Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Öp Bibi’nin elini…

İsrail son dört yılda beşinci seçimini yaptı. 1996-99 ve 2009-21 arasında başbakan olan Binyamin “Bibi” Netanyahu ülkesinin en uzun süre başbakanlık yapan siyasetçisi. Netanyahu, başka deyişle kısa bir aranın ardından adeta merhum Demirel misali “Nerde galmıştık?” diyerek bıraktığı yerden devam ediyor. Bununla birlikte, merkez sağ-liberal bir çizgiden siyasete atılan 73 yaşındaki Netanyahu, bu defaki yaradılışında artık kendi ikbali veya bekası uğruna en aşırılıkçı sağ unsurlarla hükümetini kurabilecek. Böylece 120 sandalyeli Knesset’te 64 milletvekilinin desteğini alabilecek.

Bu durumun anlamı aslında İsrail’in de epeyce sağa çekmesi demek. İsrail de, burun farkıyla seçim kazanan Lula’nın Brezilyası veya gelecek hafta kantara çıkacak (*) Biden’ın ABD’siyle koşut biçimde karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmış gözüküyor. Muhtemelen Mayıs ortasında cumhuriyetimizin yüzüncü yılında yapılacak seçimlerde de görünüm bundan pek farklı olmayacak. Belki İsrail’in farkı yarılmanın artık sağ-sol üzerinden değil, Netanyahu yanlısı veya karşıtı olmak üzerinden gerçekleşmesi. Tabiatıyla İsrail toplumunda laik-dinci ve Yahudi-Arap ayrımlarını anımsamak da ayrıca olası.

Haritaya bakan ve basit vikipedik yakın tarih verisine sahip olan her okurun bileceği üzere İsrail varkalma (“beka”) kaygısının ağadayısını sürekli yaşayan bir ülke. Kuzey ucundan güneyine yaklaşık 470 kilometre (İstanbul-Ankara’dan biraz fazla) ve doğu-batı hattında en geniş yeri ancak 135 kilometre. Buna karşılık yargı bağımsızlığının veya ifade özgürlüğünün askıya alınması düşünülemeyeceği gibi son dönemde peş peşe seçim yapılmasını gerektiren parlamenter sistemden de vazgeçilmesi gündeme gelmiyor. Demokrasiyi koruyan kurumlar güçlü ve yerli yerinde.

İsrail 29 yaş ortalamasıyla genç bir nüfusa sahip. Filistinli Araplarsa Batı Şeria’da 20 ve Gazze’de daha da düşük yaş ortalamasıyla daha da genç. Ancak nüfus artışına bakıldığında en koyu dinci Ortodoks Yahudiler’in nüfus artışı Araplar’dan fazla. Bu karşılıklı gençleşme durumu gelecek için pek umut verici bir ortam sağlamıyor. Aksine yine karşılıklı (seçim sonucu odaklı kalarak kim haklı, kim haksız, İsrail’in insan hakları ihlâlleri, Filistin tarafında siyasal İslâm vb. konulara girmeyelim) aşırılaşmanın güçleneceğini gösteriyor. İşte kendi kendini doğrulayan bir kehanet gibi Netanyahu da yine yeniden ama hep daha sağdan doğuyor zaten. Bu defa seçime katılım oranının yüzde 59,9’la 1999’dan bu yana en yüksek düzeye ulaştığını da ekleyelim.

Kamuoyu yoklamalarına göre İsrail’de yetişkinlerin yüzde 42’si ama gençlerin ancak yüzde 12’si statükonun korunmasından yana. Netanyahu’nun yeni koalisyon ortakları da belki İsrail tarihinde görülmedik biçimde iki devletli çözümü değil artık bu belirsizliğin İsrail tarafından güç kullanmak yoluyla bitirilmesi görüşünde. Geçenlerde izlediğim bir tartışma programında Meretz Partisi üyesi Marc Lefevre “Düşmansan, kendi çözümünü hasmına dayatamazsın” diyordu. Onunki cılız ve yalnız seslerden. Dolayısıyla bu son dönem Netanyahu hükümetinin işbaşı yapmasıyla birlikte haritası çizilmemiş topraklara adım attığımızı iddia etmek gerçeklerden çok uzağa düşmez sanıyorum.

Pek çok uzman da gerek İsrail’in, Rusya’nın Ukrayna’ya işgaline verdiği zayıf tepki ve Ukrayna’nın Yahudi Cumhurbaşkanı Zelenskiy’e sunmaktan kaçındığı yahut yetersiz kalan desteğe, gerek Rusya kökenli Yahudiler’in İsrail nüfusunda kazandıkları çarpıcı ağırlığa bakarak Putin’in İsrail sağını hatta doğrudan İsrail’i deyim yerindeyse “ensesinden tuttuğunu” belirtiyor. Bu bakımlardan, Netanyahu’nun İsrail’inin hükümetin kurulmasından itibaren atacağı adımlar Ankara’daki malum mahfillerdekilere Kıbrıs açısından mı, Kürt Sorunu’nun “çözümü” bakımından mı esin verir, izleyip göreceğiz herhalde. İYİP Genel Başkan Yardımcısı (e.) Büyükelçi Erozan’ın “Ruslar Türkiye’deki seçimlere müdahale etmiş vaziyetteler” ifadesini de ihtiyaten not düşelim.

