Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Erdoğan’ın New York seferi

Diplomasi -sözcüğün kendinin ifade ettiği gibi- belgelerle (diplomalar) uğraşmak, bir bakıma kâtiplik sanatı olarak anlaşılabilir. Salt bu yönüyle yaklaşılırsa, alanda olanın ardının salonda toparlanması ve açıklanması uğraşı olarak da tanımlanabilir. Bunun ötesinde başarılı varsayılacak diplomatik etkinliğin, maliyeti yüksek alan gelişmelerini, daha düşük maliyetle salonda yönlendirme olanağı yarattığı da ileri sürülebilir.

Yıllık BM Genel Kurulu lunaparkının hangi tür diplomasi faaliyeti yerine geçeceğine kendiniz karar verebilirsiniz. BMGK daimi üyesi beş ülkenin dördünün lideri (Şi/Çin, Putin/Rusya, Sunak/İngiltere ve Macron/Fransa) bu yıl New York’a (NY) gitmemeyi yeğledi. Modi de Hindistan’ı temsilen bu yıl NY’a dudak bükenlerdendi. Belki, farklı gerekçelerle de olsa, tüm bu liderler bu yılki BM salonunun, alanda pek de fazla etkisi olmayacağını varsaymış. Ki, bence hiç haksız değiller.

Erdoğan ise BM Genel Kurulu’na katılmak üzere kim bilir kaç uçağıyla yola çıkarken Avrupa Birliği (AB) ile yolları ayırmaktan söz etti. NY’a varınca, AB üyeliği yine temel dış politika hedefine dönüşmüştü. Herhalde Times Meydanı’na dijital reklam vermekle aynı şey olacağı düşünülerek PBS’le söyleşi ayarlanmış: Kadın gazeteci gerçekten soru soracak (Kavala) oldu, azar işitti. Erdoğan, Ukrayna işgalinin sürdüğü ortamda, Batı’ya ne kadar güveniyorsa Rusya’ya da o kadar güvendiğini duyurdu.

BM kürsüsünden yaptığı konuşmadaysa Erdoğan, IŞİD’in Batı’nın uydurması olduğunu demeye getirdi. Bizden başka kimsenin derdi olmayan PKK’yı IŞİD’e eşitleyip, ülke adı vermese de aynı IŞİD gibi onun da ardında başta ABD Batı’nın olduğunu yarı örtük ileri sürdü. Başka deyişle –haşa- İslâm’da, islâmcılıkta, selefilikte bir sorun olmadığını, bizatihi olamayacağını kendince kayda geçirmiş oldu. IŞİD’le en etkin mücadelenin Türkiye tarafından yürütüldüğü iddiasını da yineledi.

Erdoğan BM kürsüsünden KKTC’nin tanınması ve Kıbrıs’ta federasyonun artık çözüm olmadığını da tekrarladı. Ve Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ile de –takdir edilecek olumlu bir gündemle ama konuşmasıyla tutarsız bir ortamda- baş başa görüştü. Kıbrıs dosyasının ikili gündemden çıktığını, AB üyeliği ve onun yolu olan Yunanistan’la arayı düzeltmekle de ilgisinin bulunmadığını varsaymamız gerekiyor.

Yahut Erdoğan’ın pazarlığı yukarıdan açtığını, uzlaşmaz bir tutum ortaya koyarak ulusal çıkarları böyle koruduğunu düşünmemiz. Daha akılcı yorumlaya çabalarsak, Kıbrıs’ta “önce ayrıl, ayrılık tescil edisin, sonra birleşilir” gibi bir yaklaşım benimsendiğini. Ancak birleşmenin değil vurgusu, değinisi dahi olmayınca bu yorum, satır aralarını kafamıza göre doldurmaktan ibaret. İşte, “muazzam” veya “tarihi” gibi övgülere mazhar olan cihan liderinin NY seferinin özeti böyle.

O arada, NY’da BM kongresi eğlenedursun, Azerbaycan Karabağ’da 24 saatlik bir askeri harekât yaptı. Eğer gerçekten diplomasiyle ilgilenenler varsa, bu örnek alanda taşların konumunu yanlış okumanın, yanlış okuyan taraf için ne denli ağır sonuçlarını göstermesi bakımından çok öğretici. Hakan Aksay’ın yerinde saptamasıyla “Paşinyan Karabağ’ı değil Ermenistan’ı kurtarmayı seçti.” Şimdi, doğru diplomatik okumanın siyasal bedeli olacak mı, orası anlaşılacak.

