Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Prof. Dr. Mustafa Durmuş: “Ek bütçe deprem için değil, bütçe açığını kapatmak için Erdoğan’ın borçlanma yetkisi artırıldı”

Kahramanmaraş merkezli depremler gerekçesiyle kamu kurumlarına sunulduğu söylenen 1,1 trilyon TL büyüklüğündeki ek bütçeyi, Prof. Dr. Mustafa Durmuş Medyascope’a değerlendirdi. Bütçede en fazla ödenek AFAD’a verildi. Kamu maliyesi krizine ve borç stokuna dikkat çeken Durmuş, bütçe kaynaklarını dolaylı vergilerden sağlamak yerine “servet vergisi” alınmasını önerdi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla, 7 Temmuz’da TBMM Başkanlığı’na sunulan ek bütçe, 15 Temmuz’da TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi ve dün (27 Temmuz) Resmi Gazete’de yayınlandı. 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremin giderlerinin karşılanması amacıyla hazırlandığı açıklanan, 1 trilyon 119 milyar 514 milyon 513 bin TL büyüklüğündeki ek bütçede, en fazla ödenek 482,8 milyar TL ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na (AFAD) ayrıldı.

OKUYUN: Ek bütçe Meclis’e sunuldu | Ek bütçenin büyüklüğü bir trilyon 119 milyar TL, en fazla ödenek AFAD’a ayrıldı

İktisatçı Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 2023 yılı bütçe kanununda ayrılan ödeneği yüzde 25 artıran ek bütçeyi Medyascope için yorumladı. Bütçenin gerekçesinin deprem olarak yansıtılmasının gerçeği yansıtmadığını, iktidarın bütçe açığının olduğundan düşük göstermek için çalıştığını söyleyen Durmuş, kamu maliyesi krizine dikkat çekti. Durmuş, şöyle konuştu: 

“Buzdağının üstünde döviz krizi ama altında kamu maliyesi krizi var”

Ek bütçeler genelde mevcut ödenekler yetmediğinde, olağanüstü durumlarda hazırlanan bütçeler. Geçmişte 1995’ten 2004 yılına kadar sekiz ek bütçe çıkartılmış ama bunlar daha çok ek ödenek sağlanması için, ‘kısmi ek bütçeler’ dediğimiz biçimde gerçekleştirilmiş. Asıl ek bütçe, geçen yıldan bu yana başlatılan bir süreç. Geçen yıl da, bütçeyi  ciddi boyutlarda, yüzde 61 oranında artıran ek bütçe verilmişti. Bu sene aslında gizlenmiş, olması gerekenin altında gösterilmiş bir ek bütçe var. İki yıl üst üste böyle büyük çapta ek bütçe veriliyorsa, artık ülke ekonomisi ciddi bir kamu maliyesi krizine doğru gidiyor demektir. Buz dağın üstünde görünen döviz krizi kendisini gösteriyor ama aynı zamanda buzdağının altında bir de kamu maliyesi krizi var. İşte o kamu maliyesi krizinin temel göstergelerinden bir tanesi de bütçe açığı ve bunun da beraberinde kaçınılmaz olarak gündeme gelen ek bütçeler.

OKUYUN: Bütçe ilk altı ayda eridi, Meclis’e ek bütçe sunuldu: Gider ödeneğine yüzde 50, cumhurbaşkanı maaşına yüzde 40 artış yapıldı

“Ek bütçede neler yok?”

Bu ek bütçe 1 trilyon 119 milyar TL civarında bir büyüklüğe sahip fakat içerisinde neler yok? Mesela devlet memurlarının maaşlarıyla ve bunların SGK prim ödemeleriyle ilgili bir şey yok. Bu da aslında, bazı şeylerin gizlendiğini ve bütçe açığını kapatmaya yetmeyecek bir ek bütçe olduğunu gösteriyor. Geçen yıl kanunlaşan, merkezi yönetimin 2023 bütçe açığı 660 milyar TL civarındaydı. Şimdi memur maaş zamları 400 milyar TL’nin üzerinde ilave bir maliyet getirecek. Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden EYT’lilere ve emeklilere ödenecek 350-370 milyar TL’lik bir ödenek ve Genel Sağlık Sigortası için 50 milyar TL’lik ilave miktar var. Ayrıca kur korumalı mevduatın (KKM) bu yıl sonuna kadarki tahmini değerinin 500 milyar TL’yi bulabileceği söyleniyor.

