Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: Seçim havası neye benziyor?

Belirsizlik, öngörülemezlik, güvensizlik ve tedirginlik. Bunlar yaşadığımız küresel ara dönemin üzerimize boca ettiği ve giderek ağırlaşan negatif yükler. Haklı olarak gençlerin daha yoğun hissettikleri üzerinden dile getirilen bu duygusal yük, aslında herkesin omuzunda. Geleceğini kaybeden gençler, huzurunu kaybeden yetişkinler, neşesini kaybeden çocuklar ve anılarını bile kaybeden yaşlılar. Bunları karşılamak, en azından katlanabilmek için “İyi şeyler de oluyor” diyebilmemiz, hayattan zevk alacak şeyler çıkartabilmemiz, “Hayat her şeye rağmen güzel” diye düşünebilmemiz lazım. Ancak giderek genişleyen ve derinleşen kaygıların karşısında, onların esip savurduğu rüzgarlarda tat alabildiğimiz her şey küçülüyor, zayıflıyor veya yavanlaşıyor. Parasını verip istediğini alanların, baskısını kurup iktidarını kabul ettirenler hayatımızdan çalıyor. Katar’ın ele geçirdiği Dünya Kupası gibi. Zevk alabildiğimiz şeyler giderek daha çok keçiboynuzuna (teşbihte hata olmaz, aslında severim) benziyor. Biraz tat alabilmek için epey bir posayı çiğnemek gerek. Ya da kolayca zevk alınabilen, en yalın halinin bile iyi geldiği her şeyi, lüzumsuz süslemek zorunda kalıyoruz. Başta da söylediğim gibi bu küresel bir sorun. Sinemadan müziğe, spordan yemeğe kadar her alanda. Elbette böyle bir iklimin Türkiye’ye hakim olması, siyaseti de kuşatıp tatsızlaştırması çok doğal. 

Çok erken yaşlarda ve önemli olduğu için değil eğlenceli bulduğum için ilgi duyduğum reel siyaset, bu kuraklıkla fena halde malul. Neredeyse üç yıldır devam eden erken seçim söylentileri yeniden tedavüle girdi ama tatsızlık zirvede. En erken yirmi en geç otuz hafta içinde seçim yapılacak. (Bir zamanların pek popüler “Bu iktidar seçim yapar mı?” sorusu artık pek revaçta değil) Fakat bu kadar yaklaşmış ve herkesin söylediği gibi son derece kritik olan bir seçim öncesinin havası hala fazla “ağır”. Seçim dönemlerinin getirdiği hareketlilik, canlılık ve renklilikten eser yok. “Kim kazanır?”, “kazanacak aday”, “2015 tekrarı olur mu?”, “Kime ne çelme takılacak?”, “Erdoğan’ın kafasında ne var?” Kaygılar, sevimsizlikler, korkular listesi uzayıp gidiyor. Heyecan, umut, iyimserlik, belki bunları taşıyacak birazcık neşenin emaresi bile yok. İktidarın yönettiği bütün negatif enerji kaynakları aşırı aktifken, bu havayı dengeleyecek pozitif duyguların bırakın belirleyici olmasını henüz kendini gösterebildiği (göstereceği) bile -hatta varlığı- şüpheli. Sürükleyici ve uzlaşılan bir aday açıklanması, kuvvetli ve inandırıcı bir ortak program üretilmesi, etkili bir kampanya düzenlenmesi gibi hayati meselelerdeki gecikmeyi bir kenara bıraksak da seçim havasının “puslu-kapalı-kasvetli” olduğu ortada. 

Bu aralar, muhalefetin “ihtiyatlı” stratejisini savunan veya destekleyenlerin sık başvurduğu bir argüman var: “İktidar, bir strateji kuramıyor”. Kimileri, iktidarın yaşadığı çaresizlikten ve çıkışsızlıktan dolayı yalpaladığına, kaçınamayacağı kaderin ağırlığı altında ezildiğine inanıyor veya inandırmak istiyor. Kimileri ise muhalefetin kartlarını iyi saklamasının, iktidarın önünü kestiğine, ne yapacağını bilmez hale soktuğuna inanıyor ya da inandırmak istiyor. Açıkçası ben sadece bu fikirde olmamakla kalmayıp bu değerlendirmelerin gerçekle ilgisini pek göremiyorum. Yirmi yıldır -hadi daha daraltalım yedi yıldır- yaptığını yapmaya devam eden, bildiği yoldan giderek ilerleyen iktidarın, yaşadığı sıkıntının bir “strateji” eksiği olduğunu düşünmüyorum. Siyasetin sadece alanını daraltmıyor, bütün heyecanını süpürüyor. Sıkıntısı, aynı strateji ile aynı sonucu alıp almamakla veya eskiyen stratejinin imkanlarıyla ilgili. Aritmetik olarak hala geride olmasına ve herhangi bir başlıkta durumu “düzeltmiş” olmamasına rağmen “tekrar kazanabilir” görüntüsünü (şüphesini) giderek güçlendirmesi, stratejisinin sağlamlığından çok seçim atmosferini yine ele geçirmiş olmasından. İşte bu yüzden, muhalefetin diğer rasyonel süre riskleri dikkate alınmasa bile, bu havayı değiştirmek için yeterli süreyi bulup bulamayacağı ciddi soru işareti. 