Ancak Ankara’nın da, Paşinyan’ın yerinde kalması yerine Karabağ Ermenilerinden Ruben Vardanyan gibi birinin Erivan’da başa geçmesi olasılığını iyi okuması gerekecek. Mitsotakis, Erdoğan’la görüşmesinde, onun BM kürsüsünden yaptığı “KKTC’nin tanınması” çağrısını kulakardı etmeyi yeğledi. İki örnek arasında benzerlikler sınırlı olsa da, Mitsotakis’in de Paşinyan’ın akılcı tutumuna benzer biçimde Yunanistan’ı Kıbrıs’ın önüne koyduğu söylenebilir.

Salon ve alan, Ermenistan ve Yunanistan dosyalarında olduğu gibi, Irak Kürdistan Bölgesi’nde de hareketliydi. Süleymaniye’nin Arbat Havaalanı’nda KYB Kontrterör Birimi ve YPG unsurlarının ortak tatbikatı SİHA saldırısına hedef oldu. Dışişleri’nin sözkonusu saldırıyı “patlama” diye tanımlayarak yaptığı açıklama bir bakıma zımnen ikrar niteliğinde. Irak Savunma Bakanlığı da SİHA’nın Türkiye sınırından geldiğini belirtti.

Uzaktan kumandalı havadan suikast ve saldırı yöntemi terörle mücadelede son dönemde artarak kullanılıyor. Ancak bunun üzerinde sivil denetimin olup olmadığı gibi, nihai hedefin yahut tümleşik stratejinin ne olduğu da belirsiz. Bu yöntem bir bakıma “otomatik pilotta” kullanılıyor. Çoğunlukla İsrail’in yaptığı gibi tümüyle sessiz kalmak yaklaşımı da aynı zamanda güç gösterisi amaçlandığı için benimsenmiyor.

IKB’nin kalıcı biçimde ikiye (KDP/KYB) bölünmesi ve kalıcı biçimde istikrarsızlaştırılması. Herhangi bir yeniden birleşme perspektif ve metodolojisi ortaya konulmadan KKTC’yi tanıtmakta ve iki devlette ısrar. Erivan’a karşı Bakü’ye kayıtsız şartsız destek ve Karabağ ile Ermenistan ayrımı yapmamak. IŞİD’in organik kökenlerini görmezden gelmek ve dünyayı geçelim, bizatihi İslâm dünyası için ne denli büyük bir tehdit olduğunu görmezden gelmek. İçinde yer aldığımız ve ittifak ilişkimiz olan Batı’ya karşı ortak komşumuz Ukrayna’yı işgal eden Rusya’ya güven açıklamak.

Görünüm böyleyse, yani Kürt, Ermeni ve Kıbrıs/Yunan dosyalarında ne olursa olsun zerre esneme payı yoksa ve (iktidar değişse bile) hiç olmayacaksa, bu durumun herhalde iki açık sonucu var demektir: Biri ulusal güvenlik meselelerinin sivil denetimle veya doğrudan siyasetle bağlantısı kopmuştur. Diğeri, diplomasiden yegâne anlaşılan, o bildik “çukur kaz, çukur doldur”, kronik sürünceme yaklaşımıdır. Bu yeğlenmediği zamanda devreye Şark usulü bezirgân pazarlığı, al-ver girmektedir.

Söylem ile eylem makası apaçık durdukça, ciddiye alınmak güç. Başka taraftan bakarsak, İsrail ve özellikle Netanyahu’ya gösterilen esneme ve akılcılık payı Kürdistan, Ermenistan ve Yunanistan/Kıbrıs dosyalarında da gösterilebilir. Oysa içeri ayrı, dışarı ayrı; kürsüden ayrı, baş başa görüşmede ayrı konuşulması; alanda başka, salonda başka davranılması; söylemin başka, eylemin başka olması ve tüm yapılanlar, söylenenler yan yana konulduğunda ortaya anlamlı bir bütün çıkmaması, diplomaside de başarıya “kaos futbolu” kafasıyla erişilmek istendiğini düşündürtüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.