Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Çavuşoğlu Vaşington’da, Akar Ramstein’da

Hani “elevator pitch” derler: Eğer yeni bir girişim için iyi bir fikriniz varsa, onu tesadüfen asansörde denk geleceğiniz olası yatırımcıya iki-üç kısa, vurucu, açık, akılda kalıcı cümleyle anlatabilmeniz gerekir. Herhalde 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin hemen ardından 9 Ağustos’ta Erdoğan’ı St.Petersburg’da ağırlayan Putin bunu başarmış olacak ki, sorgusuz sualsiz, muhatabının koltuğunun altına S-400’ü verip göndermeyi becerdi.

O gün bu gündür, o yenilen diplomasi golünü kalemizden çıkaramadık. Ben de seçim sonrasının yeni karar alıcılarından veya siyasa yapıcılarından olacaklardan kime sesimi duyurabilirsem, dış politika konusundaki ilk işin F-35 programına yeniden üretim ortağı artık mümkün değilse de en azından müşteri olarak geri dönülmesi ve mutlaka hava savunma sistemi edinilmesi gerektiğini söylüyorum. İlki için S-400’den kurtulmanın uygun bir yordamının bulunmasının ve ikincisinin kestirme yolunun Fransa ve İtalya ile anlaşarak SAMP-T edinmek olduğunu da ekliyorum. 

Bakınız aşağıda F-35’in Lockheed Martin tarafından ilk tanıtım fotoğraflarından biri var. Belki on yıllık. Altına “mazi kalbimde yaradır” yazılsa yeridir. Henüz Rusya komşusu Ukrayna’ya saldırıp, işgal yoluyla sömürgeleştirmeye çalışmamış. Dolayısıyla henüz Finlandiya, Kore, Yunanistan, Almanya vb. kapıda kuyruk olmamış. Programın başında Türkiye 5. nesil savaş uçağının üretim ortakları arasında. Bayrağımız ABD, Birleşik Krallık, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Danimarka ve Norveç’inkilerin arasında.

Bugünse aynı Türkiye, ülkemiz, 40 adet F-16 Viper uçağının tedariki ve 79 uçağın modernizasyonu talebiyle ABD’nin kapısında. Geçtiğimiz Çarşamba günü mevkidaşı Blinken ile ilk kez Vaşington’da görüşebilen Çavuşoğlu’nun gündeminin ilk sırasındaki konu buydu. F-16’nın ilk uçuşu 1974, hizmete girişi ise 1978. Üstelik Kongre’de komşumuz Yunanistan’ın 30 adet F-35 alımının muhtemelen bizim F-16 dosyasından önce onaylanması muhtemel.

Sedat Ergin’e konuşan eski Hava Kuvvetleri Komutanı (e.) Org. Abidin Ünal da azımsamış F-35’in önemini. Radarda geç görülmesi dışında üstün bir özelliği olmadığını iddia ediyor özetle. Oysa F-35 teknolojide bir ileri sıçrama. Uçağın en önemli özelliği bir ağ (“network”) içinde hareket edebilmesi. Ülkemizin NATO içindeki ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle iyice belirginleşen, deyim yerindeyse “mızrak ucu” rolünü layıkıyla yerine getirebilmesiyle doğrudan ilgili.

Esasen kendi kendimize sorulması gereken asıl soru neden NATO müttefikimiz Yunanistan’dan neredeyse varoluşsal tehdit algıladığımız ve bu ortamın değişmesi için gerekli diplomatik girişimleri yapıp yapmadığımız ama o ayrı konu. Herhalde CHP ve İYİP, S-400/F-35 ve SAMP-T konuları gibi bu alan üzerine de kafa yoruyordur. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği de Ukrayna ile ilgili. Buna karşılık biz Yunanistan gibi diğer varoluşsal takıntımız PKK üzerinden yaklaşıyoruz o konuya da. 

Çavuşoğlu Çarşamba günü Vaşington’dayken, ardından (e.) Org. Akar da Cuma günü Ramstein’da Ukrayna Savunma Temas Grubu (USTG) toplantısına katıldı. Bize haber, İsveç Savunma Bakanı’nın ülkemizi ziyaretinin tarafımızdan iptalinin açıklanması olarak yansıdı. Oysa temel konu Ukrayna ve özellikle Almanya’nın kendi üretimi Leopard tanklarının NATO müttefiklerince Ukrayna’ya sevkiyatına onay vermesi ve/veya kendinin başlamasıydı. İkisi de henüz gerçekleşmedi. Yeni Almanya Savunma Bakanı Pistorius topu Şansölye Scholz’a atmakla ve Scholz da açık kapı bırakmakla yetindi.

