Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Arzu Yılmaz yazdı: Allah’ın lütfu bitti, sıra gazabında!

Seveni de sevmeyeni de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da hep bir siyasi keramet görmeye yatkın oldu…

Zira Erdoğan, muadili birçok aktörü siyasi sahneden alaşağı eden gelişmeler karşısında hayatta ve ayakta kalmayı başardığı gibi, daha da güçlenerek yoluna devam etti.

Aslında bu başarıyı, pekala, Türkiye ve dünya siyasi tarihinin son yirmi yılına özgün koşullar ve imkanlar çerçevesinde açıklamak mümkündü; ki sayısız makale ve kitap da bunu yaptı zaten.

Ancak, başta Erdoğan’ın kendisi olmak üzere, bu başarıda yine de bir keramet aramaktan vazgeçmeyenler hep oldu…

O malum ‘‘Allah’ın lütfu’’ sözü, örneğin, her şeyden çok Erdoğan’ın bizzat kendisinin yaşadığı şaşkınlığın bir ifadesiydi bana göre. Sanki Erdoğan, “Bende bir keramet olmasa hala karşınızda olamazdım” der gibiydi ve buna kendisini olduğu kadar başkalarını da inandırdı.

‘‘Velev ki öyle’’ydi diyelim, yani ‘‘Allah’ın lütfu’’ sayesinde Erdoğan bugüne kadar karşısına çıkan her zorluğu bir avantaja çevirebildi…. 

Fakat artık sıranın Allah’ın gazabına geldiği çok açık…

Zira Erdoğan neye sarılsa, deyim yerindeyse elinde patlıyor…

Bu durumu iç politika üzerinden delillendirmek de mümkün ama dış politikada olanlar doğrusu bana çok daha açıklayıcı geliyor, ki zaten bundan birkaç hafta önce Erdoğan’ın seçimlere giderken içinde bulunduğu zorluğu dış politika üzerinden aşmaya çalışacağını tartışmıştım. 

Bu bağlamda, en önemli gelişmelerin ilki Erdoğan-Esad buluşması öncesi son bir hazırlık turu olarak ilan edilen Türkiye, Suriye, Rusya, İran dışişleri bakanlarının katılacağı dörtlü zirvenin ‘‘teknik nedenlerle’’ iptal edilmesiydi. Arap medyasına yansıyan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla mesele ‘‘teknik’’ olmanın çok ötesinde. İddialara göre, Türkiye Esad’ı normalleşmeye ikna etmek için Suriye’den askerlerini çekmeye hazırlanıyor. Üstelik bugüne kadar destek verdiği muhalif gruplar konusunda hiçbir garanti almadan. Türkiye’nin tek şartı Kürtlerin kontrol ettiği bölgede arzu ettiği ‘‘güvenlik koşullarının’’ sağlanması, yani Rojava Yönetimi’nin tasfiye edilmesi…

İddia edildiği gibi bir geri çekilme ve arkasından bir Erdoğan-Esad buluşması gerçekleşir mi, bekleyip göreceğiz…

Fakat şüyu’i vukuundan beter denilen şey tam da bu duruma uygun düşüyor sanırım…

Sonuçta iddialar doğru çıkmasa bile, halihazırda Esad’ın bile Erdoğan’ı bir el sıkışmalık fotoğraf için deyim yerindeyse sürüm sürüm süründürmesi Allah’ın gazabının bir delili sayılabilir…

Ama Erdoğan kerametine öyle inanmış ki yine de vazgeçmiyor…

Suriye’de kaybettiği itibarını Irak’ta parlatmanın peşine düşüyor…

Erdoğan’ın bir son dakika daveti üzerine gerçekleşen Irak Başbakanı Sudani’nin Ankara ziyaretinden bahsediyorum…

Türkiye ve Irak medyası bu ziyareti ağırlıklı olarak Fırat Nehri suyunun paylaşım sorunu üzerinden gördü. Malum, Irak dünyada iklim değişikliğinden en fazla etkilenen beşinci ülke. Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre, 2018 yılından bu yana en az  68 bin 670 kişi kuraklık nedeniyle göç etti, ki bu sayının aslında çok daha yüksek olduğunu herkes kabul ediyor. Fakat bu sorunu tetikleyen bir başka önemli faktör de Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirleri üzerine ardı ardına kurduğu barajlar. Eğer böyle giderse, Fırat ve Dicle nehirlerinin Irak’a uzanan kollarının 2040 yılında tamamen kuruyacağı öngörülüyor. 

