doğmuş

İstanbul-Arnavutköy- 2018- DNA testi yapılmadı-bilinmiyor-0 5 yaş bebek”

Grafikte yer alan bilgiler dışında İstanbul’da kaydedilen diğer ölümler şöyle:

Başakşehir (2006), Esenler (2008), Çatalca (2011), Beylikdüzü (2011), Sultangazi (2012), Üsküdar (2015), Gaziosmanpaşa (2016), Sancaktepe (2016), Bağcılar (2019), Bayrampaşa (2019), Ümraniye (2004), Silivri (2005), Güngören (2001). Ölüm sebepleri ise trafik kazası, öldürme, şüpheli ölüm, intihar, trafik kazası, belirsiz olarak yazıldı ya da boş bırakıldı.

Yaşamını yitiren 148 kadına DNA testi yapılmadı

Verilere göre yaşamını yitiren ve kimliği tespit edilemeyen 155 kadından yedisine DNA testi yapılırken 148 kadın için böyle bir talepte bulunulmadı. 2005 yılında Sakarya Hendek’te araç çarpması sonucu yaşamını yitirmiş bir kadına, 2007 yılında Sakarya Pamukova’da ateşli silahla vurulma neticesinde yaşamını yitiren bir kadına, 2009 yılında Trabzon Ortahisar’da denizde bulunan bir kadına, 2011 yılında Kastamonu Araç’ta ölüm sebebi belli olmayan bir kadına, 2012 yılında Konya Selçuklu’da ateşli silah ile yaralama sonucu yaşamını yitiren bir kadına, 2021 yılında İzmir Bornova’da ölüm sebebi belli olmayan bir kadına, 2021 yılında ise İstanbul Beykoz’da denizden çıkarılan bir kadına, toplamda yedi kişiye DNA testi yapıldı.

“Yakınları tarafından aranmayan cesetten DNA testi alınmıyor”

Konuya ilişkin Medyascope’a konuşan Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, ailesi ya da yakınları tarafından aranmayan, hakkında kayıp ilanı da verilmeyen kişilerden DNA testi alınmadığını çünkü testle elde edilen verileri karşılaştıracakları bireylerin olmadığını şöyle anlattı:

“Kayıp kişinin ailesi ya da yakınlarından birisi adli kolluk güçlerine kişiyi bu özelliklerle tanımlarsa bulunan kişi ve aranan kişinin özellikleri arasında uyum karşılaştırılıyor. Fakat problem şu ki özellikle kadın bireylerde töre cinayeti ya da namus cinayeti adı altında öldürülmüş bireyler söz konusu olduğunda, aile tarafından herhangi bir başvuru olmadığı zaman ya da kayıp olduğuna dair bir bildirim, bir suç duyurusu yapılmadığı zaman kiminle karşılaştıracaksınız? Kadınlara ilişkin kayıp cesetlerin akıbeti burada başlıyor. Diyelim ki evden kaçmış, aile tarafından dışlanmış ya da aile tarafından katledilmiş bir birey, o aile tarafından aranmıyor. Aranmadığı için de kişiye ilişkin veriler bilgi bankasına girmiyor ve kişi aranmıyor. Bu sebeple sahipsiz ve kimliği belirlenemeyen cesetler ile aileler arasındaki zincir kopuyor ve kişinin kim olduğunu bulamıyorsunuz.”

Yılmaz Selim Erdal

“Aileler ancak toplum baskısı olduğu zaman ‘Bizim kız kayıp’ diyor”

“Normal şartlarda aileler, yakınları kaybolduğu zaman kolluk güçlerine haber veriyor. ‘Töre, namus cinayeti’ adı altında işlenen cinayetler olduğu zaman, aileler ancak toplum baskısı olduğu zaman ‘Bizim kız kayıp’ diyor. Böyle olunca da ister istemez kişinin kimliğini belirleme çabaları oluyor. Fakat böyle bir bilgi sunulmadıysa, mesela ‘sizin kız nerede? Bizim kız İstanbul’a gitti evlendi’ ama kız aslında katledildi. Böyle bir durumda zincir kopmuş oluyor, kişiyi bulmak imkansız hale geliyor ve ancak şans eseri bulunabiliyor. Kayıp şahıslar arasında özellikle sahipsiz kadın cesetlerine ilişkin durum böylece belirsiz bir mecraya çekiliyor.”