“Bütçe açığını olduğundan küçük gösteriyorlar”

Bütçede yer almayan kalemleri eklediğimizde 2 trilyon TL’lik bir açıktan bahsediyoruz. Resmi olarak böyle göstermiş olsalardı, çok ciddi bir sorgulama başlayacaktı, hasılanın yüzde 7-8’ini bulan bir bütçe açığından bahsedecektik. Oysa iktidar, mali disiplin ve Maastricht Kriterleri’ne uyup bütçe açığını yüzde 3’ün altında tuttuklarını ısrarla söylüyor. Bu hem içerideki sermaye açısından, hem de kendi performansları açısından önem verdikleri bir şey. Bu kadar büyük bir bütçe açığı yabancı kaynak girişini de caydırır. Bunu da önlemek için, bütçe açığını olduğundan küçük gösteriyorlar ama bu saydığımız kalemler, aslında 2 trilyon TL’nin üzerinde bir bütçe açığının ortaya çıkabileceğini gösteriyor ki, rasyonel, dikkatli gözler bile 1,5-2 trilyon arasında bir bütçe açığı verileceğini söylüyor. Kaldı ki bu hesaplama dün açıklanan enflasyon güncellemesinden önce yapılmıştı.

OKUYUN: 2022 yılı bütçe açığı 139 milyar TL oldu | KKM’ye Hazine’den 92,5 milyar TL ödendi

“Yüksek bir enflasyon, bütçe açığının daha da artacağı anlamına geliyor” 

Merkez Bankası Başkanı yıl sonu enflasyon tahminlerini yüzde 58 olarak açıkladı, yılın geri kalan altı ayında yüzde 31’lik enflasyon öngörüyor. Tabii ki bununla kalmayacak, daha da yukarı çıkacak. Zaten uluslararası örgütlerin raporları yıl sonu enflasyonda yüzde 70’leri gösteriyor. Bu kadar yüksek bir enflasyon, bütçe açığının daha da artacağı anlamına geliyor. Enflasyon arttıkça, siz mecburen talep ettiğiniz ya da satın aldığınız mal ve hizmetler için daha yüksek fiyat ödemek zorundasınız gibi. Önümüzdeki süreçte enflasyonun hızla yükselişini dikkate aldığımızda, ciddi bir bütçe açığıyla karşı karşıya olacağımız belli. Ama buna rağmen öngörülen 1,119 trilyon TL’lik bir ek bütçe ile bunun kapatılması düşünülüyor.

OKUYUN: TCMB, enflasyon tahminini yüzde 22’den yüzde 58’e çıkardı | Hafize Gaye Erkan: “Benden hiçbir zaman siyasi açıklama almayacaksınız”

“Bütçe açığını kapatmak için Cumhurbaşkanı’nın borçlanma yetkisi artırıldı”

Bütçe açığının geri kalanın kapatılmasının yollarından biri, Cumhurbaşkanı’na verilen borçlanma limitini yükseltme yetkisi. Kanuna göre genel bütçe açığının, ki o bütçe açığı 2023 için 660 milyar TL civarında, yüzde 5’i kadar  Hazine ve Maliye Bakanı borçlanmayı arttırabilir. Gerektiğinde, yüzde 5 de Cumhurbaşkanı arttırabilir. Fakat bu torba kanunla, Cumhurbaşkanı’na  bunun üç katına kadar artırılabileceği yetkisi verildi, bu da 2,2 trilyon TL’ye yakın bir borçlanma yapabileceği anlamına geliyor. İktidar, bu kadar yüksek bir borçlanmayı, çok daha yüksek olan bütçe açığını kapatmak için kaynağa ihtiyacı olduğu için öngörür.

OKUYUN: 2023 Bütçe Kanunu, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi

“İktidar borcu ödeyemediği takdirde para basarak ödeyecek, sinyalleri verdi”

Borçlanmayla bütçe açığının karşılanması mümkün olabilir. Ağırlıklı olarak bankalardan borçlanacak. Bankalardan borçlanması, esnek faiz oranlarının giderek daha da yükseltilmesiyle sonuçlanacak ama sonunda monetizasyona, yani borcun parasallaştırılmasına doğru gidecek. Artık borcu ödeyemediği takdirde para basarak ödeyecek. Bunun işaretini de verdi, KKM ödemeleri Hazine’den alınıp Merkez Bankası’na aktarıldı. Hazine’de para kalmadığı, vergi toplayamadığı takdirde bunu para basarak karşılayacak. Yani 2001’den beri yapılmayan bir şey, monetizasyon tekrar geri dönüyor. Bu enflasyon sürecini daha da hızlandıracak demek ama çok daha önemlisi, çeşitli toplumsal sınıflar üzerindeki etkileri çok daha farklı olacak. Özellikle de dar gelirli, sabit gelirli emekçiler ve yoksul halk üzerinde, çok daha yoksullaştırıcı bir etkisi olacak. Gelir dağılımı adaletsizliğini çok daha artacak gibi gözüküyor.

