Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Arzu Yılmaz yazdı: Dış politikada “son sözü” gerçekte kimler söylüyor?

Hükümetlerin dış politikalarını iktidar oldukları ülkenin adına ya da başkentlerine referansla konu etmek adettendir.

Bu, büyük ölçüde doğru bir tutum da sayılabilir.

Ama her zaman değil…

Özellikle hükümetlerin zayıfladığı veya sistem değişikliğinin yaşandığı dönemlerde ortaya çıkan istisnalar kaideyi de adeti de bozabiliyor; ki hem küresel hem bölgesel ölçekte tam da böyle bir sürecin içinden geçmekte olduğumuz bir vakıa. 

Hele bugün sistem değişikliğini zayıf bir hükümetle karşılayan ülkelerin dış politikalarını, o ülkenin adına ya da başkentine referansla konu etmek hiç mümkün görünmüyor. Çünkü hükümetlerin zayıflığına bağlı olarak iç politikada kızışan iktidar mücadelesi, sistem değişikliğinin yarattığı boşlukta sınır ötesine taşarak farklı ölçeklerde yaşanan iktidar mücadelelerine kolayca eklemleniyor ve nihayetinde dış politikada bir ülkenin adına veya başkentine referansla tek bir aktörden bahsetmek zorlaşıyor.  

Geçtiğimiz ay Irak Kürdistanı’nda düşen helikopter bu durumun tipik bir örneğiydi…

Olayın doğrudan muhatapları Erbil, Bağdat ve dolaylı muhatapları Ankara, Washington adreslerinde mevcut hükümetlerin hiçbiri sorumluluk kabul etmedi. Aslında bu hükümetlerden en az birinin, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) açıkladığı gibi helikopterin düşmesi bir “kaza” dahi olsa, sorumluluğu üstlenmesi gerekirdi…

Fakat, deyim yerindeyse, ölenler kim vurduya gitti…

Örtülü ya da açıktan suçlamalar birbirini izledi….

Doğrudan ve dolaylı sorumlular arasındaki düğüm çözülemedi…

Çözülemediği gibi geçtiğimiz hafta bu kez de SDF Komutanı Mazlum Kobani’ye Irak Kürdistanı’nda bir drone saldırısıyla suikast girişiminde bulunuldu. Üstelik, Süleymaniye Havaalanı yolunda saldırıya uğrayan Kobani’ye üç Amerikan personeli de eşlik ediyordu….

Yine sorumluluk üstlenen yok ama örtülü ya da açıktan suçlamalar çok… 

Ve olayın muhatapları yine aynı: Erbil, Bağdat, Ankara, Washington

Ancak, düğüm hala çözülememiş olsa da ipin ucu görünüyor denilebilir…

En azından, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ya da Erbil’den bakınca öyle…

Yukarıda söylediğim gibi, Erbil adresinde de tek bir aktörden bahsetmek mümkün değil. KBY’nin kuruluşundan bu yana, ister Kürdistan Demokrat Parti (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), ister bu her iki partinin askeri ve siyasi olarak kontrolü altında bulunan ve parti bayraklarının renkleriyle anılan sarı ve yeşil bölgeler üzerinden okuyun, zaten hep iki başlı bir iktidar yapısı vardı. Bu durumun görece aşıldığı 2004-2014 arası bir yeniden yapılanma deneyimini yok saymamak gerekir. Fakat son on yıldır KBY denklemi hızla aslına rücu eğilimine girmişti…

Ve sonuç eskisinden de beter oldu…

Zira eskiden olduğu gibi o sarı ve yeşil bölgeler ya da Erbil ve Süleymaniye adreslerinde de artık tek bir iktidar yok. Bu iki bölgenin her biri kendi içinde süregelen iktidar mücadelesi nedeniyle bölünmüş durumda ve KBY’de artık iki değil çok parçalı bir iktidar yapısı var. Ve her biri birbiriyle neredeyse bir çatışmaya varacak ölçüde mücadele içinde…

Yine geçmişten farklı olan bir başka boyut ise KBY iktidar denkleminde her zaman yer ve taraf tutmuş olan dış aktörlerin tutumu. KBY’de artık ABD, Türkiye ya da İran politikası yok. Bu ülkelerin her birinin içinde süregelen iktidar mücadelesinin tarafları, kendi stratejik hedefleri doğrultusunda KBY içindeki iktidar mücadelesinin taraflarına eklemleniyor.

Örneğin, KBY’de Beyaz Saray’ın adamları başka şey söylüyor, Pentagon’un adamları başka şey yapıyor. Bu durumun pekala bir taktik olabileceği de düşünülebilir, ki ben de bir süre öyle düşündüm doğrusu. Fakat nihayetinde anladığım o ki Beyaz Saray ve Pentagon arasında Ortadoğu ve özellikle Kürt politikası konusunda ciddi bir görüş ayrılığı var. En özet ifadesiyle, Beyaz Saray Ortadoğu’dan çıkmanın, Pentagon ise Ortadoğu’da kalmanın yolunu bulmaya çalışıyor. Bu durum aslında Afganistan’dan geri çekilme sürecinde epeyce gündem olmuştu. Hatta, ABD’nin Suriye’den geri çekilme takviminin Afganistan fiyaskosu nedeniyle Beyaz Saray’a karşı eli güçlenen Pentagon‘un direnmesi nedeniyle değiştiği tartışılmıştı. O tarihten sonra Pentagon’un SDF angajmanının daha görünür hale geldiğini hatırlatmakta fayda var. Bu bağlamda, örneğin, Pentagon’un adamlarının SDF aktörleriyle birlikte çektirdikleri fotoğrafların veya Twitter üzerinden paylaştıkları SDF lehine görüşlerinin Beyaz Saray tarafından onaylanmadığını ve kimi zaman uyarılara neden olduğu da iddialar arasında. 

