Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Bugünkü dünya ve seçimden sonraki dış politika

Dünya dönüyor ama Ankara’nın çevresinde değil

Dünya dönüyor, biz ne dersek diyelim. Üzerine ahkâm kesilecek ve bizi de elbet ilgilendirmesi gereken irili ufaklı sayısız gelişme var. Bir adım geri çekilip yeni ve melez soğuk savaştan, ABD-Çin kutuplaşmasından yahut çok kutupluluktan, ister Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin serencamından ve Belarus’a taktik nükleer silâh konuşlandırmasının küresel stratejik anlamından söz edebiliriz. Trump’ın yargılanması ve Macron’un sıkıştıkça Fransa anayasasının 49.3 maddesine başvurması üzerinden demokratik cumhuriyetlerin geleceği ve olası ya da olan halk hareketleri üzerine düşünebiliriz.

Pakistan asıllı Müslüman Londra Belediye Başkanı’nın ramazan ışıklandırmalarını, yine Pakistan asıllı hem de ayrılıkçı milliyetçi partiden Müslüman İskoçya Başbakanı’nın makam odasında namaz kılmasını, o arada İngiltere’nin başbakanının Hint asıllı Hindu ve koyu Katolik İrlanda’nın başbakanının da keza Hint asıllı ve eşcinsel olmasının yaptığı güncel çağrışımları ele alabiliriz. Yine Malezya, Brezilya, Macaristan, İsrail, İtalya seçim sonuçlarını ve kampanyalarını karşılaştırıp, dersler çıkarabiliriz.

İsrail devletinin laik ve Yahudi iki taşıyıcı sütunu üzerinden neredeyse iç savaşa tutuştuğunu anımsayabiliriz. Çin’in İran ve Suudi Arabistan’ın arasını bulmasını ve anlaşma metninin Arapça, Farsça ve Çince hazırlanmasını akılda tutarken, özellikle Brezilya, Hindistan, Çin ve Rusya arasında ABD Doları yerine Yuan üzerinden uluslararası ticaretin artmasını ele alabiliriz. İklim değişikliği, pandemi sonrası tedarik zincirleri ve fosil yakıtların terk edilmesinin ivmelenmesi izlekleri üzerine ülkemiz açısından gelecek projeksiyonu yapabiliriz. Hatta tek başına Irak boru hattı tahkim davası sonucu dahi dış politikamızın pek çok boyutu hakkında kapı aralıyor.

Dış politika için de tek gündem 14 Mayıs

Sözkonusu örnekleri çoğaltabiliriz de. Oysa ve belki doğal olarak, seçime birbuçuk ay kaldığı cihetle, gözlerimiz faltaşı gibi açılmış, direksiyona parmaklarımız beyazlaşacak denli sıkı yapışmış durumda fırtınalı gecede yola bakıyoruz. Yahut daha doğru benzetmeyle arka koltukta oturmuş kaygı ve heyecanla tırnaklarımızı kemiriyoruz. Dönüp dolaşıp, önümüze 244 sayfalık ortak programı da koyarak yapabileceğimiz ve kendimizi yapmaya zorunlu hissettiğimiz iş, sanki bizim de elimiz, ayağımız direksiyona, vitese, frene erişebilecekmiş gibi bundan sonrası için bazı önerilerde bulunmak.

Seçim de geçse hatta cehennem de donsa değişmeyecek gerçekler var: Ülkemizin haritadaki konumu, petrol ve gaz fakirliğimiz, uluslararası örgüt ve ittifak üyeliklerimiz, okunmasında uzlaşamasak da tarihimiz vb. Özellikle askeri sanayi düşünülerek teknolojik geriliğimiz ve ekonomimizin bozuk durumu vb. etmenler ise olumlu yönde gelişebilecek ama yine bugünden yarına ileri sıçrama yapılamayacak alanlar. Eldeki kadronun da, beş-on içeriden türemiş müptezel ilk haftalardan budandığında doğru siyasi talimata ses verecek liyakata sahip olduğunu varsayabiliriz. Öyleyse ne yapmalı, ne yapılabilir?

