Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Özer Sencar: “Mansur Yavaş, Erdoğan’ın karşısına çıkarsa Erdoğan onu perişan eder”

“HDP’nin desteklemediği bir adayın kazanma şansı olur mu?”

“İYİ Parti merkez sağ parti olma şansını yitirdi mi?”

“Akşener’in yaptığı iki hata ne?”

“Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansı var mı?”

“Anketlerde önde çıkan Mansur Yavaş, Erdoğan karşınsında seçimi kazanabilir mi?”

Ruşen Çakır, konuğu Metropoll araştırma şirketinin kurucusu ve yöneticisi Özer Sencar ile son anketler üzerinden “Muhalefetin cumhurbakanı adayı kim olmalı?” sorusuna yanıt aradı.

https://open.spotify.com/episode/1mxqwOR6cz3EZMPB9Jaqkj?si=YpcKYsICRXSwnrxFhPxbxw

Yayına hazırlayan: Zübeyde Beyaz

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Metropol araştırmanın başkanı Prof. Özer Sencar stüdyo konuğumuz. Kendisiyle son anketleri, özellikle de muhâlefetin aday adayları arasındaki dengeleri konuşacağız. Özer Bey, hoş geldiniz.

Özer Sencar: Hoş bulduk. 

Ruşen Çakır: Şükür kavuşturana; uzaktan konuşa konuşa biz de yorulduk, izleyicilerde yoruldu. Yıllar var ki stüdyoda konuşamıyoruz.

Özer Sencar: İlk başladığınızda stüdyonuza gelmiştim. Siz bir başarı hikâyesi oluşturdunuz. Bence bu binâ, bu ekip vs… son yirmi yılın medyasında… bence yani harika bir adamsınız. 

Ruşen Çakır: Estağfurullah,sağolun. Şimdi, çok şey var konuşacak. Özellikle Ağustos araştırmanızda çok ilginç bulgular olduğunu biliyorum. Ucundan gösterdiğiniz bile… yani meselâ muhâlefetin dört adayı içerisinde, Kılıçdaroğlu ilk kez Akşener’i geçiyor gözüküyor. Bunların hepsini konuşacağız; ama önce iki temel konuyu konuşalım. İlki benimle ilgili: Bana sosyal medyada, “Ya Ruşen Bey, çok romantik takılıyorsunuz, ya da romantik bakıyorsunuz. Bu olaylar böyle romantizme gelmez” dediniz. Hattâ insanlar hemen, biliyorsunuz, “Hadi cevap ver” dediler. Ben de dedim ki: “Nasıl olsa Özer Bey ile biz bir yayın yaparız, bunu konuşuruz”. Öncelikle onu sorayım: Hakîkaten romantik miyim? 

Özer Sencar: Romantikten ziyâde… ben orada romantik anlamında söylemedim; ama genel bir kanaatim var benim: Başından beri Türkiye’de sol ve liberal çevreler İslâmî kesimi, siyâsal İslâmcılar’ı ve onların liderini yeterince tanıma konusunda gerçekten yetersiz kaldınız. Erdoğan otuz senedir siyâset sahnesinde hâkim bir faktörken, ben hâlâ onu sizlerin yeterince tanıdığı kanaatinde değilim. 

Ruşen Çakır: Peki, öyle yapıp neyi kaçırıyoruz? Bugün ıskaladığımız nedir?

Özer Sencar: Iskaladığınız şey, bundan sonra olabilecekler konusunda öngörüleriniz yetersiz kalıyor.

Ruşen Çakır: Peki, oradan da o zaman öteki soruya girelim: Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yöneticilerinin sizin anket sonuçlarınızdan ve özellikle sosyal medyada yaptığınız bâzı yorumlardan rahatsız olduğu söyleniyor. Ben de doğrudan sordum birkaç kişiye; evet, tabiî bu araştırma şirketlerinin hep başına gelen bir şeydir. Ama CHP’nin, özel olarak da Kemal Bey’in şu aşamada rahatsız olmasından siz de herhalde haberdarsınızdır. Benden duymuyorsunuzdur, değil mi? Ne oluyor? Buradaki sorun ne?

Özer Sencar: Şimdi, ben Kemal Bey ile görüşebilen birisiyim. Dolayısıyla o medyaya intikal eden kendinden menkul vs. cümlelerin muhâtabının ben olduğunu düşünmüyorum. Beni kastettiğini zannetmiyorum. Çünkü Kemal Bey’in bir şeyden emin olduğundan ben de eminim. Biz âdeta rakamlara kutsiyet atfederek bulduğumuz araştırmaları paylaşıyoruz. Ve raporlarımız her ay Kemal Bey’e de CHP kurmaylarına da gidiyor. Ama ben kamuoyunda birçok araştırma şirketinin rakamlara, bulgulara bizim atfettiğimiz önemi atfettikleri kanaatinde değilim, o kutsiyeti atfettikleri kanaatinde değilim. Dolayısıyla birçoğunun bulgusuyla bizim bulgularımız örtüşmüyor. Örtüşmemesi sonucu, onlar kendi duygularına daha yakın bulduklarını esas alıyorlar. Ve bizimkiler onlara aykırı geliyor. Ama yapacak bir şeyimiz yok. Benim söylediklerim ve yazdıklarım kişisel görüşlerimden ziyâde, 18 senedir, haddizâtında 20 senedir, 22 senedir bir bilgi havuzunun, âdeta bilgi denizinin üstünde oturuyoruz.  18 senedir her ay araştırma yapıyoruz “Türkiye’nin Nabzı” adı altında. Bunun dışında her ay 2-3 tâne Türkiye genelinde araştırma yapıyoruz. Bu müthiş bir bilgi zenginliği ve halkı tanıma şansı veriyor bize. Hangi soruyu söylerseniz söyleyin; geriye doğru arşive gittiğimizde, on defâ sormuş gibi böyle şeyler görüyoruz. Birçok insan bunu istiyor bizden; dolayısıyla sözlerimiz, söylediklerimiz ve yazdıklarımız, ürettiğimiz bilgilere dayalıdır. Kişisel görüşüm olduğu zaman ben kişisel görüşümdür diye belirtiyorum. Ama bir şey belirtmeden söylediğim şey, tamâmen ölçümlerden elde ettiğimiz, bulgulardan elde ettiğimiz şeylerdir.

