Derin deniz mâdenciliği: “Bilinmeyeni yok etmeye nasıl karar verilir?”

Derin denizlerde mâdencilik üzerine uluslararası görüşmeler 28 Temmuz’da belirsizlik içinde son buldu. Bilim câmiası moratoryum/erteleme çağrısında bulunuyor. Floriane Louison’un Doğa Târihi Müzesi’nde deniz biyolojisi profesörü Sarah Samadi’yle söyleşisini Haldun Bayrı çevirdi.

Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi merkezinin bulunduğu Jamaika’nın Kingston kentinde yapılan, derin denizlerin mâden işletmeciliğine açılması üzerine uluslararası görüşmeler, 28 Temmuz Cuma günü son buldu. Netîce: Okyanuslarda bu yeni işletmeciliğin kaidelerini saptayan bir mâden kanunu çıkmadı. On yıldır yazılmakta olan bu kanun 2025’e ertelendi. Bu potansiyel denizaltı mâden yataklarının çıkarılmasının çevreye ve iklime yapacağı –henüz kapsamı büyük ölçüde bilinmeyen– etki nedeniyle, yirmi devletin talep ettiği moratoryum/erteleme de çıkmadı.

İki tarafın uluslararası sahnede karşı karşıya geldiği sırada, ortadaki Pasifik’in mikro-devleti Nauru’nun ortağı The Metals Company mâdencilik şirketi, süreci hızlandırmak için baskıyı artırıyor. Bilim insanları ise, bu esrârengiz derin ortamları koruma çağrısında bulunmakta tam bir mutâbakat hâlindeler. Doğa Târihi Müzesi’nden Prof. Sarah Samadi’yle söyleşi.

Mediapart : Derin denizlerde mâden işletmeciliği üzerine uluslararası görüşmeler pek az bilinen bir ortamı ortaya çıkarıyor. Bahsedilen tam olarak nedir?

Sarah Samadi : Okyanusun çoğu bölümü çok derindir. Ortalama derinliği 3600 metredir ve 11 kilometreye inen büyük çukurlar vardır. “Derin deniz yatakları” genellikle okyanusun dibini, zeminini belirtir. Derin ortamlardan bahsedildiği zaman, fotosentez yapacak ışığın artık olmadığı su kütlesinin bütünü, yani yaklaşık 200 metre derinlikten sonrası kastedilmektedir. Bu derin ortamlar Yeryüzü’ndeki en büyük yaşam alanıdır.

Kimler yaşıyor orada?

Okyanusta mevcut olan bütün büyük zoolojik grupları buluruz orada, bütün omurgasızları, balıkları… Orada ufak boyda bir sürü organizma ve kimi özellikleriyle, özellikle de birkaç yüzyıla ulaşabilen uzun ömürlülükleriyle şaşırtan bâzı hayvanlar da buluruz.

Uçurumların dibindeki büyük düzlüklerde, ıssız bir çöl izlenimine kapılırız; ama faunası ufacıktır ve saklıdır. Gördüğünüz en ufak bir tepecikte, mercanlar vardır; hayvan ormanlarını yaratan sâbitlenmiş organizmalar vardır.

O organizmalar yüzeyden gelenlerle beslenir. Dolayısıyla, derinlik ne kadar artarsa, biyokütle/yaşam kütlesi o kadar azalır — termal su kaynakları bu konuda istisnâ teşkil ederler. O kaynaklarda, metan ve sülfür yüklü çok sıcak akışkanlar yayan buhar delikleri (https://www.encyclopedie-environnement.org/zoom/lecosysteme-sources-hydrothermales-abyssales-fumeurs-noirs/ ) vardır; akışkanların yayıldığı o yerde ise kemosentez (kimyasal sentez) yapabilen, dolayısıyla organik moleküller îmal edebilen ve çok yoğun tüm bir ekosistemi besleyebilen bakteriler gelişir.

Genel olarak daha az biyokütle olsa da, buna karşılık çok heterojenlik vardır. Derinlerde çok sayıda organizma yaşar; bunların çoğu henüz bilinmiyor, keşfediliyor ya da sâdece fosil kayıtlarından biliniyor. 

Büyük ölçüde insan işletmesine kapalı olan bu ortamlarda ne gibi ekonomik etkinlikler gelişebilirdi?

Bugün, telefonlar ya da piller yapmak için artan metal gereksinimleri nedeniyle özellikle derin deniz yataklarındaki mâden kaynaklarının işletilmesine projektörler çevrilmiş durumda.

Bu işletmeciliğin çevre üzerindeki etkileri bilinmiyor. Ciddî etkisi olacak mı? Bilinmiyor. Ve bence asıl mesele, daha az kaynak tüketmek için çözümlerin bulunmasında.

Yaklaşık on beş yıldır bâzı sanâyiciler hemen yarın işletmeciliğe başlanacağını söylüyorlar bize; ama hâlâ vâki olmadı bu. Muazzam teknolojik ve jeopolitik hedefler var; yerbilim/jeoloji açısından da büyük belirsizlikler var.