OKUYUN: Prof. Dr. Aziz Konukman: “Ek bütçe eylülden önce, IMF’siz IMF programı ile kemer sıkma yerel seçimden sonra gelecek”

“Deprem harcamalarıyla ilgili olduğu gerçeği yansıtmıyor”

Bütçenin deprem harcamalarıyla ilgili olduğu söylenmişti, gerekçesinde de var ama bu tam gerçeği yansıtmıyor. AFAD’a ayrılan 483 milyar TL civarında para, bu dolaylı bir şekilde 500 milyar TL’nin üzerine filan çıkabilir. Geri kalan 600 milyar TL’nin nereye harcanacağı kısmı soru işareti. O da zaten devletin kısamayacağı birtakım harcamalar olduğunu ve aynı zamanda yaklaşan yerel seçimleri öngördüklerini gösteriyor. Kısamayacağı harcamalarla ilgili olarak, birincil fazla olarak açıkladığımız, faiz dışı denge kalemine bakarız. Faizleri düştükten sonraki açık ya da fazla, denge ne durumda diye baktığımızda, ocak-haziran döneminde, bu senenin ilk altı ayında 208 milyar TL açık verdiğini görüyoruz. Faiz dışı dengede, bir yıl önceki aynı döneme göre yüzde 191’lik bir artış var. Yani artık bütçe açığını artıran, faiz dışında başka faktörler de var. Bunların bir kısmının depremle gelenler olduğunu söyleyebilirsiniz ama bunun içerisinde savaş harcamaları var, otoriterleşme harcamaları var, sermayeye yapılan transferler var.

“Mali disiplin artık kemer sıkma değil, ümük sıkma”

Mehmet Şimşek ve ekibinin sürdürdüğü, bütçe açığını olabildiğince dar göstermek, vergi artışlarını sağlamak, kamu harcamalarında yapılabilirse birtakım tasarruflar yapmak, dışarıya karşı makyajı birazcık düzeltmek biçiminde bir mali disiplin yaklaşımı var. Bu mali disiplinin ne anlama geldiğini biz biliyoruz. Eskiden buna ‘kemer sıkma’ deniyordu, şimdi ‘ümük sıkma, boğaz sıkma’ diyorum çünkü mali disiplinin ilk belirtilerini çok yüksek oranda akaryakıta yapılan zamlarla gördük. Halka bu iş yansıtılıyor, gerçekten ümüğünü sıkmaya doğru gidiyor.

“Mali disiplin ve yerel seçime giderken popülist genişleme politikaları arasında sıkışmış kalmış bir iktidar”

Yerel seçimlere giderken iktidar, kaçınılmaz olarak genişletici politikalar uygulamak zorunda. Bu genişletici politikaların işaretlerini de verdi, Erdoğan  ‘Emeklilerin durumunu yıl sonunda iyileştireceğiz’ dedi. Ocak ayında yeni bir asgari ücret artışı var. Bütün bunlar şimdiden konuşulmaya başlandı ve insanlar beklenti içerisine girdi. Muhtemelen şu ana kadar yaptıkları gibi, ücretlerde popülist birtakım artışlar yapacaklar. İktidar, bu ücret artışlarını enflasyonla çok rahat bir şekilde geri alıyor çünkü artık bu ülkede enflasyon bir vergiye dönüşüyor. İkincisi de, aşılacak bir yol var. Yerel yönetimlerde, 11 il, özellikle İstanbul, Ankara gibi çok önemli belediyeler için iktidar bloğu, ‘Yüklenip almanın tam zamanı’ diye düşünüyor. Oralarda da çok büyük bir siyasal ve ekonomik rant olduğunu biliyoruz. O nedenle bir yandan mali disiplin, diğer yandan da popülist genişleme politikaları arasında sıkışmış kalmış bir iktidar görüntüsü söz konusu. Bunlardan hangisi daha ön plana çıkacak, önümüzdeki süreçte göreceğiz.” 