İsrail’in ilginç yanı yukarıda değindiğim üzere hamurunda daimi varkalma savaşımı bulunurken, iç-dış istihbarat ve silâhlı kuvvetler gibi güvenlik bürokrasisinin eski kıdemli üye ve yöneticilerinin seçimlerden önce çoğunlukla ılımlı ve barışçıl çözüm yanlısı açıklamalar yapmaları. Netanyahu’nun kendinin de seçkin özel kuvvetler birliği Sayeret Matkal’ın harekâtları sırasında pek çok kere yaralanmış ve pek çok yararlılık göstermiş bir eski mensubu olduğunu belki sözkonusu genellememi çürütmek adına anımsatanlar olacaktır.   

Onlardan biri olan eski İsrail Genelkurmay Başkanı (2011-15) Gantz’ın Savunma Bakanı sıfatıyla seçimden hemen önce 27 Ekim’de Ankara’yı ziyaretinde “Türkiye’yle çalışma ilişkilerini yeniden başlatmak talimatını verdiğini” açıklaması Netanyahu’nun dönüşüyle sekteye uğramasına karşı “ön almak” olarak nitelendirilebilir. Örnekse, eski Tel Aviv (ve ardından Vaşington) büyükelçilerimizden Namık Tan “İsrail açısından Türkiye’nin, Türkiye açısından İsrail’in olduğundan çok daha fazla öneme sahip olduğunu” (dk.26 itibarıyla) vurguluyor.   

Netanyahu’nun eseri İbrahim Antlaşmaları’yla BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan, İsrail’le ilişki kurmuştu. Son Arap Ligi (AL) toplantısı 1-2 Kasım’da Cezayir’de yapıldı. Öncesindeyse Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn Dışişleri Bakanları ile AL Genel Sekreteri’nden oluşan “Türkiye’nin Arap ülkelerinin içişlerine karışmasını” izlemekle görevli bir Arap Bakanlar Komitesi kurulmuş ve 6 Eylül 2022 tarihli raporuyla ülkemizin Suriye, Irak ve Libya’ya müdahale etmek suretiyle Araplar’ın içişlerine müdahale ettiğini iddia etmişti. Yunanistan’ın yanına ittiğimiz Mısır ise dışişleri bakanının ağzından Ankara’yla olan diyalogun Libya nedeniyle askıya alındığını duyurmuştu.

Yeni sürüm Netanyahu’nun, Erdoğan’la karşılıklı kişisel husumete kaldığı yerden devam mı edeceğine yoksa Devlet Başkanı Herzog eliyle yeniden canlanan ve Gantz’ın zamanlı ziyaretiyle yüzdürülmeye çalışıldığı gözlenen ılımlı ikili ilişkilerin ne yöne evrileceğine de bakmak gerekecek. İsrail’in savaş halinin kağıt üzerinde sürdüğü Lübnan’la vardığı deniz tabanı altındaki doğalgaz zenginliğinin ortaklaşa değerlendirilmesi anlaşmasının da Türkiye’ye ilişkilere vitamin veya katalizör etkisi yapması da beklenebilir. Mısır ve Yunanistan’ın güncel diplomatik konumlanmaları da denkleme alınarak İsrail’le ilişkilerin olması gereken mecrada akması umulur. 

Son olarak her gördüğümüz sakallıyı babamız sanmamamız görüşündeyim. Netanyahu, M.I.T.’de mimarlık yükseköğrenimi üzerine işletme masteri yapmış ve peşine de doktorasını siyasal bilimler alanında eşzamanlı vermiş. İlk Körfez Savaşı (1991) sırasında Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Netanyahu’nun İsrail’in bir bakıma uluslararası sözcüsü gibi başarılı bir performans ortaya koyduğu zihinlerde. İngilizce’ye hâkimiyetinin izahtan vareste olması bir yana, Netanyahu bir halkla ilişkiler uzmanı ve ülkesinin New York’ta BM Daimi Temsilciliği’ni (1984-88) de yapmış. Gençlerle doğrudan ilişki kurabilmesine olanak tanıyan keskin bir mizah anlayışı da var. 

Ve şimdi (Brezilya ile İsrail’in ardından) mikrofonlarımız Biden’in başkanlık görev süresinin dolmasına iki sene kala Salı günü ABD’de yapılacak ve Temsilciler Meclisi’nin tamamı (435 sandalye) ile Senato’nun üçte birinin (35/100) yenileneceği Kongre seçimlerinde…

*ABD’li uzmanlar, Demokratlar’ın Pensilvanya eyaletinde Cumhuriyetçiler’i yenemedikleri takdirde Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluklarını yitireceklerini ve Senato’da 50’ye 50 dengesinin de tehlikeye düşeceğini belirtiyor. Demek ki gözlerimiz özellikle Dr. Öz’ün de Cumhuriyetçi Parti’den senatör adayı olduğu Pensilvanya’da olmalı.

**Halen MUBI’de gösterimde olan İsrailli (ve bence olağanüstü yetenekli) yönetmen Nadav Lapid’in “Ahed’in Dizi” (2021) filmini izlemelerini dileyen okurlara hararetle öneririm.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.