Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

2022 Dünya Kupası’nın Senegalli yıldızı Kalidou Koulibaly The Players’ Tribune’e yazdı: “Senegal taraftarı olmaya hepiniz davetlisiniz!”

2022 Katar Dünya Kupası başladı. A Grubu’nda Hollanda, Katar ve Ekvador ile mücadele edecek olan Senegal’in Chelsea’li oyuncusu Kalidou Koulibaly’nin The Players’ Tribune’e yazdığı yazıyı, Medyascope Spor Servisi’nden Kubilayhan Kavrazlı sizin için Türkçe’ye çevirdi.

Kalidou Koulibaly: “Siz de bir Senegal taraftarı olabilirsiniz”

Bu yazımı bitirdiğimde seni bir Senegal taraftarı yapacağım. Sana söz veriyorum. Senegal, bu Dünya Kupası’nda ilk takımınız olmasa bile ikinci takımınız olacak. Seni evlat bile edinebiliriz, sorun değil.

Peki, neden Senegal? Afrika Uluslar Kupası ile başlayalım (her Avrupalı menajerin favori turnuvasıdır). Aslında size komik bir hikaye anlatacağım. Bunu daha önce paylaşmamıştım. Mısır’a karşı Kamerun’da oynadığımız finalde, uzatma süresinin sonunda o kadar çok gerginlik yaşıyordum ki 11 yaşıma geri dönmüştüm. Düdük çalar çalmaz penaltılara gittiğimizi anladığımda; 2022 yılında değil, 2002 yılındaydım…

Futbolcu olduğunuzda, genellikle anı yaşarsınız. Gergin olmaya zaman yok. Ancak bu, Senegal’in ilk büyük kupasını kazanması için altın bir şanstı. Tüm ülkenin bizi izlediğini biliyorduk ve yıllar boyunca çok fazla kalp kırıklığı görmüşlerdi. 2018 Dünya Kupası’nda hayal kırıklığı yaşadık. Ardından 2019 AFCON Finalini kaybettik. Tarih Senegal’i hiç sevmemiş gibiydi. 

2022 finali nden önce, hepimiz otelde Mısır’ın penaltılarla kazandığı yarı finali izledik. Ve kalecilerine bakıp, “Dostum, onları 90 dakikada yenmemiz gerekiyor. Bu adam her şeyi kurtarıyor” diye söylendik.  

Hahahah. Evet, bu doğru. Basına asla bunu söylemezdim ama hepimiz “Ne pahasına olursa olsun penaltılara gidemeyiz!” diyorduk.

Ancak yine de final karşılaşması penaltılara gitti. Ve teknik direktörümle penaltıları kimin atacağı hakkında konuşmak için taç çizgisine doğru yürürken, milyonlarca Senegalli’nin televizyonda bizleri izlediğinin gerginliğini yaşadım. Aklımın bir köşesinde Türkiye’nin 2002 Dünya Kupası çeyrek finalindeki altın golünü canlandırıyordum. Sonra kafamın içinde 2002 AFCON finalinde Kamerun’a karşı penaltıları tekrar oynadım. O günkü maçta sahada olan teknik direktörümüz Aliou Cissé’ye baktım ve şöyle düşündüm: “Dostum, 2002’deki maçta Cisse bile penaltı kaçırdı. Belki de gerçekten lanetlendik!”

Ama sonra Aliou hepimizi bir araya topladı ve tüm havayı değiştiren güzel bir konuşma yaptı. Aliou hakkında söyleyebileceğim pek bir şey yok; çünkü Aliou Senegal’in ta kendisi. Çocukken hepimiz onun forması için sahada canını vermesini izledik. Kendisini, başkalarının asla cesaret edemeyeceği şekilde feda ederdi. Penaltılardan önceki o zor anda bize korkmamamızı söyledi. Bize gelip ülkemiz ve 2002 takımı için penaltıları almamızı söyledi. 

Tarihi yeniden yazanlar biz olabilirdik. Kalem elimizdeydi.

O konuşmadan sonra tüm korkularımız gitti. Ona, ilk penaltıyı kullanmak istediğimi söyledim. Kaptan olarak yükü her zaman omuzlarıma almak isterim. Ama şaşırtıcı olan şey, Aliou’nun herkese bakması ve şöyle demesiydi: “Tamam, önce Kouli gidiyor. Ama tüm baskı benim üzerimde, senin değil. Ben seçtim. Onun için olumsuz bir durumda bunun sorumluluğunu alıyorum. Siz sadece gidin ve kazanın.” 

