Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Erdoğan’ın Ukrayna politikasında eksik var mı?

Elimizde üç ülkeyi kapsayan Balkan turundan başlayıp, Semerkant’ta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesiyle devam eden, Kraliçe Elizabeth’in cenaze törenini atlayıp New York’ta BM Genel Kurulu’yla taçlanan Ukrayna odaklı bir dış politika performansı var. Sözkonusu salonlarda yapılan konuşmalar yanında, alanda atılan adımlar ve dönüş uçaklarında maiyet memuru gazetecilere yapılan açıklamalar ile PBS’e verilen söyleşi burada ele alacağımız performansa dahil.

Erdoğan Balkanlar’da işe Batı’nın elindeki hurdaları (silâhlardan söz ediyor) Ukrayna’ya yığdığı ve maddi yardım da yapmadığı savıyla başladı. Oradan dönüş yolunda Putin’e hak verdiğine değindi. Özbekistan’daki küresel diktatörler buluşması kimliğindeki kareye de, Putin’in koluna girmekten de çekinmedi. “Cihan liderimiz konuşuyor, cümle babayiğit el pençe divan onu dinliyor” pozu bonus. Devamla cenazeyi pas geçerek aynı çizgide bir mesaj verdi, Central Park’ta yedi düvelden hayranlarıyla fotoğraf çektirmeyi yeğledi.

Erdoğan bana göre BM kürsüsündeki konuşmasına Yunanistan’a gerekenden fazla yer ayırdı ve etkin olmayan iç tüketime yönelik bir üslup kullandı. Sanıyorum çevresindekiler Erdoğan’ın BM kürsüsündeki performanslarının bir dönemin Arafat’ı yahut Castro’su gibi olmasını hedefliyor ve bence yanlış yapıyor.

Ayrıca Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı bir yandan Kırım’ın ilhakının hiçbir zaman tanınmayacağını ve Putin’in Kherson, Zaporijniya, Donetsk ve Luhansk’taki referendumlarının “gayrımeşru oldubittiler” olduğunu vurguluyor. Barış masasının da Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve tam egemenliği temelinde kurulabileceği belirtiliyor. Hepsi doğru.

Haluk Bayraktar Zelenskiy’den devlet nişanı alıyor. TB2 SİHA’ların Ukrayna’da ortak üretimine başlanmasından söz ediliyor. Tahıl koridoru uzlaşının ardından savaş esiri takasında da Ankara’nın, Riyad’ın yanı sıra müzakerelerin merkezinde olduğunu öğreniyoruz. Zelenskiy de ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı da Türkiye’ye teşekkür ediyorlar.

Özetle dikkat çekmek istediğim; peş peşe söylenenler tutarlı bir bütünlük ortaya koymuyor, okunaklı bir dış politika arz etmiyor. Denilebilir ki devir böyle, bakın Macron da BM kürsüsünden esip savurup, bir gün sonra Putin’in kısmi seferberlik ve nükleer silâh tehditleri sorulduğunda tek yolun ateşkes olduğunu ifade edebiliyor. Yahut Almanya’nın kendi kullanmayıp naftalinlediği tankları dahi Ukrayna’ya göndermediğini, dışişleri ile savunma bakanlarının yaklaşımlarının çeliştiğini bizzat Ukrayna dışişleri bakanının yakınmalarından anlıyoruz.  

Ülkemizin Ukrayna performansını izleyen müttefiklerimiz dahil üçüncü taraflar Erdoğan’ı diğer tüm bakan ve yetkililerden ayırsalar dahi samanlıkta iğne arar gibi laf salatasının arasında esasa ilişkin cümleleri çekip çıkarmak ve sonra dönüp bunları alanda yapılanla karşılaştırmak durumunda kalıyor. Sanırım Erdoğan bu durumdan hoşnut. Amiyane tabirle yedi düveli ayar ettiğini, herkesin onun ağzının içine baktığını, Ukrayna örneğindeki gibi taraflarla görüşebildiğini, ülke ekonomisini de seçime dek yüzdürebildiğini düşünüyor.