Ruşen Çakır: Ama hep böyle bir şey var — siz ona özellikle vurgu yapıyorsunuz. Hep böyle anketçi şirketler için, değişik dönemlerde hep, ”Manipülasyon var mı?” kuşkusu oluyor. Hattâ “Sipariş anket, para veriliyor yaptırılıyor” vs. bile deniyor. Siz sonuçta birisinin bunun finansmanını… Sizin bir şekilde müşterileriniz var, değil mi? Onu… 

Özer Sencar: Elbette, 2004’ten îtibâren biz her ay “Türkiye’nin Nabzı” adı altında bir araştırma çıkardık. İlk dokuz yıl bunu internet sitemize koyup bedava paylaştık ve diğer yaptığımız araştırmalardan bunları finanse ettik. Ama 2012’lere, 2013’lere geldiğimizde, artık bu bize ağır gelmeye başladı. Finanse edemez hâle geldik. Ve bunun üzerine abonelik sistemini kurduk. Yani neredeyse 9-10 yıldır aboneliklerle çalışıyoruz. Ve abonelerden aldığımız para bizim aylık araştırmalarımızı karşılamaya yetiyor. Dolayısıyla bir şirketin, bir partinin, bir kurumun bize özel olarak bir şey yapmasına gerek yok. Biz kendi ayaklarımızın üstünde, sizin durduğunuz gibi ayaklarımızın üstünde duruyoruz. Ve kimseye de minnetimiz yok. Araştırma bulgularımızı her an rahatlıkla paylaşırız. Yani sosyal medyada…

Ruşen Çakır: Aboneliklerinizden geri bildirimler oluyor değil mi? Yani herhalde sizinle birtakım temasları oluyordur. Bunlarda şikâyet var mı? 

Özer Sencar: Hayır, yüz yüze geldiğimizde, bir kısım abonelerimize her ay sunum yapıyorum. Yani özellikle piyasadaki abonelere, şirketlere sunum yapıyoruz. Onlardan bâzen şeyler geliyor. Meselâ bir tânesi, iki ay önce bir araya geldiğimizde, “Özer Bey, size olan güvenimiz azaldı. Siz Mansur Yavaş’ın propagandasını yapıyorsunuz” dedi. Böyle, açıkça bir holding başkanı… Şimdi yani bizim cumhurbaşkanlığı ölçümlerinde başından beri Mansur Yavaş açık ara herkesin önünde; onu hemen yakın olarak, belki Ekrem İmamoğlu tâkip ediyor. Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener oldukça gerisinden, 10-15 puan gerisinden geliyorlar. Şimdi bunu insanlar, bizim Mansur Yavaş’a birtakım… yani özel bir şey yaptığımız şeklinde bir algıları var. Burada insanlar çok rahat olsunlar. Mansur Yavaş’la hiçbir gönül ilişkimiz yok. Benim şahsen yok, hiç olmadı. 

Ruşen Çakır: Tamam, çok kızmışsınız. 

Özer Sencar Hayır, çok rahat konuşuyorum. Mansur Yavaş benim dürüst bir adam olduğuma inanıyordur. Gidin sorun kendisine; ben de onun piyasadaki, gördüğüm kadarıyla da düzgün bir insan olduğuna inanıyorum. Ama siyâsal görüşlerimiz kesinlikle hiçbir zaman hiçbir yerde kesişmez. Dolayısıyla benim Mansur Yavaş lehinde propaganda yapmam veyahut rakamlarla oynamam akıl almaz bir şey benim için.

Ruşen Çakır: Peki, gelelim en son araştırmaya. Yine Mansur Yavaş birinci sırada çıktı.

Özer Sencar Evet, hep birinci sırada çıkıyor. Yani başından beri, cumhurbaşkanlığı konusu gündeme geldiğinden beri, her ay Erdoğan, Mansur Yavaş, vs. şeklinde soruyoruz. Şimdiye kadar Mansur Yavaş’ı geçen kimse yok.

Ruşen Çakır: Erdoğan dâhil mi? 

Özer Sencar: Erdoğan dâhil.

Ruşen Çakır: Peki, sizin araştırmanızda Mansur Yavaş’ın ilk turda %50+1’i yakaladığını hiç gördünüz mü? Genellikle ikinci tura kalır.

Özer Sencar: Şimdi, ilk turda kiminle yaptığına bağlı; eğer Erdoğan’la birlikte çıkarsa zâten Erdoğan’a karşı Yavaş’sa, bunun birinci tur veya ikinci tur olması fark etmez. Ama şöyle sorarsak: Erdoğan, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu vs. şeklinde sorarsak, muhâlefet orada dörde bölünüyor. Bir kısmı Kılıçdaroğlu’na, bir kısmı Mansur’a, bir kısmı İmamoğlu’na. Orada Erdoğan birinci çıkıyor. Meselâ kimi görmek istiyorsunuz? Açık uçlu sorduğunuzda, 30’lar civarında Erdoğan çıkıyor. Onun hemen altında Mansur çıkıyor — yine ikinci çıkıyor. Ama “Erdoğan mı Mansur mu?” diye sorduğumuzda, Mansur on beş puan fark ediyor.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi konuşacak çok şey var; ama şunu da sorayım: HDP meselesi. Kendileri, “Kilit partiyiz” diyorlar ve en azından seçimin ilk turda sonuçlanmasının önündeki en önemli soru: HDP aday çıkartacak mı çıkartmayacak mı? Yanılıyor muyum?

Özer Sencar: Doğru, kendileri îlân etti bunu: “Mansur Bey ve Meral Hanım çıkarsa biz kendi adayımızı çıkaracağız” dediler. Bu onların sözü, çıkarırlar veya çıkarmazlar.

Ruşen Çakır: Öyle bir durumda, yani HDP adayının olduğu durumda, sizin bulgularınıza göre kesin ikinci tura kalıyor gözüküyor. 

Özer Sencar: Evet, çok kesin ve net.

Ruşen Çakır: Peki diyelim ki Mansur Yavaş ya da Meral Akşener olmadı. Farzımuhal Ekrem İmamoğlu ya da Kemal Kılıçdaroğlu oldu. HDP de baştan îtibâren destek vereceğini ve aday göstermeyeceğini îlân etti. Seçim ilk turda bitiyor mu? 

Özer Sencar: İlk turda seçimi muhâlefetin kazanması için bana göre dört önemli faktör var. Yani muhâlefetin birinci turda seçimi alabilmesi için bana göre dört şart var. Birincisi: Doğru adayla çıkması. “Doğru aday” dediğimiz şey kazanabilecek aday. Peki, kimdir o? Nasıl birisidir? Toplumun hiçbir kesiminden ambargo yemeyen kişidir. Yani Alevî, Sünnî, Türk, Kürt, sağcı, solcu, dinci, dinsiz vs. hiçbir kesimin ambargo koymadığı veya tüm kesimlerin yeterince desteklediği birisidir bana göre doğru aday. İkinci husus, özellikle Kürtler’in HDP kısmının desteklemediği bir adayın ben ne birinci turda ne de ikinci turda kazanma şansının yeterli olmadığını düşünüyorum. Yani birileri şunu diyor: “Ya, HDP olmasa da kazanır”. Meselâ dün gördüm bir yerlerde — bu İYİ Parti yakınlarında falan, diyor ki: “HDP olmasa da kazanırız”. Hiçbir şansları yok, hayal görmesinler.

Ruşen Çakır: Bu kadar net yani?