“DNA testi yapılsa bile yakını aramıyorsa işe yaramaz”

Adli bilimlerde özellikle kimliği belirsiz bireylerin kim olduğunu belirlemede antropologların iskeletlerden elde ettiği bilgilerin yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığını söyleyen Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, “Bunun Almanya’da ve Amerika’da çok yaygın kullanılan bir araç olduğunu ve adli bilimler içerisinde çok önemli rol üstlendiğini biliyoruz” diyerek kimliği belirlenemeyen cesetlere ilişkin sürecin nasıl işlediğini şöyle anlattı:

“Bulunmuş bir cesede DNA testi yaparak kişinin kimliğini belirleseniz bile, o kişinin bilgilerini karşılaştıracağınız bir mecra, birey, aile olmadığı zaman DNA testi yapmış olmanız bir işe yaramaz. Önce, kayıp bireyin DNA’sını karşılaştıracağınız grubun DNA’sına ihtiyacınız var. Bunun için de şikâyet, ihbar, ya da bir şüphe olması gerekiyor. Adli antropologlar DNA analizine en son kesin kimlik belirlemek için başvuruyor.” 

“Kimsesizmiş gibi gömülüyorlar, oysa onlar bir kimseydi”

“Kimsesiz cesetler kimsesizler mezarlığına gömülüyor. Adı ve kimliği olan bireyler kimliklerini ölümle kaybediyor. Hayatı boyunca bulunmayacak bir alana kimsesizmiş gibi gömülüyor, oysa onlar bir kimseydi. Bu acı bir olay, çünkü kimsesizler mezarlığına gömülünce kişinin kimliği kayboluyor ve hiçbir zaman bulunamayacak bir hale dönüşüyor.”

“Failin neden belirlenemediği ise kriminal bir sorun”

Medyascope’a konuşan bir adli tıp uzmanı, moleküler genetik inceleme yani DNA testinin, kimliğin belirlenebilmesi için en değerli tetkik olduğuna dikkat çekerek cesetlerin kimliği ve faillerinin neden tespit edilemediğine dair şunları anlattı:

“Bu sorunun tek bir cevabı yok maalesef. Bazen cesetler ormanlık alanda, gölde, denizde vs bulunur. Dış alanda uzunca bir süre beklemiştir. Üzerinden herhangi bir kimlik bilgisi de çıkmaz. Postmortem (ölüm sonrası) değişimler nedeniyle tanınması çok zordur. Bazen de sokakta yaşayan ve kimsesi olmayan insanlar ölür. Kimseleri olmadığı için cesedin kimliği bilinemez. Polis kendi veri tabanında araştırma yapsa da, her zaman kimliğe ulaşılamaz. Failin belirlenememesi ise kriminal bir sorundur. Her zaman yeterli delil bulunmayabilir.”

“DNA örneği yapılmayan bir sürü kimliği belirsiz cenaze var

“Kimliği belirlenemeyen cesetlerden alınan DNA örnekleri veritabanında saklanır. Cenazeler, belediyelerin kimsesizler mezarlığına defnedilir. Daha sonra kayıp ilanı veren aileler olursa mahkeme kararıyla aileden DNA için kan örneği alınır. Veritabanında eşleşen örnekler olunca aileye haber verilir ve cenaze aileye teslim edilir.Defnedilmeden önce DNA testi yapılmayan bir sürü kimliği belirsiz cenaze söz konusudur. Bu cenazeler için daha sonra feth-i kabir işlemi yapılarak DNA testi için örnekler alınabilmektedir.”

“Kadının kamusal alandan kayboluşu daha geç fark edilir”

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Antropoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Elif Başak Aksoy, kimliği belirlenemeyen ve birileri tarafından öldürüldüğü anlaşılan kadınların durumunu tarihsel bir perspektif ile şöyle değerlendirdi: 

Kadın, çocuğunun her zaman kendinden olduğuna eminken, erkek bu güveni sağlayabilmek için kadını özel alanda ‘korumaya’ almış, kamusal alan ise erkeğe kalmıştır. Özel alanda toplumunun gözünden uzak olan kadının ortadan kaybolması, mesela katli, kamusal alanda göz önünde olan erkeğe göre çok daha geç keşfedilecek veya göz ardı edilmesi daha kolay olacaktır. Siyasî veya farklı bireysel, organize suç kaynaklı nedenlerle öldürülüp cesedi gizlenen erkekler vardır, ancak kamusal alanda eksiklikleri görece erken fark edilir ve soy grupları konu namus dışı ise bu cinayetin peşine daha adanmış şekilde düşerken, kadının özel alandan da kaybolmuş olmasına yapılabilecek açıklama çok daha fazladır. “ 