Türkiye’nin adamlarını ise sanırım Kürtlerle savaşı artık sonlandırmak ve sürdürmek isteyenler olarak ayırmak mümkün. Erdoğan’ın savaşı sürdürmek isteyenlerin elinden kendini kurtaramadığı ise Erbil’de yaygın bir kanaat. “Kurtaramadı” denmesinin nedeni, Erdoğan’ın aslında iktidara göründüğü kadar hakim olmadığına dair inanç. Örneğin, geçen yıl Zaho’da piknik yapan çoğu  Arap sivillerin Türkiye’den açılan ateş sonucu ölmesi üzerine, Erdoğan’ın “Emri ben vermedim. Beni zor duruma düşürmek isteyenlerin işi” diyerek Bağdat’tan bir bakıma özür dilediği iddia ediliyor. Bu kanaat yanlış bile olsa, gerçek olan şu ki artık Erdoğan’a ne içerde ne dışarda Kürtler’den fayda yok. En son Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin aldığı karar, Kürdistan petrolünden de eskisi gibi ekmek çıkmayacağını gösterdi. Rotayı Bağdat’a çevirmenin de yaşanan kaybı telafi etmeye yetmeyeceği belli. Bu bağlamda, Süleymaniye Havaalanı’ndan uçuşların durdurulması kararının alınmasında Kürtlerle savaşı sürdürme kadar petrol kaybının intikamını alma niyetinin de etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira ne PKK’nin ne SDF’nin Süleymaniye trafiği yeni değil. Uçuşları durdurma kararının zamanlaması, Kürdistan doğalgazının Türkiye üzerinden geçişini uzun zamandır engelleyen ve petrol konusunda Erbil’e karşı Bağdat’ı destekleyen Bafıl Talabani’ye bir ders verme niyetine işaret ediyor. Ancak, Talabani’yi vazgeçirmek kolay görünmüyor. 

Talabani’nin bu tutumundan en az Erdoğan kadar rahatsız olan bir diğer aktör ise Erbil. Çünkü Talabani’nin hedefi Erbil’in yerine Süleymaniye’yi asıl muhatap olarak yeniden konumlandırmak. Türkiye ve SDF hatta PKK arası bir barışın sağlanmasına öncülük etmek ise Talabani’yi bu hedefine taşıyacak halihazırdaki en elverişli araç. Ama Talabani’ye karşı takınılacak tutum konusunda Erbil’de Başbakan Mesrur Barzani gerekirse çatışmayı göze alacak nitelikte sertlik yanlısı bir tutum takınırken, Başkan Neçirvan Barzani bir orta yol bulma arayışında. Bu arayışlar çerçevesinde Süleymaniye ölçeğindeki iktidar mücadelesinin bir tarafı olan Lahur Talabani’nin kiminle hareket edeceği ise denklemi etkileyecek önemli faktörlerden biri. 

Bafil Talabani ve Neçirvan Barzani

Ama asıl belirleyici faktör hiç kuşkusuz Washington. Ve Beyaz Saray’ın adamları yine suya sabuna dokunmayan açıklamalarla yetinirken, Pentagon’un adamları Bafıl Talabani’nin yelkenine rüzgar taşıyor. Pentagon’un kısa vadede amacı bir yandan Bafıl Talabani’yi İran’dan mümkün olduğunca uzaklaştırmak, bir yandan da Türkiye’nin saldırılarına karşı cepheyi genişletmek. Orta vadede SDF, PKK ve Türkiye arasında bir barış sağlanabildiği durumda ise İran’a karşı güçlü bir cephe oluşturmak. Bu haliyle, farklı hedefler doğrultusunda hareket ediyor olsalar bile Bafıl Talabani ve Pentagon’un adamları da tıpkı Türkiye’nin Kürtlerle savaşı sonlandırmak isteyen adamları gibi 14 Mayıs’ta yapılacak seçimleri bekliyor. 

İran’ın adamlarını ya da adımlarını anlamak ise çok kolay değil doğrusu. İran’ı benden çok daha uzun yıllardır takip edenler bile bu zorluğu teslim ediyor. Fakat şu konuda herkes mutabık diyebilirim: Halihazırda Bafıl Talabani ve SDF’nin Türkiye tarafından hedef alınmasından İran rahatsız değil. Çünkü İran’a göre SDF ile Amerikan askeri arasında bir fark yok. Bafıl Talabani ise nihayetinde İran’ın işine gelecek biçimde Erbil’in konumunu zayıflatmak için de olsa Pentagon’la iş tuttuğu ölçüde bir dersi hak ediyor…

Daha da önemlisi, iddialara göre son iki haftadır Suriye sahasında kızışan İran-ABD çatışmasında Amerikan üslerini vuran İran droneları Türkiye hava sahasını kullanıyor…

Sonuçta bu düğümün biraz olsun çözülmesi Türkiye’deki seçimler sonrasına kalacak görünüyor…

Tabii eğer o güne kadar başka düğümler atılmaz ya da düğümü tamamen ortadan kaldıracak bir neşter vurulmazsa…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.