Ve Sudani’nin gezisi sırasında Erdoğan, önümüzdeki bir ay süresince Fırat üzerinden Irak’a akan suyun miktarının iki katına çıkarılacağı sözü verdi. Irak medyasına göre bu ‘’jest’’in karşılığında Erdoğan’ın Sudani’den beklediği ise Irak’ın ‘‘PKK’yi terör örgütü ilan etmesi’’…

Doğrusu Irak’ta kimse PKK’nin terör örgütü ilan edilmesini beklemiyor. Erdoğan’ın da bunun farkında olduğu ve fakat seçimlere doğru Türk kamuoyuna dönük bir mesaj verme kaygısıyla böyle bir talebi dillendirdiği konuşuluyor. Diğer bir yandan, Erdoğan’ın hazır İran, Irak Kürdistanı’nda bulunan İran Kürt partilerinin terör örgütü muamelesi görmesini geçtiğimiz pazar Bağdat’la yaptığı güvenlik anlaşmasıyla garanti altına almışken, “Benim neyim eksik ben de isterim” diye düşünmüş olma ihtimali de var tabii…

Sudani’nin ziyareti sırasında Erdoğan’ın dile getirdiği ama pek de ciddiye alınmayan bir başka konu ise ‘‘Kalkınma Yolu Projesi’’…

Erdoğan, Sudani ile birlikte katıldığı basın toplantısında ‘‘Basra’dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demiryolu ulaştırma koridoru inşasına yönelik Kalkınma Yolu Projesi’nin hayata geçirilmesi için birlikte çalışma kararlılığımızı vurguladık’’ dedi. Hatta bu çalışmayı yürütmek üzere her iki ülke bakanlarının görevlendirildiğini söyledi. 

Ancak, Erdoğan’ın ‘‘tüm bölge için stratejik öneme haiz, yüksek bir proje’’ olarak lanse ettiği bu henüz planlanmamış proje de aslında bir başka kaybı telafi çabası…

Zira Ukrayna Savaşı sonrası yeniden gündeme gelen Irak Kürdistanı doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına transferi projesi amiyane tabirle yatmış görünüyor. Gazın bulunduğu bölgenin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) kontrolünde olması ve KYB liderliğinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ve Türkiye arasında bu konuda varılan anlaşmaya razı gelmemesi zaten bir ilerleme sağlanmasını zorlaştırıyordu. Bu arada, İran’ın bu gaz projesinde İsrail’in de olduğu bahanesiyle Erbil’e yağdırdığı bombalar gazı taşımak için girişilen boru hattı inşaatının durmasına neden olmuştu. Nihayetinde gelen haberler ise Çemçemal’deki gazın Bağdat üzerinden dünya piyasalarına arz edileceğine işaret ediyor. Hatta boru hattı inşasının da Birleşik Arap Emirlikleri  (BAE) tarafından finanse edileceği konuşuluyor. 

Bu gelişmenin en son İran ve Suudi Arabistan arasında varılan uzlaşma çerçevesinde yorumu, aslında Erdoğan’ın karşı karşıya olduğu gazabın niteliği hakkında oldukça açıklayıcı olacaktır ama yazı zaten uzadı…

Şimdilik şunu not etmeden geçmeyelim: Kürdistan Parlamentosu tarafından 2007’de kabul edilen ve KBY’ye Bağdat’tan bağımsız petrol ihraç etme yetkisi tanıyan Petrol ve Doğalgaz Yasası çerçevesinde elde edilen gelir, bugüne kadar Türkiye bankalarında ve özellikle Halk Bankası’nda tutuluyordu. Malum, Irak Federal Mahkemesi söz konusu yasayı Irak Anayasası’na aykırı bulduğu için önce iptal etmiş, ardından  KBY’nin yaptığı tüm sözleşmeleri geçersiz sayarak elde ettiği petrol ve doğalgaz gelirlerini Bağdat merkezî hükûmetine teslim etmesini karara bağlamıştı. Karar henüz tam manasıyla uygulanmadı. Ancak, Şubat 2023 tarihinden bu yana KBY’nin petrol ve doğalgazdan elde ettiği gelirin Türkiye yerine BAE bankalarına aktarıldığı söyleniyor. 

İddia o ki, Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında Sudani’den asıl talebi de hem doğalgazın hem paranın yönünün yeniden Türkiye’ye çevrilmesi oldu. Buna karşılık Erdoğan Sudani’ye bundan böyle doğrudan KBY’den petrol alımını durduracağı sözü verdi. Bugün (Cumartesi) gelen son haberler ise Türkiye’nin aslında buna zaten mecbur olduğu, zira Irak’ın başvurusu üzerine Paris Uluslararası Tahkim Divanı’nın aldığı karar gereği Türkiye’nin Bağdat’ın izni olmadan KBY’den artık petrol alamayacağı ortaya çıktı.

Ezcümle, hiç kuşku yok ki Erdoğan çabalıyor…

Ama Erdoğan çabaladıkça, hem kendi hem Türkiye biraz daha batıyor…

Ve geriye, Allah’ın lütfuna şükretmek kadar gazabını kabul etmeyi de bilmek kalıyor galiba …

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.