Özer Sencar: Bu kadar net. Ve İYİ Partililer’in, Meral Hanım’ın, “Biz HDP ile masaya oturmayız, şunu yapmayız” demesi… Bu siyâsî bir fâcia hatâdır. HDP ile herkes oturmak mecbûriyetinde. Ben anlamıyorum: Meclis’i bir HDP’li başkan yardımcısı yönetiyor; ben şimdiye kadar İYİ Partililer’in salonu terk ettiğini görmedim. Meclis’te oturuyorsunuz, komisyonlarda oturuyorsunuz, sonra siyâsî ortamda: “Biz HDP ile bir araya gelmeyiz”. Bunu niye yaptıklarını tam anlamıyorum. Tahminim şu: Şu anda milliyetçi kesimin Türkiye’de 25 puan civârında bir oyları var. MHP, İYİ Parti, BBP — yani o küçük bir parti, onu saymaya gerek yok, ama Zafer Partisi var. Zafer Partisi beş ayda puanını on misli artırdı. Beş ay önce binde birdi, bugün %3. Bu partiler birbirinin can alıcı rakipleri; özellikle MHP ile İYİ Parti değil, İYİ Parti ile Zafer Partisi önemli bir rakip. Meral Hanım bence bir hatâ yaptı. İşte, “Biz onlarla oturmayız” dedi. Şeyle yarışıyor, kendi çocuğuyla yarışıyor. Yani Zafer Partisi’ni bu kadar ciddîye alıp, bu kadar dikkate alıp, kendi politikasını ona göre belirlemesi siyâsî bir hatâdır. Netîcede Türkiye’de %25’lik bir milliyetçi kitle var. Ben inanıyorum ki üç beş sene içerisinde Türkiye’de milliyetçi partiler bir veya iki partiye inecekler. Türkeş’ten önce de böyleydi. Türkeş bir parti hâline getirdi milliyetçileri. Bundan sonra da güçlü bir milliyetçi lider milliyetçileri bir araya getirebilir. İşte burada, İYİ Parti veyahut da Meral Hanım bunu düşünerek böyle bir şeye giriyor. 

Ruşen Çakır: Ama burada tabiî… sözünüzü kesiyorum. İYİ Parti’den beklenen, bir zamanların ANAP’ı, Doğru Yol’u, hattâ Adalet Partisi gibi merkez sağ parti olup olmayacağı sorusu iken… 

Özer Sencar: Bunu istediler. Meral Hanım böyle bir hedefi koydu. Ama son altı ayda ben İYİ Parti’nin merkeze yürüyüşü durdurduğunu, bloke olduğunu düşünüyorum. Burada iki faktör var. Bir, Meral Hanım kendi arkasındaki ekibi kendisi gibi taşıyamıyor. Merkeze doğru taşıma gücüne henüz ulaşamadı. Yani merkeze gitmek istemeyen, direnen bir bagajı var İYİ Parti’nin. İkinci husus, Meral Hanım’ın son 5-6 ayda yaptığı çok ciddî bir hatâ var: Siyâset sahnesinden kendini çekti ve “Başkan adayı değilim” diyerek siyâset sahnesinden kendisini tamâmen ayırdı. Köyleri, kasabaları, ilçeleri, şehirlerde esnafları falan ziyâret ederek siyâset sahnesinde olunamaz. Siyâset sahnesi Ankara siyâsetidir. Hem Ankara’da merkezde olacaksınız, hem de taşrada olacaksınız. Meral Hanım son iki senedir taşrayı çok iyi yönetti. Ama 6 aydır merkezî siyâseti terk etti.  

Ruşen Çakır: Burada bir gözlemimi paylaşmama izin verin. Biliyorsunuz ben onun bâzı yurt gezilerini tâkip ettim –Tekirdağ’da ve Sakarya’da–; hattâ yazdım da, yayın da yaptım. Ama yazdım da: “Abla olarak kalabilecek mi?” diye. Orada şunu çok net görüyorum: Siyâsî toplara girmiyor. Genellikle, KPSS sınavı, kayırmacılık vs. gibi teknik konulara girip, ideolojik-politik konulardan uzak duruyor. Yani tabiî bu bir tercih. İnsanların somut sorunlarına eğiliyor ve doğrudan onlarla temas kuruyor. Ama orada bir de, “Başbakan olacağım” diyor — tabiî ki o çok garip bir durum yaratıyor; çünkü ortada başbakanlık diye bir konum yok. Ve siyâset yapmadan siyâsî propaganda…

Özer Sencar: Türkiye’de siyâset yapmadan siyâsette barınılamaz, var olunamaz. Meral Hanım’ın en kısa zamanda, mümkün olan en kısa zamanda, bugünden yarına tekrar merkezî siyâsete dönmesi lâzım. “Ben cumhurbaşkanı adayı olmayacağım, başbakan olacağım” dedi. Burada iki tâne büyük yanlış var. Birincisi, merkezî siyâsetteki rolünü, game changer/rol belirleyici rolünü Kemal Bey’e teslim etti. Kemal Bey şimdi meydanlarda başkan adayı olarak dolaşıyor, Meral Hanım da onu seyrediyor. Ve uzunca bir süredir bunun hem Meral Hanım’da hem de çevresindeki kurmaylarda ciddî rahatsızlığa yol açtığını düşünüyorum. Ama bir şey yapamıyorlar. Altılı Masa’da diyorlar ki: “Biz adayı belirleyeceğiz”. Yahu, siz kimsiniz? Altılı Masa’nın dört tânesinin oyu %6 bile değil, binde bir oyu olmayan adam çıkacak cumhurbaşkanını belirleyecek, ben de onu seyredeceğim. Bunun neresinde demokrasi, neresinde insan hakları, neresinde hukuk var? Bir an önce çıkın ne yapacaksanız söyleyin ve kamuoyunun yaptığınız işe desteği varsa desteğini alın.

Ruşen Çakır: Adayın bir an önce açıklanmasını istiyorsunuz. Ben de öyle diyorum, bana da çok kızıyorlar.

Özer Sencar: Evet, oyun mu oynuyorlar? Hayır, yaptıkları şey şöyle bir hatâ — kendileri için hatâ: Eğer kafalarında Kemal Bey’in dışında bir aday varsa, onu öldürüyorlar. Kemal Bey’e alanı teslim ettiler. Bakın, Kemal Bey son dört ayda, hem Erdoğan karşısındaki potansiyel ve güç bakımından, hem de bizim sürekli sorduğumuz popüler test sorusunda, Kemal Bey yavaş yavaş ve düzenli olarak yükseldi. Erdoğan karşısında şu anda, “Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu?” sorusunda %47’ye çıktı. “Beğeniyor musunuz?” diye kişileri tek tek sorduğumuzda Meral Hanım’ı geçti — %30’lardan %40’lara çıktı. Ve cumhurbaşkanlığındaki bu yükseliş çok önemli.

Ruşen Çakır: Özer Bey, şunu söyleyebilir miyiz? Şimdi ilk başladığınızda, yani hep bu dört ismi soruyorsunuz…

Özer Sencar: Beş isim. 

Ruşen Çakır: Efendim?

Özer Sencar: Erdoğan’la birlikte beş isim. 

Ruşen Çakır: Yani Erdoğan ile muhâlefet içerisindeki dört ismi soruyorsunuz. Ve ilk başladığınız nokta ile –yanlış hatırlamıyorsam, yanlış yapıyorsam düzeltin– Mansur Yavaş birinci sıradaydı, ama Ekrem İmamoğlu çok da gerisinde değildi ilk başlarda, sonra Meral Akşener vardı, Kılıçdaroğlu en aşağıdaydı. 

