Prof. Dr. Mustafa Durmuş: “Enflasyonun düşeceği beklentisiyle asgari ücretin belirlenmesi, daha çok yoksullaşmayla sonuçlanır”

TÜİK, kasım ayı enflasyonunu aylık yüzde 2,88 ve yıllık yüzde 84,39 olarak açıkladı. Açıklanan oran, asgari ücretin belirlenmesinde esas alınacak aralık ayı enflasyonundan önce açıklanan son oran oldu. Medyascope’a konuşan iktisat profesörü Mustafa Durmuş, enflasyonun baz etkisiyle gerilemesinin uzun soluklu olmayacağına dikkat çekti. Durmuş, “Asgari ücret en az altı ay veya bir yıllık bir dönem için işçilerin geçimlerini belirleyen bir ücret olacağı için, enflasyonun aşağı düşeceği beklentisiyle hareket etmek, işçilerin çok daha yoksullaşmasıyla ve yaşam maliyetlerinin krize dönüşmesiyle sonuçlanır” diye konuştu.

Türkiye İstatistik Kurumu ‘na (TÜİK) göre yıllık enflasyon, önceki aya göre gerileyerek yüzde 84,39 oldu. İktidar yıl sonunda enflasyonun düşeceğini söylerken, ekonomistler bunun baz etkisinden kaynaklanacağını vurguluyordu. 

HABER: Enflasyonda baz etkisiyle düşüş başladı | TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 84,39

Asgari ücretin belirleyicisi olacak enflasyon verilerini Medyascope için yorumlayan Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, temmuz ayında asgari ücrete yapılan ara zam nedeniyle yıllık enflasyonun dikkate alınmayacağını hatırlattı. TÜİK, temmuz ayına kadar gerçekleşen altı aylık enflasyonu yüzde 42,35 olarak açıklamıştı ancak 4 bin 253 TL olan net asgari ücret, yüzde 30’luk zam ile temmuzda 5 bin 500 TL’ye çıkarıldı. 

“Baz etkisi uzun sürmeyecek, enflasyon kaçınılmaz”

Merkez Bankası (MB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 2 Aralık Cuma günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sunum yaparken, “2023 yılında enflasyon oranının yüzde 22,3’e düşeceğini, 2024 yılında ise tek haneye gerileyerek yüzde 8,8 oranında gerçekleşeceğini öngörüyoruz” demişti. Durmuş, OECD’nin dünya ile birlikte Türkiye ekonomisindeki daralmaya işaret ettiğini ve enflasyonu 2023’te yüzde 44,6 ve 2024’te yüzde 42,1 olarak öngördüğünü aktardı. Durmuş, Türkiye’de enflasyonun hızla gerilemesinin mümkün olmadığına ve  baz etkisiyle ortaya çıkacak düşüşlerin devam etmeyeceğine dikkat çekerek, şunları söyledi: 

Dışarıdaki enerji krizi, savaşın etkileri ve kurun yükselmesi riskiyle birlikte arz yönlü enflasyon sorunu devam ediyor. Talep yönlü olarak da önümüzdeki yıl enflasyonun düşmeyeceğini gösteren başka faktörler var. Özellikle kredi genişlemesi, uygulanan genişleyici para ve maliye politikasıyla ekonomik daralmanın önlenmeye çalışılması, bütün kanalların açılmasına neden olan seçim ekonomisi, devletin nihai tüketim harcamaları ve özel tüketim harcamalarından kaynaklı, önümüzdeki yıl itibariyle enflasyonun kaçınılmaz olarak karşımıza çıkması söz konusu.

“Seçime doğru tekrar asgari ücret artışı gündeme gelebilir”

Asgari ücretin 2023’te de iki kez zamlanabileceğini söyleyen Durmuş, şöyle konuştu:

Belki seçime doğru asgari ücret artışını tekrar gündeme getirebilirler. Dolayısıyla bu asgari ücretin en az altı ay veya bir yıllık bir dönem için işçilerin geçimlerini belirleyen bir ücret olacağı için, enflasyon hesabı burada çok önemli. Enflasyonun aşağı düşeceği düşünülerek, asgari ücret taleplerini düşük tutma politikası doğru olamaz. Tam tersine enflasyon hâlâ çok yüksek kalacağı için işçilerin çok daha ağır yoksullaşmasıyla ve yaşam maliyetlerinin krize dönüşmesiyle sonuçlanacak diye düşünüyorum.

“Sendikanın yaşam maliyetinin altında bir sınırı işaret etmesi büyük bir taktik hata”

Durmuş, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi tarafını temsilen yer alan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Başkanı Ergün Atalay’ın, asgari ücrette kırmızı çizgilerinin açlık sınırı olduğunu söylemesine tepki gösterdi. TÜRK-İŞ, kasım ayı için açlık sınırını 7 bin 785 TL olarak açıklamıştı. 