Bu yüzden penaltı noktasına doğru yürüdüm. Topa doğru ilerledim. Bu sadece bir penaltı değildi. Bu sadece bir final değildi. O tek vuruşta 20 yıllık bir tarih vardı.

Fransa’daki göçmen mahallelerinde, aynı anda iki farklı Dünya Kupası oluyor. Televizyonda izlediğiniz Dünya Kupası’nın yanı sıra sokakta arkadaşlarınızla oynadığınız bir Dünya Kupası daha var. Televizyonda Senegal, Türkiye ve Tunus milli takımları var. Ve daha sonra mahallenin Senegalli takımı, bu takımlara karşı maç yapar. Bu durum, tüm yaz boyunca devam eder. Ülkelerin kültürleri, dilleri ve dostlukları bu şekilde pekişir. Burası, mahallenizin “PlayStation”ı olur. Eğer parka giderseniz ve tüm anneler çimlerde oturup dondurma yiyorsa; gidip sadece kendi annenizi değil, tüm anneleri öpersiniz. 

Herkes farklı, bu yüzden herkes aynı. Dediğimi anlıyor musun? Ancak her dört yılda bir düzenlenen Dünya Kupası için bu durum geçerli mi? Hayır hayır hayır. Artık bayrağınızı temsil ediyorsun. Sokağa çıktığında artık sanki gerçekten milli takıma çağrılmış gibi oynamaya başlıyorsun. Her sabah dışarı çıkıp “maçtan önce maç” yapıyorsun.

Ya 2002 yazında olduğu gibi Senegal gerçekten Türkiye ile çeyrek final oynarsa? Artık gerçek hayatta kararı sizin verdiğiniz bir durum gibi “maçtan önce oyunu” oynuyorsun. Okulunuzun arkasında beşe beş karşılaşıyor olsanız bile; bu Türkiye’ye karşı Senegal’dir. Kelimenin tam anlamıyla kaderinizi belirler. 

2002 yazında, çeyrek finalden hemen önce arkadaşlarımla Türkiye-Senegal maçının provasını yapmıştık. Ve Türk çocuklarına yenildiğimiz zaman birini kaybetmiş gibi acı çektik. Birbirimizle yaptığımız hatalar nedeniyle tartıştık, gözyaşlarımızı tutmaya çalıştık ve maç sonunda yere yığıldık. Bizim dünyamızda, Saint-Dié-des-Vosges’deki bir grup çocuk, tüm Senegal ulusunu hayal kırıklığına uğratmıştı.

Abarttığımı düşünebilirsiniz ama hayır. Dünya Kupası farklı bir şey. Arkadaşım geçen gün bana Senegal’in çeyrek finali kazanması ne kadar çaresiz olduğumuzu ve hatta maçtan önce biraz “büyü” yapmaya çalıştığımızı hatırlattı. Birinden büyük bir Senegal bayrağı alıp dua masamıza koyduk ve Teranga Aslanları’nın Türkiye’yi yenmesine yardım etmesi için Tanrı’ya yalvardık. 

Tanrı, o gün buna benzer çok dualar aldı, bundan eminim. 

Tabii ki, herkes ne olduğunu biliyor. Senegal altın golle kaybetti ve hepimiz ağladık. Ama insanlara her zaman mahallemle ilgili harika şeyin, gözyaşlarımız kuruduktan sonra arkadaşlarımız için gerçekten mutlu olmamız olduğunu söylüyorum. En iyi arkadaşlarımdan birinin adı Gökhan’dı ve onun ailesi beni onu beslediği gibi beslerdi. Onun evinde kebap, benimkinde mafé de poulet yendi. Bu yüzden Senegal elendikten sonra tüm kalbimi Türkiye’ye adadım.

Çocukların ve Dünya Kupası’nın güzelliği bu. Her şey bayraklar, renkler ve tezahuratlar ile ilgili oluyor ama insanları ayıracak şekilde değil. Memleketlerimizin güzel bir şekilde hayalini kuruyoruz. Bazen, özellikle Afrikalı bir ailede, babanızı veya amcanızı ağlarken göreceğiniz tek zaman dilimi bunlar olabilir. 

Bazen insanlar bana neden Fransa yerine Senegal için oynamayı seçtiğimi soruyorlar. 

“Kouli, Fransa’ya gitseydin dünya şampiyonu olabilirdin.”