Sihir, anlatı, itibar, istismar…

Her üç kavramı da tam tanımlamak ve ölçmek mümkün olmasa bile içeride oluşacak sihir ve anlatı da dışarıda diplomatik itibarın esasen başat taşıyıcıları. İtibar sahibi olmak ulusal çıkarları kollamanın en düşük maliyetli yordamı. Ama itibarın yanında, (olumlu anlamda) istismar da önemli. Başka deyişle tek başına itibara dayanan iyimserlik yeterli değil. Wittek’in* “yalnız kuvvete dayanmayarak, siyasi vaziyetteki dalgalanmaların arz ettiği imkânları istismar eden bir dış siyaseti devlet hizmetine koyabilmek” olarak özetlediği uğraş bence Dışişleri Bakanlığı binasının alınlığına yazılabilir nitelik ve isabette.

Kalplere itibar, akıllara istismar yoluyla nüfuz etmeli. İki nokta arasındaki düz çizgi en kısa uzaklık olarak doğrudur. Maradona’nın 1986’da İngiltere’ye attığı ikinci https://www.youtube.com/watch?v=Oaxnk-Si61Y gol, tüm karşı onbiri ipe dizer gibi çalımlaması yerine topu ayağına aldığı andan itibaren dümdüz rakip kaleye koşmasına odaklanarak da izlenebilir. Diplomaside de “ne kadar çalım atarsam o kadar alkış alırım” diye düşünen yanılır. Buna karşılık “topu ayağına alan dümdüz karşı kaleye koşsun” önermesi de haliyle akılcı değildir.

Liyakat mı, siyasi talimat mı: Ne yapmak, nereye varmak istemek?

Ama şu kadarını söylemek herhalde yerinde olur: Takım beraber oynadıkça, maçlara çıktıkça ve en önemlisi teknik direktörün söylediklerini antrenmanda sürekli tekrar edip, maçlarda uyguladıkça oturur. Bir bakıma “diplomaside de ‘kas hafızası’ vardır” demek yanlış olmaz. Ayrıca Cruyff’ün dediği üzere, her biri mevkilerinin en iyisi onbir yıldızı bir araya koyunca en iyi takımı kurmuş olmazsınız. Eldeki onbire en iyi oyunu oynatmak da teknik direktörün mahareti.

İyiden kasıt nedir, ne hedeflenmektedir, o hedefe hangi erimde hangi yoldan varılacaktır vb. sorulara da seçimle işbaşına gelen yönetim ve verili sistemde bizzat cumhurbaşkanı karar verecektir. Zira “ulusal çıkarlar” denilen, taş tabletlere kazılıp MGK’nun mahzeninde saklanan bir amentü değildir. Altılı Masa’nın ortak programından anladığımız AB üyeliği hedefinin canlandırılmasının dış politikanın ana tahrik sistemi** olacağı. “AB üyeliği hedefi” devletin tamamının tümleşik biçimde birlikte ona doğru ilerlemek üzere yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyor.

Altılı Masa yine ortak programında diyalog ve çok taraflı müzakereyi, el alet sandığına gittiğinde yeğlenecek diplomatik yöntem olarak öne çıkarıyor. Buradaki fırsat, AKP’nin giderayak kapsamlı bir diplomatik mıntıka temizliğine girişmiş olmasında. SA, BAE, İsrail, Mısır’la arayı düzeltmek ve Suriye’ye de açılım denemesi derken deprem sonrasında Yunanistan’la da ılımlı ilişkilere dönüldü. Yeni yönetimin kuracağı anlatı da kendiliğinden ona bir kredi açılmasına başka deyişle yukarıda değinilen “itibarın” kolay yoldan kazanılmasına olanak tanıyacak.

Nasıl yapmalı?

Böylece “pozitiften anlatmak” mümkün olacak. Yüksek perdeden ve sürekli konuşmaktan kaçınmak gerekecek. Durmadan yedi düvele pala çalmak yerine atılacak taşın ürkütülecek kuşa değmesi öne çıkacak. Ancak hiçbir zaman her şeyin aynı ayda en düşük maliyetle yapılması mümkün olmadığına göre zoraki önceliklendirme de gündeme gelecek. Politikaların belirlenmesi yahut “siyasi talimat” da zaten bu demek. Varoluş kaygısından çıkıp yapıcı yaklaşmak, ortada buluşmak amaçlı uzlaşıyla sorun çözmek de işin olmazsa olmazları.