Özer Sencar: Doğrudur.

Ruşen Çakır: Şimdi anladığım kadarıyla Mansur Yavaş’ın konumunda pek bir değişiklik yok; Ekrem İmamoğlu’nda biraz azalma var, Kemal Kılıçdaroğlu’nda yükselme var, Meral Akşener’de gerileme var. 

Özer Sencar: Burada Meral Hanım’da düşüş ve Kemal Bey’de yükselişin tek sebebi var: Siyaset sahnesinin Meral Hanım tarafından bir hatâ sonucu — bana göre büyük bir siyâsî hatâdır: Kemal Bey’e teslim etti.

Ruşen Çakır: Onu anladım. Peki o zaman şöyle bir akıl yürütme, seçime kadar — ki bence Kılıçdaroğlu bunu hesaplıyor: “Ya, başta geriden bir yerden başlıyorum, ama ben konuştukça, vaat ettikçe, meydan okudukça oyum artar” diyor. Ve sizin bulgularınızla, meselâ Ağustos bulgunuz böyle bir perspektifin çok boş olmadığını gösteriyor. 

Özer Sencar: Doğru.

Ruşen Çakır: “Ama yetmiyor” diyorsunuz. 

Özer Sencar: Şimdi, bu sonucun çıkmasında iki önemli faktör var. Birincisi, Altılı Masa’yı Kemal Bey yöneterek yeni bir aday isminin çıkmasını engelliyor. Ve kendisi de kamuoyunda cumhurbaşkanı/başkan adayı olarak yapması gereken, yapabileceği her şeyi yapıyor. Dolayısıyla dünyada kabul edilen, seçimlerde şöyle bir şey var: Fair ve Free seçim — serbest ve âdil bir seçim yapılması. Türkiye uzun yıllardan beri fair ve free, âdil ve serbest seçime hasrettir. Yok öyle bir şey. Peki, ben size soruyorum şimdi: Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda toplum, siyâsetçiler fair ve free mi? Yani âdil ve serbest bir ortam var mı? Kemal Bey ne dedi? “Ben adayım, başka kimsenin de çıkmasını istemiyorum. İzin vermiyorum”. Meral Hanım ve diğerleri susuyorlar. Meral Hanım “Ben çekildim” dedi zâten; baştan elini yok etti. Susuyorlar; ama kamuoyunun serbest oluşması için, kamuoyunda gerçekten Erdoğan karşısında kazanabilecek adayın çıkması için, rakiplerin serbest bir şekilde kamuoyuyla bir yüzleşmesi lâzım.

Ruşen Çakır: O zaman şöyle bir şey desek: Meselâ adları geçen Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu var — Meral Akşener imtinâ etti diyoruz. Onlar çıkıp desinler ki — şu âna kadar duymadık: “Neden olmasın? Ben de olabilirim” demediler. 

Özer Sencar: Demediler, ben de ona şaşırıyorum. Demeleri gerekirdi; yani demeleri gerekmez, aday olmak istemeyebilirler ama… 

Ruşen Çakır: İstiyorlar ama, değil mi? 

Özer Sencar: Ben Ekrem Bey’in de Mansur Bey’in de böyle bir şeyi reddedeceğine milyonda bir ihtimal vermem. Demirel’in bir sözü var: “Mezardan çıkar başkan olmak için ya!” Kim reddedebilir başkanlığı? Hele hele Türkiye’de şu andaki başkanlık sistemi, âdeta Allah gibi bir şey ya! İstediği adamı zengin eder, istediği adamı fakir eder, istediği adamı serbest bırakır, istediği adamı içeriye alır. Yani Rab gibidir. Dolayısıyla 80 yaşında bir ihtiyar teyzeye bile teklif etsen kabul eder ve üç ay sonra bir canavar olur. Bu kadar yetki insanları şeye fırlatır. Ben hiç kimsenin bunu reddedebileceğini düşünmüyorum. Ama birilerinin önünü özellikle tıkarsanız ve onlar da cesâret gösterip, “Dur arkadaş! Benim önümü niye tıkıyorsun? Ben aday olabilirim” diyemiyorsa, o zaman şöyle bir şey çıkar ortaya: Âdil olmayan bir adaylık yarışması sonunda birileri öne çıkar. Ama bu öne çıkma olayında, siz birilerini susturarak kamuoyunu susturamazsınız. Kamuoyunda yeterli destek almayacak birisi kamuoyunun önüne çıkarsa… –Erdoğan’ı küçümsüyor insanlar–, Erdoğan şapkasından bir günde 40 tâne tavşan çıkaracak adamdır. Bu mevcut liderleri –bakın, gözümde büyütüyorum, sözümde büyütüyorum diye düşünmeyin– sulu dereye gönderir, susuz getirir hepsini. Son günlerde Erdoğan’ın yaptığı girişimlere bakın: Ekonomik olarak birçok kesimi aynı anda rahatlatacak işler yapıyor. Zannediyorum uzun süre, AK Parti’nin ve Erdoğan’ın yıprandığını çevresindeki insanlar ona götürüp söyleyemediler. Otoriter liderlere hiç kimse kusurları gidip söyleyemez. Bizans ve Osmanlı sarayında kadrolu palyaçolar varmış. Ve bu kadrolu palyaçolar vezirlerin sadrazamların vs.’nin padişaha söyleyemediğini o eğlence sırasında söylermiş — ona söylettirirlermiş. Erdoğan’a kanımca sarayda, “Efendim, ya batıyoruz, sizin oyunuz aşağıya indi” diyemiyorlardı. Ve ona giden araştırma sonuçları da muhtemelen Erdoğan’ı hâlâ önde gösteriyordu. İlk defâ Erdoğan, bu son zamanlarda, son aylarda bir şekilde bunun farkına vardı, gittiğini gördü. 

Ruşen Çakır: Peki sizin son Ağustos araştırmanızda bu gözüküyor mu? Ağustos araştırmanızda Erdoğan lehine bir gelişme var mı? 

Özer Sencar: Evet, gözüküyor. Erdoğan lehine bir şey söyleyeyim: Son 4 aydır kararsızlar dağıtılmadan Erdoğan değil AK Parti’nin oyu %25’ten %28,7’ye çıktı — 4 puan. Herkes, “Erdoğan battı, AK Parti battı, CHP yükseldi uçuyor” derken, Erdoğan son 4 ayda 4 puan arttı. Erdoğan derken AK Parti’yi kastediyorum, kusura bakmasınlar.

Ruşen Çakır: Kendi kişisel oyu nasıl?