Pazartesi günü Altılı Masa yeniden toplanacak ve parlamenter sisteme dönüş için anayasa değişikliği paketini açıklayacak. Geçen gün Ali Babacan’ın aralarında bulunduğum bir grup gazeteciyle yaptığı yemekli toplantıda aktardığına göre, altmış başlıkta toplanan ortak program çalışmaları da hızlanmış ve epey mesafe kaydedilmiş. Otuz iki başlıktan oluşan ve ittifakın hukukunu kuracak olan geçiş dönemi yol haritasını da çalışmaya başlamışlar. Problem gibi görülen veya yansıtılan pek çok meselenin masada kolayca çözüldüğünü anlatan Babacan, bütün bunlar tamamlanmadan ne aday ne strateji ne de kampanya havasının belirlenmesinin doğru ve mümkün olmadığını söylüyor. Bu ihtiyatlı yavaşlık, seçim süreci ve sonrası için çetin mücadeleleri kapalı biçimde hızlandıranlar da dahil olmak üzere masa ahalisinin ortak görüşü gibi görünüyor. Açıkçası masanın iyimserleri de kötümserleri de yavaşlıktan fazla şikayetçi değil. Kötümserler, ağırdan alınmasını mevcut halinden memnun olmadıkları güç savaşı için açık imkan olarak değerlendiriyor, iyimserler ise sağlam biçimde ilerleyişin ve iktidarın saldırılarından korunmanın garantisi olduğu inancında. İktidara gelince altı ayda ekonomiyi ve sistemi düzelteceklerini söyleyenler, planlamayı bir senede tamamlayamamayı ve bunun yarattığı sabırsızlığı pek sorun etmiyorlar.  

Elbette “İyi planlama daha çok vakit alıyor” diyebilirler ama kısa sürede yapacağınızı somut öneriye dönüştürmekteki aşırı yavaşlığın seçmenin tereddütlerine katkısını da herhalde düşünüyorlardır. İktidarın kontrolünde olan takvimin zamanlama sıkıntısını aşmaya yetip yetemeyeceğini göreceğiz. Çünkü iktidarın kendini anlatma diye bir derdi ve dolayısıyla bunun için gerekli zamana ihtiyacı yok. Oysa muhalefetin beraberce anlatacağı ve inandırmak zorunda olduğu hikayesini tamamladığında zamana ihtiyacı olacak. Ancak ben yine başa dönerek bu rasyonel zorluklar kadar önemli olan duygu siyaseti ve seçim atmosferi tarafına tekrar dikkat çekmek istiyorum. Seçime doğru giderken, sonuçları diğer parametreler kadar etkileyebilecek, siyasi atmosferin puslu, kapalı ve kasvetli havasını değiştirmek çok önemli olacak. Muhalefetin bütün anketlerde hala çoğunluk olarak görünen seçmenini konsolide edip edemeyeceği, seçim atmosferini etkileme kabiliyetiyle yakından ilişkili. Bahsettiğim durum, “seçmende heyecan yaratmak” olarak formüle edilen seçim motivasyonundan biraz daha farklı. Değişim iddiasının inandırıcı bulunması, bir rüzgar yaratacak enerji üretilmesi, seçim atmosferini etkilemeden pek mümkün değil. Kendisiyle birlikte herkesi sıkıcı olmaya mahkum etmiş iktidarın dayattığı siyasete, biraz daha canlılık, renk ve neşe katmanın yolu, bazı isimlerin sahip olduğuna inanılan sempati ya da gençlik kollarının hazırladığı komik videolarla olacak iş değil. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.