Diplomasi nankör meslek: Üzerinde çalışılan dosyaların kendi mesai döneminde sonuçlandığını görmek pek nasip olmuyor. Buna karşılık, o dosyaların kutsal emanetler gibi elden ele geçirilmesi, sürecin sonucun önüne geçmesi, çözümlenemeyen dosyalar üzerinden kariyerler inşa etmek de liyakatın hasletleri olarak görülmemeli, aksine. Yakın erimde somut hedefler koymak mümkün: Prof. Dr. Serhat Güvenç’in https://medyascope.tv/2023/03/26/serhat-guvenc-yazdi-s-400ler-hindistana/ burada önerdiği gibi S400’den Hindistan’a transfer suretiyle kurtulmak ve AB’den vize serbestiyeti ile gümrük birliği güncellemesine odaklanmak ilk akla gelenler.

Irak ve Suriye’deki Kürt muhataplarla muhatabın kimliğine göre Dışişleri veya MİT üzerinden müzakereye girmek bir başkası. AB’ye üyelik temel hedef olacaksa Yunanistan ve Kıbrıs dosyalarına yaratıcı ve yapıcı yaklaşmak zorunlu. Petrol ve gaz tedariğinde kaynak çeşitlendirmesi, Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak ve yeşil dönüşümün gereklerini zamanlı yerine getirmeye yönelik dış politika adımları atmak da ihmal edilmeyip, aksine öne çekilmesi gereken alanlar.

Ya kendi evimiz gerçekten güvenli mi?

Dışişleri Bakanlığı’nda atama ve göreve başlama kriterlerinden yazışma usullerine, organizasyon şemasının yenilenmesinden misyon sayısında sadeleşmeye ve görev dağılımına dek ilk altı ayda gözle görülür, elle tutulur adımlar hızla atılabilir. Bakan Yardımcılığı düzeninden eski müsteşarlık usulüne (süratle) dönmek de yasa veya cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile mümkün.

Gözardı edilmemesi gereken bir boyut da kontrespiyonaj yahut istihbarata karşı koyma (İ.K.K.). Robert Baer*** İKK’yı “düşmanları surların dışında tutmak ve içeridekileri yakalamak uğraşı” olarak tanımlıyor. Belki Dışişleri Bakanlığı yeniden yapılandırılırken yalnızca MİT’in değil tüm ulusal istihbarat camiasının da keza sadeleştirilmesi, iç-dış ve/veya istihbarat/İKK olarak yeniden yapılandırılması da gündeme gelmeli. İstihbarat dünyası doğası gereği bir aynalar galerisi. Paranoyaya kapılmadan devletin ne denli sızmaya maruz kaldığını, kalıp kalmadığı üzerine ciddiyetle çalışmak gerekecek.

Ayrıca günümüzde istihbarat başkanlarının da koşut diplomasi şapkası var. Üstelik dünyanın en eski ikinci mesleği casusluk. İlki de, bilindiği üzere, diplomasi değil.

Sonuç olarak özetle 14 Mayıs sonrasında dış politikada da ekonomide olduğu gibi patika bağımlılığından kurtulmak ve aynı zamanda organik ve tarihsel ulusal kimlikle barışarak yönü Batı’ya çevirmek temel ödev olacak.

*Paul Wittek, “Ankara Bozgunu’ndan İstanbul’un Zaptına”, I. Murat “Hudâvendigâr” döneminin Çandarlı vezirleri bahsinde, 1938, makaleyi Fransızca aslından çeviren Halil İnalcık. Aynı atfı Birikim Şubat-Mart çift sayısında çıkan “Yeni Bir Dış Politika İçin Notlar” yazımın girişinde de kullandım.

** Ana Tahrik Sistemi: Geminin tüm diğer platform sistemleri ile kısmen veya bütünüyle ara yüzü olan, geminin hareketi için gerekli olan sevk gücünü emniyetli, güvenilir ve yeterli bir şekilde sağlayan, birçok ana donanımın birleşiminden meydana gelen tümleşik sistem.

***Robert Baer, “The Fourth Man”, 2022: CIA’nın tepesinde yer alan olası bir KGB köstebeğini yakalamaya yönelik ama sonuçsuz kalan av ve Putin’in yükselişine ilişkin belgesel kitaptan.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.