Dün sonuçlanan ve Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer yedi sanığa 18’er yıl hapis cezası verilen Gezi Parkı eylemleriyle ilgili davada bugüne kadar neler yaşandı, karar ne anlama geliyor, bundan sonra ne olabilir?
Dava süreçleri: Sekiz yılda yaşananlar
2014: İlk iddianame kabul edildi
Gezi Parkı eylemleriyle ilgili ilk iddianame, 2014’ün Mart ayında kabul edildi ve 26 kişi hakkında “örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla dava açıldı. Yaklaşık bir yıl sonra ise İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından tüm sanıkların beraatine karar verildi.
2017: Osman Kavala tutuklandı
İş insanı Osman Kavala, “17-25 Aralık kumpası” soruşturmaları ve 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında “Gezi olaylarını finanse etme” suçlamasıyla 18 Ekim’de gözaltına alındı, 1 Kasım’da tutuklandı.
2018: Anadolu Kültür’e operasyon ve gözaltılar
Kavala’nın tutuklu bulunduğu soruşturma kapsamında 18 Kasım 2018’de yapılan operasyonla Anadolu Kültür’ün yöneticileri ve bazı akademisyenler gözaltına alındı.
Gözaltına alınan 13 kişiden biri olan İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi çalışanı Yiğit Aksakoğlu’nun tutuklu yargılanmasına karar verildi.
2019: İkinci iddianame ve AİHM kararı
4 Mart 2019’da, içerdiği delillerin çoğunluğu Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmaları başlatan ancak daha sonra “FETÖ soruşturmaları” sebebiyle görevden alınan ve firari durumda olan dönemin savcısı Muammer Akkaş tarafından toplanan ikinci iddianame kabul edildi.
Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Yakup Ali Kahveci tarafından hazırlanan, Kavala’nın tutuklanmasından 16 ay sonra açıklanan iddianamede Gezi Parkı eylemleri ile 15 Temmuz darbe girişimi ilişkilendirildi. Aralarında Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve Can Atalay gibi isimlerin yer aldığı 16 kişinin yargılanmasına başlandı.
Davanın ilk celsesinde Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına, yedi aydır tutuklu bulunan Yiğit Aksakoğlu’nun tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 Aralık 2019’da ilan ettiği kararla Kavala’nın tutukluluk haliyle ilgili olarak birden fazla hak ihlali tespit ettiğini açıkladı. Mahkeme, Türkiye’nin Kavala’nın serbest bırakılması için gerekli olan her şeyi yapması ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetti.
2020: Beraat kararı ve Kavala’nın yeniden tutuklanması
AİHM kararından yaklaşık iki ay sonra, 18 Şubat 2020’de sanıklar Ayşe Mücella Yapıcı, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Mehmet Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden’in, “Sanıklar hakkında söz konusu suçlarla ilgili hukuka uygun somut ve kesin delil bulunmaması” gerekçesiyle beraatine karar verildi. Ancak davadaki tek tutuklu sanık olan Osman Kavala’nın tahliyesi gerçekleşmedi, cezaevinden çıkmadan gözaltına alındı ve emniyete götürüldü. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kavala’nın gözaltı süreci devam ederken partisinin grup toplantısında, “Onu (Kavala) bir manevrayla beraat ettirmeye kalktılar” açıklamasında bulundu. Kavala, ifadesi alınmadan tekrar tutuklandı.
2021: Beraat kararının bozulması
İstinaf Mahkemesi, 21 Ocak 2021’de verdiği kararla 18 Şubat 2020’de dokuz kişi hakkında verilen beraat kararını bozdu.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
2022: Hapis cezaları
Davayla ilgili kararını dün (25 Nisan) açıklayan mahkeme heyeti, Osman Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312. maddesi uyarınca “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve takdiri indirime yer olmadığına, “casusluk” suçlamasından ise beraatine ve tahliyesine karar verildiğini açıkladı.
Diğer sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi de TCK’nın 312. maddesindeki “yardım” suçlamasından 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı.
“Somut, kesin ve inandırıcı başkaca bir delil bulunmuyor”
Mahkeme heyetindeki üç hâkimden biri karara muhalefet şerhi koydu. Hâkim, muhalefet şerhinin gerekçesini ”Sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak somut, kesin ve inandırıcı başkaca bir delil bulunmadığından tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesine ve diğer sanıkların tutuklanmaması gerektiği görüşündeyim” diye açıkladı.
Aynı gerekçelerle önce beraat sonra müebbet hapis cezası
Medyascope’a konuşan Avukat Tuğçe Duygu Köksal, dün verilen mahkûmiyet kararının gerekçeleriyle 2020’de verilen beraat kararının gerekçelerinin aynı olduğunu söyledi:
“Bu davada bugünkü karardaki durumla, 18 Şubat 2020 tarihinde verilen beraat kararı sırasındaki durum arasında hiçbir fark, hiçbir değişiklik yok. Bu hal ortadayken dün sanıkların mahkûmiyetine karar verildi. Yapılan sekiz duruşmada, hiçbir şekilde hukuka uygun şekilde elde edilmiş bir delil olmadan, hiçbir belge-bilgi tartışılmadan, tüm talepler reddedilerek beraat edilmiş bir dosyada tam aksi yönde bir karar verilmiş olması elbette ki ne Anayasa Mahkemesi’nin ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına uygun.”
“Karşı oy, yaptığımız savunmaların yansıması oldu”
Köksal, heyetteki bir hakimin verdiği karşı oyun önemli olduğuna dikkat çekti: “Karşı oy çok kıymetli, bugüne kadar yapmış olduğumuz tüm savunmaların yansıması oldu. Bu dosyanın tamamen haksız olduğunun en büyük kanıtı o karşı oydaki hukuki değerlendirmedir. Bu karşı oyun suç unsurlarının oluşmadığı ve beraat kararı verilmesi yönünde vurgusu var. Bu karşı oy es geçilerek bu karar okunamaz.“
“Delil yok”
Köksal, davada hiç ceza verilmemesi gerekirken en üst sınırdan cezalar verildiğini vurguladı: “Bir kere ceza hukukunda bir bireysel değerlendirme olması gerekir. Buradaki karar hiçbir şekilde somut ve bireyselleştirilmiş bir değerlendirme yapılmadığını gösteriyor. Cezaların üst sınırdan verilmesi kısmını açıkçası tartışmak bile istemiyorum. Çünkü bu davada hiç ceza verilmemesi gerekiyordu. Bu davada beraat kararı verilmişken, şimdi aksi yönde karar verilmesini gerektirecek herhangi bir tartışma veya delil yok.“
Bundan sonra ne olacak?
Köksal’a göre bundan sonra ne olacağını kestirmek zor: “İstinaf Mahkemesi’ne gidecek. Tabii ki öngöremiyoruz. Tek umduğumuz şey Yargıtay içtihadının, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve AİHM içtihadının uygulanması.“