HABER: Açlık sınırı kasım ayında 7 bin 787 TL oldu, asgari ücret bir ailenin beslenmesine yetmiyor

TÜRK-İŞ tarafından açıklanan bekar bir çalışanın yaşama maliyetinin 10 bin 171 TL olduğunu belirten Durmuş, bu maliyetin altında bir asgari ücret önerisinin “tuhaf” olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu:

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

7 bin 785 ile 10 bin 171 TL arasında çok ciddi bir fark var. Ya söylediklerini unuttular, ya da başka bir şey dönüyor. 7 bin 785 TL’yi telaffuz ettiğiniz zaman, ‘Biz buraya kadar inebiliriz’ anlamına gelir. Dolayısıyla, en alt sınırı işaret edip, pazarlıklardan önce böyle bi başlangıç yapmak, iyimser bir bakışla, çok büyük bir taktik hata. Sendikanın, işçiyi temsil eden örgütün tavrını, daha işin başından, hiçbir şekilde mücadele etmeyeceği ve bunu kabul edeceği yönünde değerlendirmek mümkün.

“Danışıklı dövüş”

TÜRK-İŞ’in siyasal iktidarla yakınlığının ve yönetiminin konumunun  belli olduğunu söyleyen Durmuş, “Düşük bir ücret söyleyerek, iktidara daha yukarıdan lütufta bulunuyormuş gibi cömert davranma imkanı sağlıyor, böyle bir algının yaratılmasına hizmet ediyor. Bunun bir danışıklı dövüş olduğunu söylemek mümkün” dedi. Durmuş, asgari ücret tartışmasının açlık sınırından başlatılmasının, yüksek enflasyon altında işçilerin ezilmemesini sağlayabilecek bir asgari ücret artışı olmayacağını vurguladı. 

“Sermayeden daha az vergi alıp milli gelirden daha fazla pay veriyorsunuz”

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içinde işgücü ödemelerinin payının azalmasına işaret eden Durmuş, istihdam arttıkça hasıladan işçi başına düşen ayın da daraldığını ancak sermayenin payının gittikçe arttığını vurguladı. Üretimden alınan vergilerin payının da azaldığını söyleyen Durmuş, “Üreticiden, sermayeden daha az vergi alıyorsunuz ama onlara milli gelirden aktardığınız pay daha da artıyor” dedi.

“Ücret-fiyat spirali değil kâr marjlarının daralması”

Asgari ücrette yapılacak artışın, enflasyonu daha çok körükleyeceğini öne süren “ücret-fiyat spirali” de tartışılıyor. Durmuş, bu tartışmanın ideolojik nedenleri olduğuna dikkat çekerek, “ İşçiler daha yüksek zam talep etmesinler diye, ‘Siz zam istediğinizde enflasyona yol açıyor, bütün toplum ve siz de bundan zarar görüyorsunuz, onun için makul sınırlar içinde kalın’ biçimindeki bir ideolojik değerlendirmenin de sonucu” diye konuştu. Ücret-fiyat spiralinin gelişmiş ülkelerde gündeme gelebileceğini belirten Durmuş, şöyle devam etti:

Asgari ücret zammının, işverene maliyet olarak fiyat artışlarına yansımaktan ziyade, kâr marjlarını daraltabileceğini düşünüyorum. O nedenle ben böyle bir zammın fiyatlar üzerinde ciddi bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Ama şu olabilir, firmaların zor duruma düşmesi, bazı firmaların kapanması, çok rekabetçi sektörlerde, sınırlı kâr marjıyla hareket eden firmalarda işçi çıkarılması gibi durumlar söz konusu olabilir. Bunu önlemeye dönük olmak üzere, firmalar devletten destek talep etmeye başladılar. Şu anda iktidarın bu kesime, maliyetlerindeki artışı telafi edecek, ya da nötralize edecek şekilde vergisel ya da benzer teşvikler verme hazırlığı içinde olduğunu biliyoruz.

TÜFE ile kasım ayında yıllık yüzde 136 olarak açıklanan ÜFE arasındaki farkın açılmasını Durmuş, “TÜİK’in gerçek enflasyon rakamlarını gizlediğinin veya üreticilerin maliyet artışını fiyatlara yansıtmak için beklediğinin göstergesi” şeklinde yorumladı. 

“Ekonomik mücadeleden önce siyasal mücadele”

Durmuş, Türkiye’de asgari ücretin, dünyada olduğu gibi bir kişinin değil, onun bakmakla yükümlü olduğu ailesinin geçimini sağlayabilecek bir asgari ücret olması gerektiğini ancak mevcut durumda 25 bin TL’yi aşan yoksulluk sınırı düzeyinde asgari ücret elde edilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Durmuş, “Asgari ücreti ne kadar yükseltirseniz yükseltin, kapitalizm eşitsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk üreten bir sistem. İşçilerin bu mücadelesini sadece daha fazla zam elde etme biçiminde bir ekonomik mücadele ile sınırlamamak gerekiyor, bu işin özünde politik bir mücadele olması gerekiyor” diye konuştu.