Olabilir ama ben kadere inanıyorum. Her zaman iki kültürün meyvesi olduğumu söylerim. Fransız olmaktan çok gurur duyuyorum. Ama benim için Senegal’i temsil etmek Tanrı’nın planıydı. 2002’den beri içimde beni bu kadere doğru çeken bir şey var. Aliou’nun 2015’te takımın başına geçtiğinde beni arayıp şöyle dediğini hatırlıyorum: “Kouli, yeni bir döneme giriyoruz ve sana ihtiyacımız var. Bizimle gelmelisin.” 

Hâlâ Napoli için yedek kulübesinde oturan 24 yaşındaki bir oyuncuya şans verdi. Bana inandı. Bu yüzden Senegal’e kendimi adamak zorundaydım. Kararımı söylemek için ailemi aradığımda, hayatımda onları futbol konusunda heyecanlı gördüğüm tek zamandı. Normalde hala okul bahçesinde oyun oynuyormuşum gibi davranırlar. Ama FaceTime’dan babamı arayıp Senegal’i seçtiğimi söylediğimde gözlerindeki ışığı görebiliyordum. 

Bu, Fransa’da çocuklarına daha iyi bir hayat sunabilmek için, beş yıl boyunca haftanın yedi günü, bir kereste fabrikasında vasıflı işçi olarak durmadan çalışan bir adamdı. “Büyük Patron”u heyecanlandırmak için çok şey gerekiyor. Ama o gün gözleri parlıyordu. Benim ülkemi temsil etmem sadece bir futbol maçından ibaret değil. Kanımla, geçmişimle ve ailemin hayalleriyle ilgili. 

Kaptan olduğum günü asla unutmayacağım. Aliou, kol bandını Cheikhou Kouyaté’den devralmam için beni seçtiğinde, ilk başta biraz şüphem vardı. Cheikhou, Belçika’da oynadığımdan beri tanıdığım harika bir insan ve nasıl tepki vereceğinden endişeliydim. Otelde olduğumuzu hatırlıyorum ve yaşlı oyunculardan oluşan bir grubu topladım. Idrissa Gana Gueye, Sadio Mané, Édouard Mendy ve Cheikhou… Onlara kol bandını ancak hepsi kabul ederse kabul edeceğimi söyledim. Bazı şeyler özel kalmalı ama size şunu söyleyebilirim ki Cheikhou o gece yanıma geldi ve “Sana çok saygı duyuyorum çünkü sen bana bir erkek olarak geldin. Almanı istiyorum” dedi.  

Cheikhou’dan başkası olsaydı gergin bir durum olabilirdi. Senegal’i ve bizim zihniyetimizi tek kelimeyle anlatmak isterseniz: Cheikhou. Bu kadar. Ona hâlâ “Kaptan” diyorum.

Benim için Senegalli olmanın anlamı bu. Tarihinize ve büyüklerinize saygı duyuyorsunuz. Diğer milli takımlarda nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama ne zaman zor bir karar olsa; Iddi, Sadio, Édouard ve Cheikhou’dan oluşan grubu bir araya toplarım. Son birkaç yılda her şeyi birlikte yaşadık…

Bu yüzden AFCON finali sadece bir maçtan ibaret değildi. 20 yıllık bir tarihi anlatıyordu. Senegalli insanların nessiler boyu bir kupa kaldırma hayali vardı ve bu hayal her zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı. Büyük bir baskı vardı, evet. Ama kadermiş gibi hissettim. Bunu maçın 5. dakikasında Sadio’nun penaltısı kaçtığında hissettim. Kulağa garip geldiğini biliyorum ama önemli olan kaçırmak değildi. Sadio’nun penaltı kaçırdıktan sonraki tepkisi çok önemliydi. 

Üzülmedi… Hemen bizlere doğru kollarını kaldırdı. Gözlerindeki ateşi görebiliyordum. Top korner için dışarı çıktı ve “Hadi! Devam edelim” dedi. 

Sadio, saf maneviyattan oluşuyor. Farklı bir karizması var. Sana baktığında içini görüyor ve ne hissettiğini anlıyor. Sportif olarak ise o bir şampiyon. Ama her şeyden önce, kelimenin tam anlamıyla bir arkadaş, bir kardeş.

İki saat sonra; penaltı atışında son penaltıyı attığında gol olacağını biliyordum. Büyükler iki kez kaçırmaz. Sadio topa vurmadan önceki videoyu izlerseniz, kendime ne kadar güvendiğimi görebilirsiniz. Orta sahada durup onun topu almasını bekleyen dokuz kişiydik. Diz çökmüş, ellerini uzatmış, Tanrı’ya dua eden sekiz adam görüyorsunuz ve bir de ben varım, tamamen hareketsiz duruyorum . 

