Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Jerzy Skolimowski: “Bütün çekimlerde, eşek her zaman kusursuz, hep ne ise o”

84 yaşındaki Polonyalı usta yönetmen, bir eşeğin hikâyesi aracılığıyla kendinden bahsettiği son filminin çekimini anlatıyor.

22 Ekim 2022 – Le Monde – Mathieu Macheret

Jerzy Skolimowski 28 Mayıs 2022’de Cannes Film Festivali’nde filmi Eo’ya verilen jüri ödülünü alırken. VALERY HACHE / AFP

1960’ta Polonya Yeni Dalga’sının çalkantılı çehresi olarak başladığından beri hiçbir zaman aynı yerde durmamış olan Jerzy Skolimowski’nin kariyerindeki anahtar sözcük harekettir. 1938’de Lodz’da doğan yönetmen, daha kamerayı eline almamış bir delikanlıyken, her işe el atmıştı; ilk şiir kitabını 20 yaşında yayımlamış, caz konserlerinde ışıkçı kabinine geçmiş, bateristlik, aktörlük, hattâ boksörlük yapmıştı. 1967’de beşinci uzun metrajlı filmi Eller Yukarı’yı (Rece de góry) yasaklayan sansüre takılmasının akabinde, Avrupa’da (Deep End, Moonlighting) ve ABD’de (The Lightship, 1986) filmler yapmıştı; fakat aynı zamanda setlerden uzak kalarak kendini ikinci tutkusu resme verdiği çekilme dönemleri de olmuştu (Ferdydurke ile Anna’yla Dört Gece [Cztery noce z Anna] filmleri arasında on yedi yıl).

Sürprizli dönüşler konusunda uzman olan 84 yaşındaki Polonyalı koca usta, ömrünün bu son demlerinde yeni bir uzun metraj (Eo) çekip, Cannes Film Festivali’nin Jüri Ödülü’nü Felix van Groeningen ve Charlotte Vandermeersch’in Sekiz Dağ filmiyle birlikte aldı. Eo’nun kahramanı, Polonya’dan İtalya’ya Avrupa’yı dolaşan bir sirkten kaçan ufak bir eşek.

Skolimowski’nin hiçbir filmi bir öncekine benzemez ve her filmi için, diğerlerine karşı olup olmadığı sorulur. “Kendimi tekrarlamayı sevmiyorum” diyor yönetmen Paris’e bu uğrayışında. Suratı binlerce serüvenin izlerini taşıyan bir kösele gibi ve eşek tüyü renginde şık bir takım elbise giymiş.

“Dürüst olmak gerekirse, çok başarılı olmayan bir önceki filmim 11 Dakika’da (11 Minut) paramparça ettiğim çizgisel anlatıdan gına geldi artık bana. Bu film ise başarılı, çünkü biçimsel deneyimi inceden inceye işlemekten çekinmedim.”

Bir duruş beyânı

İnsanın zâlimliği üzerine bir fablin dizginlerinin bir eşeğe emânet edilmesi, ister istemez Robert Bresson’un şâheseri Rastgele Balthazar’ı (Au hasard Balthazar, 1966) akla getiriyor. “Sinemada ilk defâ gözlerimi yaşartan bir şey olmuştu o film” diyor saygıdeğer sinemacımız. “Bir daha da hiç olmadı.” Bununla birlikte, Bresson’a bir saygı gösterisinden ziyâde, bir duruş beyânına tekabül ediyor bu. “Hep hayvanların iyiliği için bir şeyler yapmam gerektiğini hissetmişimdir” diye açıklıyor. “Bir süredir, et yediğimde kendimi suçlu hissediyordum. Et tüketimimi azaltmaya başladım ve neredeyse vegan gibiyim artık. Endüstriyel et üretimi barbar bir faaliyet. Hayvanların yaşadıkları süreci tahayyül ettiğimde, öfkeden titriyorum.”

Hollywood’daki mevzûatın hayvanları çekim setlerine getirerek değil de dijital olarak canlandırarak kullanmaya ittiği sırada, Skolimowski çekimi hâkîkî bir hayvanla yapmayı seçmiş. “Çoğu zaman eğitilmiş hayvanlarla çalıştık” diye belirtiyor. “Hiçbir akrobatik sahne yoktu: Sâdece yemeleri, çiğnemeleri, uyumaları söz konusuydu. Özel efektlere başvurmaya ihtiyaç yoktu! İnsânî duygularla hayvânî duygular arasında hiçbir fark olmadığını ispatlamak için, varlıklarının gerçek olması benim için önemliydi.” Filmdeki ufak merkep bir sürü durum yaşıyor ve kâh ilgisizliğini, kâh melankolisini, hattâ bâzen heybetli doru aygırlar karşısındaki kıskançlığını gösteriyor. Peki ama, bir eşek nasıl yönetilir? “Çekimler sırasında bir aktörün iyi oynadığı da olur, kötü oynadığı da” diye saptıyor. “Ama eşek her zaman kusursuzdur, hep ne ise odur; zîra hayvanlar oynamazlar. Onlar, olurlar. Bir şeyi icrâ etmekte olduklarının idrâkinde değillerdir. Bundan iyi bir aktör olamaz.”

Hâkim renk kırmızı

Çekim Ocak 2020 ile Mayıs 2022 arasında yirmi altı ay sürmüş — ekibin büyük bir kısmını etkileyen Covid-19 salgını nedeniyle arada uzun bir kesinti olmuş. Öyle ki, çekim boyunca üç ayrı görüntü yönetmeniyle çalışılmış.

“Ben de yakalandım bu hastalığa” diye anlatıyor yönetmen. “Çevirmiş olduğum en zor filmdi bu muhtemelen; fakat, eziyet çeksek de, birbirinden çok bağımsız sekanslardan oluştuğu için filmin parçalı yapısı işimizi kolaylaştırdı yine de.”

Film, serüvenli bir tarzda, ufak eşeğin yaşadığı aksilikleri, belki eşit olmayan, ama estetik bir motifle birbirine bağlı şekilde anlatıyor: Saplantılı bir şekilde kırmızı rengin dönüşüyle. “Biliyorsunuz ben ressamım” diye hatırlatıyor. “Resim de yapsam, film de çeksem, aynı şey benim için: Dâima bir hâkim renk seçerim. Burada, bir saniye bile tereddüt etmedim. Kırmızı, kanı simgeler, tam olarak da hayvanların kanını. Filmin bir ânında, bu bir ırmak oluşturuyor.”

Bilhassa duyumsal bir odysseia gibi işleyen bir film için anlaşılır bir simgesellik.

“İlk kez işe duygularımı bu kadar karıştırıyorum” diye ısrar ediyor Skolimowski, gözünü gözüme dikerek. “Şimdiye dek, filmlerimin bakış açısı, kuşkucu bir gözlemcinin hafif alaycı bakış açısıydı. Bundan önceki on yedi filmimde, meslekî yeteneklerimi, kaprislerimi kullanıyordum. Karmaşık kamera hareketlerini, teknik iddiaları saplantı hâline getirmiştim. Ama burada, ilk defâ, kendimi açıyorum. Bu eşeğin hikâyesini anlatmak, kendi hâtıra defterimi yazmaktı.” Dolayısıyla bu, bilinen ilk, sanatçının evrensel merkep olarak kendi portresi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.