Elif Başak Aksoy

“Erilmerkezci örgütlenmenin göz yumduğu çeşitli töresel uygulamalar”

“‘Namus’ cinayetlerinde ise kadın, ister bireysel, isterse soy grubu kararı ile katledilmiş olsun, ya yokluğu daha geç fark edilecek bir birey, ya da öldürülme motivasyonu nedeni ile cesedinin aranması ertelenecek, kimi zaman da kayboluşunun üzeri örtülecek olan bir bireydir. Kimliği belirlenemeyen cesetlerin ağırlıklı olarak kadın olması sosyal antropolojik bakış açısı ile modern devletlerin dahi, kırsal başta olmak üzere kimi bölgelerinde devam eden bu özel alan-kamusal alan ayrımında ve erilmerkezci örgütlenmenin göz yumduğu çeşitli töresel uygulamalarda aranabilir.” 

Şebnem Korur Fincancı

“Suç isnadı ortadan kalktığında örneklerin imha edilmesi gerekiyor”

Kimliği belirlenemeyen cenazelerin DNA’larının çalışılıp arşive koyulması gerektiğini söyleyen Şebnem Korur Fincancı, “Bu örneklerin, ellerinde var olan DNA örnekleri ile kayıp bildirimi yapan ailelerden DNA örnekleri alınarak karşılaştırılması gerekiyor” dedi. Bu tartışmaların “DNA bankası oluşturulması tartışmalarının” parçası olduğuna dikkat çeken Fincancı, “Fakat DNA bankasının oluşturulması konusu ne yazık ki kötüye kullanma olasılığı çok yüksek olan bir alan. Çünkü özellikle günümüzdeki kamu kuruluşlarının niteliği itibariyle insanların DNA kayıtlarının alınması ve tutulması, bunların başka amaçlarla kullanılması riskini de beraberinde getiriyor. Dünyadaki tartışmalara göre, örneğin bir suç iddiasıyla örnek alındığında da araştırılıp sonuca ulaştırıldığı noktada suç isnadı ortadan kalktığında bütün örneklerin imha edilmesi gerekiyor ama imha edilmediği tartışmaları var ne yazık ki” diye konuştu.

Kayıp cesetlere ilişkin süreç

Bir ceset bulunduğunda üzerinde kimliğini belirleyecek bir bilgi ya da belge çıkmaması, arayanının olmaması durumunda uygulanacak işlemlere ilişkin olarak Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal şu bilgileri verdi:

Kolluk güçleri bir cesedi bulduğu zaman üzerinde bulunan özelliklerden bu kişinin kimliğini tespit edebiliyor. Belirledikten sonra kayıp şahıslar arasında buna uygun kişi var mı diye bakıyor, yoksa bunu halkın bilgisine sunuyor. ‘Böyle bir kişi bulundu şöyle özellikleri var.’ Bu duyuru üzerine yakını kayıp olan kişiler şüphelenirse, ya da bir kişi vardı uzun zamandır ortalıklarda gözükmüyor diye şüphelenen biri olursa, DNA çakışması olup olmadığı kontrol ediliyor.

İlandaki öldürme ibaresi, kişinin öldürüldüğüne dair somut delillerin olduğunu gösterir. Fakat her bireyde bunlar açık şekilde değildir, böyle olduğu zaman şüpheli ölüm oluyor. Mesela ceset suda bulunmuş, yüzmeyi bilmediği için boğuldu mu ya da boğulup mu atıldı, yoksa itildi mi?

Nasıl olduğu konusunda şüpheler varsa bile cesedi bulduğunuzda kimliği belirleyemiyorsunuz. Çünkü hem cesede ilişkin temel özelliklerin korunuyor olması lazım, hem de konuya ilişkin başvuru ve karşılaştırma yapabileceğiniz kişiler olması lazım. Kayıp kişi ile şikayet arasında bağ olduğu zaman tahmin edilen şüpheleri test etmek için bir durum varsa ancak o zaman DNA testi yapılıyor. Elinizde kayıp şahıs bilgisi yoksa bulunamıyor. O kayıp şahısların önemli bir kısmı ya töre nedeniyle ya da başka nedenlerle, ama çoğunlukla sahipsiz bireyler yaşamını yitiriyor ve bunların arasında kadınların sayısı daha fazla.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.