Meselâ, derin denizdeki mâden yatakları hakkında Fransız Polinezyası’nda bir bilirkişi raporu çalışmasına katıldım. Münhasır ekonomik bölgede (MEB) maden bakımından son derece zengin kabuklanmalar keşfedildi; ama çıkarılabilecek miktar hakkındaki bilgiler son derece zayıf. Bunlar, heterojen ve iyi bilinmeyen jeolojik ortamlar. O mâden işletmelerinin, çıkarabilecekleri şeylerin miktârı ve böyle bir etkinliğin kârlılığı üzerine ellerinde bu kadar az veriyle işe girişeceklerine inanmakta zorluk çekiyorum. Çok fazla gürültü var, teknolojileri geliştirmek için spekülatif bir balon var, ama bunun yarın başlayacağını sanmıyorum.

700’den fazla bilim insanı derin denizdeki mâden yataklarının işletilmesi hakkında bir moratoryum/erteleme çağrısında bulundular. Bilim dünyasında bu konuda bir mutâbakat var mı?

Bilim, bu ortamlar yok edilmeden önce üzerlerine bilgilenme tutumu bakımından net. Bilinmeyeni yok etmeye nasıl karar verilir?

Bütün bu ortamlar çok az biliniyor ve onları keşfe çıkıldığı zaman, bilim insanları beklenmedik hayvanlar keşfediyorlar. Bu ortamlar gezegenin artakalanıyla birçok etkileşime de giriyor, ama bütün bunlar az araştırılmış ve az anlaşılmıştır da. Ekosistem üzerinde rolleri olan savunmasız ortamlardır bunlar. Bulanık olduğunu da ekleyeyim. Meselâ, organizmaların yüzeyden gelen karbonla beslendiğini ve bunu depoladıklarını biliyoruz. Fakat karbon akışları üzerine araştırmaların çok ihmal ettiği bir bölge burası. Elde yeterli veri olmadığı için bu yatakların işletilmesinin iklim üzerindeki etkilerini modellemek de o kadar zor.

Araştırmanın bu kısmı için en büyük zorluk derin ortamlara erişmektir ve çıkarlar uyarınca bilimsel programlar geliştirme eğilimi yaygındır. Pahalı ve sanâyicilerin parasına çok bağımlı bir araştırmacılıktır bu. Dolayısıyla, bu ortamlar hakkındaki bilgimiz sâdece yetersiz değil, aynı zamanda biçimsizleşmiş de. Duruma bakış tarzımızda bir yamukluk var.

Okyanusların 4000 ilâ 5000 metre derinliğinde, suda mevcut mâden cevherlerini toplayan bir nevi iri çakıltaşı olan polimetalik nodüller bulunur. © Fotoğraf: Ifremer

Meselâ polimetalik nodüllerin [mâdencilik hırsının konusu – Fr.Ed.N.] bulunduğu düzlükler çok araştırılmıştır, fakat okyanusların ve diğer ortamların küresel dinamizmine nazaran bu ortamların nasıl bir konumda bulunduğu bilinmiyor. Bugün, tek tek noktalardan toplanan verilerle genelleştirmelere gidiliyor. Çok ilgilenilen bir yer hakkında bir sürü veri üretiliyor ve bu veriler genel bir varsayım için kullanılıyor. Bir ya da iki noktayla bir doğru çiziliyor. Derin deniz yataklarının nasıl kullanılabileceği hakkında bilgiye dayalı kararlar alabilmek için, katiyetle daha iyi kurulmuş bir veri sistemi gerekir.

O sağlam bilgiye varmanın yolu olarak da, ekonomik çıkarlardan bağımsız araştırmalar yürütebilmek için kamu finansmanı gerektiğini düşünüyorum şahsen.

“Fransa 2030” projesi çerçevesinde, Emmanuel Macron derin deniz araştırmalarına 300 milyon tahsis ediyor. Oysa derin deniz yataklarının işletilmesini savunuyordu. Şimdi fikir değiştirdiğine göre, o para bilimsel bilgiye tahsis edilmeli. Bir şeyleri değiştirecek mi bu?

Büyük kısmı teknolojik gelişmelere vakfedilen bu programda sanâyicilerin rolü hâlâ çok güçlü. Yani insansız araç, görüntüleme, haritalama vb. sistemleri geliştirmeye yönelen şirketler desteklenecek.

Bütünüyle başlatılmamış ve daha az mâlî kaynak sağlanan bir başka kısmı var; orada bilim câmiasından gelen daha açık projeler yer almalı. Ama şu aşamada bundan fazlasını bilmiyoruz. Üyesi olduğum Kalkınma İçin Araştırma Enstitüsü’nün (IRD) yönlendirmesi altında ortak bir bilirkişi raporu çalışması başlatıldı; bağımsız bir görüş bildireceğiz ve derin deniz yatakları üzerine bilgilerimizde bir durum tespiti yapacağız.

Siyâsî söylemi izlemesi güç: Bir bakıyorsunuz, kaynaklar bulmak için keşfe çıkılıyor; bir sene sonra ise bundan başka her şey yapılıyor. Dolayısıyla durum berrak değil. Bir cumhurbaşkanı bu kadar hızlı değişebiliyorsa… Demek ki daha da değişebilir. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.