Çavuşoğlu ve Akar’ın temaslarında Ukrayna konusu ortak noktaydı. Blinken-Çavuşoğlu görüşmesi sonrasında paylaşılan ortak açıklamada da, Akar’ın ulusal medyaya demecinde de bir “denge” kaygısı göze çarpıyordu. Her ikisince de Ukrayna’nın tam ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğü temeli ilk cümlede vurgulanırken, ikinci cümlede barış arayışı dile getiriliyordu. Oysa barışın sağlanması zaten ancak Rusya’nın Kırım dahil Ukrayna’nın tamamından çekilmesi ile mümkün. Rusya kendiliğinden çekilmeyeceğine göre, Ukrayna tarafından kendi topraklarından çıkarılması zorunlu. 

USTG toplantısı ardından birlikte podyuma çıkan ABD Savunma Bakanı (e.) Org. Austin ve Genelkurmay Başkanı Org. Milley’nin yüzleri asıktı. Ukrayna’nın karşı saldırı için henüz tam anlamıyla hazır olmadığı, bu yönde yeni hamlenin ancak ilkbaharla başlayabileceği ancak yazın sonuçlanmasının pek beklenmemesi gerektiği gibi ifadeler aradan süzüldü. Ukrayna’ya asker desteğin güçlü biçimde sürdüğü ve artarak devam edeceği belirtilmekle birlikte, Almanya’nın tereddütlerinin henüz aşılamadığı anlaşıldı.  

Kendi göbek deliğimizden kaldıracağımız gözlerimizi ufka yöneltmeyi ısrarla reddetsek de bizi ilgilendirmesi gereken küresel mesele de burada. Zira Ukrayna’yı işgalinde bozguna uğradığında SSCB’nin kendi içine çöküşü ve Demir Perde’nin yıkılmasıyla eski Varşova Paktı’na üye ülkelerin özgürlüklerine kavuşması gibi günümüz Rus İmparatorluğu’nun da dağılması olasılığı çok ciddileşecek. Bu durumun bölgesel yansımaları ve nükleer boyutu gibi yönleri bizim Rusya’ya ihracatımızın ve oradan ucuz ham petrol ve doğal gaz ithalatımızın akıbetinden çok daha önemli.  

Öte yandan tüm bunlar cumhuriyetimizin yüzüncü yılında ülkemizin geleceğini belirleyecek seçimlere üçbuçuk ay kala gerçekleşiyor. Putin’in demokratik ülkelerdeki seçimlere müdahaleleri, Macaristan ve Türkiye gibi ülkeleri NATO içinde birer çıbanbaşına dönüştürme gayretleri, Sırbistan gibi ülkeleri içeriden istikrarsızlaştırma çabaları, Afrika’ya Wagner üzerinden açılımı, Suriye ve İran gibi baskıcı diktatörlüklere desteği biliniyor. Aynı Putin’in gelecek seçimde ağırlığını Erdoğan’dan yana koyduğu da açık.

İsveç ve Finlandiya’yla imzalanan üçlü muhtırayı kendi kendimize “Üçlü Ahitname” adıyla pazarlayarak “anlaşma” düzeyine çıkarttığımızı varsayıyoruz. Ukrayna konusunda ikili oynayıp, NATO üyesi olduğumuz halde “denge” siyaseti güttüğümüzü ileri sürüyoruz. Rusya’dan S-400 alarak kendimizi F-35 üretim programından attırıp, bunu ABD emperyalizmiyle açıklamaya çalışıyoruz. Putin’den Erdoğan’ı Esat’la görüştürmesi için ricacı olup, ABD’den Suriye’ye Özel Temsilci atamasını talep ediyoruz.

Bu tür esnaf cinliklerine ne tür uzgörülü ve sağduyulu diplomatik seçenekler geliştirileceği “devlet” kavramını öne çıkaran CHP ve İYİP’nin şimdiden öncelikleri arasında olmalı. CHP ve İYİP’nin ayrıca düşünmesi gereken özel olarak ABD ve genel olarak Batı ile ilişkilerimizi, yüzü her zaman Batı’ya dönük tarihsel ve organik kimliğimizle uyumlu hale döndürmenin yollarını araştırmak.

Nitekim halkımızın tehdit olarak algıladığı ülkeler sıralamasında ABD bu yıl yüzde 57,6 ilk sırada yer almış. ABD’den tehdit algılayanların oranı 2019 yılındaki en yüksek noktasından (yüzde 64,5)  düşmekteymiş. Aynı zamanda “Yurtdışında hangi ülkede yaşamak isterdiniz?” sorusuna verilen cevaplarda ise yine ABD yüzde 20 ile ilk sırada imiş. (Kaynak https://www.globacademy.org/turkiye-egilimleri-arastirmasi-2022/) Sanırım yeterince açıklayıcı.     

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.