Hahahah. Kesinlikle endişeli değildim; golü atacağını biliyordum. Sadece topun ağlarla buluşmasını bekliyordum.

Mükemmel vurdu. Boom. Afrika şampiyonuyduk. Hepimiz Mane’ye doğru koşmaya başladık. Dünyanın en iyi hissiydi. 

Bay Infantino’dan kupayı almak için merdivenlerden yukarı çıktım. Koronavirüs kuralları nedeniyle takım arkadaşlarımın yanıma gelemeyeceğini biliyordum. Infantino, kupayı sadece benim kaldırmamı istedi. Napoli’de oynadığım için akıcı şekilde İtalyanca konuşabiliyorum ve Infantino’ya “Hayır, hayır. Lütfen, izin verin. Takım arkadaşlarımla birlikte kupayı sahada kaldırmak istiyorum” dedim. 

Infantino, isteğimi kabul etti ve büyük kutlamayı yapmak için kupayı sahaya götürmeme izin verdi. İlk başta kupayı kaldırması için Aliou’ya vermeye çalıştığımı da hatırlıyorum çünkü bu yolculuğa 20 yıl önce başlayan oydu. Ama Aliou sadece, “Hayır, sizi izlemekten mutluyum. Git” dedi.

Kupayı havaya kaldırdığımızda hayatımın en büyük duygularından birini yaşadım.

Dua masasında o anın gerçekleşmesi için yalvaran kaç çocuk vardı? Kupayı Senegal’e götürmek için eve dönerken uçaktayken böyle şeyler düşünürsünüz… Fotoğrafları ve sosyal medyadaki mesajları görüyorsunuz. Bu başarı ülke için gerçekten ne anlama geliyor? Sonuçta bu sadece bir oyun. 

Dakar’a indiğimizde bunun ne anlama geldiğini gördük. Kelimeler bu anları tarif edemez. Otelden parti yapacağımız cumhurbaşkanlığı sarayına giden geçit töreni yolunda bir otobüse bindik. Parti biraz gecikti! Rota genellikle 20 dakika sürer. Ama sokaklarda o kadar çok insan vardı ki neredeyse yedi saat sürdü. O kadar uzun sürdü ve o kadar bitkindim ki otobüste tam anlamıyla şekerleme yapıyordum ve her 20 dakikada bir, adımızı bağıran insanların çığlıklarıyla uyanmaya devam ettim. 

“Eee? Neredeyim? Bu bir rüya mı?”

Halüsinasyon gördüğümü sanıyordum.

O günün nasıl hissettirdiğini tahmin edemezsiniz. Zenginler, fakirler, farklı siyasi görüştekiler, hepsi o gün bir araya geldi. Milyonlarca insan için saf bir neşe anıydı. Evet, bazı insanlar “sadece AFCON” diyebilir ama hiçbir şey bilmiyorlar. Benim için Fransa, Almanya veya Brezilya ile bir Dünya Kupası kazanmaktan bile daha anlamlı. Geçmişiniz kalp kırıklığı olduğunda; o anki duygu çok farklıdır. 

Aliou’nun bize hatırlattığı gibi, Senegal formasını her giydiğimizde sadece bir oyun oynamıyoruz. Biz pek çok insanın hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı bu muhteşem ülkenin elçileriyiz. Bu Dünya Kupası’nda, sadece Senegal’de değil, tüm dünyadaki Senegal diyasporasında kendi “2002 anımızı” yaratmak istiyoruz. 

O 2002 takımı o kadar güzel oynadı ki, yenilirken bile kazandılar . Mahallemde Türkler, Faslılar ve hatta Fransız çocuklar Diop, Diatta, Diouf, N’Diaye, Cissé, Camara ve Fadiga’nın isimlerini haykırıyorlardı. Belki tuttuğun başka bir takım vardı ama o kadar havalıydılar ki onları da sevmekten kendilerini alamadılar.

Kardeşlerim, söz verdiğim gibi masamızda size de yer var. Ülken turnuvadan elenirse; Senegal’i desteklemenden mutlu oluruz.

Dünya Kupası hakkında hepimizin sevdiği şey budur: Hepimizin bayrağı var, evet. Ama her kalpte birden fazlasına yer olduğunu da biliyoruz.

Kaynak: The Players’ Tribune

Yazan: Kalidou Koulibaly

Çeviren: Kubilayhan Kavrazlı

Editör: Doğa Üründül

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.

İlgili içerikler