Askerden kaçan Ruslar soluğu İstanbul ve Antalya’da alıyor. Yaptırımlara zoru görmedikçe uymamak için elden gelen yapılıyor. Zoru görünce dahi MIR örneğinde olduğu gibi bu defa yaptırımların etrafından dolaşmak için yeni çareler aranacağı kamu önünde duyurulabiliyor. Erdoğan Madrid’de gelecek on yılı bağlayan Stratejik Kavram Belgesi’nin altındaki imzası kurumadan Semerkant’ta nihai hedefin ŞİÖ’ye tam üyelik olduğunu “beraber bot mu bağladıktı” havasında dile getirebiliyor.

Dolayısıyla tüm bu resimden gayrıciddilik, laubalilik, öngörülemezlik, tutarsızlık sızıyor. Sonuç olarak elimizde bir algoritma olsa ve bununla Türkiye’nin münhasıran Ukrayna performansını kendi askeri ve ekonomik gücüne oranlayarak diğer Batı ülkeleriyle karşılaştırsak muhtemelen sıralamada en üstlerde kalabiliriz. Doğal olarak ABD’nin Ukrayna’ya yardımı 25’i askeri, 9’u insani ve 10’u da mali olmak üzere toplam 44.5 milyar dolar düzeyinde. AB’ninki de 19 milyar avro. Nitelikte de öyle hurdadan filan söz edilemez.       

Ermenistan ve İsrail’le ilişkiler bu denli yoluna koyulabilmişken Yunanistan’la bu denli tırmanma ve inatla Suriye ile Irak’ta sınırötesi harekâtları sürdürme ya da başlatma arayışları bir arada. Bilumum Arap ülkelerinin Müslüman Kardeşler şubeleri, Hamas, IŞİD türevleri ve uzantıları gibi unsurlarla dirsek teması devri anlaşılan bitti, bitiyor. Mavi Vatan gibi üfürmelere prim verilmiyor. Tunuslu Gannuşi gibi bir dönemin gözbebeklerine de, Çin’in Uygulara yönelik mezalimine de yüz çevrilebiliyor. BAE’yle arayı yeni düzeltirken, SİHA ihracatı yapılabiliyor. Bir yerlerden birtakım paralar borç-harç her neyse ve nasılsa Merkez Bankası kasasına akıyor.  

Erdoğan’ın dış politikasını okunaksız kılan unsurlar üslubu, tutarsızlığı ve içeriye dönük otokratlığı. Aynı üçüncü tarafların, muhatapların, müttefiklerin gözleri, kulakları CHP-İYİP’e döndüğünde o cenahtan da söylem ve eylem pek göremiyorlar sanki. Onlara doğru gelen muhalifler yok da, onlar uğraşarak bir hamle görmeye, bir demeç duymaya, temas aramaya çabalıyor izlenimi var. 

Eğer Erdoğan 2023 seçimini kaybedecek olursa yerine gelecek başkanın içeride daha demokratik bir tutum benimseyeceği açık. Bu durum Türkiye’ye hem mecazi hem gerçek anlamıyla kredi açılması da demek olacak. Sorulan dış politikada ve onun “terörle mücadele” kısvesi altında sürdürülen kısmında nelerin gerçekten değişeceği. İslamcı milliyetçi söylemli fırsatçı eylemli belirsizliğin yerini ulusalcı egemenci taşracı bir belirsizlik alacaksa krediyi hızla tüketmek olası.

Diğer bir soru ise burada odaklandığımız Ukrayna’nın yanı sıra başka dosyalarda da somut olarak bugün yapılanın ötesinde neler yapılabileceği üzerine düşünmek gereği. Ötesine de geçerek yeşil dönüşüm, gazda Rusya’ya bağımlılıktan kurtulma, AB hedefini vize kolaylığından (serbestiyet değil) başlayarak canlandırma, Yunanistan ve Kıbrıs dosyalarında senaryoya bağımlı kalmak ve sessizliğin zafiyet olmadığını benimseyen işlek bir üslup, okunaklı bir dış politika: Muhalefetten beklenti sanırım bu.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.