Özer Sencar: Kendi kişisel oyunda hiçbir şey yok. Ne düşme var ne yükselme var. Çünkü Erdoğan alabileceği maksimum desteği alıyor şu anda. Mansur Yavaş karşısında %37, Kılıçdaroğlu karşısında %42. Bu küçük bir rakam değil, kampanyaya girmedik henüz. Ama AK Parti’nin oyunun son 4 ayda 4 puan artması, İYİ Parti’nin oyunun son 3 ayda 3 puan azalması… 

Ruşen Çakır: Tam bunu soracaktım. Deminki, “Meral Akşener siyâset yapmıyor” bahsini soracaktım, ama araya giremedim. Şimdi sorayım: İYİ Parti bir ara bütün anketlerde –sâdece sizinkilerde değil– yükselişteydi; hattâ, “%20’yi mi zorluyor?” falan deniyordu. Şimdi bakıyoruz ki…

Özer Sencar: O şansı vardı. Bizde en çok gördüğümüz, yüzde 17,8’i gördük biz üç ay önce; ama şu anda 14’e indi. 

Ruşen Çakır: Nereye doğru gidiyor onlar? Tahminen. 

Özer Sencar: Ha, nereye doğru gidiyor? Dışarıya doğru savruluyor. Yani ölçümlerde hem Meral Hanım’ın Cumhurbaşkanı karşısındaki gücü, hem de kamuoyundaki popülaritesi son aylarda geriye doğru gitti. Ve İYİ Parti’nin de oyu, kararsızlar dağıtılmadan önce 11,5 ve dağıtılınca 13,9’a indi. Yani İYİ Parti’de müthiş bir çöküntü meydana geldi. Muhtemelen ben İYİ Parti kurmaylarının ve Meral Hanım’ın bu çöküntüyü fark ettiklerini düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Ve son yaptıkları da… 

Özer Sencar: Ve son yaptıkları çıkış haddizâtında Zafer Partisi’ne cevap değildir. Daha doğrusu HDP ile ilgili Gürsel Tekin’in yaptığı açıklamaya cevap değildir. Meral Hanım sahneden çekildi. İYİ Parti aşağıya doğru gidiyor. Ve kurmaylar da muhtemelen bunu görüyorlar. Ve şiştiler, öfkelerinden şiştiler ve Gürsel Tekin, o şişen İYİ Partililer’in öfkesine bir iğne batırdı ve hepsi birden tepki gösterdi. İşte, “Aday Mansur Yavaş olmalıdır” diye hem İstanbul İl Başkanı hem Genel Merkez’deki arkadaşlar, hem de Meral Hanım söyledi. Bu haddizâtında daha çok Gürsel Tekin’in “Kürtler’le biz işbirliği yaparız” anlamına gelen sözünden ziyâde, bu kendilerinin düşüşüne tepki olarak çıktılar. 

Ruşen Çakır: Peki Kılıçdaroğlu’nda bir artış gözlediğinizi söylediniz. CHP’de de aynı şey var mı? 

Özer Sencar: CHP, yedi senedir yaptığımız ölçümlerde… yedi sene önce Kasım 2015’te CHP’nin kararsızlar dağıtılmadan oyu 21,6 ve bugün sâdece %20 — kararsızlar dağıtılmadan. Bunları dağıttığınız zaman 23 ile, en çok 25, en düşük 22 arasında oynuyor. Yani CHP’nin yedi senedir oyunda düz bir çizgi olarak görebilirsiniz. Zerre miktar kıpırdama yok. 

Ruşen Çakır: Ama Kılıçdaroğlu kişisel olarak daha bir artmış.

Özer Sencar: Kılıçdaroğlu, Meral Akşener’in boşalttığı alanı çok iyi doldurdu. Şu anda kanımca Kılıçdaroğlu’nun yanında yetkin iletişimciler var. Kılıçdaroğlu’nu iyi yönlendiriyorlar. 

Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım. İki tâne ayağı var: “helâlleşme” ve “hesaplaşma” — onun arasında denge kurma. Benim kafamı çok kurcalıyor bu. Hattâ bir keresinde Süleyman Soylu’nun Kılıçdaroğlu’na söylediklerinden hareketle, “Galiba bu dengeyi kurmuş — ki Süleyman Soylu hem hesaplaşma hem de helâlleşme konusunda Kılıçdaroğlu’na saldırdı” diye akıl yürüttüm. Yani onu ölçü aldım. Sizce bir tarafta helâlleşme, özellikle muhâfazakâr kesime yönelik başörtüsü vs.; bir diğer taraftan da “Beşli Çete” üzerinden bir hesaplaşma vurgusu var. Bunlar nasıl gidiyor sizce? Ve bunu siz anketlerde bunların hepsini görebiliyor musunuz?

Özer Sencar:  Bu ikisi de Kemal Bey’in yanındaki iletişimcilerin başarılı iki argümanıdır. Ve Kemal Bey’in bu yükselişinde bu faktörün ciddî etkisi olduğunu düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Başarılı diyorsunuz yani?  

Özer Sencar: Evet, ikisinde de başarılı; yani hesap sorma duygusu da halkta çok büyük karşılığı olan bir şeydir. Çünkü adamlar aldı götürdü her şeyi. Ve birisi diyor ki: “Ben bunlara hesap soracağım”. Halkın buna bîgâne kalması mümkün değil. İkincisi, helâlleşme meselesinin muhâtapları fakir fukara değil; bu belirli bir siyasal ve inanç kesimidir. Orada ben helâlleşmenin çok fazla etkili olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Kemal Bey Roboski’ye gitti hem helâlleşme, hem geçmiş olsuna; Roboski’de eğer bir kusur varsa, eğer bir günah varsa, o Erdoğan’a âittir. O Erdoğan’ın ekibine âittir. Orada sen kiminle helâlleşiyorsun? Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin Roboski’de hiçbir günahı yok. Hiçbir sorumluluğu yok. Atatürk’ün veya İnönü’nün geçmişte yaptıklarıyla veya 90’lı yıllarda Atatürkçüler’in, askerin, yargı mensuplarının, üniversite hocalarının dindarlara karşı giriştiği akıl almaz anlamsız şeylerle CHP’nin ilişkisi olabilir ama, bugünkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun hiçbir günahı yok. Onlar için özür dilemek, onlar için helâlleşme istemek karşılık bulacak şeyler değil. Kemal Bey kendi dönemini de kapsayacak şekilde, belki kendinden önceki genel başkan için ve kendisi için helâlleşme isteyebilir. Yani Deniz Baykal târihte, yani Erdoğan’ın târihinde iki defâ, siyâseten yok olmak üzere olan bir adama can simidi attı. Birincisi 2004’te, ikincisi 5 Haziran 2015’te; eğer orada Deniz Baykal kendisini Erdoğan’a kullandırtmasaydı ve Kemal Bey buna yeterince karşı çıksaydı, Meclis Başkanlığı’nı Erdoğan’a kaptırmasalardı, biz 7 Haziran’la 1 Kasım arasında yaşanan olayları yaşamayabilirdik ve oyu %41,5’ten %50’ye yükselmezdi AK Parti’nin. Burada hem Deniz Baykal’ın hem de Kılıçdaroğlu’nun ölümcül hatâları var. Bir siyâsî lider için ölümcül hatâdır bunlar — şimdi konuşulmuyor; insanlar bunu niye konuşmuyor bilmiyorum. Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun ben bir beyânâtını hatırlıyorum. CHP heyeti ile AK Parti heyeti arasında –27 gün mü 28 gün mü?– istikşâfî görüşmeler yaptılar. Sonunda Kemal Bey ne dedi? “Yahu, 28 gündür gidiyoruz; hiç koalisyonu veya hükûmeti konuşmadık.” Ne yapmaya gittiniz o zaman? 

