Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Arzu Yılmaz yazdı: “Reset” kararı ve Kürt-Arap ittifakı

Bundan yaklaşık altı ay önce kaleme aldığım bir yazıda, küresel düzen yeniden şekillenirken Kürt siyasal alanında bir “reset”in kaçınılmaz olduğunu tartışmıştım. O yazıya vesile olan gelişme, PKK’nin 26 Eylül 2022 gecesi Mersin’de bir polis karakoluna düzenlediği saldırı ertesinde Kürt siyasal aktörleri arasında yaşanan gerilimdi. Selahattin Demirtaş saldırıyı kınayınca PKK Demirtaş’ı “düşman diliyle” konuşmakla suçlamış, Demirtaş da “Kimse geri adım atmamızı beklemesin” diye karşılık verince tansiyon yükselmişti. Fakat bu durum uzun sürmedi. PKK, Mersin sonrası bir başka saldırı girişiminde bulunmadığı gibi, Şubat ayında yaşanan deprem felaketinin hemen ardından da eylemsizlik kararı aldı. 

Bugün artık söz konusu eylemsizlik kararının yalnızca depremden kaynaklanan insani koşullar nedeniyle alınmadığını söyleyebilecek durumdayız sanırım. Zira aradan geçen yaklaşık iki ay zarfında Türkiye’nin saldırıları durmadığı, hatta daha da şiddetlendiği halde, PKK eylemsizlik  halini seçimlere kadar sürdüreceğini açıkladı. 

Yani, PKK aslında siyasi bir karar aldı…

Ve Kürt siyasal alanında bir anlamda “reset” başladı…

Çünkü küresel düzenin yeniden nasıl şekilleneceği netlik kazanmamış olsa da Ortadoğu’da düzenin kimlerin elinde şekilleneceği büyük ölçüde belli oldu. Bu bağlamda, PKK her ne kadar eylemsizlik konusunda “önümüzdeki seçimden sonra yeni bir durum değerlendirmesi yapacağını” söylese de Kürt siyasal alanındaki “reset”in kapsama alanı Türkiye ile sınırlı kalmayacak gibi. Kürt siyasal aktörleri Irak ve Suriye ölçeğinde de yeni bir yapılanma arayışına giriyor…

Ve anlaşılan o ki bu arayışın rotası bundan on yıl önce olduğu gibi Kürt-Türk ittifakı değil, Kürt-Arap ittifakı olacak…

Irak Kürdistanı’nın iktidar ortağı Kürdistan Yurtseverler Birliği zaten bu yola çoktan girmişti. Kürdistan Demokrat Parti ise çok gönüllü olmasa bile, Kürdistan referandumu sonrası Başkan Neçirvan Barzani’nin ağzından “Biz Irak Kürtleri’nin stratejik derinliği Bağdat’tan başka bir yer olamaz” demek zorunda kaldı. Bu arada, Körfez ülkeleriyle daha da gelişen ilişkiler ve özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Irak’ta artan nüfuzu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni Arap ülkeleriyle hiç olmadığı kadar yakınlaştırdı.  

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin geçtiğimiz hafta kamuoyuyla paylaştığı Suriye Çözüm Deklarasyonu’nu da Kürt-Arap ittifakı çerçevesinde atılan bir adım olarak okumak yanlış olmaz. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal’ın, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Şam’a ilk ziyaretini gerçekleştirdiği gün ilan edilen deklarasyonda yer alan bazı unsurlar oldukça dikkat çekiciydi… 

Her şeyden önce, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi ilk kez bu açıklıkta Esad rejimini Suriye’de bir çözümün asıl muhatabı ve mutlak adresi olarak işaret etti. Bir başka ifadeyle, biz sorunlarımızı “mevcut Suriye devlet yönetimiyle” çözmek istiyoruz dedi. 

ABD’nin neredeyse her gün “Esad rejimi ile normalleşmeyi desteklemiyoruz. Bunu da her fırsatta ortaklarımıza söylüyoruz” dediği bir zamanda, Rojava yönetiminden bu açıklamanın gelmesi doğrusu şaşırtıcıydı…

Anlaşılan,  bölgedeki diğer ortakları gibi Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi de ABD’nin Suriye’de “En iyi çözüm çözümsüzlüktür” politikasından yorulmuş…

Ki zaten deklarasyon, Suriye iç savaşına müdahil olan tarafları isim vermeden “çözümü kolaylaştırıcı bir rol oynamaya” davet ederken, adeta ABD’ye “Zorlaştırıcı olmaktan vazgeç” der gibiydi…

Tam da bu çerçevede, “Suriye’de sorunların derinleşmesine” neden olarak sadece Türkiye’nin, daha doğrusu “Türkiye hükümeti”nin adı “AKP-MHP” olarak açıkça zikredilirken, “barışçıl bir çözümün gelişmesi için başta Arap ülkeleri” adres gösteriliyordu…

Bu arada, Rojava yönetiminin kontrolündeki hem ekonomik kaynaklara hem de sınır kapılarına atıfla Şam’ın egemenlik hakları tanınıyor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına vurguyla, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda taahhütte bulunuluyordu…

Yani Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi “Biz Washington’a değil, Şam’a bağlıyız” demek ister gibiydi…

Ve Rojava’nın yönetiminde tek güç olmaya değil, Suriye’nin yönetiminde ortak olmaya talip olduklarını ilan ediyorlardı aslında…

Sonuçta, Beşar Esad’ın bu talebi olumlu karşılayacağını düşünmek fazla iyimserlik olacaktır…

Ancak, Irak’ın sahada, Suriye’nin ise henüz masada Suudi Arabistan ve İran arasındaki müzakereler çerçevesinde yeniden şekillendiği şu günlerde, bölge ölçeğinde girişilecek bir Kürt-Arap İttifakı’nın Esad’a fazla söz bırakmayacağı da söylenebilir…

Doğrusu, bundan yaklaşık iki yıl önce KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık “Suriye’de bir Arap-Kürt ittifakının tüm Arap ve Kürtler için yeni bir tarihi dönem başlatacağına inanıyoruz” dediğinde, bu ihtimalin gerçeklik payı içerebileceğini düşünmek zordu. Bugün de kolay olduğu söylenemez… 

Fakat bugün, Ortadoğu’da Kürt-Arap ittifakının Kürt-Türk ittifakından daha yüksek bir ihtimal olduğu da muhakkak…

Türkiye’de iktidar değişse bile, geçtiğimiz yirmi yılda heba edilen o rüzgarın Ortadoğu’da  yeniden kazanılması ise imkansız gibi görünüyor…

Zaten Türkiye’de böyle bir niyet taşıyan da yok…

Seçim sonrası Cumhurbaşkanı olması muhtemel adaylardan Kılıçdaroğlu “Türkiye’yi Ortadoğu bataklığından çıkarmayı” vadediyor, Erdoğan ise bataklığa çevirmeyi…

Yani Kürtler’in geleceklerini bundan böyle Kürt-Arap ittifakında aramasında şaşılacak bir şey yok aslında… 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.