Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Müge İplikçi yazdı: Aşk (olsa olsa) bir meteor yağmuru(dur)

(Yıldız kaymasına, kısacası yılın en iyi meteor yağmuruna ithaf edilmiştir) 

Sait ile Melda evleniyordu. İyi de bize ne oluyordu bilmiyorum. Biz de en az onlar kadar bu telaşın içerisine hapsolmuştuk. Özellikle Kerem… Kravatım nerede, gömleğim kurumamış, pantolonumun paçası sökülmüş ve elbette saçları… Saçlar… Onlar sıcağın nemiyle daha şimdiden rotayı kaybetmiş durumdaydı. Bense zaten kaybolmuştum! Nicedir. Bu düğün haberinden beri, iyice. 

Yolda kaybolmayı göze almamak adına erkenden hazırlıklarımızı yapar gibi olduk; nafile! Genç ve görünüşe göre zinde bir çift olarak yola koyulduğumuzda epey geç kalmıştık zaten. Her şeyi unutan ben; her şeyi geciktiren ben; sonunda amacıma ulaşmıştım…

Evet. Aslında o nikâha gitmek istemiyordum…Davetiyeyi bu yüzden mi evde unuttum? Ziynet Viyadüğü’nün adresini o yüzden mi şaşırdım? Ziynet Viyadüğü’nden bu garip şehirde iki tane olduğunu -ve tamamen birbirinden ters yönde olduğunu- bu yüzden mi hiç tahmin edemedim? Bilmem ki. Ancak şu sözleri unutmak ne mümkündü: “Aşk olsa olsa bir meteor yağmurudur; Melda ve Sait’in aşklarına tanıklığınızı bekliyoruz. Adres: Ziynet Viyadüğü.” Belki de bu davetiyeyi çoktan paramparça etmiştim. Olabilir miydi? Hiç belli olmazdı.

Her koşulda gecikmiştik. Güneşin kırıldığı, trafiğin azdığı bir saatti. Oysa yolumuz uzun ve görevimiz bıçak sırtıydı. Kerem, Sait’in; ben de mecburen Melda’nın şahidiydik. “Mecburen” konusu burada esas sayılabilirdi ama bir o kadar da es geçilmemesi gereken bir husustu. Sait Kerem’in kankası ve çocukluk arkadaşı, benimse Kerem’den önceki sevgilimdi. Hem de ne sevgili! Ben ona deli gibi aşıkken, bir gün karşıma gelip oturmuş “sen üzerine alınma lütfen, sadece ben böylesi ciddi bir ilişkiye hazır değilim,” deyivermişti. Sonra ben tutup onun en yakın arkadaşı, tanıştığımız günden beri bana kara sevdalı olan Kerem ile evlenmiştim! Melda’nın bu ilişkideki konumu ise daha da ilginçti. Görümcemdi Melda; şu Sait’in “daha az ciddi” bularak bu akşam “evlendiği taze” diyerek geçiştirilemeyecek hatun.  

“Ayıkla pirincin taşını” sözü tam bizler için söylenmiş olabilirdi ama bu söz besbelli Kerem’i tanımayan biri tarafından asırlar önce popüler olmuştu. Zira bütün taşları ayıklamakla meşhurdur benim kocam. Medenidir ve kendine güveni tamdır. Eski sevgililer, eski seçimler, eski yol ayrımları, kısaca eskinin hükmü, varlığı ve ruhu onun gözünde hükümsüzdür. Hatta yoktur! 