Ruşen Çakır: Biraz da Altılı Masa’ya benziyor.

Özer Sencar: Ne yapmaya gittiniz? 28 gündür ne yaptınız orada? Adam sizi kullandı, döndürdü durdu bir delikanlı. Eğer orada Kemal Bey, “Arkadaş hükûmeti kuramıyor, AK Parti’nin başbakan adayı Davutoğlu hükûmeti kuramıyor. Bize verin yetkiyi, biz kuralım, kurabilecek miyiz görelim” deseydi. Erdoğan Kılıçdaroğlu’na vermesi gereken yetkiyi vermedi. Peki Kılıçdaroğlu’ndan siz ciddîye alınan bir tepki gördünüz mü? İnsanları Parlamento’nun önüne yığdı mı? “Parlamento’dan çekiliriz” diye tehdit etti mi? Bir şey yaptı mı? Yapmadı. Bana göre ikinci ölümcül hatâ –siyâseten bunlar ölümcül hatâdır, ama kamuoyunda konuşulmuyor– 2017’deki rejim değişikliğinin son perdesi olan bu başkanlık referandumunda Erdoğan resmen Kemal Bey’i kullandı. Bir anayasa değişikliği getirdi geçici madde îlân etmek için, milletvekillerinin topluca ve bir defâda dokunulmazlıklarının kaldırılmasını. Ben Kemal Bey’e iki defâ gittim. “Buna evet demeyin, bu önümüzdeki referandum için yapılan bir özel operasyondur. Karşı çıkın” dedim. İki defâ gittim Kemal Bey’e –isterse çıksın söylesin–, “Kullanıyor iktidar sizi” dedim. Kemal Bey hiç sesini çıkarmadı; sâdece dinledi. Ben o anda Kemal Bey’e, hatırını kıramayacağı bir yerden veya gücünün yetmediği bir yerden bir ricâ veya bir baskı geldiği kanaatine vardım. Ve işte o gün o anayasa değişikliği geldi. HDP’nin –10 mu, 11 mi?– kaç tâne milletvekilinin dokunulmazlığı bir defâda düştü. O insanlar hâlâ muhtemelen içeridedir. Selahattin Demirtaş o zaman girdi içeriye — referandumdan iki ay önce girdi. Hâlâ içeride. Bana göre Kemal Kılıçdaroğlu’nun özür dileyeceği bir kişi varsa, o da Selahattin Demirtaş’ın eşi ve çocuklarıdır. 

Ruşen Çakır: Çok önemli şeyler söylüyorsunuz. Şimdi şöyle bir soru var ortada: Mansur Yavaş meselesi Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı ortaya atıldığında, temel argüman olarak kazanabilirliği söyleniyor. Ama birileri de, “Ya, kazanır kazanmaz meselesinin ötesinde, tamam o bir konu ama, nasıl bir cumhurbaşkanı olacağı meselesinin de konuşulması gerekmez mi?” diyorlar. Meselâ Mansur Bey’in hakkında bildiğimiz, sâdece siyâsî background’unu biliyoruz, geçmişini biliyoruz ve belediye başkan adayı olarak girdiği seçimleri ve kazandıktan sonra yaptıklarını biliyoruz. Ama özel olarak da siyâsî mesaj vermeyen birisi. Siz demin meselâ Meral Akşener için böyle söylediniz. Şimdi burada Ekrem İmamoğlu biraz daha siyâset konuşuyor, ama Mansur Yavaş bir bilinmez. Bilinen tek şey de ülkücü geçmişi. Burada bir sorun yok mu?

Özer Sencar: Var. Mansur Yavaş eğer sahneye çıkar, siyâset medyasına çıkar, gazetecilerle televizyoncuların ve vatandaşın karşısına çıkarsa, bu hâlini kaç hafta koruyabilir bilmiyorum. Nitekim hatırlarsanız Doğu’da bir şeye katılmıştı.

Ruşen Çakır: Evet, “İnşallah” dedi, sonra geri aldı.

 Özer Sencar: “İnşallah” dedi ve özür diledi. Söylediği şeyde hiçbir yanlış bir şey yoktu. İnşallah diyebilir. Yani insanın böyle ağzından da çıkabilir ve perîşan ettiler onu. Bir siyâsî aktörün gücü, meydana çıkıp meydanda bir süre kaldıktan sonra anlaşılır. Şu anda Mansur Yavaş benim kanaatimce, yaptığımız bütün ölçümlerde Erdoğan’dan 15-16-17 puan önde — diğerlerinden de önde. Ama Mansur Yavaş, kusura bakmasınlar, belediye başkanı olarak son derece dürüst ve çalışkan bir adam; ben Ankara’da yaşıyorum, Mansur Yavaş’la ilgili hiçbir dedikodu duymadım. Ben onun dürüst bir insan olduğunu, her yerde ve her zaman söylüyorum. Ama Mansur Yavaş Erdoğan’ın karşısına çıkarsa, Erdoğan onu çok kısa sürede perîşan eder. Devletin bütün arşivleri Erdoğan’ın emrinde. Bir ikincisi: Şu anda Mansur Yavaş iktidârın ve muhâlefetin koruması altında korunaklı bir köşede duruyor. Ona ne hükûmet, ne Erdoğan, ne başkaları bir şekilde saldırmıyor. Ona bir şey yapmıyorlar. Onu birileri bir gün belki cumhurbaşkanı yapabiliriz diye düşünüyor olabilir. Hattâ benim şöyle bir şeyim var: Mansur Yavaş iki dönemdir çalışıyor; eğer sandıkları koruyabilselerdi ilk dönemde de seçilecekti. Bakın bunda zerre miktar tereddüdüm yok. Cumhuriyet Halk Partisi ve Mansur Yavaş Ankara’da sandıkları koruyamadığı için birinci dönem kazanamadı.  İkinci dönemde de koruyamadılar biliyor musunuz? Seçimden bir ay önce veya yirmi gün önce –bulup çıkarabilirim onu– CHP’nin istediği bir araştırma yaptım. Ankara Büyükşehir Belediye seçimi ile ilgili bir araştırmaydı: Mansur Yavaş karşısındaki Özhaseki’den on beş puan öndeydi. Seçim günü üç puan önde çıktı. Ve ilginç bir tarafı, Erdoğan bana göre çok ciddî bir hatâ yaptı. En olmaması gereken adayı Mansur Yavaş’ın karşısına çıkardı— ki Mansur Yavaş kazansın diye muhtemelen, veyahut Erdoğan’a birileri Mansur Yavaş’ı çıkarması için empozede bulundu. Mansur Yavaş’ı ileride bir yer için birileri düşünüyor olabilir.

Ruşen Çakır: Peki şöyle bir şey söylesem katılır mısınız? Erdoğan, kaybetmek de mukadderse, tercih edeceği isim –bunu söyledim ve çok inanıyorum yani– Mansur Yavaş’tır diyorum. Doğru mu?