“Monetizasyon, bankacılık sistemini bünyesine alabilecek bir krizi bünyesinde taşıyor”

Hazine’nin borç stoku sadece haziran ayında 882 milyar TL artmış ve toplam borç stoku 5,6 trilyon TL’yi aşmış. Hazine borçlarının aralık ayının sonuna kadar ödenecek taksitleri ve bunların faizleri var. Faizlerin ödenen anapara içerisindeki payı yüzde 72, inanılmaz yüksek bir oran. Borcun TL cinsinden bu kadar artmasında kurun etkisi de var, artışın yüzde 90’ı dövizli borçlardan kaynaklanıyor. Kur artışının faturası olarak düşünülebilir ama tersinden bu gelişme kuru da etkiliyor. Dövizli borca yöneldiğinizde, kur üzerinde tekrar bir artışa yol açmaya başlıyor. Dolayısıyla tam bir sarmal halinde Hazine aslında ciddi bir krizin içerisine doğru sürüklenmekte. Kamu maliyesi krizi sadece bütçe açığıyla kendini göstermiyor, bunu kapatma yollarından biri olan borçlanma ile borç krizine ve monetizasyona doğru götürüyor. Monetizasyon, bankacılık sistemini de bünyesine alabilecek sistemik bir krizi bünyesinde taşıyor.

OKUYUN: 35 milyon kişiyi etkiliyor | Borcu borçla kapatmanın faizi iki kattan fazla arttı | Hangi faiz, hangi borcu etkileyecek?

“Bütçe finansmanında vergilerin yüzde 70’i halkın üzerine bindirilmiş dolaylı vergilerden”

Kanun gereğince ek bütçenin, finansman kaynaklarının da belirtilmesi lazım. Türkiye’deki vergi sisteminin ruhuna uygun bir biçimde, sadece iki vergiden, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi’nden (KDV) ek bütçenin finansmanını karşılamayı planladıkları oran yüzde 55. Diğer vergi ve harçları dahil ettiğimizde, vergilerin yüzde 70’i halkın üzerine bindirilmiş olan dolaylı vergilerden karşılanacak. Bu çok büyük bir adaletsizlik yaratıyor, vergi adaleti konusunu da gündeme getiriyor. Gelir ve kazançlardan alınan vergilerin payı yüzde 32 civarında kalıyor.. Onun da üçte ikisi Gelir Vergisi ile zaten emekçilerden alınıyor. Kurumlar Vergisi’nin sadece yüzde 14 payı var. Dolayısıyla ek bütçenin faturası da yine emekçilerin sırtından karşılanıyor.”

“Ek bütçenin finansmanı için kaynak sermayeden alınmayan vergiler de var”

Ek bütçenin gelirler kısmında yaratacağı kaynak kadar bir kaynak var aslında. Bu yıl sermayeden ağırlıklı olarak alınmayacak olan, vergi harcamaları adı altında listelenen 994 milyar TL’lik bir vergi muafiyet, istisna, indirim var. Bunun 800 milyar TL’den fazlası sermayeden doğrudan ya da dolayımlı şekilde alınmayacak olan vergiler. Vergilerin tahsilat tahakkuk oranlarında da ciddi bir düşüş söz konusu. Onları arttırabilirdi, almadığı kesimlerden vergilerini alırdı. Özellikle sermayeden alınan, beyannameli mükelleflerin Gelir Vergisi’nden ve Kurumlar Vergisi’nden tahsilat, tahakkuk kayıplarına yüklenebilirdi.

“Daha radikal bir önlem olarak servet vergisi”

Hep söylüyorum, daha radikal bir önlem olarak artan oranlı bir servet vergisi getirebilir. Bu servet vergisiyle çok yüksek servet sahiplerine, mesela 30-40 milyon TL nakdi bankalarda olan zenginlerde yüzde 1-2’den başlayarak, serveti arttıkça yüzde 10’a kadar çıkan kalıcı bir servet vergisi alınabilirdi. Bu hem ek bütçenin ihtiyacını karşılayabilirdi, hem de yeniden dönüştürücü bir etki yaratırdı. Oradan toplananlarla halkın ihtiyaçları karşılanabilirdi ama bu yolu seçmedi. Seçmez çünkü iktidar bloğu çok net bir şekilde kimden ya da kimlerden yana olduğu konusunda tercihini yapmış durumda. Aslında bütçe bu anlamda, ek bütçe de dahil olmak üzere, iktidarların hem demokrasi karnesi, hem de sınıfsal tercihlerinin bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.