“Amannn Nesrin, üzüldüğün şeye bak.” Kerem budur. Şimdiye odaklıdır o. Meteor yağmuru altında nikâh şahitliği. Bitti… “Haydi artık, yola çıkıyoruz detaylarla fazla oyalanma Nesrin.” İşte Kerem…

Oysa ben dertliyimdir… Ben Nesrin’imdir. Benim yüzümden geçmiş bitmez, yola zamanında çıkılmaz, çıkılsa da işe yaramaz… “Ah be Nesrin, biraz erken çıkabilseydik, mola vere vere, çay kahve içe içe gidecektik…” Kerem yine her zamanki Kerem’di. Ben ise ben: “Kusura bakma Kerem, eski sevgilimin nikâhına senin gibi neşeli, dakik ve huzurlu takılamıyorum!” Bu esnada yanımızdaki trafik, trafikteki sıcak, sıcaktaki nem dalga dalga ilişkimize vuruyor, bunaltıyor, derin derin nefesler alıp veriyorduk. “Neyse sorun yok” dedi Kerem,  “önemli olan yola çıkmaktır Nes.” 

Nesmiş… Başlarım senin Nes’ine diyesim vardı. Demedim. Daha çok aklımda Sait’in annesinin kararlı yüzü. Bir de adaçayı kokan  kayınvalidem vardı tabii. Melda’ya sıra geldiğinde ise yol bizi başka kavşağa çağırıyordu. Bu kavşakta sadece Melda olsa iyi. Bir sürü kopuk cümle, bir sürü söylenmemiş söz. Sait’in, saçlarının iki örgülü halini bildiği Melda, ne zaman Sait’in gönlünü çalmış ve başımıza topuzlu gelin olmuştu?

Kavşaktaki trafiği kısmen atlattığımız o noktadan sonra Google Maps’i açtık ve geri kalan yola revan oluk. Yol umduğumuzdan biraz daha uzun süreceğe benziyordu. Her şeye rağmen, aklımızda davetiyenin önsözü: “Aşk olsa olsa bir meteor yağmurudur; Melda ve Sait’in aşklarına tanıklığınızı bekliyoruz.” 

Ziynet Viyadüğü, kısaca düğün mekânı, bu kısmetli ve özel günde, yeşillikler içerisinde bekliyor olmalıydı bizi. Davetliler, mezeler, kırmızı şarap, varsa rakı, yaz mevsiminin nikâh trafiğinden ötürü  epey geciken nikâh memuru, Sait ve Melda’nın sahneye ilk gelişindeki coşkulu müzik. Sonra alkışlar, sonra biraz daha az coşkulu müzik, ardından masalara geçiş. Bundan çok kısa bir süre sonra Sait ile Melda’nın ilk dansı. İşte o esnada yağmaya başlayan meteor yağmuru. Kız tarafının temkinli bir dehşetle, oğlan tarafının heyecanlı bir şaşkınlıkla gözlerini kocaman açması. Ya da tam tersi. Belli bir yerden sonra onların da sahneye atlayıp, ışıkların özellikle söndürülmesiyle birlikte kimisinin besmele çekerek kimisinin alkol soluyarak soyundukları yıldızlı gök kubbe. Her bir yıldız kayarken “Allahım n’olursun”la başladıkları dilekler. Sonu gelmeyen beklentiler. Sonsuzluğa mırın kırın edenler. Arada birilerinin “kuyruklu yıldız altında izdivaç bu olmalı” diye bağırması. Ve olay sakinleşirken “çadırımın üstüne” ile kafaların iyice karışması. Oynansın mı, yıldızlara bakmaya devam mı edilsin arasındaki tereddüt. 

Tüm bunlar olup biterken asıl atlanansa, Nesrin ile Kerem’in, yani bizlerin, Google Maps’in azizliğine uğrayıp şehrin başka ucundaki Ziynet Viyadüğü’ne gitmemizdi. Hatta ta içeriye kadar girmiş, bizimkileri aramıştık. Karşımızda bambaşka bir gelin ve damadı görünce dilimiz tutulmuş, orada kopmuştuk. Kerem saçlarını yoluyor; ben travmatik bir biçimde “olamaz olamaz” diye başımı sallayıp duruyordum. Küçük bir bocalamadan sonra birbirimize avazımız çıktığı kadar bağırıp çağırdığımız yer tam burasıydı. Bilmediğimiz bir düğünün bilmediğimiz karanlık pisti. Kısaca meteor yağmuruna tutulduğumuz yer. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.