Özer Sencar: Çok doğru söylüyorsunuz. Sâdece o değil; Erdoğan’ın karşısına… Genellikle şöyle bir şey var: Erdoğan o kadar yıprandı ki, yani “Karşısına ben çıksam kazanırım” havasında herkes. Daha doğrusu Erdoğan’ın meşhur sözü: “Ceketimizi koysak kazanırız”. İşte onun için diyorum: Erdoğan’ı tanımamaktan kaynaklanıyor bu. Yok böyle bir şey. Erdoğan hâlâ bir seçim kampanya canavarıdır. Kampanya makinasıdır; hâlâ onu değerlendiremiyor insanlar, ne yaptığını…     

Ruşen Çakır: Ama son yerel seçimde hiçbir iş başarılı olamadı. 

Özer Sencar: Doğru. Kılıçdaroğlu bu konuda yerel seçimde çok ciddî bir başarı gösterdi. Araştırma sonuçlarına dikkat ederek ve toplumun bütün kesimlerinin oy vereceği insanları sahneye çıkardı. Meselâ İstanbul böyle bir yer, Ankara böyle bir yer, Antalya böyle bir yer. Antalya’da eski ANAP’lı birisini getirdi, başkan yaptı; bir CHP’li vardı, onun yerine rakip olarak, bizim yaptığımız araştırmalarda kazanamayacağı çok açıktı. Muhtemelen Kemal Bey bunları gördü. Ankara’da Mansur Yavaş’ın tercih edilmesi bence çok başarılı bir harekettir. Çünkü Ankara sağın, milliyetçi ve muhâfazakâr sağın çok güçlü olduğu bir yer. CHP’nin de en zayıf olduğu bir yer. Mansur Yavaş’ı çıkarmak bir siyâsî zekâ göstergesidir. Ve bu arada bir şey daha söyleyeyim: Mansur Yavaş’ın Ankara’da aday olmasında benim de kişisel katkım var. 

Ruşen Çakır: Araştırmalarınızla mı? 

Özer Sencar: Evet, Antalya’da da benzer durum söz konusu. İstanbul’da seçtiği kişi Cumhuriyet Halk Parti’sinden çıkmış, geçmişini bilmiyorum. Ülkücüydü, AK Partili’ydi filan diye bir şey söylüyorlar

Ruşen Çakır: ANAP’a yakın deniliyor.

Özer Sencar: Ne kadar ne bilmiyorum. Ama seçildiği zaman, aday olduğu zaman Cumhuriyet Halk Parti’sinin Beylikdüzü Belediye Başkan adayı ve Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’nı AK Parti’den aldı. İmamoğlu çok kısa bir sürede, beş altı sene gibi sürede Erdoğan’ı iki defâ yendi. Üç defâ yendi; Beylikdüzü’nde yendi, İstanbul’da yendi. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu burada çok duygulardan uzak, duygularını kontrol ederek akıllıca tercihler yaptı. Yani tüm toplum kesimlerinin oy vereceği insanları aday yaptı. 

Ruşen Çakır: Burada tam şeyi soracaktım. Şöyle diyenler var — ki bana da bayağı aklıma yatıyor. Kılıçdaroğlu kendisine empoze ediyor vs., ama son aşamada iş adayın saptanmasına gelince, rakamlara bakarak ve garanti bir şey varsa riske atmayacaktır ve gerekirse feragat edecektir. Ama siz peki… 

Özer Sencar: Demirel’in sözünü unutmayın. “Hiç kimse başkan olabileceğini hayal ederken orayı bırakıp gitmez”. Ben Kemal Bey’in bu konuda çok ısrarlı olduğunu düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Peki şu hâliyle baktığınız zaman, rakamlar vs. ve tanıdığınız Erdoğan, devlet imkânları şunlar bunlarla baktığınız zaman, kazanma şansı çok çok mu düşük? 

Özer Sencar: Yani mevcut rakamlar zâten şu anki rakamlar, Ağustos ayı rakamları Erdoğan karşısında Kemal Bey’in kazanma şansı olmadığını gösteriyor. Ama altı ay önceye göre Kemal Bey’in Erdoğan karşısındaki reytingi 30’lu, 37’li, 38’li rakamlardan 47’ye yükseldi. Yani altı ay sonra ne olacağını hiç kimse bilemez. Çünkü bana sorsalardı, Kılıçdaroğlu’nu 37-38 Erdoğan’ın 47-48 olduğu dönemde, “Kılıçdaroğlu bu mesâfeyi kapatabilir mi?” diye, bir şey söyleyemem. 

Ruşen Çakır: Birisi 47 birisi 42 olunca, 47’nin şansı daha yüksek değil mi?

Özer Sencar: Daha yüksek görünüyor. Yalnız, henüz kampanyaya girmedik. Erdoğan’ın en önemli silâhı, devlet imkânlarının dışında, para-güç-yargı vs. ile devlet imkânlarının dışında, Erdoğan’ın bir kampanya dili ve yöntemi var. Muhâlefetin seçimde kazanmak için Erdoğan’ın yirmi senedir çalışan bu kutuplaştırıcı söylem ve politikasını etkisiz hâle getirmesi lâzım. Yani toplumu kutuplaştırmaması lâzım. Bunu ben muhâlefetin şu anda gördüğü kanaatinde değilim. Ama Erdoğan’ın kutuplaştırma politikasına en uygun aday Kılıçdaroğlu.

Ruşen Çakır: Alevîliği de burada katıyor musunuz?

Özer Sencar: Burada Alevîliği, solculuğu, geçmişi vs.. Birçok insan diyor, “Alevîlik etkili filan değildir” diye. Ama bugün İsmail Saymaz’ın bir yazısında okudum; bir araştırmacı arkadaş CHP’de sunum yapmış, bayağı ciddî “Alevî’ye vermem” diyen kitleyi söylemiş orada. Ben derin Anadolu’da ömrümün yirmi yılını Erzurum’da, on yılımı da Tokat’ta geçirdim. Ben İzmirli’yim, liseden mezun oluncaya kadar Alevî Sünnî diye bir olayın farkında değildim. Erzurum’a gidince Alevîliğin, Sünnî’nin ne olduğunu gördüm. Hele Tokat’a gidince bunu yaşadım. Türkiye’de derin Anadolu’da, Orta Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Güney Anadolu’da hâlâ Alevîliğin canlı bir şekilde yaşadığını gördüm; yani Alevîlik probleminin çok kolay kibrit çakılıp büyütülebileceğini düşünüyorum. 

Ruşen Çakır: Yavaş yavaş toparlayalım. Şimdiye kadar hep adaylar ekseninden gittik. Ama sizin son araştırmanızda herhalde başka çarpıcı bulgular da vardır. Meselâ hep sizin daha önceki yayınlarımızda da çok konuştuğumuz bir husus: Kararsızların sayısı azalıyor mu? Tercihler yapılıyor mu? 

Özer Sencar: İyi ki sordunuz bu soruyu. Bbu senenin başında, yani Ocak, Şubat ayında kararsızlar %23-25 civârındaydı, bugün %13’e düştü. Yani Ağustos ayında 13,7 filan, 14 diyelim. Yani yaklaşık 9-10 puan, kararsızlarda 8 puan azalma var. Ama bu düzenli bir şekilde azalma, 25’ten 14’e inen, neredeyse düz bir çizgi gibi azalma var. Ben buradan şunu çıkarıyorum. Seçmen bir seçim atmosferine girdi. Kararsızların azalması demek… bütün literatürde bu vardır: Seçime doğru kararsızlar azalır, insanlar tercih eder. İkinci husus, kararsızlarla ilgili yaptığımız analizlerde bugüne kadar kararsızların yarısı AKP ve MHP kökenli. Yani 24 Haziran seçiminde AKP ve MHP’ye oy vermiş olan kararsızlar, kararsızların yarısını oluşturuyordu. Bugün kararsızların içerisinde 2,5 puan, 4,5 puan AK Partili var. Eskiden 10’da 9’a kadar çıkmıştı. 1,5-2 puan da MHP’li var. Yani 6 puan AKP kökenli kararsız var. AKP kökenli karasızlarda net bir şekilde 4 puan azalma var. Ve AK Parti’de de 4 puan artış var. Kararsızlar 4 puan azalmış. Yılbaşını esas alırsak kararsızlar da yaklaşık 9 puanlık bir azalma var — yılbaşından bu yana. Bakıyoruz bu kararsızlar nereye gitmiş? Çünkü karasız azalıyor, gittiği bir yer lâzım. CHP ve İYİ Parti’ye giden kararsız yok; sene başında CHP neyse bugün de o. İYİ Parti 4 puan aşağıda, 3 puan aşağıda. 

Ruşen Çakır: Artan olarak…

Özer Sencar: Kime gitmiş? 4 puan AK Parti’ye gitmiş. 2 puana yakını gitmiş Zafer’e gitmiş. 1 puan DEVA’ya gitmiş. Diğer küçük partilere de bir miktar gitmiş olabilir. Dolayısıyla kararsızlar düşmüş, ama anamuhâlefeti oluşturan CHP ve İYİ Parti’ye giden kararsız yok.Dolayısıyla kararsızlar azaldı; kararsızlardan CHP’ye ve İYİ Parti’ye giden kimse yok. 

Ruşen Çakır: Normalde beklenen, bunun tam tersiydi sanki. 

Özer Sencar: Oransal gitmesi gerekirdi. 

Ruşen Çakır: Evet, yani onların, özellikle İYİ Parti’nin bayağı bir yükselmesi bekleniyordu. Ama onu daha önce konuştuk.

Özer Sencar: Meral Hanım kendisi büyük bir başarı ile halletti. İYİ Parti’nin yükselişini halletti. 

Ruşen Çakır: Peki başka ilginç olay olarak gözünüze ne çarpıyor? 

Özer Sencar: En ilginç olay, bu ayın en ilginç olayı 1) AK Parti’nin yükselmesi; 2) İYİ Parti’nin düşmesi. Sâdece İYİ Parti’nin oyu düşmedi; Meral Hanım’ın cumhurbaşkanlığı yarışındaki oyu düştü ve Kemal Bey’in altına indi — popülaritede, beğenisinde yine Meral Hanım düştü ve Kemal Bey yükseldi. Bu Kemal Bey Meral Hanım rekabetinin bütün verilerinde bunu görüyoruz. Bu hem Kemal Bey için, hem Meral için çok önemli bir faktör 

Ruşen Çakır: Yayının başında Kılıçdaroğlu size kızıyor dedik. Ama belli ki Meral Akşener kızacak.

Özer Sencar: Meral Hanım hayâtında iki ölümcül hatâ yaptı. Birincisi unutuldu. Bir gün önce Abdullah Gül’e “Evet” dedi, ertesi sabah karşı çıktı. Ve bunu îzah edemedi. Niye böyle yaptığını îzah edemedi. İkinci ölümcül hatâsı –sebebinin ne olduğunu bilmiyorum– cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmesi oldu. Umarım bundan sonra bir ölümcül hatâ daha yapıp siyâset sahnesinden silinmez. Yani bu kadar büyük hatâları bir siyâsetçi arka arkaya yaparsa, artık siyâset sahnesinden emekli olup gidip torunlarıyla oynaması gerekir. 

Ruşen Çakır: Evet, burada noktayı koyalım. Özer Bey çok keyifli oldu. Ama artık hep İstanbul’a geldiğiniz zamanlarda stüdyoda yapalım.

Özer Sencar: Olur. Ama stüdyonuzu çok beğendim. Sizi kutluyorum. Yani müthiş bir gelişme bu. Son yirmi yılın bence Türkiye’de en büyük gelişmesini siz sağladınız.

Ruşen Çakır: Sağolun. Evet, Özer Sencar ile çok şey konuştuk. Özellikle muhâlefeti konuştuk, kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Özer Sencar: Umarım çok insana kendimize düşman etmedik. Birisi diyor tweet atmış sizin îlânınız üzerine, “Ya, bu Özer Sencar çıktığında moralimizi bozuyor, öfkemiz artıyor. Özer Sencar’ı dinlemek için iki tek rakı atıp öyle dinlemek lâzım” diyor.

Ruşen Çakır: İyi fikir. Evet, aslında şeytanın avukatı olmakta her zaman hayır vardır. Öyle diyelim. İyi benzetme oldu mu emin değilim ama… 

Özer Sencar: Şundan herkes emin olsun: Türkiye’nin geleceğinde –biz artık yaşımızı aldık, artık fazla bir şey yok, ama çocuklarımız ve torunlarımız var–, biz çocukları ve torunları için yaşayan insanlarız. Ülkenin lehine olan şeyi istiyoruz. Kişisel bir beklentimiz yok; hiçbirisinden kişisel bir beklentimiz yok. Ama ben istiyorum ki yetmişli yıllarda Türkiye en demokratik sürecini yaşadı. O zaman en hür insanlardık. Âhir ömrümüzde despot rejimin içerisinde kaldık. Umarım bundan sonra yaşamayız. Bir soru sorayım seyircilere: Kemal Bey’i kim aday yaptı?  

Ruşen Çakır: Kim?  

Özer Sencar: Kim? Kendisi. Erdoğan’ı biz tek adam rejimi diye hep eleştirmiyor muyuz? Bir insan kendi başına çıkıp “Ben adayım” der ve kendi partisindeki herkes sessiz bir şekilde desteklerse veya karşı çıkamazsa, bu tek adam rejimi değil midir? 

Ruşen Çakır: Özer Bey, yine ârızaları çoğalttınız, Meral Hanım’la… 

Özer Sencar: Ruşen Bey, birilerinin doğruyu söylemesi lâzım; ben doğruyu, inandığımı söylüyorum. Kendileri de çâresine baksınlar. 

Ruşen Çakır: Evet, Özer Bey, tekrar çok sağolun. Özer Sencar’la çok keyifli bir yayın yaptık. Kendisine teşekkürler, sizlere de bizleri izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.